¤Soru; kimin bana izin vereceği değil, kimin beni durduracağı.¤ -Ayn Rand
[Bölüm 10: Maske]
Moon Hyobin'den
On sekiz yaşındaysanız ve fakirseniz hayat gerçekten zor olabiliyor.
"İki white chocolate mocha frappuccino, bir de triple chocolate cookie lütfen."
Siparişleri kaydedip saygıyla eğildim değerli müşterim için. "Hemen hazırlıyoruz, efendim." deyip sıradaki kişiye sevimli sevimli gülümsemeye başladım. Müşteri memnuniyeti her zaman önceliğimizdir!
Her hafta sonu, bazen hafta içi bile, yaptığım gibi sessiz sakin çalışmayı hedeflemiştim bugün de. Nereden bilebilirdim birkaç zengin züppenin planlarımın orta yerine etmek gibi bir amacı olduğunu?
Birkaç metre ötemde oturan ortaokullular başlattı her şeyi. Yaşlarına göre olgun giyinmeleri dikkatimi çeken ilk şey olmuştu. Günümüz veletleri işte, diye geçiştirecektim ki konuşmalarına kulak misafiri oluverdim.
"Sana söyledim. Ödevlerimizi yapmak zorundasın!"
"Bu konuyu bilmiyorum. Yanlış yapmamı istemezsiniz. Yemin ede-"
"Kapa çeneni ağlak!" diye ciyakladı gerçekten çok pahalı bir elbise giyen kız. Ah... Şu zenginler neden çocuklarını böyle sokaklara salıyor?
Kendimi bildim bileli zorbalıktan nefret ederim. Öyle durumlara tanık olduğum zamanlarda da karışma isteğimi durduramıyorum. Yani, bir anda kendimi yanlarında "Hey!" diye bağırıp masayı yumruklarken bulmamın en mantıklı açıklaması buydu sanırım. "Ne oluyor burada?"
Zorbalardan biri ağır ağır bana döndü. Öyle bir bakıyordu ki kendimi hamam böceği gibi hissetmiştim. Bacak kadar boyu olan oydu oysa. "Sana ne? İşini yapsana." dedi özenle dalgalandırılmış saçlarını attırarak. Veletteki özgüvene bak!
Aralarına kıstırdıkları kıza dönüp "Seni evine götürmemi ister misin? Peşine köpek takılmışa benziyor." dedim. Sonra hatırladığım tek şey bana saldıran iki köpek yavrusu ve onları dövmemi engellemeye çalışan bir adet Park Jimin'di. Oh, tek değil iki şeymiş.
"Çocuk gibisin cidden." dedi ellerini beline koyup. Oturduğum salıncağın karşısına geçmiş beni azarlıyordu bir de. "Bu kaçıncı artık? Her seferinde nasıl başarıyorsun atılmayı Bin?"
İşte bahsettiğim şey buydu. On sekiz yaşındayım, kanımın ne denli deli aktığını çok iyi biliyorum fakat sırf para kazanmam gerektiği için müşteri adı altındaki o canavarlara gülümseyip bana söylenen her sözü yutmak koyuyor bir yerden sonra. Bir de gelip başka bir züppeden bir dünya azar işitiyorum. Ne harika (!) ama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fiksi Penggemar"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...