29

100 12 0
                                        

¤Beni anımsamanı istiyorum. Yalnızca senin anımsaman yeter. Başkalarının unutması hiç umurumda değil.¤ -Haruki Murakami

[Bölüm 29: Dahlia]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

[Bölüm 29: Dahlia]

Moon Hyobin'den

"Hyobin, beni dinliyor musun?"

Elimdeki telefonu hızlıca bir kenara atıp kafamı kaldırdım. "Afedersin." diye mırıldandım. Parlak telefon ekranımdan bana sırıtan Jimin ve Haerin'i görünce göz devirdi Jiwoo.

"Onlara bakmayı kesmelisin artık." dedi usanmışlıkla.

Kafa salladım yalnızca. Bir çırpıda telefonumu alıp cebime soktum. "Üst kata bakayım ben."

Merdivenleri çıktığım sırada arkamdan söylendiğini duydum. "Akıllanmayacaksın." diyordu.

"Biliyorum." diye fısıldadım kendi kendime. Akıllanmayacaktım.

Deneme kabini içindeki giysileri katladım ağır ağır. Yapmam gereken işi yapmıyordum ama dikkatimi dağıtmam gerekiyordu. Gülüşleri aklımdan çıkmıyordu.

Başından beri biliyordum bir başkasını sevdiğini, içten içe ama o kadar inandırmıştı ki beni bir anlığına gerçekten benden hoşlandığını sanmıştım. Kalbindekinin Haerin olduğunu bilmek ise daha çok acıtmıştı nedense. Sanırım biraz kandırılmış hissetmiştim. En yakın arkadaşımın kardeşiydi o, yas tutuyordum onun için fakat o fotoğrafı gördükten sonra arkamdan bıçaklanmış gibi hissetmiştim.

Bu çok saçmaydı ama kurtulamıyordum.

İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyorum da, aralarına girmek için binbir yalan uydurmuştum. Ailem hakkında, hayatım hakkında. Bazen kendime anlam veremiyorum, neden yaptım bunu? Anlayamıyorum. Sonra birden aklıma geliyor.

Çünkü ondan hoşlanıyordum.

Beni sevmesi için, en azından arkadaşı olabilmek için bir sürü şey yapmıştım ortaokuldayken. Sonra aniden benden hoşlanmaya başladığında korkmuştum. Bir sorun olduğunu biliyordum.

Artık beni seviyordu çünkü Haerin gitmişti.

İç çektim hafifçe. İkinci en iyi olmaktan nefret ediyordum.

Aynaya yasladığım başımı dikleştirdim çalan telefonumu görebilmek için. Ne ara oturmuştum bilmiyorum. Taşıdığım bu hayali yük ağır gelmiş olmalıydı.

Arayan kişiye baktığımda histerik bir gülüş kaçtı dudaklarımdan. Reddettim düşünmeden. Onunla konuşabilecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Beni gerçekten sevmediğini biliyordum artık. En azından Haerin'i sevdiği kadar.

Ah, Haerin'le bu anlamsız yarışa girdiğim için kendimden nefret ediyorum!

Telefonum bir kez daha çaldığında küfretmeye başlamıştım artık. Öfkeyle ayağa kalktım. Aynada gördüğüm bedenle kucağımdaki kıyafetler ve elimdeki telefon yere düşmüştü. Hala çalıyordu.

it's time to go | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin