Yirmi Üçüncü Bölüm

7 0 0
                                    

Bugün nişan günüydü. Evin her yerinde ayrı bir telaş vardı. En sevdiğimiz kuzenlerimiz gelmişti dün. Halamlar ile pek anlaşamıyorduk, amcamlar da yurt dışında oldukları için onlarla pek görüşme fırsatımız olmuyordu. Bu yüzden diğer kuzenlerimizle çok yakın değildik. Aslında teyzemler de farklı bir şehirdeydi ama onlarla sürekli görüşüyorduk. Teyzemin oğlu Özgür benden, kızı Helin ise ablamdan bir yaş büyüktü. Kardeş gibiydik onlarla. "Destina, erkek arkadaşın gelecek mi akşam?" diye sordu Helin abla. Başımı salladım. Özgür "İyi yapmışsın aileye yakın birini bularak. Olası bir onaylanmama durumunu önleme çabası gibi sanki" dedi. "Aileler yakın olmasa da onaylanmama durumu olmazdı. Çünkü çok iyi biri. Tanıyınca siz de çok seveceksiniz" diye karşılık verdim. Helin abla "Ben akşam seni istediklerinde eniştemin tepkisini çok merak ediyorum" dedi gülerek. "Asıl ilk zamanlarda görecektin. Şimdi alıştı" dedim ablama unu uzatırken. "Başlarda gerçekten kabullenmeyecek sandım. Çok şükür artık iyi davranıyor" dedi ablam. O sırada annem ve teyzem mutfağa girdi. "Temizlik malzemeleri hazır, hadi bakalım" dedi annem. Ablam ve Özgür temizlik yapacak, iç mimarlık okuyan Helin ablam nişan dekorasyonuyla ilgilenecek, ben yiyeceklerin yapılmasına yardım edecektim. Babam ve eniştem de alışverişe gitmişti. Ablamın eksikleri bitmiyor, son dakika alınması gereken yeni bir şey buluyordu. Buzdolabına ilerlerken kapı çaldı. Annemin elleri hamurlu olduğu için "Destina kapıya bakar mısın?" dedi. Buzdolabından aldığım sütü tezgaha koyduktan sonra kapıyı açtım. Sevgi teyze, Kaan abi ve Ulaş gelmişti. "Hoş geldiniz" dedim. "Hoşbulduk canım" diye karşılık verdi Sevgi teyze. "Yanımda biraz destek de getirdim" dedi Ulaş ve Kaan abiyi göstererek. Gülümseyerek karşılık verdim. Sevgi teyze mutfağa girdi. "Bugün uyumayı planlıyordum. Ama kalkıp buraya geldim. Ablanlar da bizimkinde yardıma gelir ona göre" dedi. Güldüm. "Daha on yedi yaşındayız Ulaş. On yıl sonrasını planlamaya mı başladın?" dedim. Ulaş başını salladı. "Keşke uyusaydın" dedim. Müzik grubundaki görevi epey zordu ve bunu başarabilmek için gecesi gündüzü birbirine karışmış, dolayısıyla pek uyuyamamıştı. "Seni fazladan birkaç saat daha görebilmek için geliyorum, gördüğüm muameleye bak" dedi. "Kötü anlamda söylemedim. Günlerdir uyuyamadığın için öyle demiştim" diye kendimi savundum. Kaan abi "Siz daha ikinci haftada tartışmaya mı başladınız?" dedi ceketini çıkarırken. Ulaş "Sen ne anlarsın? Senin sevgilin yok ki. Senin de sevgilin olsun, öyle konuşalım bunları" dedi gülerek. "Sus ulan" diyerek kafasına vurdu Kaan abi. Ulaş'ın elini tutarak "Gelsene" deyip onu salona götürdüm. "Özgür, Helin abla" diye seslendim. İşlerini bırakıp bize döndüler. "Erkek arkadaşım Ulaş" dedim Ulaş'ı göstererek. Daha sonra da Helin abla ve Özgür'ü tanıttım. Özgür, Ulaş'ın elini sıkarken "Merhaba, biz de senle tanışmak istiyorduk ne zamandır. En sevdiğim kuzenimin erkek arkadaşını merak etmiştim. İyi çocuğa benziyorsun" dedi sert bir tavır takınarak. Bu, onun bizi koruma taktiği gibi bir şeydi. Erkek arkadaşlarımızın bize kötü davranmasını kendince engellemeye çalışıyordu. Diğer kuzenimizin erkek arkadaşıyla tanışırken de aynı ifadeyi takınmıştı. Gülümseyerek "Özgür" dedim onu uyarmak için. Kötü bir niyeti olmadığını bilsem de bu tavırlarını hiç sevmiyordum. Kaan abi salona girerek "Umay, biz ne yapabiliriz? Ayla teyze sana sormamı söyledi" dedi. Ablam "Perdeleri asabilirsiniz" dedi ve banyoya yöneldi. Ulaş'a en zoru, salon perdeleri, düşmüştü. "Boyun bir işe yarasın" dedi ablam. Ulaş "Ben de bu evin damadı olacağım. İşten çekinmiyorum. Alışacağım" dediğinde gülümsedim. "Şuna bak ya! Kaç yaşındasın sen?! Barış resmen bu evin damadı ama o senin kadar şımarıp kendini kaptırmıyor" dedi sinirle. Ulaş'ın, Barış abiden daha çok sevildiğini düşünüyordu. Ama annemle babam için aynı şey söz konusu değildi. Sadece Ulaş'ı doğduğundan beri tanıdıkları için onunla daha samimilerdi. Tüm olay bundan ibaretti ama ablam yine de üzülüyordu. Ulaş sandaleyeye çıktığında "Ne düşündüğünü biliyorum ama öyle bir şey yok. Onu bebekliğinden beri tanıdıklarını kendin söylemiştin. O yüzden sana öyle geliyor. Sen böyle yaptıkça ben de kendimi kötü hissediyorum" diye fısıldadım ablama. "Haklısın, özür dilerim" dedi ablam. Mutfağa gittiğimde teyzem "Sevgi, çocuklar bayağı büyümüş. Ulaş'ı en son gördüğümde küçücüktü. Destina'yla ikisi bir araya geldi mi her şeyden oyun bulurlardı. Kocaman oldu ikisi de" diyerek klasik bir sohbet başlatmıştı. Birbirini uzun süredir görmeyen herkes bu şekilde konu açıyordu. Bir sandalye alıp oturdum. Sevgi teyze "İki yıl sonra üniversiteye gidecekler. Umay bile daha dün el kadardı. Şimdi nişan hazırlığını yapıyoruz" dedi. O sırada kapı çaldı. Ben ayağa kalkıp kapıya ilerlerken Ulaş çoktan kapıyı açmıştı. "Ulaş, merhaba oğlum" dedi babam. Ellerinden poşetleri alıp mutfağa gittim ama hâlâ konuşmalarını duyuyordum. "Merhaba Engin amca. Nasılsınız?" dedi Ulaş. Bu konuşmaları beni çok mutlu ediyordu. Babamın Ulaş'la iyi anlaştığını görmek çok güzeldi. Ama yine de aramızdaki şeyi onlara söylemeye çekiniyordum. Ulaş, işlerini bitirip mutfağa geldiğinde "Eee anlat bakalım Ulaş, kız arkadaşın falan var mı?" diye sordu teyzem. Gerildiğimi hissettim. Kurabiyelere bakma bahanesiyle masadan kalktım. "Var" diye cevapladı Ulaş. Ses tonundan güldüğünü anlayabiliyordum. "Benim niye haberim yok Ulaş?" dedi Sevgi teyze. "Anneciğim, daha çok yeni. Birilerine anlatmak istememiştik. Ama sorduğunuz için söyledim" dedi Ulaş. İstemeye istemeye masaya döndüm. Sonsuza kadar fırının önünde kalamazdım. Sevgi teyze "Adı ne?" diye sordu bu sefer. "Anne, okuldan bir kız işte. Adını söylesem de tanımazsın ama belki yakında tanıştırırım" diye karşılık verdi Ulaş. "Nasıl bir kız?" diye sordu teyzem. Ulaş "Çok güzel, akıllı, iyi kalpli, düşünceli, duyarlı... Çok tatlı bir kız" diye yanıtladı. Sevgi teyze memnuniyetle başını salladı. "Destina, sen de tanıyorsundur o zaman bu kızı. Sence nasıl biri?" dedi ardından. "Evet tanıyorum. Ulaş'ın anlattığı gibi işte" diye yanıtladım. Tüm işleri bitirdikten sonra salonda otururken Ulaş yanıma oturdu ve "Odanın kapısı açıktı. Önünden geçerken masanın üstünde fotoğrafımızı gördüm. Ama Beren, Burak ve Efe ile çekilmiş fotoğrafların da var. Benimkinde sadece ikimiz varız. Ne olur yani senin odanda da öyle olsa? Neden annenler öğrensin istemiyorsun? Benimle birlikte olmana kızarlar mı?" diye sordu. "Hayır ama... Yani günümüzde hangi lise ilişkisi sonsuza kadar devam ediyor ki? Belki de bir gün ayrılacağız. Bunu bilemeyiz. Biz ayrılırsak belki onlar da görüşmeyi kesecek. Bu kadar olay olsun istemiyorum" diye yanıtladım. "Bu kadar ince düşündüğüne göre ayrılmak aklından geçiyor herhalde" dedi. "Hayır Ulaş. Sadece her ihtimali göz önünde bulundurmaya çalışıyorum. Hem belki de sen ayrılmak isteyeceksin" diye karşılık verdim. "Hiç sanmıyorum. Koskoca İstanbul'da daha ilk günden tüm yollarım sana çıktı. Sence tüm bunlar tesadüf mü? Öyle kolay ayrılacağımızı hiç sanmıyorum" dedi. Bu sözleri beni mutlu etmişti. Umarım söylediği gibi olurdu. Elimi elinin üzerine koyup gülümsedim.
Helin ablam, internetten sipariş ettiğimiz dekorları yerleştirmişti. Birkaç küçük dokunuş yaptıktan sonra "Bitti, nasıl olmuş?" diye sordu. "Çok güzel. Ellerine sağlık" dedi ablam. Helin abla "Çıkabiliriz o zaman" diye karşılık verdi. Elbiselerimizin olduğu çantaları alıp aşağı indik. Bizi kuaföre Kaan abi ve Ulaş götürecekti. Annemler de gelen misafirleri karşılayacaklardı. Kuaförün önünde durduğumuzda Kaan abi "İşinizin bitmesine yakın arayın, biz o zamana kadar hazırlanırız zaten" dedi. Ablam başını sallayıp teşekkür etti. Arabadan inmek için kapıyı açtığımızda "Umay, senden bir Feriha topuzu bekliyorum" dedi Kaan abi gülerek. Ablam "Ha-ha-ha çok komik!" diye karşılık verdi.
Hepimizin saçı bitmiş, sıra makyaja gelmişti. Ablam ensesinden zarif bir topuz yaptırmış, üstüne de beyaz çiçekli bir toka takmıştı. Helin abla da dalgalandırmıştı saçlarını. Ben de saçlarımı sola ayırıp sağ tarafa üç minik balıksırtı örgüsü yaptırmıştım. Makyajlar yapılırken ablamın telefonu çaldı. Benim makyajım çoktan bittiği telefonu ben açtım. Kaan abi ve Ulaş dışarıda beklediklerini haber vermek için aramışlardı. İşlerimizi bitirip dışarı çıktık. Ulaş beni görür görmez gülümsedi. "Bugün daha güzelsin" dedi. "Teşekkür ederim. Sen de daha yakışıklısın" dedim gülümseyerek. Üzerindeki takım elbise ona çok yakışmıştı. Siyah kravatını düzelterek "Teşekkür ederim" dedi. Ablam ve Kaan abi de duygulanıp sarılmışlardı. Çocukluklarından beri arkadaşlardı ve şimdi biri nişanlanıyordu. Duygulanma anları bittiğinde eski hallerine döndüler. Ablam bize bakıp "Şu an çok güzel görünüyorsunuz. Fotoğrafınızı çekeceğim. Hem de bugünden hatıra kalır" dedi. Beyaz ve pembe çiçekli ağaçların önünde durduk. Ulaş, elini belime koydu. Önceleri bu hareketin abartıldığını düşünürdüm ama artık benim de hoşuma gidiyordu. Daha sonra Ulaş, ablama kendi telefonunu verdi ve onunla çekmesini söyledi. Böylece Ulaş beni öperken bir fotoğrafımız olmuştu. Ablam fotoğrafı çektikten sonra "Bu pozu babama söylememi ister misin?" dedi gülerek. Ulaş "Ben de seninkileri söylerim" diye karşılık verdi. Ablam "Alçak" dedi arabanın kapısını açarken. Yoldayken ablam "Size nişan kurallarını açıklayacağım" diyerek sessizliği bozdu. "Öncelikle 'makas kesmiyor' konusunu açmak yok. Bir süredir çalışıyordu. Meğerse yüzük alabilmek içinmiş. Bir de bunlara para harcamasın. İkinci maddeye geçiyorum. Kaan ve Destina, lütfen ortam ciddiyken gülmeyin. Bu kadardı. Uyacağınızı düşünüyorum" diye açıkladı. Kaan abi "Söz veremem" dedi gülerek.
Eve geldiğimizde babam ablamı görünce bir süre duraksadı. Gülümseyerek "Çok güzel olmuşsun kızım" dedi ve ablama sarıldı. Daha sonra bana bakıp "Sen de çok güzel olmuşsun" dedi ve benim de onlara sarılmam için kollarını açtı. Annemin de gözleri dolmuştu. Buna ikisi de çok hazırlıksız yakalanmıştı. Ablamın evlenmeye karar vermesi hiç beklemedikleri bir anda olmuştu. Bu yüzden kendilerini bu duruma hazırlamaya pek fırsatları olmamıştı. "Ben bunun evlenmesine izin vermek zorunda mıyım?" dedi babam. Kaan abi "Ver gitsin Engin amca. Uğraşılmaz zaten bununla. Vermezsen de kaçarlar" dediğinde hepimiz güldük. Salona geçtiğimizde henüz kimse gelmemişti. Daha sonra amcamlar ve halamlar gelmiş, Selim amcalarla tanışmışlardı. Hemen ardından Beren ve Efe gelmişti. "Çok güzel olmuşsun" dedim Beren'e. Daha sonra Efe'ye dönüp "Sen de çok yakışıklısın" dedim. Gülümseyerek "Sen de öylesin" dediler. Arkadaşlarım gözüme her zaman güzel ve yakışıklı geliyordu ama bugün daha farklılardı. Hazır hepimiz çok şıkken birçok fotoğraf çektik. Tabi ki bu fotoğraflar çoğunluğunun aksine daha normal pozlardan oluşuyordu. Didem abla ve dayımlar da gelince kız tarafı tamamlanmıştı. Tam da ablamın planladığı gibiydi. Her şey yolundaydı. Ama benim için pek de öyle değildi. Yengemin yeğeni Ezgi'nin Ulaş'a karşı tavırları hiç hoşuma gitmemişti. Az önce kuzenime "Şu uzun boylu, esmer çocuk kim?" diye sorduğunu duymuştum. Bir süredir dayımlarda kaldığını biliyordum ama onunla pek konuşmamıştım. Hatta doğru düzgün tanımıyordum bile. Bu yüzden güvenilirlik konusunda emin olamıyordum.
Ulaş Zorlu
"Merhaba, tam olarak tanıştırırıldığımızı düşünmüyorum. Ben Ezgi" dedi yanıma gelen kız. "Seni Destina'nın hesabında görmüştüm. Sanırım aynı müzik grubundasınız. Ben de çok severim müziği. Konusu açılmışken haftaya çok sevdiğim birinin konseri var. Birlikte gidelim mi?" dedi hemen ardından. "Kız arkadaşım var Ezgi" dedim. "Basit bir konser teklifini reddedecek kadar çok mu korkuyorsun kız arkadaşından?" dedi. "Hayır, bu yanlış bir tabir. O hayatımda olduğu sürece başka birine bakmayacak kadar çok seviyorum desek daha doğru" diye karşılık verdim. O sırada Destina mutfağa girdi. Göz ucuyla bize baktı. "Sadakatin sonsuz yani. Kız arkadaşın çok şanslıymış. Hem çok yakışıklı hem de onu çok seven bir sevgilisi var. Ne yalan söyleyeyim onun yerinde olmak isterdim" dedi Ezgi. Destina bunu duyunca hafifçe gülümsedi. Konuyu kapatmak için "Sana yardım edeyim" deyip Destina'nın elindeki tepsiyi aldım. Söylediklerim doğruydu. Onu kelimelere dökemeyecek kadar çok seviyordum. Ondan başka birine de asla dönüp bakmazdım.
Destina Karaca
Mutfaktaki sözleri duyunca olayın aslını bilmesem de Ulaş'a güvenebileceğimden emindim. Ona zaten güveniyordum ama bunları duyunca kesinleşmişti. "Aferin" diye fısıldadım salona giderken. "Daha ne olduğunu bilmiyorsun bile" diye karşılık verdi Ulaş. "Olsun, duyduklarım yeterli" dedim. Kapı çaldığında ablam heyecanla kapıya koştu. Barış abiler gelmişti. İki tarafın akrabaları da tanıştıktan sonra ablam, Helin abla ve Didem abla kahve yapmak üzere mutfağa gitti. Ben de yanlarına gitmek için ayağa kalktığımda Barış abi beni yanına çağırdı. "Destina, yüz lira vereyim tuz koymalarına izin verme" dedi. Gülerek "Barış abi, bugün ablam ne derse o. Kusura bakma" deyip mutfağa gittim. Helin abla sade kahveleri, ablam orta kahveleri yapıyor, Didem abla da fincanları hazırlıyordu. Ablam kahvelerin köpüğünü aldıktan sonra "Destina, sen bunlara bakar mısın? Ben Barış'ın kahvesine başlayayım" dedi. "Tabi" dedim ve ablamla yer değiştirdik. Şu an ondan heyecanlısı yoktu. Aslında babamın izin vereceğini adı gibi biliyordu ama yine de heyecanlanıyordu. "Toz biber falan da koy" dedi Didem abla. "Tuzlu içmemek için bana para teklif etti. Tuz için bunu yapan biberi nasıl karşılar bilmem. Bence koymayın. Zehirlenirse bir de onunla uğraşmayalım" diye karşılık verdim. Ablam "Ağzından yel alsın" dedi telaşla.
Barış abinin babası konuyu açtığında babam "Gençler kararlarını vermişler ama yine de kızımızın kararını son bir kez duymak istiyoruz" dedi ve bakışlarını ablama çevirdi. Kaan abi "Umay'ın ağzı kulaklarını geçti, İstanbul sınırına vardı. Ama hâlâ kararı soruluyor hanımefendinin" diye fısıldadı. Ulaş ile ağzımızdan küçük bir kahkaha çıkacağı anda kendimizi tuttuk. Ablama söz vermiştik. Ablam başını sallamakla yetindi. Annem ve babam da onayladıklarını söyledi. Yüzükler takıldığında ablam ve Barış abinin mutluluğu görülmeye değerdi.
Ertesi Gün
Bugün yarışma sonuçları açıklanacaktı. Bilgisayarı salona getirdim ve heyecanla yarışmanın yapıldığı okulun sitesine girdim. Annem, babam ve ablam da başımda bekliyordu. Dördüncü olmuştuk. Beklediğim gibiydi. Bu yüzden çok da üzülmemiştim. Beni üzen şey İdil ve Mete'nin hayalinin gerçekleşmemiş olmasıydı. "Kendiniz yazıp bestelediğiniz için böyle sonuç. Sen daha iyi bilirsin. Risklidir bilinmedik şarkılarla çıkmak" dedi annem. "Üzülmüyorum ben. Sonuç zaten beklediğim gibi çıktı. Arkadaşlarım istedikleri okula girme haklarını kaybettiler. Ona canım sıkıldı biraz" dedim. "Dur bakalım. Daha ne yarışmalara katılırsınız" dedi babam. Umarım diğer yarışmalarda istediğimiz başarıyı elde edebilirdik.
Efe Ertürk
"Hep ben konuştum. Biraz da sen anlat" dediğimde gülümsedi Bilge. "Anlatacak pek bir şeyim yok ki. Önemli şeyleri anlattım. Seninki gibi dolu dizgin bir hayatım yok. Hatta uzun zaman sonra ilk defa Doruk'tan başka biriyle dışarı çıkıyorum. Neredeyse üç yıl oluyor" diye karşılık verdi. "Gerçekten mi?" diye sordum. Gülümseyerek başını sallayıp "Gerçekten" dedi. "Annemlerin bizle vakit geçirmeye pek zamanı olmaz. Çok çalışıyorlar. Doruk'la da çok çıkmam zaten. Hemen hemen her alanda bir yeteneği vardır. Bu yüzden okulun neredeyse her projesine katılır. Hafta sonlarında genelde provası, toplantısı falan olur. Ama benimle ilgilenmeyi ihmal etmez" diye ekledi. "Sıkılmıyor musun hiç?" diye sordum. "Başlarda çok sıkılmıştım. Alışık olmadığım bir şeydi. Ama zamanla alıştım. Çiçeklerle arkadaş oldum sonra. Toprakla uğraşmak iyi hissettiriyor. Odamın balkonunda küçük bir bahçem oldu. Benim arkadaşlarım orada" diye yanıtladı. Gülümsedim. Bana daha anlatmadığı çok şey vardı hayatında. "Eğer kendini kötü hissetmene sebep olmayacaksa nedenini sorabilir miyim?" dedim. "Hayır, kötü hissetmem. Aslında kimseye anlatmayı düşünmüyordum ama artık birbirimize yakın olduğumuzu düşünüyorum. Sen beni gerçekten anlıyorsun" dedi. Bir süre duraksayıp anlatmaya başladı. "Ortaokul yıllarımda böyle değildim. Tam tersine epeyce arkadaşım vardı, sürekli onlarla buluşurdum. Ama sonra onlarda bana iyi gelmeyen şeyler olduğunu hissettim. Bir sorunum olduğunda beni dinlemek yerine hemen kendi hayatlarından dert yanarlardı. Başarılarıma hep bir mazeret bulurlardı. Belki de şımarıkça gelecek ama bunlar beni gerçekten etkilemeye başlamıştı. Arkadaş gibi değildik. Sadece zaman geçirmek için birbirimizle görüşüyorduk. Bir süre sonra da görüşmeyi kestik zaten. Üzerimden büyük bir yük kalktı. Daha rahatım artık. Yine onlar gibi olacak diye lisede de arkadaş edinemedim. İnsanlardan çekindim hep. Aynı şeyleri hissetmekten korktum" diye açıkladı. "Haklıymışsın sen. Neden şımarıkça gelsin? Onlarla görüşmeyi keserek çok iyi yapmışsın. Hiçbir şey senden önemli değil. Kendini iyi hissetmen için bunu yapman çok iyi olmuş" dedim. "Yine de pek anlayabileceğini düşünmüyorum. Arkadaşlarınla mükemmel bir ilişkin var. Grubunuzda benim yaşadığım gibi olayların hiç olmadığına yemin bile edebilirim. Aranızda ne kıskançlık oluyordur ne de başka bir şey" dedi Bilge. "Tam olarak o tarz şeyler olmasa da bizim de ufak tefek sorunlarımız oluyor. Hatta en son çıkan sorunun sebebi sendin" dedim. Elindeki kahve kupasını masaya bırakıp "Ben mi? Neden? Bilmeden kötü bir şey mi yaptım?" diye ardarda sordu. "Hayır, yapmadın. Aslında sana daha önce de anlatmıştım. Kafeye gelip onlarla tanışmadan gitmene bozuldular biraz. Onları sevmediğini düşünüyorlar. Yani... Tam anlamıyla olmasa da aramızda bir şeyler var. Onlar da bunu anladıkları için seninle tanışmak istemişlerdi" diye açıkladım. "Aslında ben de sana bunu söyleyecektim ama çekindim. Sanırım artık onlarla tanışma zamanım geldi. Pazartesi öğle yemeğini onlarla yiyebilir miyiz?" diye sordu. "Tabi ki. Çok sevinirler" diye yanıtladım. Gülümsedi. Bu sözleri beni çok sevindirmişti. Tam olarak sevgili değildik ama flört ediyorduk. Aramızda bir şeyler olduğunu o da söylemişti sonunda. Kısa bir sessizliğin ardından "Bilge, hani birkaç yıldır sadece Doruk'la zaman geçirdiğini söyledin ya az önce" dediğimde başını salladı. "Birkaç yıldır kaçırdığın hafta sonlarını birlikte telafi etmek ister misin?" diye sordum. Gülümseyerek başını salladı. "Çok isterim Efe" dedi.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin