Otuzuncu Bölüm

2 0 0
                                    

Beren ile ayrıldıktan sonra eve yürümeye başladım. Yürürken mutluydum çünkü Beren iyi görünüyordu. Eve geldiğimde akşam yemeği için beni bekliyorlardı. Yemek sırasında "Sen giderken penceredeydim. Ulaş ve arkadaşlarıyla buluştuğunda yani. Yanlarında bir kız vardı. O kim?" diye sordu annem. "Arkadaşı işte. Diğerleri gibi o da ziyaretine gelmiş" diye cevapladım. "Normal arkadaşı yani? Ben de 'kız arkadaşı mı acaba' diye düşünmüştüm" dedi bu sefer. "Hayır. Esmer olan çocuk vardı ya, işte onun kız arkadaşı" diye karşılık verdim. "Zaten Ulaş'a göre fazla minyon bir kızdı. Uzun bir kız daha çok yakışır yanına. Onun sevgilisi daha uzundur herhalde" dedi annem. Aslında ilişkimizi bildiğini ama ağzımdan laf almaya çalıştığını hissediyordum. Umarım hislerim beni yanıltıyordur. "Destina gibi mi mesela?" dedi ablam. Ufak bir tekme attım ona. Annem "Evet" dedi. Ablamın bu hareketi beni hem sinirlendirmiş hem de kalbimi kırmıştı. Kendimi baskı altında hissetmeme sebep oluyordu. Ve bu kadar baskı gerçekten katlanılacak gibi değildi. Kendimi hazır hissettiğim en kısa zamanda söyleyecektim. Kararım kesindi artık. Babam düşüncelerimi bölerek "Benim kızımı karıştırmayın böyle şeylerle. Hem size ne çocuğun sevgilisinden?" dedi. "Bana ne tabi ki ama Sevgi çok düşünüyor. Çocuklardan konu açıldığında hep bunu söylüyor. Ulaş'ın ilk kız arkadaşıymış. O yüzden merak ediyor. Daha önce Kaan da hiçbir kız arkadaşından söz etmemiş. İlk defa Ulaş söyleyince heyecanlanmış kadıncağız. Merak ediyor nasıl bir kız olduğunu" dedi annem. Ablam gülümseyerek bana bakıyordu. Ona hâlâ kırgındım. Dün geceden beri hiç konuşmamıştık. Hatalı olduğunu anladığı için bana gülümsüyor, konuşmak istiyordu. "Sen onlara bakma kızım. Derslerine ve müzik grubuna odaklan. Senden güzel başarılar bekliyorum. Böyle işlere kafa yorma" dedi babam. Neden ikisi de her şeyi biliyor gibi konuşuyorlardı? Gerçekten bir şeyler biliyorlar mıydı, yoksa ben mi kuruntu yapıyordum?
Üzerimi değiştirip biraz makyaj yaptıktan sonra salona girip "Ben çıkıyorum" dedim. "Seni bırakmamı ister misin?" diye sordu babam. "Hayır, zaten Ulaşlar ile gideceğim. Aşağıda bekliyorlar, teşekkür ederim" dedim. "Peki, iyi eğlenceler" dedi babam. Annem ve ablam da aynı şekilde uğurladı beni. Botlarımı giyip hızlı adımlarla aşağı indim. Kapıdan çıkar çıkmaz Ulaş'a sarıldım. Kafeye doğru yürürken kaldırım dar olduğu için Ulaş ve ben önde yürüyorduk. "Az önce hiç tereddüt etmeden sarıldın bana. Ailenin görmesinden hiç korkmadın" dedi. "Evet. Çünkü artık korkmuyorum. Hatta sana bir şey söyleyeceğim. En kısa zamanda onlara her şeyi anlatalım" dedim. "Sen ciddi misin?" diye sordu. Başımı salladım ve "Sakla sakla nereye kadar? Üzerimizde hep bir baskı varmış gibi hissediyorum. Anlatalım her şeyi. Kızarlarsa da ayrıldığımızı söyleyip yine devam ederiz zaten. Söyleyelim gitsin. Sevgili olduğumuzu saklamak istemiyorum artık" dediğimde gülümsedi ve kolunu omzuma koyarak beni kendine çekti. Alnımdan öptü ve "Canım sevgilim benim" dedi. Gülümsedim.
Kafeyi açtıktan beş dakika sonra Yiğit geldi. İçecekleri hazırlamaya koyuldu. Daha sonra Ekin ve Mete geldi. Hem enstrümanları hazırlıyor hem de sohbet ediyorduk. Erkekler yarın yapacakları halı saha maçı hakkında konuşmaya başlayınca Armağan gözlerini devirdi. Ben de sıkılmıştım bu konuşmadan. "Gel gidelim biz" dedim. Mutfağa girdiğimizde "İstersen sen sandalyeleri düzenle. Ben devam ederim" dedim Yiğit'e. Burada tek başına sıkılmış olmalıydı. O dışarı çıktığında içecekleri hazırlamaya başladım. Armağan da bana yardım ediyordu. Ulaş ile okul anılarını anlatıyor, ben de kahkahayla gülüyordum. Epey eğlenceli bir grupları vardı. Daha sonra Beren ve İdil geldi. Beren selam verip Armağan'la tanıştıktan sonra "Efe nerede kaldı? Gelmeyecek mi?" diye sordu. "Bilmiyorum. Bugün hiç konuşmadık. Bilge'yle buluşacağı için rahatsız etmek istemedim" dedim.
Efe Ertürk
Havanın ne ara karardığını bile anlamamıştık. Kafeye yetişebilmek için hızlı adımlarla yürüyorduk. "Efe, çok teşekkür ederim. Gerçekten harika bir gün oldu" dedi Bilge. Gülümsedim ve "Rica ederim ama bugün ellinci kez teşekkür ediyorsun. Sen bu kadar çok teşekkür ettikçe seni daha önce getirmediğim için üzülüyorum" dedim. Koluma girdi ve "Üzülme" dedi. Gülümsedim.
Kiraladığımız giysileri teslim ettikten sonra hızlı adımlarla yürümeye devam ettik. Bilge yürürken gülümsüyordu. Onu mutlu edebilmek benim için çok önemliydi.
Destina Karaca
Sahneden indiğimizde Levent yanımıza geldi. "Yenge, senin arkadaşın falan yok mu ya?" diye sordu. "Neden sordun?" dedim gülerek. "Hiç, öylesine" diye karşılık verdi. "Vay it! Beni ziyarete gelmemişsin sen. Derdin başkaymış" dedi Ulaş. Onlar tartışırken "Ben su alacağım. İstiyor musunuz?" diye araya girdim. Teşekkür edip tartışmaya devam ettiler. Gülerek mutfağa ilerlerken Beren'in köşede bir masada tek başına oturduğunu gördüm. "Ne yapıyorsun burada tek başına? Bizim çocukların yanına gitsene" dedim. "Birazdan gelirim yanınıza. Giray ile konuşmak için buraya gelmiştim. Onunla mesajlaşıyorum. Gelemeyecekmiş. Bu akşam birlikte olmayı çok istemiştim oysaki. Sürekli çalışıyor. Neredeyse hiç görüşemiyoruz" dedi Beren. "Her gün mü çalışıyor? Yarın görüşseniz olmaz mı?" diye sordum. "Yarın çalışmayacak ama halı saha maçı yapacaklar ya. Doğru düzgün tatili yok zaten. Çok yoruluyor. Bari yarın kendi istediğini yapsın" dedi üzgün bir ifadeyle. "Ay sen sevgilini mi düşünüyorsun? Sen büyüdün de sevgilin tatilde dinlensin mi istiyorsun? Seni yerim ben" dedim yanaklarını sıkarken. "Of Destina" dedi gülerek.
Beren Kaya
Destina ve Ulaş'ın birlikte söylediği şarkıyı dinliyordum. Gördüğüm en tatlı çift olabilirlerdi. Destina'yı mutlu görmek güzeldi. En yakın arkadaşım son zamanlarda biraz üzgün ve tuhaf gözükse de son birkaç günde toparlamıştı kendini. Ben bunları düşünürken "Selam" dedi bir ses. Ulaş'ın arkadaşı Levent'ti bu. "Selam" dedim. "Yalnız olduğunu görünce gelmek istedim. Neden burada tek başına oturuyorsun?" dedi. Yanıma neden geldiğini tahmin edebiliyordum. Ama yanlış anlamış olabileceğimi de düşünerek tepki vermedim. "Sahne buradan daha iyi gözüküyor" dedim. Kısa bir süre sonra "Destina ve Ulaş çok güzel söylüyor, değil mi?" dedi. Başımı salladım. O sırada omzuma bir el dokundu. Arkama döndüğümde karşımda Giray'ı gördüm. Sevinçle boynuna sarıldım. "Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum" dedi. Ayrıldığımızda "Çok özledim" dedim gülümseyerek. "Gelmeyeceğini söylemiştin" diye ekledim. "Öyle söylemiştim. Ama işim erken bitti. Kafede müşteri kalmayınca çıktım ben de" diye karşılık verdi. Daha sonra Levent'e bakıp "Merhaba" dedi. Ses tonu normalden daha ciddiydi. "Merhaba" dedi Levent. "Canım, bu Levent. Ulaş'ın arkadaşı. Bu da Giray. Erkek arkadaşım" diye tanıştırdım. Giray, Levent'in elini sıkarken sert bir yüz ifadesiyle"Memnun oldum" dedi. Levent "Ben de" diye karşılık verip uzaklaştı. "Neden senin yanındaydı bu çocuk? Neden kendi arkadaşlarının yanında değil?" diye sordu Giray. "Ben tek başıma oturuyordum. Sonra o geldi. Neden geldiğini bilmiyorum. Kıskançlık mı yapıyorsun şu an?" dedim. "İnkar edemeyeceğim" dedi Giray. Gülümsedim ve yanağına bir öpücük bıraktım. Konuyu değiştirmek için "Çok yoruldun mu bugün?" diye sordum. "Eh, biraz yoruldum. Ama seni görünce geçti" dedi Giray. Gülümsedim. "Keşke işe girmeden önce bana da haber verseydin. Destina'nın annesi eleman arıyordu. Onunla konuşurduk. Eminim ki seni işe alırdı. Orada ne şartlar altında çalışıyorsun kim bilir? Ayla teyze tüm çalışanlarına anlayış gösteriyor. Burada daha rahat çalışırdın. Hem böylece daha sık görüşmüş olurduk" dedim. "Bebeğim, burası okuluma uzak. Okuldan çıktıktan sonra çalıştığımı biliyorsun. Her gün işe geç kalsam daha mı iyi? Ben çalıştığım yerde iyiyim. Sen merak etme. Sana da daha fazla zaman ayırmaya çalışacağım" dedi elini omzuma koyarken. "Hatta bir önerim var" dedi. Başımı çevirip ona baktım. "Önümüzdeki hafta çalışmayacağım. Sinemaya gidelim mi?" diye sordu. "Olur" dedim gülümseyerek.
Efe Ertürk
"Otobüse binmek ister misin?" diye sordum Bilge'ye. "Hayır, yürüyelim. Hava çok güzel. Ama sen binmek istiyorsan binebiliriz" diye cevapladı. "Hayır, senin için sormuştum. Yürüyelim" dedim. Kısa süren bir sessizlikten sonra "Bilge, ben seninle bir şey konuşmak istiyorum" dedim. Durdu ve "Konuşalım" dedi gülümseyerek. Sanırım ne söylemek istediğimi anlamıştı. "Bilge... Ben seni çok seviyorum. Seninle tanıştığım ilk günden bugüne kadar öyle çok şey değişti ki... Sanki güneş bir başka ışıldıyor, yağmurun sesi bir şarkı söylüyor artık. Seninle tanışmadan önce dünya gri bir yerdi ama seninle tanıştıktan sonra renklendi sanki. Şey... Fazla güzel cümleler kuramadım ama hissettiklerimi anlatabildim sanırım. Bilge, seni seviyorum. Sevgilim olur musun?" dedim gülümseyerek. Hiç düşünmeden "Evet" dedi. Gülümseyerek bana baktı. Kollarını boynuma doladı. "Seni seviyorum" dedi sarılırken. O an dünya ve zaman durmuş gibiydi. Sanki etrafta bizden başka kimse yoktu. Ay ve yıldızlar yalnızca bizim için parlıyordu.
Destina Karaca
Kafede birkaç arkadaş kalmıştık sadece. Efe, Bilge'yi evine bırakacaktı. Armağan da halasının yanında kalıyordu. Oğuz da onu bırakmaya gitmişti. Geriye kalanlar da kafeyi toplamamıza yardım ediyordu. Masaların üzerini toplayan Beren'e yaklaştım ve "Siz gidin isterseniz. Biz hallediyoruz" dedim. "Aman Destina. Karışma sen. Yardım ediyoruz işte. Siz de daha erken çıkmış olursunuz" dedi Beren. "Belki baş başa bir yere gitmek istersiniz diye düşündüm. Pek görüşemediniz bu hafta" diye açıkladım. "Yarın da var. Günler bir yere kaçmıyor ya. Kalabalıktı bugün. Uzun sürer toplamak. Birlikte daha hızlı biririp birlikte çıkarız" dedi Giray. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. Böyle arkadaşlarım olduğu için ne kadar şükretsem azdı. Hepsi de mükemmel arkadaşlardı.
