Sekizinci Bölüm

48 3 0
                                    

Ulaş ile birlikte şarkı söyleyip sokak hayvanlarını besledikten sonra bir çocuk parkına gittik. Vakit kaybetmeden ikimiz de kum havuzuna gidip oturduk. "Kumlar çok kuru. Yapamayız ki böyle" dedi Ulaş. Yüzü düşmüştü. "Yanılıyorsun Skyscraper" dedim ve çantamdan bir su şişesi çıkardım. "Hobbit'de çareler tükenmez" dedim. Şimdi yüzü gülmüştü. "Cennetliksin" dediğinde güldüm. Suyla kumları biraz ıslattıktan sonra ellerimizle kuma kale şekli vermeye çalıştık. Bizi biraz uğraştırsa da sonunda kaleye benzemişti. Ayağa kalktık ve kalemizin karşısına geçip uzun uzun ona baktık. Bu basit kale bizim gözümüzde bir şaheserdi. "İyi iş çıkardık" dedi Ulaş. "Evet" diyerek onayladım. "Gidelim mi artık?" diye sordum. "Bir dakika" dedi Ulaş. Cebinden telefonunu çıkardı ve tekrar kalenin yanına oturdu. "Gel" dedi elini hafifçe yere vurarak. Yanına oturdum. Artık mükemmel kumdan kalemizle bir fotoğrafımız vardı. Ulaş "Artık gidebiliriz" dedi ve ayağa kalktık. Eve doğru yürürken telefonum çaldı. Annem arıyordu. Telefonu açıp "Efendim anne" dedim. "Ulaş yanında mı kızım?" diye sordu. "Evet" diye cevapladım. "Eve gel artık. Ulaş'ı da yanında getir. Acele edin ama" dedi annem. "Tamam" dedim ve telefonu kapattım. "Ne oldu?" diye sordu Ulaş. "Annem "Ulaş'ı da al ve eve gel" dedi. Sanırım bu akşam bizdesiniz" diye açıkladım. "Ama acele etmeliymişiz" diye ekledim. "Tamam" dedi Ulaş. Adımlarımızı hızlandırdık. Sessizce yürürken Ulaş "Muhabbetine de doyum olmuyor" dedi. "Hiç konuşmaz mısın?" diye sordu hemen ardından. "Tam tersine. Çok konuşurum. Dayanabilir misin?" dedim. "Sen başla. Tahammül sınırlarımı zorladığın zaman dur derim" dedi gülerek. "Peki. Bunu sen istedin" dedim. Konuşmaya başladığım zaman genellikle tek bir konuya bağlı kalamazdım. Bunun Ulaş'ı yoracağını düşünüyordum. Ulaş ise tam tersine anlattıklarımdan hiç sıkılmıyor ve anlattığım şeylerle ilgileniyordu. Yaklaşık yirmi dakika süren bir yolun sonunda nihayet evimizin olduğu sokağa gelmiştik. "Ulaş, hiç sıkılmadın mı?" diye sordum. Yol boyunca konuştuğumuz konular dışında ağzını açıp tek kelime etmemişti. "Hayır. Aslında o kadar da çok konuşmuyormuşsun. Senden daha fazla konuşan çok kız tanıyorum" dedi. "Çok kız ha?" dedim sorarcasına. "Evet. Bir insan yakışıklı olunca etrafında da çok kız oluyor" dedi sahte bir kibirle. Güldüm. "Etrafında bu kadar çok kız varken neden bir sevgilin yok?" diye sordum. "Olmadığını nereden çıkardın?" diye sordu Ulaş. "Kendin söylemiştin" dedim. Ulaş bunu laf arasında söylemişti. Kendi söylediklerini bile hatırlamıyor muydu gerçekten? "Öyle mi? Unutmuşum" dedi. "Belki de kendime göre birini henüz bulamadığım içindir" diye yanıtladı az önceki sorumu. "Peki senin? Gerçi flörtünün ya da hoşlandığın birinin olmadığını söylemiştin ama. Bunların içine erkek arkadaş dahil değildir herhalde. Senin var mı sevgilin falan?" diye sordu. "Kendi söylediklerini hatırlamayıp benimkileri mi hatırlıyorsun?" diye sordum. "Aklımda kalmış öyle" dedi Ulaş. "Yok" diye cevapladım az önce sorduğu soruyu. Apartmanın önüne gelmiştik bile. "Peki senin neden yok?" diye sordu merdivenleri çıkarken. "Belki ben de henüz bulamamışımdır" diye cevapladım.
Ertesi Gün
Ulaş'lar dün akşam bizdeydi. Müjgan Teyze ile de yeniden tanışmıştık. Artık onun torunu değildim. Ulaş'ın arkadaşıydım. Efe de Ulaş'ı konuşma grubumuza eklemişti. Ulaş artık resmi olarak arkadaş grubumuzun içindeydi. Büyük ihtimalle buna en çok Efe seviniyordu. Sonunda erkek olan bir yakın arkadaşa sahipti. Evin kapısından çıktığımda yine Giray ile karşılaştım. "Günaydın" dedim. "Günaydın" diye karşılık verdi gülümseyerek. Klasik komşu selamlaşmasının ardından merdivenleri indik. Apartmandan çıktığımda karşımda Ulaş vardı. "Günaydın Destina" dedi. "Günaydın" diye karşılık verdim. Giray "İyi dersler" dedi. "Sana da" dedim. Okuluna doğru yürümeye başladı. "O kim?" diye sordu Ulaş. "Karşı komşu" diye cevapladım. "Abim beni okula bırakacaktı da. Seni de alırız diye düşündük" dedi Ulaş. "Çok teşekkür ederim ama Efe ve Beren beni bekliyordur. Onları bırakıp gelmem doğru olmaz" diye karşılık verdim. "Onları da alırız" diye karşılık verdi. "Hem bak saat kaç oldu. Otobüs falan beklemeye kalkarsak kesin geç kalırız" diye ekledi. "Gel hadi komşu kızı. Geç kalacaksınız" dedi Kaan abi arabanın içinden bağırarak. "Peki" dedim ve arka koltuğa oturdum. "Ya aslında çok da komşu sayılmayız bence. Arada birkaç sokak var. Sana yeni bir lakap bulmalıyız" dedi Kaan abi. "Hobbit de" dedi Ulaş gülerek. "Ahahaha çok komik" dedim sahte bir şekilde gülerek. "Oğlum bu kız Hobbit olmak için fazla uzun değil mi?" diye sordu Kaan abi. "Ben de öyle diyorum ama bu Skyscraper anlamıyor ki" dedim. "Sevgilinin olmamasına şaşmamak gerek. Pek de çekilecek bir kız değilsin" dedi Ulaş umursamaz bir tavırla. Bunu söylerken fark ettirmemeye çalışsa da gülüyordu. "Sen çok çekilirsin biliyor musun? Gerçekten öyle bir çekilirsin ki" dedim sinirle. "Çekilirim tabi. Yakışıklıyım, uzun boyluyum, sevimliyim, zekiyim, komiğim, iyi bir müzisyenim, karakterim de düzgün. Bir kız daha ne ister ki?" dedi. "Ay bir taraflarım" diye karşılık verdim. Kaan abi gülüyordu. "Siz iyi bir ikili oldunuz bence" dedi gülerek. "Kim? Biz mi?" dedik aynı anda. "Bizden olsa olsa ayran ve pasta ikilisi olur" dedim. "Ya da şalgam suyu ve dondurma" dedi Ulaş. "Evet, kesinlikle öyle olursunuz (!)" dedi Kaan abi. Ulaş ile birbirimize baktık. Daha sonra Efe ve Beren'i aldık. Çok geçmeden okula gelmiştik. Kaan abiye teşekkür edip arabadan indik. "Bugün yeni öğretmeniniz geliyor. Keyifler nasıl bakalım?" dedi Efe. Bugün okula yeni bir müzik öğretmeni gelecekti. Kendisi resim dersi seçtiği için bizim öğretmen memnuniyetsizliğimizle dalga geçer dururdu. "Belki iyi biri gelir" dedi Beren. "Umarım" diye karşılık verdim. "Ne öğretmeni?" diye sordu Ulaş. "Müzik" diyerek cevap verdi Efe. "Pek memnun değildiniz galiba eskisinden" dedi Ulaş. Beren "Evet, hem de hiç" dedi. "Neden?" diye sordu Ulaş. "Lise çağındaki çocuklara flüt çaldırmak istediği için. Zar zor ikna ettik. Artık daha dün annemizin, postacı, mini mini bir kuş falan çalardık" diye yanıtladım. "Flüt çalmamaya ikna ettikten sonra o da kendi yöntemini uyguladı. Piyanonun başına geçip iki ders boyunca klasik müzik çalardı. Sıkıntıdan geldiğimiz seviyeyi sen düşün" dedi Beren. "Lakabı da Nihal'di" dedi Efe. Ulaş "Nihal?" dedi sorarcasına. "Ziyagil olan" diye cevapladım. Ulaş gülerek "Sebebi neydi?" diye sordu. "Sürekli piyano çalan minyon tipli bir kadındı" diye cevapladı Efe. Ulaş güldü. Sınıfa doğru giderken Burak ile karşılaştık. Onu Ulaş ile tanıştırdıktan sonra sınıfa girdik. İkinci dersin sonunda bizden mutlusu yoktu. Çünkü ders müzikti. Efe malzemelerini resim odasına bırakıp yanımıza geldiğinde bahçeye indik. Sohbet ederken telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonumu açtım. Ulaş bir fotoğrafa beni etiketlemişti. Fotoğrafı açtım. Dün parkta çektiğimiz fotoğraftı. Açıklama kısmında "İtinayla Hobbit evi inşa edilir" yazıyordu. Fotoğrafı beğendim ve "Bir sonraki inşaatımız bir gökdelen olacak" diye yorum yaptım. Yaptığım yorumun bildirimi Ulaş'ın telefonuna gitmiş olacak ki telefonuna gelen sesle telefonuna baktı. Ardından da bana bakıp gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verdim. O sırada yine bir gürültü koptu. Gürültünün sebebini tahmin etmek pek de zor değildi. Tahminlerimde de yanılmamıştım. Akın ve arkadaşları yine Burak ile uğraşıyorlardı. Efe sandalyesinden kalkarak "Yine mi bunlar?" dedi. "Ne oluyor?" diye sordu Ulaş. "Dün gördüğümüz çocuklar. Her zaman yaptıkları iğrençlikleri yapıyorlar" diye cevapladım. Akın ve arkadaşları Burak'a vurmaya kalkınca onlara doğru koşmaya başladık. Akın, Burak'a vurmak için elini kaldırdığında Ulaş kolunu tutarak onu engelledi. "Dur bakalım orada" dedi Ulaş. Akın arkasına dönüp "Sen kimsin lan?" dedi. "Hatırladım. Sen şu dünkü çocuksun. Bu çocuğu da mı kendinize benzettiniz?" dedi bize dönerek. "Kimseyi benzetmedik de sen biraz daha böyle davranırsan ben seni çok başka şeylere benzeteceğim" dedi Efe. Ozan gülerek "Destina, bugün çok suskunsun" dedi. Onun böyle gülmesi sinirlerimi o kadar bozuyordu ki suratının ortasına yumruğumu geçiresim geliyordu. "Eğer sen kendi isteğinle susmazsan üzerinde deneyeceğim yöntemlerle mecburen susacaksın. O yüzden kapa çeneni" dedim. "Emrine amadeyim" dedi Ozan ve eliyle ağzındaki hayali fermuarı çekti. "Ben bu çocuğu öldüreceğim bir gün" dedim Beren'e. "Senden önce Ulaş ve Efe öldürecek gibi" dedi. Ulaş ve Efe sert bakışlarla Ozan'a bakıyordu."Ben sana bu kızı rahat bırak diye daha kaç defa söyleyeceğim ulan?" dedi Efe sinirle. O sırada okul müdürünü görüp bizimkileri susturdum. Eğer tartıştığımızı görürse dilinden kurtulamazdık. Ne kadar haklı olursak olalım ne biz ne de Burak onu hiçbir zaman haklı olduğumuza ikna edemezdik. "Efe, zebani dışarda. Şimdi bir de onunla uğraşmayalım. Bu sefer cezalarından kurtulamayız" dedim. "Doğru söylüyor" diyerek onayladı Beren. Efe başını salladı. "Siz de biraz insan gibi davranmaya çalışın. Sizin için biraz zor olacak ama deneyin en azından" dedim diğerlerine dönerek. Tam o sırada Ozan konuşmak için ağzını açmıştı ki "Sus" diyerek konuşmasına engel oldum. Sınıfta otururken Ulaş "O çocuklar neden sana böyle davranıyor?" diye sordu Burak'a. "Bilmem. Okulun ezik öğrencisi olarak beni gözlerine kestirdiler herhalde" diye karşılık verdi Burak. "Öyle saçma şey mi olur ya?" dedi Ulaş sinirle. "Sen onları tanımıyorsun. Sırf canları sıkıldığı için bile birileriyle uğraşırlar" dedi Burak. "Yaparlar" diyerek onayladı Beren. "Bu okula ilk geldiğimde diğer öğrencilerden biraz farklıydım. Diğer çocuklar arkadaş edinirken ben bir kenara çekilip kulaklığımla müzik dinlerdim. İnsanlarla rahat iletişim kuramam. Aslında gerek de duymazdım. Yalnız kalmayı daha çok severdim. O yüzden uğraştılar belki de. Destina bana yardım etti. Karşılık vermesini, kendimi korumasını ben de biliyorum elbette ama bunları yapsaydım ailemin tepkisi pek de iyi olmazdı. Tek dertleri okulu bitirip iyi bir meslek sahibi olmam. Onun dışında ne hissettiğimi umursamıyorlar bile. İlk arkadaşım Destina'ydı. Sonra da Beren ve Efe. Bir de kız arkadaşım var. Adı Ela. O kendimi daha da iyi hissetmemi sağladı" dedi Burak. Ela Burak'ın hayatında olduğu için biz de en az onun kadar mutluyduk. Çünkü Ela gerçekten de onun kendini iyi hissetmesini sağlıyordu. "Bundan sonra ben de yanındayım kardeşim" dedi Ulaş. Onun bu hareketi beni gülümsetmişti. Efe "Artık dört arkadaşın var. Hani iletişim kuramıyordun yalanını öptüğüm" dedi Burak'ın omzuna vurarak. O sırada zil çaldı. Hepimiz sınıflara dağıldık. Müzik öğretmeni nihayet gelmişti. Uzun boylu, esmer, dalgalı saçlı bir kadındı. Ayağa kalktık. "Oturabilirsiniz arkadaşlar" dedi. Sandalyesine oturdu ve "Adım Şebnem. Öğretmenliğimin üçüncü yılı. Bir sorun olmazsa bundan sonra müzik derslerinde beraberiz" dedi. "Şimdi sizi tanıyalım" dediğinde tüm sınıf sırayla kendini tanıttı. "Biraz ders işleme tarzımdan bahsedeyim o zaman. Dersleri olabildiğince sizin seveceğiniz şekilde işlemeye çalışırım. Sınav yapma gibi huylarım yoktur. Sonuçta hepinizden müziğe yetenekli olmanızı bekleyemem. Not konusunda kesinlikle endişeniz olmasın. Her ne kadar klişe bir öğretmen lafı olsa da öğrencilerimle arkadaş gibi olmayı tercih ederim. Ayrıca bir sorununuz olduğunda bana gelebilirsiniz. Sizi dinlerim ve elimden geldiğince yardımcı olurum" dedi. Beren "Diğerinden sonra bu kadın sadece bana mı melek gibi geliyor?" dedi fısıldayarak. "Yalnız değilsin. Bana da öyle geliyor" diye karşılık verdim. Yeni öğretmenimizi sevmiştik ve sanırım iyi anlaşacaktık.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin