¤Sevgilim, zaten biliyorsun hangi şiirlerin sana olduğunu.¤ -James Andrew Crosby
[Bölüm 32: Varolmak]
Elimi öne uzattım biraz. Ufak yağmur damlaları okşuyordu avucumu. Hafif hafif yağıyordu, korkutmaktan çekiniyordu sanki. İyi şeyler olmayacaktı fakat ürkütüp kaçırmak istemiyordu Seoul beni.
En son Jimin'i bırakmaya geldiğimizde kalmıştım burada.
Telefonumun ekranı parladı. Birazdan burada olacağına dair bir mesaj bırakmıştı Hyobin. Heyecanı, yazışından hissediliyordu. İçimde gittikçe büyüyen neşeye neşe katıyordu bir bakıma ama aklıma kaçınılmaz olan gelince de baloncuğum sönüveriyordu. Tek umudum kimsenin huzurunu kaçırmadan geri dönebilmekti. Canını daha fazla sıkmaktan korktuğum tek bir isim vardı aklımda. Uykumu kaçıran bir isim.
Umarım Jungkook, Hyobin'in de dediği gibi hayatına devam ediyordur.
"Kirazcıııık!" diye cikleyen sesi duymamla yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti. Beş yıl olmuştu. Bir kere bile gelmemiştim. En yakın arkadaşımın yüzünü görmeden geçen beş yıl...
"Aman Tanrı'm Bin!" Kollarımı sardım ona sıkıca. "Seni çok özledim." dedim ağlamamaya çalışırken. Ayrılıp yüzümü iki elinin arasına sıkıştırdı. "Seni bir daha görebilmek için evlenmem mi gerekiyordu cidden?" diye çıkıştı bana ama onun gözleri de yaşlı bakıyordu.
Neredeyse bir saat sarıldık havaalanında. Arabasında sakince giderken "Bir değişiklik var mı? Nasıl gidiyor?" diye sordum. Zaten her gün konuşuyorduk. Ne var ne yok biliyordum çoğu çoğuna. Ne sormak istediğimi hemen anlamıştı yine de arkadaşım.
"O iyi." dedi düz bir sesle. O iyi... "Yalnızca," Duraksadı. İç çekti alnını kaşırken. "Değişti. Fazlasıyla hem de. Beş yıl önce bırakıp gittiğin çocuk değil artık."
Yola çevirdim başımı. Sözcükler boğazımda birikiyordu. Yutkundum güçlükle. "Bana istediği kadar kaba davranabilir. Hak ettim."
"Ben döverim onu." dedi çatık kaşlarıyla. Güldüm istemsizce. "Haksız olduğumu biliyorsun."
Kafa salladı. "En çok da buna yanıyorum ya, Kirazcık."
Bir süre sustum. Ne diyebilirdim? Bir şeyleri yoluna koymaya çalışırken diğerlerini batırdığım ortadaydı.
"Aç olmalısın. Hep takıldığımız bir yer var. Oraya götüreceğim seni." dedi ve boşluğu doldurdu Bin. Sessizlik korkutuyordu artık.
Arabadan inince Ayışığı isimli kafeyi gördüm. Çok tatlı bir dizaynı vardı. Ferah, pastel tonlarla donatılmıştı her yanı. "İşte, bizim ekip." deyince Hyobin, gösterdiği yere baktım. Kenardaki bir masada Jimin ve tanımadığım iki kişi daha oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fiksi Penggemar"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...