Masaların üstünü toplayıp bulaşıkları mutfağa götürdüm. Birisi ışığı açtı. Ulaş gelmişti. Onun da elinde boş bardaklar vardı. "Teşekkür ederim sevgilim" dedim gülümseyerek. "Rica ederim sevgilim" dedi ve yanağıma bir öpücük bıraktı. Bardakları bulaşık makinesine koymama yardım ederken "Söylemek istediğine emin misin? Bizimkiler üsteliyor diye mi söylemek istiyorsun?" diye sordu. "Hayır, ondan değil. Gerçekten söylemek istiyorum. Ailemin haberi olursa içim daha rahat eder. Onlara yalan söylerken kötü hissediyorum. Hem de daha fazla saklamaya gerek yok. Sanki kötü bir şey yapıyormuşuz gibi gizli saklı yürütmek istemiyorum" dedim. "Peki o zaman. Eğer sen de hazırsan yarın söyleyelim" dedi Ulaş. "Hazırım ama endişelendiğim bir şey var" dedim makinenin kapağını kapatırken. Ulaş "Neymiş o?" diye sordu. "Biz söyledikten sonra ya tekrar eskisi gibi olmazlarsa? Birbirlerini yakın arkadaş gibi görmezlerse, bizim ilişkimizi kendi arkadaşlıklarından önde tutarlarsa ne olacak? Bu sorular pek de önemli değil. Bunları geçiyorum. En önemlisi şu, bir gün ayrılırsak onlara ne olacak? Eskisi gibi arkadaş kalabilecekler mi yoksa bizim yüzümüzden bir daha görüşmeyecekler mi? Bu ilişkinin onları nasıl etkileyeceğini merak ediyorum. Bir gün ayrılırsak ne yapacaklar?" diye açıkladım. "Destina, neden en ince ayrıntısına kadar düşünüyorsun bunu? Ortada hiçbir şey yokken ayrılmak da nereden çıktı şimdi?" diye sordu Ulaş. "Ablam bir şeyler söyledi. Benim de aklıma takıldı işte" diye cevapladım. Bana biraz daha yaklaştı ve "Güzelim, gayet güzel giden bir ilişkimiz varken neden bunları düşünelim? Birbirimizi bu kadar severken nasıl ayrılma ihtimalimizi düşünebiliriz? Senden ayrılmam için bir zombi istilasında ölmüş olmam gerekiyor" dedi Ulaş. Gülerek "Dalga geçme" dedim. Ulaş "Dalga geçerim tabi ki. Böyle saçma şey mi olur? Öldüğümde bile hâlâ seni seviyor olacağım" dediğinde güldüm. Gülerek "Delisin sen" dedim. "Biraz öyleyim" dedi gülerek. Kısa bir sessizlikte birbirimize bakıp gülümserken "Seni sonsuza kadar seveceğim" dedi. "Ben de" dedim gülümseyerek. Ulaş beni öpmek için eğildi. Birbirimize yaklaşırken "Ben bu bardakları nereye..." diyerek biri girdi içeri. Ekin'di gelen kişi. Ulaş ile birbirimizden uzaklaştık. "Çok özür dilerim. Ben çıktım. Gerçekten çok özür dilerim" diyerek dışarı çıktı. Ulaş ile ben kahkahalarla güldük. Ekin'e değil, kendi halimize gülmüştük. "Bizde bu şans varken bu zamana kadar ailelerimizden saklayabilmemiz bile bir mucize" dedi Ulaş. Gülerek "Bence de" dedim. "Hadi çıkalım artık biz de" diye ekledim. Dışarı çıktığımızda Ekin bardakları tekrar mutfağa götürdü. Ulaş ile istemsizce yine güldük. Diğerleri anlamaz bakışlarla bize bakarken kahkahalarla gülmeye devam ediyorduk.
Ertesi Gün
Bugün akşam aileme her şeyi anlatacaktım. Umarım çok büyük tepkiler vermezlerdi. Telefonumun çalmasıyla kalemi elimden bıraktım. Ulaş arıyordu. Telefonu açıp "Efendim?" dedim. "Günaydın güzelim. Ne yapıyorsun?" diye sordu Ulaş. Sesi uykulu geliyordu. Ben her zaman ondan önce uyanıyordum. Ama onu uyandırmamak için aramıyordum. Uyanınca o beni arıyordu. Ve iki aylık birlikteliğimiz boyunca da bir gün bile aksatmadan her sabah uyanır uyanmaz beni aramaya devam ediyordu. Canım sevgilim hiç bıkmamıştı bundan. Beni gerçekten sevdiğini hissediyordum. "Günaydıınnn. Ders çalışıyordum. Sen ne yapıyorsun?" diye karşılık verdim. "Hiçbir şey. Yeni uyandım. Sevgilimi arayıp günaydın diyeyim dedim" dedi Ulaş. "Teşekkür ederim" dedim. "Bugün akşam söyleyeceğiz değil mi? Kararın kesin yani" diye sordu. "Evet, saklamanın bir anlamı yok" dedim. O sırada annem odaya girmişti. "Haklısın güzelim. Söyleyelim gitsin" dedi Ulaş. Vedalaşıp telefonu kapattık. Annem "Kahvaltıda istediğin bir şey var mı diye sormaya gelmiştim" diye açıkladı neden geldiğini. "Hayır anneciğim. Canın ne istiyorsa onu yap" dedim. "Peki, sen bilirsin" dedi annem. Hemen ardından "Az önce konuşurken duydum. 'Saklamanın bir anlamı yok' dedin. Neyi saklamanın bir anlamı yok?" diye sordu. "Beren ile konuşuyordum. Erkek arkadaşı olduğunu söylemiştim ya sana" dediğimde annem başını salladı. "İşte onunla ilgili. Annesine söyleyip söylememe konusunda endişeleri var. Onun için 'Saklamanın bir anlamı yok' dedim. Söylemek istiyor ama kızacağından korkuyor" diye cevapladım. Aslında doğruyu da söyleyebilirdim. Ama böyle söylemenin daha iyi olduğuna karar verdim. Aileme açıklamadan önce bu konu hakkında aşağı yukarı ne düşündüklerini de öğrenebilecektim böylece. "Ne var canım bunda kızacak? Çocuk iyi biriyse kızmaz Zehra. Hem genç kız sonuçta. On yedi olacak. Erkek arkadaşı olması çok normal. Düzgün bir çocuk olduğu sürece sorun etmez bence" dedi annem. "Çok düzgün bir çocuk. Beren'i de çok seviyor" dedim. "E o zaman kızacak bir şey yok ortada. Zehra öyle biri değil zaten. İyi biri olduğu sürece kızmaz. Ama Beren kızacağından gerçekten korkuyorsa isterseniz ben konuşabilirim" dedi annem. "Ay sen ne iyi kalplisin öyle. Kızının arkadaşını mı koruyorsun sen?" dedim anneme sarılırken. "Korurum tabi. Sizin arkadaşlarınız benim de kızım ve oğlum sayılır. Hepsini çok seviyorum" dedi annem. Gülümsedim. "Konuşmamı ister misiniz?" diye yineledi sorusunu. "Yok anneciğim. Şimdi sen konuşursan 'Neden emrivaki yapıyorsun?' diye Beren'e kızar. Anne kız arasına girmeyelim" dedim. Annem "Eh, siz bilirsiniz" dedi ve mutfağa gitti. Bakalım bu akşam öğrendiklerinden sonra o nasıl bir tepki verecekti?
Dışarı çıkmak için hazırlanırken ablam odama girdi. "Ne yapıyorsun?" diye sordu kapıyı kapatırken. "Kıyafet seçmeye çalışıyorum" diye cevapladım. Yanıma geldi ve "Sana yardım edeyim" dedi. Benimle kıyafet ararken "Özür dilerim" dedi üzgün bir şekilde. "Neden?" diye sordum. Sanki bilmiyormuş gibi sormuştum ama kendi ağzından duymak istiyordum. "Kalbini kırdım. Haksız olduğumu kabul ediyorum" dedi ablam. "Önemli değil" dedim. Bana sarıldı ve "Özür dilerim" dedi tekrar. Kısa bir sessizlikten sonra "Bugün annemlere söyleyeceğim" dedim. "Gerçekten mi? Ciddi misin?" diye sordu şaşkınlıkla. Başımı salladım. "Hadi hayırlısı" dedi ablam.
"Ben çıkıyorum" dedim botlarımı giyerken. Annem "Geç kalma" diye seslendi. "Merak etmeyin. En geç altıda evdeyim" dedim. Ailemle vedalaşıp dışarı çıktım. Ulaşlar beni sokağın başında bekliyordu. Yanlarına ulaştığımda sevgilime sarıldım ve onu öptüm. "Hayırdır güzelim?" dedi Ulaş. "İçimden geldi. Öpmeyeyim mi?" diye sordum. "Hayır güzelim ondan değil. Öp ama sen evden uzaklaşmadan öpmezdin beni. Şaşırdım" dedi. "Annemlerin işleri vardı. Beni gözetleyecek zamanları yoktu yani" dedim. O da beni öptü ve elimi tuttu. "Ben daha fazla romantizme maruz kalmadan gidelim. Sağıma dönüyorum çift, soluma dönüyorum çift. Dört bir yanım sevgililerle dolu" dedi Levent. Gülerek yürümeye başladık. Durağa geldiğimizde Burak bizi bekliyordu. Selamlaştıktan sonra "Ela nerede?" diye sordum. "O gelemeyecek. Biraz işleri varmış" dedi. Daha sonra önce Beren ve Giray, sonra da Efe gelmişti. Oğuz da Armağan'ı halasından alıp gelmişti. Onlar gelince grubun tamamlandığını düşünürken "Yengeniz gelecek. Yoldaymış" dedi Efe. Çok geçmeden de Bilge geldi. Efe ona sarılırken "Hoş geldin sevgilim" dedi. Beren "Sevgilim mi?" diye sordu şaşkınlıkla. "Evet, biz çıkıyoruz" dedi Efe. Buna hepimiz çok sevinmiştik. Ama Beren için aynı şey söylenemezdi. Bir türlü ısınamamıştı Bilge'ye. Otobüse bindikten sonra Ulaş boş bulduğu ilk yere oturdu. Ben gelince ayağa kalktı ve "Gel güzelim" dedi. Otobüs kalabalık olduğunda hep kendi yerini bana verirdi.
Oyun salonuna geldikten sonra ilk işimiz bowling olmuştu. Uzun zamandır oynamadığımız için özlemiştik. Daha sonra sırasıyla dans, karaoke derken tüm oyunları denemiştik. Erkeklerin halı saha saati de yaklaşıyordu. Salondan ayrılıp tekrar otobüse bindik. Takımların oyuncu sayısı az olduğu için Armağan'ın kuzeni ve Efe'nin basket takımından üç arkadaşı gelecekti. Sahaya onlardan önce gelmiştik. Onları beklerken Ulaş yanıma oturdu. "Heyecanlı mısın?" diye sordu. "Sabah değildim. Ama eve dönüş saatim yaklaştıkça heyecanlanmaya başladım. Ellerim titriyor biraz" dedim gülerek. Ulaş "Ailen beni istemezse?" dedi sorarcasına. "İstemeyeceklerini sanmıyorum" dedim. "Diyelim ki istemediler. Benden ayrılacak mısın?" diye sordu. "Bu olay başka zaman olsaydı çok büyük bir ihtimalle ayrılırdım. Ailemin istememesinin mantıklı bir sebebi olduğunu, beni korumak için ayrılmamı istediklerini düşünürdüm. Ama bu öyle değil Ulaş. Seni tanıyorum. Beni üzmeyeceğini, incitmeyeceğini, bana zarar vermeyeceğini, kalbimi asla kırmayacağını çok iyi biliyorum. Her hareketinle ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha hatırlatıyorsun bana. Bu yüzden senden ayrılmak aklımın ucundan bile geçmez. Sadece... Ailem ayrıldığımızı düşünür. Ama biz yine birlikte oluruz" dedim. Gülümsedi ve "Yemin ederim ki seni asla üzmeyeceğim. İncitmeyeceğim, kalbini kırmayacağım. O güzel gözlerden tek damla yaş gelmemesi için her şeyi yapacağım" dedi. "Seni çok seviyorum" dedim gülümseyerek. "Ben de seni çok seviyorum" dedi ve bana yaklaştı. Dudaklarıma bir öpücük bıraktı. "Oha artık ya!" diye bir ses duymamızla gülmemiz bir oldu. Levent'in sesiydi bu. İşte kalabalık arkadaş grubunun zararlarından biriydi bu. Az önceki gibi küçük bir öpücüğü bile abartırlar, asla sevgili gibi davranmanıza izin vermezlerdi. "Ne var lan?" dedi Ulaş. Levent "Bizim yanımızda bari yapmayın ya" dedi. "Sen varsın diye sevgilimi öpemeyecek miyim ben? Senin düşüncene göre sen varken hiçbirimiz sevgili gibi olmayalım, yanımızda sen varsın diye asker arkadaşı olalım. Sen bunu istiyorsun" dedi Ulaş. "Çocuk haklı. Armağan ve bana da aynı hareketi yapıyorsun" dedi Oğuz. Ulaş "Senin sesin çıkmıyor bugün? Sen de sinirlenirdin" dedi Efe'ye bakarak. Efe "Kanka ben artık karışımıyorum. Az çok anlayabiliyorum sizi" dedi ve Bilge'ye baktı. Bilge utanarak başını öne eğdi. Öyle tatlı bir çift olmuşlardı ki...
Armağan'ın kuzeni ve Efe'nin arkadaşları da gelince maç için hazırlıklara başladılar. Ulaş da gidince tribünde tek kalmıştım. Ulaş gittikten hemen sonra Beren geldi yanıma. "Demek bugün her şey açıklığa kavuşuyor" dedi. "Öyle. Ne kadar heyecanlı olduğumu anlatamam. İnanılmaz bir boyutta" dedim. "Tahmin edebiliyorum. Ben de söylemek istiyorum anneme. Ama beni engelleyen bir şey var gibi hissediyorum" dedi Beren. Annesinin her şeyi bildiğini söylemek için "Şey... Beren" dedim ama sözümü kesti. "Aslında ailemden biri biliyor. Babam biliyor Destina" dedi. "Tuhaf değil mi? Her zaman benimle olan annem hiçbir şeyi bilmezken zamanında yüzüme bile bakmayan babam biliyor her şeyi" dedi. "Biliyorum Beren. Hatta annen de biliyor" dedim. "Ne?!" dedi şaşkınlıkla. O sırada Bilge "Selam" dedi neşeyle. O an konuyu kapattık. Çünkü Beren ailesi ile ilgili konuları sadece Efe ile benim yanımda konuşurdu. Bu yüzden susmuştuk. Beren isteksizce "Merhaba" dedi. Bilge'nin yüzü düşmüştü. "Selam Bilge. Gelsene" dedim gülümseyerek. Bilge gülümseyerek yanıma oturdu. Beren'e döndüm ve dudaklarımı oynatarak "Yapma" dedim. Omuz silkti. "Sevgililiğinizin ilk gününde yalnız kalamadınız. Kızmadın umarım. Çok önceden ayarlanmış bir şeydi" dedim Bilge'ye dönüp. "Hayır, kızmadım. Hiç sorun değil. Hem böyle kalabalık bir ortama girmeyeli uzun zaman olmuştu. Ben mutluyum. Dert etme" dedi gülümseyerek. Daha sonra da Armağan geldi. Bizimkiler maça başlamak üzereydi. O sırada Ulaş koşarak yanıma geldi. Yanağımdan öptü ve "Şimdi sevgilini izle güzelim. Bu maçtaki tüm golleri senin için atacağım" dedi. Gülümsedim. "İkimiz için at. Akşam şansa ihtiyacımız olacak" dedim. Gülümseyerek "Nasıl istersen" dedi. Ayağa kalkıp onu öptüm. Ulaş gülümseyerek bana el salladı ve sahaya koştu. Onun hemen ardından Efe, Giray ve Oğuz da sevgililerinin yanına gelmişti. "Hiç boşuna gelmeyin canım. Daha önce gelmeniz gerekirdi. Ulaş'dan sonra aklınıza gelince bir anlamı kalmıyor" dedi Armağan. "Bebeğim, önemli bir konu konuşuyorduk. Geldik işte" dedi Oğuz. Armağan "Sevgililerinizden daha önemli ne konuştunuz acaba?" diye çıkıştı. Oğuz kendini savunmak için "Tatlım, biz bir buçuk yıldır sevgiliyiz. Onlar daha iki aydır sevgili. Yeni olduğu için böyleler" dedi. Armağan umursamazca omuz silkti. Beren "Diyelim ki onların ilişkisi yeni olduğu için böyleler. Peki ya biz? Bizim ilişkimiz onlardan daha yeni. Sen neden böyle şeyleri düşünmüyorsun Giray?" diye kızdı sevgilisine. Giray sahaya doğru döndü ve "Ulaş! Oğlum sen ne biçim insansın?! Bize ceza olarak mı gönderildin? Şöyle hareketler yapıp bizim aramızı bozma" diye bağırdı. Ulaş "Hadi lan oradan" dedi gülerek. "Affetmezseniz maçı nasıl kazanabiliriz?" dedi Efe. Kızlar sevgililerini affettiler. Onlar sahaya dönünce maç başlamıştı. Ulaş onuncu dakikada maçın ilk golünü atmıştı. Golü takım arkadaşlarıyla kutlamadan önce sahanın tellerine yaklaşıp bana gülümseyerek göz kırpmıştı. Gülümseyerek "En az iki gol daha" diye bağırdım. "Merak etme güzelim" dedi. Daha sonra maça geri döndü. Etraftan geçen birkaç kişi maçı izlemek için tribüne oturmuştu. Maç sırasında bir arkadaş grubundan iki kızın konuşmalarına kulak misafiri olmuştuk. Aslında kulak misafiri olmuş sayılmazdık. Onlar yüksek sesle konuşuyorlardı. "Şu sarışın çocukla arada bakışıyoruz. Maçtan sonra yanına gideyim mi sence?" dedi kızlardan biri. "Hangisi?" diye sordu arkadaşı. "Şuradaki gri eşofman ve kırmızı sweat giyen çocuk. Uzun saçlı olan" dedi kız. Levent'ten bahsediyorlardı. Sonunda şansı dönmüştü. Geldiğinden beri yalnız olduğundan yakınıyordu. Arkadaşı "Git bence. Umduğun gibi gitmezse de bir daha görmezsin zaten" dedi. Armağan gülerek bana baktı. O da duymuştu anlaşılan. "Levent'in bahtı açıldı" dedi gülerek. Gülümseyerek başımı salladım. O sırada kızın arkadaşının söyledikleri gülümsememi sonlandırmıştı. "Aslında ben de maçtan sonra şu çocukla konuşmayı düşünüyordum. Şu siyah eşofman ve siyah kapüşonlu sweat giyen, esmer, uzun boylu olan çocuk. Şu an top sürüyor" dedi. Bahsettiği çocuk Ulaş'tı. "Yakışıklıymış" dedi diğeri. "Evet. Yanına gitmeyi çok istiyorum ama hiç bana bakmıyor ki. Sevgilisi falan mı var acaba?" dedi kız. İçimden "Bu kaçıncı kız?" diye geçirdim. Gerçekten kızların ilgisini bu kadar çok mu çekiyordu? Kızlara tam bir şey söyleyecekken tribünde bir gürültü oldu. "Haydi Ulaş" diye bağırdı Armağan. Ulaş kaleye ilerliyordu. Söyleyeceğim şeyi erteleyip sevgilimi izledim. Harika bir şutla golü atmıştı. Sevinçle ayağa kalktım. Ulaş da sahanın etrafındaki tellere yaklaştı ve "Üçüncü golüm oldu güzelim" dedi gülümseyerek. Totem yapıyorduk ve hedefimize ulaşmıştık. Gülümseyerek "Şans bizden yana" dedim. Gülümsedi ve sahaya dönmeden önce "Seni seviyorum" dedi. "Ben de seni seviyorum" diye karşılık verdim. Gülümseyerek oyuna geri döndü. Az önceki kız "Çocuğun sevgilisi varmış ve buradaymış. Keşke bir şey söylemeseydim. Ayıp oldu kıza. Duydu mu acaba beni?" dedi. Aslında kıza söylemek istediğim birkaç şey vardı ama gerçekten pişman olup kendini kötü hissettiğini düşündüğüm için bir şey söylemedim. Onun yerine ters bir bakış atmakla yetindim. Kız başını başka yöne çevirdi. Maç bittikten sonra Ulaş yanıma koştu. Ben de yerimden kalkıp ona doğru ilerledim ve maçın yıldızı olan sevgilime sarıldım. "Tebrikler sevgilim. Harikaydın" dedim gülümsüyerek. "Bizim içindi. Umarım totem tutar" dedi. "Umarım" diye karşılık verdim. O sırada az önceki kız Levent'le konuşmak için geldi. Tabi doğal olarak arkadaşı da onunla birlikte gelmişti. Göz ucuyla bize baktı. Ulaş'ı öptüm ve "Montunu giy de gidelim sevgilim" dedim. "Tamam birtanem" dedi Ulaş. Kıza gözünün ucuyla bile bakmamıştı. Daha önceleri de hiç böyle bir şey yapmamıştı. Bugüne kadar hiçbir kıza farklı anlamda baktığını görmemiştim. Ama yine de onu kıskanıyordum. Hazal, Kutay'ın arkadaşı, Ezgi derken bir de bu kız çıkmıştı başıma. Ulaş bir kızın daha ilgisini çekerse sinir hastası olacaktım. Biz yavaş adımlarla yürürken Levent de bize yetişmişti. "Ne oldu lan? Muradına erdin mi?" dedi Oğuz. Levent "Hayır, reddetmek zorunda kaldım" diye karşılık verdi. "Neden? Geldiğinden beri kıçın düştü birini bulamadığın için" dedi Ulaş. "Tam gideceğim gün buldum kardeşim. Geldiğim gün bulsam kızla bir iki gün buluşup bir flört başlatır, öyle dönerdim Eskişehir'e. Öyle olsaydı ben oradayken de konuşmaya devam edebilirdik. Yarın sabah gidiyoruz. Ne ara buluşup da flört etmeye başlayacağız? Bir şeye başlamadığımız için ben dönünce de konuşmayacağız. Sonunu bildiğim bir şeye başlamaya gerek yok" dedi Levent. Ulaş "Sen bilirsin" dedi saçlarını düzeltirken. Elimle saçlarını dağıttım ve "Böyle kalsın" dedim. Ama daha sonra saçları dağınıkken daha yakışıklı olduğunu fark ettim. "Vazgeçtim ya. Düzelt" dedim daha sonra. "Ne oluyor güzelim?" diye sordu gülümseyerek. "Hiç" dedim omuz silkerek. "Seni birazcık kıskandı galiba" dedi Armağan. "Kıskandı mı? Niye ki?" diye sordu Ulaş. Cevap vermedim. "Güzelim niye kıskandın? Senden başka hiç kimseye bakmayacağımı bilmiyor musun?" dedi. Aslında bunu biliyordum. Ama yine de "Bakmazsın değil mi?" diye sormadan edememiştim. Yakında başka bir yere gidecekti ve orada da burada olduğu gibi olmasını istiyordum. Bir süre ayrı kalacaktık ve bu durumun onun huyunu değiştirmemesini umuyordum. Gözde'nin başına benzer bir durum gelmişti. Yaklaşık iki yıl önce erkek arkadaşı birkaç haftalığına yurt dışına gitmişti ve Gözde erkek arkadaşının oradayken onu aldattığını öğrenmişti. Birkaç hafta kendini toparlayamamıştı. Tüm işlerini yaparken çok dalgındı. Hatta bazen öyle dalgın olurdu ki bizi görmez, duymazdı bile. Aynı şeyin benim de başıma gelmesinden korkuyordum. "Bakmam tabi ki Destina" dedi Ulaş. Gülümsedim. Ona gerçekten güveniyordum. Yanağına bir öpücük bıraktım.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin