¤Onun sevgisi yalnız benim olsun istiyorum.¤ -Emily Brontë
[Bölüm 35: Kördüğüm]
Hastaydım. Aşktan mı, acıdan mı yoksa bakterilerden mi kaynaklanıyordu bilmiyorum fakat çok fena hastaydım.
Misafir odasına dalan Hyobin bir hışımla perdeleri açmaya başladı. "Benim evimde ölemezsin Kirazcık." dedi göz ucuyla beni kontrol ederken.
Gürültüyle sümkürdüm cevaplamadan önce. "Ölsem bu kadar acımaz."
Göz devirdi. Birkaç kutu ilaç bıraktı komodine. Dumanı tüten bir çay getirmişti ayrıca. "Seni ciddiye almıyorum." diye söylendi. Bir anne edasıyla kollarını göğsünde birleştirip konuştu ardından. "Yemek yemek zorundasın. Günlerdir aç aç dolaşıyorsun. Bir doktora görünsen de iyi olur artık."
Kafa salladım ve bir kez daha sümkürdüm. Yanıma koyduğu çaya uzandı elim ama kupayı taşıyamayacağımı anlayınca bir nefes verip yeniden sümkürdüm.
Burnumdaki çeşmeyle kim oynuyordu Tanrı'm?
"Hayatta kalacağım."
"İyi edersin."
Hyobin'in evden çıkma sesini duyduğumda yataktan ayaklarımı uzatmış ağır ağır sallıyordum. Üşüyordum, halsizdim ama yapmam gereken şeyler vardı. Bin bile günlerdir benimle ilgilenmekten düğün hazırlıklarını erteleyip duruyordu.
Buraya ona yardıma gelmiştim bir de. Şimdiye kadar hiçbir yararım dokunmamıştı kıza, aksine başına iş açıp duruyordum.
Yüzümü ovaladım, bu bile kafamı ağrıtıyordu. Bir bir yuttum hapları, çayı da içtim yavaş yavaş.
Oturdum bir süre öylece. Camdan dışarıyı izlesem de görebildiğim pek bir şey yoktu. Salınan ağaçlar ve yağan yağmurun pencereye pıt pıt diye çarpmasıydı eğlencem. Uykum geliyordu ama anlamsız rüyalar görmekten sıkılmıştım. Üşüyordum fakat yorganların altında olmak boğmaya başlamıştı.
"Doktora gideyim bari." diye ayaklandım. Ceketimi, cüzdanımı ve anahtarlarımı alıp evden çıktım. Adım atacak gücüm yoktu, bir taksi durdurdum bu yüzden.
Hastanenin adresini söylemedim. Aklıma gelmedi. Bir başka yeri tarif ettim fakat neresi olduğundan bihaberdim sanki. Asansörde beklerken beynim daha güçlü zonklamaya başlamıştı. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.
Yine de kapısını çaldım. Yemin ederim, ağzımdan çıkanlar kulaklarıma ulaşmıyordu. Zihnim, söylediklerimi işlemeye fırsat bulamıyordu bile. "Bana, seni üzebilecek son kişi olduğumu söylemiştin."
Koca gözlerini üzerime dikti. "Bana hayatını borçluydun hani, Jungkook?"
¤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's time to go | JJK
Fanfic"Herkesin Yakışıklı Prens'i vardır!" diye söylendi bir kez daha. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Benim prenslere ihtiyacım yok." Gözlerinde karanlık parıltılar dolaşıyordu, vazgeçmeyecekti. Bir çırpıda ranzanın üstündeki yatağından indi ve benimki...