"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha.
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok."
Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...
¤Bana aşık olmaman için dua ediyorum. Çünkü ben, şarapta edilen yeminlerden de sahteyim.¤ -William Shakespeare
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
[Bölüm 31: Başkası]
Beş yıl sonra,
Gün, berbat bir olayın habercisi olabilecek kadar güzeldi.
Avucumdaki kahve bardağının kenarlarını dişlerken gelen geçeni izliyordum. Yapraklar dökülüyordu, taş zemin yeni yağan yağmurla ıslanmıştı. Botlarıma baktım, çamurlanmıştı her yanı.
Sonbahar yine gelmişti.
"Uzun zamandır rüyalarından bahsetmiyorsun, bir değişiklik var mı?"
Bana merak ve bir o kadar da ilgisizlikle bakan terapiste döndüm. Ağır ağır salladım başımı. "Artık Haerin'i görmüyorum, beni korkutmuyor." dedim tane tane.
Bu doğruydu. Uzun zamandır kız kardeşim, biricik dostum Haerin bana nefretle bakmıyordu rüyalarımda. Aslında, beni ziyarete bile gelmiyordu artık. Zihnimde gezinden fısıltıları yok olmuştu. Kalbimi yakan ağıt sönmüştü.
Gülümsedim hafifçe. "Biliyorum, ona olan hiçbir şeyde suçum yok. " diye konuştum. Amacım kadını da ikna etmekti.
Ben çoktan ikna olmuştum.
Dudakları yukarı çekildi, gözleri ifade barındırmıyordu. "Pekala, bu çok güzel fakat... neden eski erkek akradaşından da bahsetmiyorsun biraz?" dedi tahminimce geçen haftaya ait olan notları karıştırırken.
Omuz silktim. O kapıları kilitleyeli çok olmuştu. Bu saatten sonra ne ben ondan bahsedebilirdim ne de o benden. "Birisi sizden nefret etsin istiyorsanız, vicdan azabına göz yummalısınız."
Kaşları kalktı hafifçe. "Beş yıl oldu, hala vicdan azabı duyuyor musun?"
Yutkundum. "Her saniye." diye cevapladım terapisti. Bunu ben istedim, diye susturdum bir kez daha vicdanımı. "Ama en çok suçluluk duyduğum şey ne biliyor musunuz? Ya yeniden ölümü seçerse?"
Göz devirir gibi oldu kadın, hemen toparladı kendini. "Bu düşünmeni gerektiren bir konu değil. Seni ilgilendirmez, onun hayatı." diye yineledi.
Nefes verdim. "Biliyorum. Hyobin gayet güzel devam ettiğini söylüyor. Beni unutmuş artık."
"Sen de unutmalısın Chaerin. Hayatlarınız bir dönem kesişmiş olabilir, o anlar içinizde iyi ya da kötü birer anı yalnızca şimdi. Devam etmelisin. Nasıl Haerin'le barışmayı öğrendiysen, hayatına yeni birilerini de alabileceğini bilmelisin. Hayat bundan ibarettir: gelen ve giden insanlar."
Başımı salladım onaylamak adına. "Şu bardaki çocuk, aradın mı onu?" diye sordu. Bir ara işten arkadaşlarla gece dışarıya çıkmıştık, orada barmen bir çocuk bana numarasını vermişti. Sempatikti, çekiciydi ama bir şeyler eksikti işte. Aramak aklımın ucundan bile geçmemişti. Varlığını tamamıyla unutmuştum.