¤Aşkından hasta olan, ilaçtan zehirlenir.¤ -William Shakespeare
[Bölüm 14: Kırmızı]
Bugün okulun son haftasının ilk günüydü.
Yani ilk dönemin son haftasının ilk günüydü.
Ve benim o meşhur partiden sonra okula geldiğim ilk gündü.
Çantamın kulplarına sıkı sıkı tutundum uzaklaşan arabayı izlerken. Kendimi fazlasıyla sıkışmış hissediyordum son birkaç haftadır. Çok fazla yalan söylemişim gibi geliyordu, özellikle de aileme. Okulla problemi olmayan kızları aniden gitmeyi kestiğinde işkillenmişlerdi tabii. Annem bu amansız kaçışıma anlam verememiş, babam ise serserinin tekinin bana bir şeyler yapmaya çalıştığı fikrine kendini tamamiyle inandırmıştı.
İyi de, nasıl söyleyebilirdim ona asıl bir şeyler yapanın ben olduğumu?
Ders işlenmiyor, arkadaşlarım da gitmiyor derken anca kurtulmuştum dillerinden. Babam Japonya'ya gitmişti zaten. Annemi de halletmiştim bir şekilde.
Hyobin'e gelirsek eğer, onunla aramız düzelmişti. Açıkçası tek çocuk ve bir eğlence şirketinde menajer olarak çalışan ebeveynleri olduğunu sandığım arkadaşımın çok daha farklı bir özgeçmişi olması beni şaşırtmıştı. En çok üzense, keşke bunları biliyor olsaydım da ona göre davransaydım. Keşke ona yardım edebilseydim.
"Ah, pardon!" Arkamdan biri omzuma serçte çarptığında neredeyse yeri boyluyordum. Tabii şu an kocaman eller arasında olmam daha kötüydü galiba. "Chaerin?"
Boş boş bakmayı kesip çocuktan uzaklaştım. "Kusura bakma, Yugyeom. Dalmışım." diye mırıldandım gülümsemeye çalışırken. Sınıfın ve bizim dönemin altın çocuklarındandı o da. Jungkook'la pek anlaşamadıklarını söylerdi Hyobin.
Ah Tanrım, Jungkook... Onu görmek istemiyorum.
"İyisin değil mi, bir şeyin yok?" Kafasını hafifçe eğmiş, ufak bir tebessümle yüzümü inceliyordu.
Ağır adımlarla yürümeye başlayıp "Hayır, hayır. İyiyim." diye söylendim. Kısaca vedalaşmak adına el sallayacağım sırada yanımda yürümeye koyuldu. Ara ara suratıma bakıyor, bir şeyler söyleyecek gibi davranıyordu.
"Haftalardır yoksun." dedi sonunda uzun sessizliği kırıp. Sınıfa gelmiştik çoktan.
Çantamı sıraya bırakırken "Hastaydım biraz." diye bir yalan daha attım ortaya. Aslına bakarsak hasta sayılırdım. Ne zaman o sahneyi düşünsem kusasım geliyordu çünkü.
Yoora'ya kaşar derken ben olmuştum ya asıl sürtük...
Ceketini sıramın boş kısmına koydu. "Geçmiş olsun." dedi yanıma otururken. Sınıfta boş sıra mı kalmamış diye bakınırken ben güldü ve "Bay Jung proje ödevlerini verecek bugün. İyi bir not almak istiyorum." deyip önce kendini sonra beni gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fanfiction"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...