¤Zihnimden kurtulmanın bir yolu yok yani, ha?¤ -Slyvia Plath
[Bölüm 20: Yanlış Gerçekler]
Mahvolmuştum. Gitgide daralan okul koridorlarında ilerlerken aklımdan geçen tek şey buydu.
Ben... mahvolmuştum.
On sekiz yıllık hayatım boyunca bu denli utandığımı hiç hatırlamıyorum. Daha önce yaşadığım hiçbir şey kafamı kaldırmaktan alıkoymamıştı beni. Şimdiyse, insanların arkamdan atıp tutmalarına bile öfkelenecek halim yoktu. Hayatım mahvolmuştu ve bu dedikodu aileme taşarsa ne yapardım bilmiyorum.
Doğrusu, ne yapardık bilmiyorum.
Ne Jimin'in ne de benim yalanı düzeltecek gücümüz yoktu. Kaybımız yeterince yıpratmıştı ikimizi de.
"Su ister misin? Kantinden yiyecek bir şeyler alıp gelelim mi?" Hyobin okulun dedikodu sayfasındaki şu haberi gördüğümden beri yanımdaydı. Arkamdan konuşanları pataklıyor, kendimi iyi hissetmem için elinden geleni yapıyordu. Jimin'in de benim de yapamadığımızı o yapıyordu hatta: İnsanlara gerçeği söylüyordu.
Hyobin'in omzumdaki elini tutup beni dinlemesi için çekiştirdim. "Ben iyiyim. Otur sen de artık, ders başlayacak." Onu ikna etmek için gülümsemiştim bile. Ne yazık ki bütün yüz kaslarım, kalbimden daha çok acıyamamıştı.
Uzun uzun suratımı inceledi. Yanıma kalıcı olarak yerleştikten sonra bana sıkıca sarıldı ve saçlarımı okşamaya başladı. "Üzme kendini artık. Düzelteceğiz her şeyi. Dünyanın sonu değil ya."
Dünyanın sonu değil ya.
O gün de öyle söylemişlerdi. Ruhumu kaybettiğim o gün de böyle demişlerdi bana, dünyanın sonu değil ya!
O gün de inanmamıştım ama iyiymiş gibi davranmıştım. Şimdi fark ediyorum, avuç kadar hayatımda hiçbir zaman gerçekten iyi hissetmemiştim. Hep öyle gibi davranmıştım fakat bu içime attığım hüzün damlalarının okyanusa dönüşmesine neden olmuştu.
...Ve ben artık boğuluyordum.
Hyobin'in sıcak sarmalamasına karşılık verdim. O çok iyi bir arkadaştı ve iyi olan her şeyi hak ediyordu benim aksime. "Biliyorum Bin ama kalbim acıyor. Kimse doğruyu söylediğimize inanmayacak, kimse bana inanmayacak."
İnce ince iç çekti dostum. Sırtımı sıvazladı ve "Merak etme." diye mırıldandı. "Gerekirse teker teker herkese söyleyeceğim."
Uzaklaştım hemen. Bunu yapmak zorunda değildi. Ben, onun hayatının ne kadar zor olduğunu bile bilmiyordum partiye kadar. Hayatımı düzeltmek benim görevim olmalıydı, arkadaşımın değil. "Hyobin bu-"
"Selam sürtük!" Sırama yapıştırılan ellerle irkildim aniden. Adını bile bilmediğim bir kız, tepemde dikilmiş aşağılayıcı gözleriyle beni süzüyordu. "Senden ilişki tavsiyesi almaya geldim. Malum, akrabanı bile ayarttığına göre."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fiksi Penggemar"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...