¤Sevmek risktir. Ya yürümezse? Ah, ama ya yürürse?¤ -Peter McWilliams
[Bölüm 12: Parti]
Kasımın sonlarında verilen bir cadılar bayramı partisi kulağa ne kadar alakasız geliyorsa aynı soğuk kasımda çılgıncasına kısa bir şortla ve gıcırdayan bir zırhla dikiliyor olmam da o kadar alakasızdı.
Kıçımı hissetmememe saniyeler kalmıştı.
"Bizimkiler arka masalardaymış." diyerek pofuduk ceketine sıkı sıkı sarıldı Hyobin. Göz göze geldiğimizde kızgın bakışlarımdan çekinmiş olacak ki içeri girdi aceleyle.
Bana plastik bir zırh ve kılıç almıştı. Evet biliyorum, acayip tatlı bir fikir fakat kostümün her hareketimde gıcırdaması ve alt kısmının azıcık fazla havadar olması her şeyi zehir ediyor.
Kılıcımı düşecekmiş gibi sallanan kınına sokup Hyobin'i takip ettim. Bizimkiler pistten ve zevzeklikten uzak, hoş manzaralı bir masaya kurulmuşlardı. Jimin'in ters ters bacaklarıma bakan ufak gözlerini es geçip hepsiyle kısaca merhabalaştım. Etrafa bakıp durduğum için neredeyse kafamı cama geçirecektim otururken.
Tabii ki de Jungkook'u aramıyor gözlerim.
"Vay, Chaerin! Acayip ateşli olmuşsun kızım." dedi Yoko ağzına dayadığı pipeti bir saniye ayırmadan. Yanakları al al olmuştu şimdiden. Bayağı dans etmiş olmalıydı.
Elimi havada sallarken utangaç gülüşümü saklamaya çalışıyordum. "Sen de gördüğüm en havalı kediye benziyorsun."
"Miyaağv!" diye bağırıp kıkırdamaya başladı. Fare kostümlü Minhyuk onu sakinleştirmek adına masadan uzaklaştırmıştı.
Yan yan Hyobin'e baktığımda gözlerini kaçırıp atıştırmalıklara yumuldu. Benden böyle kaçamazdı elbette. Dikkat çekmeyeceğime dair söz vermişti.
"Ateş mi bastı seni Chae? Ne bu hal kasımda?" diyen Jimin, Hyobin'le aramızda geçen gergin elektriği daha da körükleyip kendi tarafına çekmişti. Öfkesi benden çok Bin'eydi sanki.
"Burası sıcak ya..." diye mırıldandım kuzenimin suratına bakamazken. Altımdaki şort üzerindeki plastik pilelere rağmen yüz kızartıcı derecede kısaydı.
Kahve saçlarına takılmış minik şeytan boynuzlarına zarar vermeden perçemlerini geriye taradı Jimin. Derince soluyup endişeli bakışlarını suratıma çevirdi. "Bak, gitmek istediğin an bana söylüyorsun. Anlaştık mı?" diye sordu ve siyah ojeli işaret parmağını Hyobin'e doğrultup "Sen de sakın daha fazla saçma şeye kalkışma." dedi ciddi ciddi.
Akrabam diye söylemiyorum ama giydiği şeytan kostümü ve sert tutumuyla acayip havalı gözüküyordu.
Gerçek bir kötü kadın gibi kahkaha attıktan sonra ellerini çenesinin altında birleştirdi Hyobin. Siyah ve beyaz saçları alnına dökülüyordu. "Ne zamandan beri şeytandan emir alıyorum Jiminie?" Sesi çok keskin ve tehditkar duyulmuştu. Kıstığı gözleri, yamuk sırıtmasına katılınca ürkütücü havası da kuvvetlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fanfiction"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...