Otuz Sekizinci Bölüm

2 0 0
                                    

İki Hafta Sonra
Burak Çelebi
Telefonumun çalmasıyla fırçayı elimden bıraktım. Nihal arıyordu. "Efendim Nihal" diye açtım telefonu. Neşeli bir sesle "Selam, nasılsın?" diye sordu. "İyiyim, sen nasılsın?" dedim. "Ben de iyiyim. Birlikte dışarı çıkalım mı diye soracaktım" dedi. "Benim işim var. Sonra çıkarız. Olur mu?" diye karşılık verdim. Derin bir nefes verdi Nihal. "Meğer bir iş insanıyla flört ediyormuşum da haberim yokmuş. Ne kadar da meşgulsün. Her buluşmak istediğimde bir işin var. Bitmedi günlerdir" dedi. "Nihal, ben..." dedim ama cümlemi tamamlamama izin vermedi. "Ne zaman birlikte bir şeyler yapmak istesem hep işin var senin. Sadece okulda konuşuyorsun benimle. Ellerimi sadece okuldayken tutuyorsun. Bana sadece okuldayken sarılıyorsun. Konuşmaya başladığımız ilk gün senin yanına gelirken her şeyin farkındaydım aslında. Ela'nın açtığı yarayı kapatmak için bir yara bandı olarak kullanılacağımın farkındaydım. Ama umrumda değildi, biliyor musun? Çünkü senden gerçekten hoşlanıyordum. Her ne kadar uzun bir ilişkiden yeni çıkmış olsan da bir süre sonra senin de benden hoşlanabileceğini düşünmüştüm. En azından bana kötü davranmayacağını düşünmüştüm. Ama o kadar yanılmışım ki. Mesajlarıma doğru düzgün cevap vermiyorsun. Sadece okulda benimle ilgileniyorsun. Ben sadece Ela'ya doğrulttuğun bir silahım senin için, değil mi? Beni flört ettiğin bir kız olarak değil de bir yara bandı, bir silah olarak görüyorsun başından beri. Bunu değiştirebilirim sanmıştım ama yapamayacağım. Artık okulda da görüşmeyelim Burak" dedi ve cevap vermemi beklemeden kapattı. Bu şekilde bir şey yaşanmasını hiç istemezdim ama biraz da işime yaramıştı. Çünkü günlerdir onunla konuşmayı nasıl keseceğimi düşünüyordum. Yaptığımı kendime hiç yakıştıramıyordum çünkü. Hem Ela'dan ayrıldıktan kısa süre sonra başka bir kızla konuşmak hem de o kıza kötü davranmak benim yapacağım işler değildi. Telefonu masaya bırakıp çizdiğim resme baktım. Resimdeki kızı inceledim. Dalgalı, kahverengi saçları ve bal rengi gözleriyle tıpkı Ela'ya benziyordu. Farkında olmadan, bilinçli bir şekilde yapmadan çizmiştim bunu. Canımın istediği gibi renklendirmiştim, hiç planlamadan. Ben farkında olmadan ona benzemesi olağandı aslında. Çünkü aklımda hep Ela vardı. Onu çok özlüyordum. Bana geldiği gün her şeyi unutup onu affetmeye hazırdım. Eğer bana tüm gerçekleri anlatsaydı tabi. Hâlâ onu affetmek istiyordum. Ama içinde sırlar, gizlilikler olan bir ilişkide olmak da istemiyordum. Bana her şeyi açık açık anlatmalıydı. O zaman her şey eski haline dönecekti bizim için.
Destina Karaca
Ulaş ile hem baş başa zaman geçirmek hem de Burak'a hediye almak için dışarı çıkmıştık. "Burak ne sever? Ben hâlâ aranızda yeni sayılırım. Ne hediye almalıyım ona?" diye sordu Ulaş. "Çizim yapmayı çok sever" dedim. "Sen ne alacaksın?" diye sordu bu sefer. "Hiç bilmiyorum. Aklıma gelen her şeyi daha önce hediye ettim ona. Sevdiği şeylerden seçtim hep hediyelerini. Şimdiyse hiçbir fikir yok aklımda" dedim. Bir süre düşündük. Çünkü ikimizin de aklına hiçbir şey gelmiyordu. Sonunda karar vermiştik. Ulaş bir resim seti hediye edecekti. Ben de en sevdiği filmin birkaç eşyasını hediye etmeye karar vermiştim. Önce Ulaş'ın hediyelerini almak için bir hobi mağazasına girdik. İçeride dolaşırken "Merhaba" dedi tanıdık bir ses. Arkamı döndüğümde Mevsim karşımdaydı. Onu çok özlemiştim. "Merhaba" deyip sıkıca sarıldım. "Nasılsın?" diye sordum ayrıldığımızda. "İyiyim, sen nasılsın?" diye karşılık verdi Mevsim. "Ben de iyiyim. Siz tanışmadınız bu arada. Sevgilim Ulaş" diyerek Ulaş'ı tanıttım. İkisi de "Memnun oldum" deyip el sıkıştı. "Senin resimle pek aran yoktur. Anladığım kadarıyla Burak'a hediye bakıyorsunuz. Doğum günü yaklaştı" dedi Mevsim. Başımı salladım. "Nerede kutlayacaksınız? Ben de beş dakika uğrayabilir miyim? Çok özledim onları" dedi. Ne diyeceğimi bilememiştim. Gelmesi hem onun için hem de Efe ve Bilge için hoş olmazdı. Ama kıza "Gelme" de diyemezdim. "Uğra tabi. Bizim kafede olacağız yarın akşam" dedim. Başka çarem yoktu. Zaten çok kalmazdı. Umarım Efe ve Bilge gelmeden önce gelip giderdi. Ama o zaman da Burak'ın sürprizi bozulacaktı. Her şeyi batırmıştım.
   Bir süre havadan sudan konuştuktan sonra vedalaştık. Mevsim uzaklaşırken "Çok kötü bir şey yaptım değil mi?" dedim. "Başka çaren yoktu ki güzelim. 'Uğrayabilir miyim' diye sordu. Senin de 'hayır, olmaz' diyecek halin yoktu. Yapabileceğimiz tek şey karşılaşmamaları için dua etmek" dedi Ulaş.
  Hediyeleri aldıktan sonra bir yerde oturup sohbet ettik. Her hediyeyi farklı bir yerden aldığımız için paketleyememiştik. Bu yüzden eve dönerken güzel birer hediye kutusu aldık. Eve dönmek için otobüse bindiğimizde annem aradı. "Anahtarını evde unutmuşsun. Benim de acilen kafeye gitmem gerekiyor. Ben gelene kadar Sevgi teyzene gitsen olur mu? Ona söyledim, haberi var" dedi. "Tamam" dedim. Vedalaşıp telefonu kapattık. "Size geliyorum" dedim Ulaş'a. Gülümsedi. "E çok güzel" dedi. "Güzel değil işte" dedim. "Ailen bizi öğrendikten sonra ilk defa onlarla karşılaşacağım. Çok gerginim. Kendimi çok rahatsız hissedeceğim" diye açıkladım. "Rahatsız olacak bir şey yok ki güzelim. İlla ki bir araya gelecektiniz. Hem bu soğukta dışarıda kalacak halin yok ya. Gelmen gerekiyor" dedi. Ofladım. "Merak etme. Ben annemle konuşurum. Eskisi gibi davranır sana" dedi beni rahatlatmak için. Sarıldım ona.
Ulaş kapı zilini çalarken heyecanla ayaklarımı yere vuruyordum. Sevgi teyze açtı kapıyı. "Hoş geldiniz çocuklar. Geçin içeri" dedi gülümseyerek. Montlarımızı çıkarıp astıktan sonra salona girdik. "Bu kız sevgilisi mi? Ulaş'ın odasında fotoğrafını görmüştüm" dedi Müjgan teyze. "Babaanne her şeyi unutuyorsun. Onu unutmadın mı?" diye mırıldandı Ulaş. Müjgan teyze duymuştu. "Hadi be oradan! Ben hiçbir şeyi unutmuyorum bir kere" dedi. Konuyu dağıtmak için "Nasılsın Müjgan teyze?" deyip elini öptüm. "Adı neydi bu kızın?" diye fısıldadı bana sarılırken. "Destina" dedi Ulaş. Müjgan teyze "İyiyim Destina. Sen nasılsın kızım?" dedi. Gülümseyerek "İyiyim" dedim. O sırada Sevgi teyze elinde tepsiyle içeri girdi. "Çay yaptım size. Bütün gün dışardaydınız. Üşümüşsünüzdür. Sıcak sıcak için. Kurabiye de getireceğim şimdi" dedi Sevgi teyze. "Ben size yardım edeyim" deyip arkasından mutfağa giderken Müjgan teyzenin Ulaş'a "Çok güzel kız. Aferin sana" dediğini duydum. İstemsizce gülümsedim. Kurabiye tabaklarını alıp salona dönerken Sevgi teyze "Destina" diye seslenip beni durdurdu. "Şey... Ulaş'la nasıl gidiyor? Aranız nasıl?" diye sordu. "Gayet iyiyiz" dedim. "Ulaş'a çok güveniyorum. Kesinlikle seni üzecek bir şey yapmaz. Buna eminim. Ama ben yine de söyleyeyim. Eğer bir sorun olursa gelip bana anlatabilirsin. Ulaş'ın annesiyim diye hep ona hak vereceğimi düşünme sakın. Ben öyle biri değilim" dedi. "Teşekkür ederim Sevgi teyze. Gerçekten çok iyiyiz biz. Hiçbir sorun yok. Her şey yolunda" dedim. Gülümsedi. "Umarım seni rahatsız etmemiştir söylediklerim" dedi. Başımı "hayır" anlamında salladım. Birlikte salona döndük. Çaylarımızı içtikten sonra hediyeleri kutulmaya başladık. Tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Eve ilk geldiğim an dışında her şey eskisi gibiydi. Hediyelerimizi paketledikten sonra "Ulaş'ın çocukluk fotoğraflarını göstereyim mi sana?" diye sordu Müjgan teyze. "Olur" dedim gülümseyerek. "Hayır" dedi Ulaş. Şimdi daha çok isteklenmiştim. Komik şeyler bulacağıma emindim. "Kesinlikle evet" dedim. Sevgi teyze gülerek albümleri getirdi. Kahkahalar eşliğinde Ulaş'ın çocukluk fotoğraflarını bitirmiştik. Gerçekten çok komik fotoğraflar vardı aralarında. Hatta ikimizin küçükken çekilen birçok fotoğrafı vardı. Ailelerimizin bu kadar yakın olup da bizim küçüklükten sonra bir daha hiç karşılaşmamamız garipti. Müjgan teyze "Aile albümünü de göstereyim sana" deyip en büyük albümü eline aldı. Sayfaları çevirip aileyi tanıtmaya başladı. "Bu da en büyük torunum. Maalesef kaybettik onu" dedi genç bir kızı göstererek. Kısa bir sessizlikten sonra "Sana çok benziyor, değil mi? Şimdi fark ettim" dedi. Başımı salladım. Bu eve ilk kez geldiğim günü hatırladım. Müjgan teyzeyle tesadüfen karşılaşmıştık ve hastalığı nedeniyle beni fotoğraftaki kız sanmıştı. O gün sırf onun gönlü olsun diye bu eve gelmiştim ve o gün de fotoğrafları göstermişti bana. Bugünse torununun sevgilisi olarak yanında oturuyordum. Sayfayı çevirdi. "Bunlar da kızlarım" dedi. "Bu Ulaş'ın halası, bu halasının kızı, bu iki kız halasının oğullarının eşleri, bu da Sevgi teyzen" diye sayfadakileri tanıttı. Sayfadaki boş yeri göstererek "Şimdi erken belki ama ileride buraya da senin fotoğrafını koyacağım eğer izin verirsen" dedi. "Çok mutlu olurum" dedim gülümseyerek. Sevgi teyzeyle göz göze geldik. Gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de gülümseyerek karşılık verdim.
Ertesi Gün
Burak Çelebi
Bugün benim doğum günümdü. Tamamen mutlu hissettiğim tek gündü. Ama bu yıl öyle olmamıştı. Sevgilim benimle değildi ve sabahın ilk saatlerinde doğum günümü birbirinden tatlı mesajlarla kutlayan arkadaşlarım tek kelime bile yazmamıştı. Yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltı yapmak için aşağı indim. Mutfağa girer girmez "İyi ki doğdun Burak" diye neşeyle bağırdı annem ve babam. Gülümsedim. Annem pankeklerin üzerine birkaç mum dikmişti. Gülümseyerek mumları üfledim. "Teşekkür ederim" dedim onlara sarılırken. "Öğleyin de pastanı keseriz. Akşam arkadaşlarınla kutlarsın zaten" dedi babam. Arkadaşlarımla hep akşam kutlardık doğum günümü. "Bugün kutlamam belki. Sanırım unuttular" dedim. "Daha uyanmamıştır çocuklar. Kutlarlar elbet" dedi annem. Umarım öyle olurdu. Ailem tarafından umursanmamaya alışıktım. Hislerimi, okul dışındaki hayatımı pek umursamıyorlardı. Onlar doğum günümü unutsalar çok da sorun etmezdim herhalde. Ama arkadaşlarımın sevgisini, desteğini her zaman hissediyordum. Onlar tarafından unutulmak beni çok üzerdi.
Öğle saatlerinde annemle babam pastamı getirdi. Masaya koyarken "Dilek tut" dedi annem. İçimden dileğimi tuttum. Umarım ailem için bir öğrenciden fazlası olurum. Umarım arkadaşlarım hep yanımda olur. Ve umarım Ela'yla tekrar eskisi gibi oluruz. Ardından mumları üfledim. Ama içten içe hiç inanmıyordum buna. Ela'yla eskisi gibi olabilir miydik gerçekten? Bana tüm gerçekleri anlatır mıydı? Anlatsa bile benim yaptığım tüm o pislikleri affeder miydi? Buna inanmak istiyordum ama pek de mümkün görünmüyordu.
Destina Karaca
"Akşam kutlamayacak mısınız doğum gününü? Neden şimdi hazırlanıyorsun?" dedi ablam. "Üst katı hazırlayacağız. Akşamı bulur hazırlığın bitmesi" dedim. Siyah, diz üstü bir etek ve siyah bir crop giymiştim. "Siyah kabanını giy üstüne. Altına da benim siyah botlarımı giyersin. Efsane olur" dedi. Bu kombinimi ben de çok beğenmiştim. Başımı salladım. Makyajımı da yaptıktan sonra ablam ve babamla vedalaşıp evden çıktım. Annem kafedeydi. Dışarı çıktığımda Ulaş çoktan gelmiş beni bekliyordu. Beni görür görmez ufak bir ıslık çaldı. "Çok güzelsin yine" dedi. Gülümseyerek teşekkür ettim. "Sen de çok yakışıklısın" dedim. "Teşekkür ederim. Böyle güzel bir kızın yanında yakışıklı bir çocuk olur zaten" dedi. "Aman pek de mütevazısın" dediğimde güldü. Elimi tuttuğunda durağa yürümeye başladık.
Kafeye girdiğimizde annem bizi görünce gülümsedi. "Hoş geldiniz çocuklar. Nasılsın Ulaş?" dedi annem. Ulaş "İyiyim Ayla teyze. Sen nasılsın?" diye karşılık verdi. Annem "Ben de iyiyim. Çok hoş olmuşsunuz ikiniz de. Bayıldım size" dedi. Gülümseyerek teşekkür ettik. "Biz üst katı düzenlemeye başlayalım. Bitince buraya yardıma geliriz" dedim. "Tamam canım. Göndereyim mi çocuklardan birini yukarıya?" dedi. "Gerek yok, biz hallederiz. Bizim için üst katı kapattın zaten. Bir de buranın işleri aksamasın" dedim. O sırada gözüm kapıya takıldı. Beren ve Giray gelmişti. "Bizimkiler de geldi zaten. Biz hallederiz" dedim. "Peki, siz bilirsiniz" dedi annem. Beren ve Giray annemle selamlaştıktan sonra üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldik. Annem merdivenin yanına Üst Kat Kapalıdır diye bir yazı asmıştı. Böyle bir annem olduğu için çok şanslıydım. Ayrıca onunla gurur duyuyordum. Zaten kafeyi olması gerekenden çok daha erken bir saatte kapatıyor, bu yüzden de normalde kazanabileceğinden daha az para kazanıyordu. Ama böyle yapmasının bir sebebi vardı. Garsonlarımızın neredeyse tamamı öğrenciydi. Okuldan sonra burada çalıştıkları için ders çalışmaya zamanları kalsın diye kafeyi erkenden kapatıyordu annem. Ailesi yüzünden istemediği bir bölümü okumak zorunda kalmıştı ve şimdi de böyle yaparak elinden geldiğince başka öğrencilerin üniversite hayatını biraz daha kolay hale getirmeye çalışıyordu. Bugün de sırf benim için üst katı kapatıp yine gelirinin bir kısmından vazgeçmişti. Sadece kendi kızını değil, başka çocukları da düşünüyordu. Ve ben anneme çok büyük bir saygı duyuyordum. Merdivenleri çıkarken "Mevsim ne zaman gelecek acaba? Umarım Efe ve Bilge'den önce gelir" dedi Beren. "Umarım. Şu an tek dileğim bu" dedim. Çok gergindim. Beren nasıl hissettiğimi anlayıp "Sakin ol biraz. Başka yapacak bir şeyin yoktu ki. Doğrusunu yaptın. Kıza 'gelme' mi diyecektin sanki? Hem karşılaşsalar ne olacak ki? Daha on yedi yaşındalar. Elbette başkaları olacak hayatlarında" dedi. Giray "Bunu söyleyen sen misin güzelim?" dediğinde Beren koluna vurdu.
    Önce yiyecek ve içecekleri yukarı taşımaya başladık. Alt kattaki müşterilerin dikkatini çekmemek için azar azar taşıyorduk her şeyi. Neyse ki annem biz gelmeden bir kısmını yukarı koymuştu. İdil, Ekin ve Mete gelmişti o sırada. Sonra da Bilge ve Efe geldi. Beraber yiyecekleri ve içecekleri taşımayı bitirdikten sonra Beren ve ben pastayı yukarı çıkarıp sakladık. Efe de bilgisayarı kurup müzikleri ayarladı. Ortada yer açmak için birkaç masayı kaldırmamız gerekiyordu. Ekin ve Ulaş da masaları terasa taşıyordu. Yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormak için yanlarına gittiğimde "Umarım o Ozan denen şerefsiz bir yerlerden duyup da gelmez. Sabrımı o kadar zorluyor ki. Destina'ya yaklaştığı an mahvedeceğim onu. Şimdiye kadar arkadaşlarım için sabrettim. Ben o ite bir şey yapsam Efe'yle Burak da araya girecek. Bu sefer onların evinde sorun olacak. Hatta belki Destina için de sorun olacak. Ama artık dayanamıyorum Ekin. Ne Ozan'ı bitiyor ne Hazal'ı. İkisi de ayrı bela. Destina'yla olan ilişkime bir zarar gelsin istemiyorum" dediğini duydum. Haklıydı. İlişkimiz sınanıyordu resmen. Bir yandan Ozan, bir yandan Hazal. Ve biz buna rağmen hâlâ hiçbir ciddi sorun yaşamamıştık. Umarım hep böyle giderdi.
    Davet ettiğimiz herkes gelmişti. Ve artık son aşamadaydık. Burak'ı çağıracaktık. Beren'in yanına gidip Burak'ı aradım. Telefonu açınca "Burak müsaitsen kafeye gelebilir misin?" dedim. "Ne oldu?" diye sordu. "Ben anneme yardım ediyordum kafede. Beren aradı ağlayarak. Beni görmek istediğini söyledi. Ben de kafeye gelmesini söyledim. Bu Giray bir şey yapmış kıza. Aldatmış mı ne yapmış artık bilmiyorum. Beren ne olduğunu tam anlatmıyor bir türlü. Sürekli ağlıyor. Susmuyor hiç. 'Efe'yle Burak gelince anlatırım' dedi. Efe geldi şimdi. Sen de gelebilir misin?" dedim. Beren de ağlıyor gibi yapıyordu. Sesinin duyulması için telefonu ona yaklaştırdım"Gelirim tabi ama bir yanlışlık vardır o işte. Giray öyle bir şey yapmaz" dedi Burak. "Tanıyamamışız belli ki. Kız hüngür hüngür ağlıyor. Efe de çok sinirlendi. O da durmuyor yerinde. Ancak sen baş edersin" diye karşılık verdim. "Tamam, geliyorum ben" dedi. Telefonu kapattığımızda "Neden ben?" diye sordu Giray. "Sevgilim, inandırıcı olması için yeni tanıdığımız birinin olması lazımdı" diye yanıtladı Beren.
   Bilge pencereden dışarı bakıyordu. "Burak geliyor" dediğinde herkes sustu. Burak merdivenleri çıktığında "İyi ki doğdun Burak" dedi herkes melodik bir şekilde. Burak'ın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. "Unuttuğunuzu sandım" dedi bana sarılırken. "Unutur muyuz hiç? Sen bizim kardeşimizsin. İyi ki doğdun kardeşim. İyi ki varsın" dedim. Gülümsedi. "Siz de iyi ki varsınız" dedi ve sırayla diğerlerine sarıldı. "Herkes gelmiş" dedi gülümseyerek. Mutluluğu yüzünden belli oluyordu. Onu mutlu edebildiğimiz için çok sevinmiştim.
   Pastayı kestikten sonra herkes hediyelerini verdi. Son kişi de hediyesini verdiğinde Mevsim gelmişti. Ortamda ufak bir sessizlik olmuştu. "Yetişebildim sanırım" dedi. "Hoş geldin. Ne güzel bir sürpriz bu" dedi Burak gülümseyerek. Mevsim "Hoş buldum. Epeydir görüşmüyorduk. Özlemiştim sizi. Bir beş dakika uğrayıp sizi görmek iyi olur diye düşündüm" dedi Burak'a sarılırken. Gülümseyerek "Doğum günün kutlu olsun" dedi. Burak teşekkür ettikten sonra Mevsim tek tek bizle de selamlaştı. Sıra Efe'ye gelince duraksadı. "Merhaba" deyip elini sıktı. Bilge'yle de aynı şekilde selamlaştı. "Ela yok mu? Onu da görsem iyi olurdu" dedi. "Biz ayrıldık" dedi Burak. Mevsim "Ya" dedi üzüntüyle. Kısa bir sessizlikten sonra "İyi ki doğdun" deyip hediyesini verdi. Burak hediyesini açarken Efe ve Bilge de uzaklaştı.
   Bir süre sohbet ettikten sonra "Ben artık gideyim" dedi Mevsim. Burak "Pastayı yemedik daha" dedi. "Evet. Anlıyorum seni, rahatsız hissediyorsun ama en azından pastadan sonra gitsen olmaz mı?" dedim. "Evet, biraz daha kal" dedi Beren. Gitmesine izin versek ayıp olacaktı. Hem biz de gerçekten kalmasını istiyorduk. Onu özlemiştik. Ama kalınca da Efe ve Bilge rahatsız oluyordu. Doğum gününü Burak için eğlenceli yapmaya çalışırken kendimiz için sancılı hâle getirmiştik.
    Mevsim gittikten sonra Efe ve Bilge tekrar yanımıza döndü. Bilge lavaboya gittiğinde "Sen çağırdın değil mi Beren? Bilge'nin rahatsız olacağını düşünmedin mi hiç?" dedi Efe. "Evet, ben çağırdım. En az senin kadar o da bizim arkadaşımız" dedi Beren. Efe cevap vermek için ağzını açtığında konuşmasına izin vermeyerek "Hayır, ben davet ettim Mevsim'i" dedim. "Bizi özlediğini söyledi. 'Uğrayabilir miyim?' diye sordu. Ben de gelmesini söyledim. Aksini yapacak halim yoktu herhalde. Bilge'den de özür dilerim olur biter" dedim. Çok geçmeden Bilge geldi. "Özür dilerim Bilge. Ben davet ettim Mevsim'i. Bizi özlediğini ve Burak'ın doğum gününü kutlamak istediğini söyleyince kıramadım. Umarım seni üzmemişimdir. Rahatsız olduysan gerçekten çok özür dilerim" dedim. O sırada Ulaş elini omzuma koydu. Bana "Yanlış bir şey yapmadın. Yanındayım" demek istiyor, kendimi rahat hissettirmeye çalışıyordu. Ve bunu başarmıştı. Kendimi çok daha rahat hissediyorum ve kendimi suçlamıyordum. "Özür dilemene gerek yok Destina. Gerçekten hiç sorun değil benim için. Rahatsız olmadım. Zaten Efe ona karşı hâlâ bir şeyler hissediyor olsaydı okula geldiği gün dönerdi Mevsim'e. Ama belli ki ona karşı bir şey hissetmiyor. O yüzden rahatsız olmadım. Sorun değil benim için. Sen de rahat ol lütfen" dedi Bilge. Gülümsedim. Ekin yanımıza gelip "Oyun oynayacağız" dediğinde hepimiz masanın etrafına doluştuk.
   

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin