〆14 : fading lights and fading lives

117 27 81
                                    

on dördüncü bölüm: sönen ışıklar ve sönen yaşamlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

on dördüncü bölüm: 
sönen ışıklar ve sönen yaşamlar

Gençliğim, gençliğimiz eriyip gidiyordu.

Saçma amaçlar, sonu gelmeyen hırslar, acı kayıplar ve biten umutlar. Gençliğimizle beraber hepsi eriyip gidiyordu ve biz farkında değildik. Farkında olmuyorduk. Başımıza gelene kadar hiçbir şeyin farkında olmuyorduk. Birisi benim yerimi alabilirdi ama ben bunu bilemezdim çünkü aşkım ve hırsım gözlerimi kör etmişti.

Kör olduğum için önümdekileri de görmekte zorluk çekiyordum belki de. Bana değer veren arkadaşlarımı ve annemi bırakıp da beni zerre hatırlamayan bir adamın yanına gelmiştim. Değişmiştim ve yerimi bir başkası almıştı. Eskiden olsa bunu yapanı görsem aptal diyip dalga geçerdim.

Uyandığımda artık eski Jiseul yoktu, eski Jaemin yoktu ve benim yerimi bir başkası almıştı. Mum sönerken eski duygularımızı ve anılarımızı da beraberinde götürmüş ve etrafı karanlığa bürüyüp benim korkmamı, Jaemin'in ise kaçmasını sağlamıştı. Ben karanlıktan korktuğum için hareket edemezken o, ardına bile bakmadan kaçmış ve aydınlık bir yaşama el uzatmıştı. Birisi de onu tutup çekmişti işte.

Ellerimi çok sert ovalayarak yıkamaya çalışıyordum. Görmesem de tüm kirlerin çıkması lazımdı, tertemiz hissetmem lazımdı. Benim elimi tutacak kimse yoktu ve en azından kendimi bu şekilde kandırabilirdim. Görünüşe göre kimse, tuttuğu elin kirli olup olmadığını umursamıyordu ama ben umursuyordum. 

''Kahvaltı yapmayacak mısın?''

Banyonun kapısı tıklatılırken suyu kapattım ve köşedeki kağıt havluyla ellerimi kuruladım. Geceden beri uyuyamamıştım ve ağlamam bittikten sonra oturma odasında saatlerce oturup dışarıyı izlemiştim. Yağmuru izlemiş ve ellerime bakmıştım. Şimdi de Jaemin uyanmış ve kahvaltı hazırlamış olmalıydı. Hava soğuktu ve ellerimi soğuk suyla yıkadığım için bedenime bir ürperti yayılmıştı. Buz kesmiştim ama çok umursamadım, aşırı önemli bir ayrıntı değildi.

Aynaya bakmadım, kendime bakmak istemiyordum. Özellikle de gözlerime bakmak istemedim çünkü Na Jaemin gözlerimde ne gördüyse bu beni korkutuyordu. Kendimden nefret etmemi sağlıyordu. Gözlerim her zaman açık olmuştu, duygularımı gözlerim gizleyemezdi. Na Jaemin'in duygularımı anladığından emindim. Küçük kilidi çevirip kapıyı açtım ve Jaemin'e çarpmamak için duraksamak zorunda kaldım. Yüzüne bakmamaya çalışarak konuştum, az da olsa sigara kokusunu alıyordum.

''Ben kahvaltı yapmıyorum.'' dedim yanından geçip giderken. Jaemin arkamdan gelirken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama pencereye yaklaşıp dışarıyı izliyormuş gibi yaptım. Jaemin elleri cebinde bir şekilde yanıma geldi ve arkamda durdu, camın yansımasından onu ve yorgun yüzünü görebiliyordum. ''Konuşmamız gereken şeyler olduğunu biliyorsundur.''

''Evet.''

''O zaman kahvaltı yapmak zorundasın.'' Konuşmamı beklemeden arkasını dönüp gitti, yemesem bile masada bulunmak zorunda olduğumu belli ediyordu. Onun arkasından ilerleyip küçük kare masanın bana ayrılan kısmına oturdum. Hemen karşısındaydım ama cidden küçüktü, yakın sayılırdık. Jaemin önüme bir bardak çayı koyarken ellerimi dizlerime sürttüm.

Sweater WeatherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin