3

323 28 23
                                        

¤Çünkü yıldızlar, onlar bile yanar.¤ -Jason Mraz

[Bölüm 3: Daima]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[Bölüm 3: Daima]

Demir attığım şehirde, işlek bir vakitteydik. Cam kenarında oturmamız sayesinde sokakta koşuşturan bedenleri çok net görüyordum. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur kimseyi durduramıyordu, küçük kızlar hariç.

Koca, pembe yağmurluğunun içinde kaybolmuş ufak bir kız; dev su birikintilerine düşmekten alamıyordu kendini. Bilerek mi yapıyordu bilmiyorum fakat parlak yüzünde gördüğüm tek şey birkaçı eksik ön dişlerdi.

Bir an sonra, tutkuyla etrafında dönmeye başladı. Telefonla konuşan babasının dikkatini çekmeye çalışıyordu anlaşılan. Yaptığı her hareketten sonra adamın gözlerine bakması, bunu düşündürmüştü bana.

Ve o sırada, kafasındaki tüylü tacı fark ettim. Yıllar önce her gün gördüğüm taçtandı bu, korumak için yeminler ettiğim prensesin tacı.

İçi boş yeminler mi ettin, şövalye?

Kulaklarımda uğuldadı ses. Soluksuz bir şekilde kafamı çevirdim camdan. Boğazımdan yukarı tırmanan canavara karşılık sıcak çikolatamdan birkaç yudum aldım. İzlediğim gri sokak, belki de yıpranmış anılarım, sıcacık ortama rağmen üşümeme sebep olmuştu. Daha fazla kendimi kaybetmemek adına kalorifer ellerimi yanaklarıma dayayıp sorularla cebelleşen Jungkook'a bakmaya başladım.

Bütün bunlar bir oyun muydu, kaderin bir cilvesi mi? Yoksa çoktan aklımı kaçırmıştım da kendime işkence mi ediyordum?

Hayır, ben yalnızca yardım etmek istiyordum.

"Bu sayfayı tekrar anlatabilir misin?" dedi kafasını kaldırıp. Zaten onu izlediğim için saniyeler boyu bakıştık. Gözleri kırmızı kırmızı olmuş, soruları çözemedikçe çekiştirdiği saçları her yere dağılmıştı. Alnındaki yara ise hala oradaydı.

Okuldan çıkıp çalışacak bir yere, Papatya'ya, gelmemizin üzerinden tam olarak bir saat on altı dakika geçmişti. Zaman yönetimi ve verim hakkında okuduğum kitaplar, dünden kalan yemekten farksızdı zihnimde; tatsız ve bayat.

Anlaşılan o ki Jungkook, kimya derslerini uzun bir zamandır kaale almıyordu. Aynı sorular üzerinden yüzlerce kez geçmiş olmamıza rağmen yapamıyor, yalnızca o soruya takılıyordu. Ona kaç kere sıradakine geçelim, dedim bilmiyorum. Ancak o, kafasındakilerden başka bir şeyi umursamıyordu. Hırs, gözlerini kör etmişti.

Aptallaşmış ve yorgun bana, bir cevap beklediğini hatırlatmak için kafasını hafifçe eğip kaşlarını kaldırdı. "Olur mu?"

"Neden dersleri dinlemedin Jungkook?" diye sordum pes edip. Bir cevap arayışından çok sitem vardı sesimde. O ise elindeki kurşun kalemi sertçe masaya koyup arkasına yaslandı. Kafasını geriye yaslayıp gözlerini yumdu bir süre. Derin derin soluyordu, bıkkın bıkkın.

it's time to go | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin