"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha.
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok."
Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
[Bölüm 21]
On iki yıl önce,
Dünyada iyi insanlar da vardı.
Dünyada iyi insanlar da olmak zorunda, diye düşündü oğlan çocuğundan farksız kızcağız. Avuçlarından damlayan lekelere baktı uzun uzun. Peki nerede bu iyi insanlar?
"Senin gibi bir ucubeye katlanamadıkları için terk ettiler, öyle değil mi?" Saçları tepesinde sımsıkı bağlanmış kız, Chaerin'i taşların içine itti. Epeyce tombuldu da. Dokuz yaşındaki bir çocuktan çok daha fazla yakıyordu yalnızca altı olan Chaerin'in canını.
Bütün gücüyle ayağa kalkmaya çalıştı Chae. Gözlerine kumlar girmiş, tatlı kahvelerini kırmızıya boyuyorlardı sanki. Onlar öldü, beni terk etmediler. Kafasındaki tonlarca cümleye rağmen tek söz etmedi Chaerin. Öylece durdu ve kurtarılmayı bekledi. Çünkü iyi insanların varlığına dair umutları hiç dinmiyordu.
"Hey! Dağılın hemen! Ceza mı almak istiyorsunuz?" Müdüre hanımın sesi yankılandığında rahatça bir nefes verdi her yeri yara bere olan kız. Diğer çocukların aksine koşarak gelen kadına bakmadı o. Soluk gri binanın merdivenlerinde oturmuş gülümseyen çocuğa baktı. İyi insanlar hala var.
"O parka gitmemelisin artık. Her zaman orada olmayabilirim." dedi pembe elbiseli kız. Peri masallarından fırlamış gibi yürüyordu kafasındaki plastik taçla.
Omuz silkti Chaerin. "Her zaman orada olacaksın, biliyorum." diye mırıldandı. Gülüştüklerinde göz göze geldiler. Yansımamı, kendimden çok seviyorum sanırım.
Yataklarına oturduklarında heyecanla iç çekti Haerin. "Bugün bizi almaya gelecekler." dedi usulca. Kardeşinin vereceği tepkiyi biliyordu fakat nereye kadar kaçabilirdi ki?
"Yani?" dedi Chaerin göz devirirken. Gitmek istemiyordu, aile istemiyordu. Beni istemeyecekler bile, Haerin yeterli.
Baharda açan çiçekleri kıskandıracak kadar saf bir gülümseme bıraktı Haerin. "Yani gitmeliyiz Chae. Bizi seviyorlar, hissediyorum." derken kardeşinin elini tutmuş sıkıca göğsüne bastırıyordu. "Lütfen."
Pencereden dışarı bakmaya başladı Chae. Koca siyah bir araba durunca binanın önünde, geçen haftalarda geçirdikleri vakitleri düşündü. Anne de baba da çok nazik ve sevecendiler. İkizlere hediyeler almıştılar; onları müzikallere, lunaparklara götürmüştüler. Bütün bunlar olurken Chaerin kaygısızca mutlu hissetmişti.
"Ama... Ama ya beni sevmezlerse?" diye sordu en sonunda dürüstçe. Ben senin kadar uyumlu değilim, sevilesi değilim. Ben bir ucubeyim.
Aniden kıkırdamaya başladı Haerin. Kardeşine sıkıca sarıldı ve en içten sesiyle konuştu. "İkimizi de çok sevdiler Chae, bizi ayırmıyorlar! Biz bir bütünüz zaten. Hem, şövalyeleri kim sevmez ki Sör Chae?"