On İkinci Bölüm

34 1 0
                                    

Ulaş ile birlikte eve doğru yürüyorduk. Çünkü bugün herkesin farklı bir işi vardı. Bizlerse boş gezenin boş kalfası olduğumuz için eve ikimiz dönüyorduk. Ulaş "Destina, az önce bana nasıl teşekkür edeceğini bilemediğini söylemiştin. Ben biliyorum. Benimle yemek yiyerek teşekkür edebilirsin. İster misin?" diye sordu. "Çok isterim" diye cevapladım. "Kutlama da yapmış oluruz" dedi. Gülümsedim. Ulaş'la zaman geçirmeyi seviyordum. Bir süre yürüdükten sonra en sevdiğim pizzacının önünde gelmiştik. "Pizza sevdiğini duydum" dedi. "Bayılırım" dedim içeri girerken. Bir masaya oturduk ve ikimiz de büyük boy pizza söyledik. "Sen de pizzayı seviyorsun anlaşılan" dedim. "Çok severim" diye karşılık verdi. "Hakkında öğreneceğim çok şey var Skyscraper" dedim. "Ben öğrenmeye başladım bile" dediğinde gülümsedim. Bugün her şey normalden biraz daha farklıydı. Birbirimize karşı farklı davranmaya başlamıştık. Çok geçmeden birbirimize komik anılarımızı anlatırken bulduk kendimizi. Bir konudan diğerine atlıyorduk. Onunlayken zaman hem çok hızlı hem de çok güzel geçiyordu. Onun sözlerine kahkahayla gülerken "Çok güzel gülüyorsun" dedi. "Çünkü yanımda sen varsın" dedim gülümseyerek. Ulaş da gülümsedi. Neydi şimdi bu? Neden flörtleşiyor gibi hareket ediyorduk? Birbirimizden hoşlanmaya mı başlamıştık? Pizzalarımız bittiğinde hesabı ödeyip dışarı çıktık. "Nereye gidiyorsun? Ev bu tarafta" dedi. Onun tersi yönde yürüyüyordum. "Biliyorum. Sen bana pizza ısmarladın, ben de sana dondurma ısmarlayacağım. Hem de buraların en iyi dondurmacısından. Geliyor musun? Herkese söylemem bunu. En sevdiğim dondurmacıyı seninle paylaşıyorum, ona göre" dedim. Gülerek yanıma geldi. "Madem en sevdiğin yeri paylaşacağın kadar özel biriyim, gidelim o zaman" dedi.
İki Gün Sonra
Yine günlerden pazartesiydi ve yine zombi kılıklı öğrenciler otobüsü doldurmuştu. Ve hepimizin mutluluğu (!) yüzlerimizinden okunuyordu. Öğleye doğru uyandığımız iki günün ardından birden sabahın köründe kalkmak bizi fazlasıyla üzüyordu. Hafta sonu yarım saat sürerken pazartesi günü yarım asır sürüyordu. Tek bir kişi eksikti ve o da Efe'ydi. Okula gelmeyecek veya gecikecek olsa mutlaka bize haber verirdi. Ama bugün öyle olmamıştı. Otobüsten inip okula yürürken bunu konuşuyorduk. "Önemli bir şey olmamıştır değil mi?" dedi Beren. "Sanmam. Öyle bir şey olsa haber verirdi" dedim. "Sen Eren Bey'den başkasını merak eder miydin ya?" dedi Ulaş gülerek. "Hele bir taraflarıma bak hele. Tamam ondan hoşlanıyor olabilirim ama kankalarım her zaman önce gelir" dedi Beren. "Çok sağol ya. Zahmet oldu" dedim. Üçümüz de Eren'den pek hoşlanmıyorduk. Efe onun güvenilmez biri olduğunu ve Beren'i üzeceğini söylüyordu. Ulaş da bizimkiyle aynı sebeplerden dolayı ondan hoşlanmıyordu. Ulaş da onu az çok tanıyordu artık. Kanka olmanın birinci kuralı: Aynı kişiden nefret etmelisiniz. Beren'in hatrı için bunu birazcık da olsa gizlemeye çalışıyorduk ama pek başarılı olamıyorduk.
Ders başlamak üzereydi ve Efe hâlâ ortalıkta yoktu. Üstüne üstlük bir de tarih dersiydi. Tam ona mesaj atacakken Efe koşarak sınıfa girdi. Hızla yerine oturdu. "Ne oldu?" diye sordum. "Gargamel geliyor" dedi nefes nefese. "Ben sınıfa çıkıyordum. O da öğretmenler odasından çıkmış sınıfa geliyordu. Beni görünce yok yazmak için hızlandı. Ben koşmaya başladım. Sonra o da koşmaya başladı. Sınıfa kadar yarıştı benimle" dedi. O sırada Gargamel sınıfa girdi. "Günaydın. Oturabilirsiniz. Efe, hadi yine iyisin" dedi. "Kafandaki bere ne oğlum? Havalar soğumadı ki daha" dedi Ulaş. Heyecandan beresini fark etmemiştik bile. Efe "Güzel duruyor böyle. Ondan taktım. Tarz yaptım kendime. Yakışmamış mı?" diye cevap verdi. "Yakışmış ama terlemeyecek misin onunla?" diye karşılık verdim. Başını "Hayır" anlamında salladı. O sırada derse başlamak için hazırlanan Gargamel "Efe, bereni çıkarsana oğlum" dedi. Efe "Hemen hocam" dedi ve Beren'i kolundan tutup kaldırarak yürümeye başladı. Efe, onu dışarı çıkarırken "Ay hoşt ulan!" diye bağırdı Beren. Gargamel de "Efe! Otur yerine, bir daha da böyle iğrenç espriler yapma" diyerek onu durdurdu. Efe ve Beren yerlerine otururken "Efe, yemin ederim gözümden düştün şu an. Esprilerini de alıp benimle muhatap olmayı kes" dedi sınıftan biri. Efe de bunun üzerine "Daha iyisini sen yap da görelim. Hıyar turşusu seni" dedi. İkisi de yerlerine oturduğunda Gargamel "Efe, kafandakini çıkar lütfen" dedi. Efe oflayarak beresini çıkardığında gülmemek için kendimizi zor tutsak da başarılı olamamıştık. Tüm sınıf gülerken Gargamel de gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. İddiayı kaybetmişti ve sözünde durup saçlarını kestirmişti. "Efe, ne yaptın lan kendine?" dedi sınıftan biri. Efe ayağa kalkarak "Hocam, madem soruldu müsadenizle ben bunun açıklamasını yapmak istiyorum. Biz Beren'le iddiaya girdik ve ben kaybettim. Bunun üzerine de sözünde duran, erdemli bir insan olarak sözümü tuttum ve saçlarımı kestirdim. Teşekkür ederim" dedi ve yerine oturdu. "Şşt! Çocuklar tamam. Yeter artık" diyerek sınıfı susturmaya çalıştı Gargamel. "Murat, niye gülüyorsun hâlâ? En azından senin gibi saç baş dağınık gezmiyor. Şu haline bak. Sen de kestir en kısa zamanda yoksa müdür bey kestirir oğlum. Gülme artık" dedi hemen ardından. Efe "Beni savundu iki gözümün çiçeği" dedi gülerek. Gülerek karşılık verdik. "Yaktın beni Beren" dedi daha sonra. "Ben mi yaktım lan? Kendi kendini yaktın sen oğlum" diye karşılık verdi Beren. "Kanka aslında fena olmamış" dedim. Gerçekten de yakışmıştı. Sadece daha önce hiç böyle görmediğimiz için tuhaf geliyordu o kadar. "Cidden ha. Yakışmış" dedi Ulaş. "Şımartıyorsunuz beni" dedi Efe gülerek. Daha sonra Beren'e dönüp "Ne oldu lan? Yakışmış işte. Sözde ceza veriyordun. Kazulet şey" dedi.
Şebnem hoca bize müzik grubuyla ilgili birkaç soru sormuştu. Şebnem hocanın yanından ayrılıp bahçeye çıkarken koridordan gelen seslerle durduk. Akın, Ozan ve diğer çocuklar yine Burak'la uğraşıp ona hakaret ediyorlardı. Ulaş oraya doğru yürüyeceği an kolundan tutarak "Kavga etmeden çözmeye çalış. Buna ben de tahammül edemiyorum ama sakin olmalıyız. Aksi takdirde saygıdeğer ve çok sevgili (!) müdürümüz hiç acımadan ceza verecek" dedim. "Bak, hem Burak da gitmiş. Bir daha yaparlarsa o zaman ne istiyorsan yapalım ama şimdi olmaz. Başımız belaya girer" diye ekledim. "Tamam, merak etme sen" dedi ve yürümeye başladı. Ben de arkasından gittim. "Sence de artık fazla olmuyor musun Akın?" dedi Ulaş. "Daha geleli ne kadar oluyor da bu kadar rahat davranabiliyorsun? Ayrıca ceza da yolda. Benden söylemesi" diye karşılık verdi. "Size karşı rahat olmayacak ne var ki? Birkaç tane şerefsizin nesinden çekineyim?" dedi. Bunları söylerken sinirli olduğu her halinden belli oluyordu. Ulaş, haksızlığa ve zorbalığa tahammül edemiyordu. Böyle şeyler görmek de onu fazlasıyla sinirlendiriyordu. Kolundan tutarak "Ulaş, lütfen sakin ol" dedim sessizce. "Bak sen şuna. Prenses de şövalyesini korumaya çalışıyor. Ozan, hâlâ Destina'dan hoşlandığına emin misin? Çünkü o çoktan seçimini yapmış gibi duruyor. Baksana, ikisi birlikte çok sık takılmaya başladı. Sahi şimdi nereden geliyorsunuz?" dedi yan bir gülümsemeyle. "Benim hakkımda söylediğin hiçbir şeye kulak asmam. Ama işin içine Destina girerse o zaman durum değişir. Onun hakkında ne söylediğine ve ne ima ettiğine dikkat etsen iyi olur. Aksi takdirde seni mahvederim" dedi Ulaş. Bunu söylerken yumruğunu sıkıyordu. Akın gülerek "Etsene hadi" dediğinde Ulaş suratının ortasına sağlam bir yumruk indirdi. Akın yere düştüğünde arkadaşları Ulaş'ın üstüne yürürken Ulaş da onlara vurmaya yeltenmişti ki kolunu tuttum. Onlar da durmuştu çünkü nöbetçi öğretmen gelmişti. "Ne oluyor çocuklar? Akın bu halin ne? Müdürün odasına gidin hepiniz" dedi. Ulaş'la birbirimize bakarak göz devirdik. Müdürün odasına gittiğimizde Akın ve arkadaşlarının dışarı çıkmasına izin verilirken Ulaş ve benim odada kalmam istendi. "Nedir sizden çektiğim? Bu odaya müdür yardımcıları bile sizin kadar girip çıkmadı. Hadi bunlar neyse, ya sana ne demeli Ulaş? Şunun şurasında kaç gün oldu geleli? Size şöyle düzgün bir ceza da veremiyorum ki. Okuldan sonra spor salonunu temizleyin de aklınız başınıza gelsin. En az bir saat okuldasınız. Çıkışta spor salonuna gidin" dedi. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktık. "Özür dilerim. Senin de ceza almana sebep oldum" dedi Ulaş. "Özür dileyecek bir şey yok ki. O yumruğu onun suratına ben çakmak isterdim. İyi ki yaptın. Yiğidi öldür hakkını yeme. Hem ceza da değil ki bu. Maksimum on dakika başımızda durur, sonra da gider. Giderken güvenliğe haber verir bizi dışarı çıkarmaması için. O gittikten sonra da oyalanırız işte. Bana bir basket maçı lütfeder misiniz?" dedim gülerek. "Onur duyarım" dedi. "İyi oldu bu ceza işi. Seninle fazladan bir saat daha geçirebileceğim" diye ekledi. Gülümsedim. Birbirmize karşı eskiden daha farklı hissettiğimiz kesindi. Bunun ikimiz de farkındaydık. Ama birbirimize söyleyemiyorduk. Belki de bunun için çok erkendi. Son dersten sonra Efe ve Beren yollarına bizsiz devam ederken biz de spor salonuna girdik. Spor salonun tribünlerine oturup beklemeye başladık. "Bir şey soracağım. Müdür neden bize doğru düzgün bir ceza veremediğini söyledi?" diye sordu Ulaş. "Basketbol takımımız çok iyi. Okulun adını onlar duyurdu desem yeridir. Sınıftaki çoğu öğrencinin de dersleri iyi. Okulun itibarına zarar gelmesin diye bize ciddi cezalar vermek istemiyor" diye cevapladım. Gülerek "İyiymiş" dedi. Gülümsedim. O sırada müdür, elinde bir kova ve iki paspasla içeri girdi. "Alın bakalım, başlayın. Erken bitirirseniz cezanızı düşürürüm" dedi. Dediğini yapıp başladık. Bir süre başımızda durduktan sonra "Kontrole geleceğim" diyerek gitti. Biraz daha uzaklaşmasını beklerken işe devam ettik. Gözden tamamen kaybolunca elimizdekileri bıraktık. Ben de pencere önüne koştum. "Nereye gidiyorsun? Kontrole gelecekmiş" dedi Ulaş. "Gidiyor" dedim. Okul müdürü bahçede yürüyordu ve çantası da elindeydi. Ulaş koşarak yanıma geldi. Müdür tamamen bahçeden çıkıp görünmez olduğunda tribünlere oturduk. Ulaş "Doğru tahmin etmişsin. On dakika bile durmadı" dedi. "Tahmin değil, tecrübe. İlk kez cezaya kalmıyorum" dedim gülümseyerek. Haklı olduğu halde cezaya kalan nadir insanlardandık. Ulaş aklımı okumuş gibi "Haklı olan bizken cezayı niye biz aldık hâlâ anlamıyorum" dedi. "Akın müdürün yeğeni çünkü" diye karşılık verdim. Bir süre sonra Ulaş bir basketbol topu getirdi ve "Yanlış hatırlamıyorsam bana meydan okumuştun" dedi. Gülerek ayağa kalktım. Bir süre basketbol oynadıktan sonra oturduk. Ulaş telefonundan birkaç şarkı açtı ve bir anda kendimizi saçma hareketlerle dans ederken bulduk. Birkaç dakika sonra yorulup oturduğumuzda "Bu cezadan çıkardığım tek sonuç, beraberken harika zaman geçirdiğimiz. Ve... İkimizin de kötü dans ettiği" dedi. Gülerek karşılık verdim. Çantamdan çıkardığım soğuk çayların birini ona uzattım. "Bunlar nereden çıktı şimdi?" dedi. "Teneffüste almıştım. Zaman geçiremezsek bir şeyler atıştırırız diye düşünmüştüm. Ama çok eğlendim. Tamamen unutmuşum bunları" dedim cips paketini açarken. Ulaş içeceğinden bir yudum alıp "Sen mükemmel bir detaysın" dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim. Atıştırmalıklarımız bittikten sonra saatime baktım. "Üç dakika kalmış" dedim. Çöplerimizi toplayıp çöp kutusuna attıktan sonra çantalarımızı alıp çıktık. "Çocuklar, bir saat daha dolmadı" dedi güvenlik. "Abi, evde ailemiz bekliyor. Tonlarca ödevimiz var. Hem üç dakikadan ne olur ki?" dedi Ulaş. Güvenlik kapıyı açıp "Hadi gidin bakalım" dedi. Teşekkür edip dışarı çıktık.
Otobüsten inip bir süre yürüdükten sonra evimin önüne gelmiştik. Kapıda ablamla karşılaştık. "Merhaba Ulaş" diye selam verdi ablam. Ulaş "Merhaba Umay abla" dedi. Ablam "Çoktan evde olmanız gerekmiyor muydu?" diye sordu. "Cezalıydık" diye cevapladım. Gözlerini üzerimizde gezdirdikten sonra "Ulaş, abini aradım ama açmadı" dedi. "Okuldan sonra kütüphaneye gidecekti bugün" dedi Ulaş. Ablam "Tamam" dercesine başını salladı. "Ben çıkıyorum. Arkamdan gelirsin Destina. Görüşürüz Ulaşcığım" dedi birkaç saniye sonra. Hiç gitmeyecek sanmıştım. "Görüşürüz Umay abla" dedi Ulaş. Ablam içeri girdi. Ayak sesleri uzaklaşınca "Bugüne kadar aldığım en güzel cezaydı" dedi Ulaş. "Benim de" diye karşılık verdim. "Iıı... Görüşürüz o zaman" dedi. "Görüşürüz" dediğimde gülümsedi ve ilerlemeye başladı. Kısa bir süre sonra dönüp arkasına baktığında gülümsedim. Aynı şekilde karşılık verdi ve yürümeye devam etti.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin