15

209 21 23
                                    

¤Fakat biz, öylece oturup sonsuza kadar bakamayız yaralarımıza.¤ -Haruki Murakami

[Bölüm 15: Dört, Yedi ve Sekiz]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[Bölüm 15: Dört, Yedi ve Sekiz]

Burnumun ucundan geçen kar tanesinin düşüşünü izlerken bu kadar romantize edilenin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Minicik bir felaket tohumuydu yalnızca. İnsanları üşütmek ve hasta etmekten başka bir işe yaradığı yoktu karın.

Belli etmeme gerek kaldı mı bilmiyorum ama kıştan ve kışa dair her şeyden nefret ederim.

Etrafımda çemberler çizen Jarvis'i durdurup okşamaya başladım. "Üşüdün mü J? Biraz daha sabret oğlum. Birkaç dakika kaldı."

Tatlı tatlı havlayıp çemberler çizmeye geri döndü iri dostum. Neredeyse üç yaşına girecekti, iyice büyümüştü artık. Benden daha ağır olması sevgi seanslarımızı zorlaştırmaya başlamıştı.

Jarvis'in tembelce yere oturmasıyla raylara çevirdim başımı. Bir dakika sonra nöbetim bitecekti, bugünkü özgürlüğüme kavuşacaktım.

Ama her zamanki gibi olmadı.

Dakikalar geçmesine rağmen ortalarda yoktu tren. "Yine olmuş olamaz." diye fısıldadım güçlükle. Oturduğum taştan kalkıp koşturmaya başladım. Beynim yanmış gibiydi. Ne düşünüyordum ne de idrak ediyordum olanları.

Raylar boyunca koşturduğum on dakikanın sonunda bir hiçlikle karşılaşmıştım. "Hayır!" Dizlerimin üstüne düştüm boğazım çığlığımın keskinliğiyle yanarken. Adrenalin damarlarımı yarıp tüm vücudumu ele geçiriyordu. Zihnimde milyonlarca kırmızı ışık ve yanıp sönen sirenler oluşmuştu birden bire.

Yaşlarımın ve karın ıslattığı toprağı döverken "Hayır!" diye inledim bir kez daha. "Olamaz. Nolur, bir daha olamaz!" Aptal demir yığını mı duysun istiyordum yakarışlarımı, yoksa Tanrı mı bilmiyorum. Tek dileğim bütün bu olanların koca kötü bir kabus olmasıydı. Galaksi çizimleriyle dolu çatı katımda uyanıp aynada on beş yaşındaki suratımı görmek istiyordum yalnızca, banyodan saatlerce çıkmayan kızın neşeli kıkırtılarını duymak istiyordum.

Yere kapaklanmış için için ağlarken ben; yaş toprağa değen adım sesleri duydum, ardından da beni çağıran tok bir ses. "Chaerin?"

İrkilmiş bedenim hızla doğruldu ansızın. Titreyen gözlerimle karşımdaki çocuğa bakarken acınası bir fısıltı kaçtı dudaklarımdan. Bir meleği çağırırcasına söylemiştim ismini. Çatlak dudaklarımı terk ederken adı, zehre batmış kalbime şifa olmuştu sanki.

Beklemeden yanıma eğilip çenemi tuttu. Sağa sola çevirip kontrol etti, ardından da vücuduma baktı dikkatle. "Noldu sana? Neden ağlıyorsun?" derken sesi titremişti. Soğuktan pembeleşmiş burnuna gözleri katılmıştı bir de.

Kar taneleri onun karışmış saçlarını süslerken korkunç gelmemişti gözüme ama soğuğun yaktığı suratı içimi acıtmıştı. Kalorifer avuçlarım arasına aldım Jungkook'un buza dönmüş ellerini.

it's time to go | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin