"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha.
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok."
Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...
¤Durma üz kendini üzebildiğin kadar, hatalarını düzeltecekse. Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını. Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse.¤ -William Shakespeare
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
[Bölüm 27: Evcilik]
Gün ışığının parlak huzmeleri Jungkook'un suratında dans ediyordu.
Kalkmak istemiyorum.
Bu anı çerçeveleyip sonsuza dek saklamak istiyordum. Gözlerimin önünden hiç silinmese, her gece aynı rüyayı görür gibi şu ana şahit olsam...
Sanırım çok fazla şey istiyor olurdum. Ne kadar büyülensem de bu olmamalıydı. Kapım kilitli olmasına rağmen birlikte yatmayacağımız konusunda anlaşmıştık. Jungkook çatı katında kalacaktı. En ufak riski göze alamazdık.
Ayrıca kalbim çok feci atıyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. Aptala dönmüş gibi hissediyordum. Yanımda yatmıyordu bile.
Ki bu daha kötüydü. Yatağa dayadığı kollarının üstüne koymuştu kafasını. Uyumak için çok rahatsız edici bir pozisyondu bu.
Gözlerini araladığında. "Burada olmamalıydın." diye mırıldandım. Ailem çoktan gitmişti muhtemelen ama yine- riske atamazdım işte! Jungkook'u elimden alabilirdiler.
İç çekti huzursuzca. "Sana da günaydın." Gerindi dizleri üstünde doğrulup. Omuzlarını ovuşturuyordu. Doğruldum hızla. Elini tuttum. "Çok acıyor mu? En azından yatağa yatsaydın." dedim bir çırpıda.
Kollarımı tuttu önce. Sonra yanağıma bir öpücük kondurdu. "Ben iyiyim. Asıl sen nasılsın?" dedi pürüzlü sesiyle. Suratımı avuçları arasına almış, oyuncak bir bebekmişim gibi bakıyordu bana. "Yine kabus gördün sanırım."
Ah... Kabuslar.
Jungkook evime geldiğinden beri Haerin çıkmıyordu rüyalarımdan. Ayrıca uyku felci geçirmeye başlamıştım nerdeyse her gece. Bazı geceler birçok kez oluyordu. Gün içinde uyukluyor, geceleriyse yine kardeşimin çürümüş suratını görüyordum.
Çok sevdiğiniz birinin, sizin yüzünden canavara dönüştüğünü bile bile nasıl uyuyabilirdiniz ki zaten?
Kafamı iki yana salladım saçma düşünceleri dağıtmak için. Artık bu zırvalıklara inanmayacaktım. Ben de mutlu olmayı hak ediyordum. Sevgilim benim için endişelenirken ben hala geçmişin kabuslarına takılı kalamazdım.
Sevgilim. Ah, bu kelimeyi seviyorum! "Hatırlamıyorum bile. Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim." diye mırıldandım usulca. Burnuma bir öpücük kondurduğunda kıkırdadım.
"Senin için günlerce ayakta kalabilirim." dedi o da tebessüm ederken. Bense kahkaha atmaya başlamıştım. Çok komik ve klişeydi. Romantik olmak benlik değildi ve güldürüyordu. Yüzünü ellerimle kapatıp "Hazırlanmalıyız artık." dedim.