On Yedinci Bölüm

12 1 0
                                    

Destina Karaca
Bu akşam oldukça eğlenceli geçmişti. Babamın Barış abiye ters bakışları, ablam ve Barış abinin birbirlerine bakmak istemesi ama babamdan çekindikleri için bakamıyor olmaları ve daha pek çok şey... Aileler iyi anlaştığı için şanslılardı. Babam biricik kızlarından birinin evlenmesine çok hazırlıksız yakalanmıştı ama dünür faktörü onu biraz olsun mutlu etmişti. Misafirlerimiz erken gelip erken kalkmışlardı. Bu yüzden Beren'i tekrar arayabilirdim. Ne olduğunu çok merak ediyordum. Umarım babası onu tekrar kırmamıştır. Beren onun yüzünden çok zor zamanlar geçirmiş ve hâlâ baba özlemi çekiyordu. Telefonumu elime alıp koltuğuma kuruldum.
Beren Kaya
Destina aradığında babam hâlâ gitmemişti. Telefonu açtım. "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim" diye cevapladım. "Nasıl geçti?" diye ekledim. "Çok komikti. Keşke burada olabiliseydin. Anlatınca pek de komik gelmez ama o ortamdaki bakışları ve hareketlerini görseydin gülmekten ölürdün" dedi. "Engin amcayı tahmin edebiliyorum. Belki Ulaşlar yemeğe geldiğinde daha farklı davranır" dedim gülümseyerek. "Ulaş nereden çıktı şimdi? Daha ortada bir şey yok. Keşke olsa ama yok" diye karşılık verdi. "Bence şimdilik yok" dedim. Gülümsedi. "Benim konulara daldık, seni unuttum. Bir şey konuştunuz mu? İyi misin?" diye peşi sıra sordu."Hayır, son konuştuğumuzdan beri gelmedi. Çay içeceklermiş. Annem içeri çağırdı ama gitmedim" dedim. Destina'nın bir şey söylemesine kalmadan kapı çaldı. "Efendim?" dedim. "Gelebilir miyim?" diye sordu. Babamın sesiydi bu. "Seni sonra ararım" dedim Destina'ya. "Tamam, sorun değil" dediğinde telefonu kapattım. "Neden?" diye seslendim. "Hiç. Sadece veda" dedi. "Tamam" dedim. Kapı açıldı. Babam kapının önünde duruyor, odaya girmiyordu. "İçeri davet etmeyecek misin?" diye sordu. "Sadece veda edecekmişsin. İçeri gelmene gerek var mı?" dedim. "Daha uzun bir veda olur diye düşünmüştüm. Kısa keseyim o zaman. Ben iş için şehir dışına çıkacağım kızım. Size veda etmek istedim sadece. Sizi çok seviyorum. Kendinize iyi bakın" dediğinde istemsizce güldüm. Amma da severdi ya beni. "Güle güle" dedim. Birkaç saniye bekledikten sonra çıktı. Annem de kapıda durduğu için tüm konuşmaları duymuş ve bana "Neden böyle yapıyorsun?" der gibi bir bakışla bakıyordu. Omzumu silktim. Annem de gittikten sonra kapı sesi duyuldu. Babam gitmişti. Annem odama geldi. "Neden ona bir şans vermedin? Belli ki pişman olmuş kızım" dedi. "İğrenç bir şekilde geçirdiğim on dört yılı on dakikada telafi edeceğini mı düşünmüş?" diye karşılık verdim. "Söylediklerinde haklısın ama o da böyle biri işte" dedi annem. "Böyle biri mi? Böyle söyleyip geçiştirerek bana hissettirdiklerini görmezden mi gelelim? Beni hep "Babalar sevgisini gösteremez" diye büyüttün. Ama o benden esirgediği sevgisini Berk'e gösterdi hep. Söylediklerimi yanlış anlama. Ben hiçbir zaman kardeşimi kıskanmadım. Sadece ona gösterdiği sevginin birazını bana da göstersin istedim. Ama olmadı. Küçücük bir çocukken beni sevsin diye yapmadığım şey kalmadı. Babasının elini tutup parka gelen, yorulduklarında babalarının omzuna çıkan çocuklara hep imrenerek baktım ben. İlkokula başladığımda her tatil dönüşü hafta sonu ne yaptığımızı anlatırdık sınıfta. Kimisi babasıyla top oynamaya giderdi, kimisi evcilik oynar, çay partileri yapardı. Benim anlatacak tek bir anım bile olmadı babamla. Doğum günlerinde babaları onlara hediye alırdı. Küçücük, basit bir oyuncağı bile o kadar kıskanırdım ki. Çünkü benim babam doğum günlerimde evde olmazdı. Sen bana ne almış olursan ol, en güzel oyuncakları da alsan ben sadece babamı isterdim. Pastanın en büyük dilimini ona ayırırdım. Sonra onu beklerken senin dizinde uyuyakalırdım. Sabah olduğunda isteksizce "Doğum günün kutlu olsun" derdi. Hiçbir şey beklemezdim ondan. Sadece en azından doğum günümde yanımda olsun isterdim" dedim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Normalde babamdan bahsederken duygusal görünmek yerine hep sert, umursamaz bir ifade takınırdım. Olmasa da olurmuş gibi. Ama şimdi yıllarca içimde biriktirdiğim şeyleri bir anda söylediğim için gözyaşlarımı da serbest bırakmıştım. Annem bana sarıldı. Omzuna yatıp konuşmaya devam ettim. "Sonra büyüdüm. Liseye başladım. Destinalarla tanıştım. Burak'ın anlattıklarını dinleyince daha iyi durumda olduğumu düşündüm. En azından benim iyi bir annem ve kardeşim vardı. Babamla birbirinizi çok severek evlenmenize rağmen ben 14 yaşındayken onun bana böyle davranmasına dayanamayıp ondan boşandın. İyi bir annem ve iyi bir kardeşim olduğu için babamın yanımda olup olmamasının çok da önemli olmadığını düşündüm. Ama sonra Destina'nın ve Efe'nin babalarını görünce böyle düşünmemeye başladım. Onların babaları sevgilerini göstermekten korkmuyordu. Onlarla eğlenebiliyor, sorunlarına çözüm bulabiliyor, ne olursa olsun hep onlara destek oluyordu. Okuldaki çoğu kız, babalarının onlarla fazla ilgilendiğini düşünür ve bundan sıkılırlardı. Bense babamın beni bunaltmasına bile razıydım. Ama o bana o kadar uzaktı ki. On dört yaşına gelene kadar aynı evin içinde iki yabancı gibi yaşadık hep. Onun bana "kızım" demesi bile bir iltifat gibi gelirdi bana. Bana "kızım" deyince o kadar mutlu olurdum ki. Babasının prensesi, biriciği, her şeyi olamadım belki ama en azından o an kızı olduğumu hissettiğim için çok mutlu olurdum anne" dedim. "Bunca yıl eksikliğini hissettikten, hayatım boyunca onunla oturup beş dakika bile konuşamadıktan, bir kere bile "Nasılsın kızım?" diye sormadıktan sonra bir gün gelip veda etmekle her şeyi unutturacağını mı sanıyor anne?" diye sordum. Annem bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra sustu. Bir süre duraksadıktan sonra "Özür dilerim kızım. Onun buraya gelmesine izin vermemeliydim. Beni aradı, gelmek istediğini söyledi. Üç yıldır görmediniz birbirinizi. Onu görmek istersin, özlemişsindir diye düşündüm" dedi. "Onu üç yıl görmedim diye özleyecek değilim. Yanımdayken de onu özlüyordum. Sadece artık yüzünü görmüyorum. Değişen tek şey bu" dedim. Annem saçlarıma dokundu. Beni öpüp özür diledikten sonra odadan çıktı. Gözyaşlarımı sildim ama akmaya devam ediyordu. On yedi yıldır biriken acılar kolay kolay dinmeyecekti.
İki Gün Sonra
Destina Karaca
Öğretmeni beklerken herkes farklı şeyler yapıyordu. Birkaç kişi kağıt uçak yarışı yapıyor, birkaçı kahvaltı yapıyor bizse sadece telefonlarımızla ilgileniyorduk. Efe "Ben bir karar aldım" dedi. Hepimiz telefonlardan başımızı kaldırıp ona baktık. "Neymiş o?" diye sordu Beren. "Bilge ile konuşacağım" dedi. Ulaş "Hadi bakalım. Başkalarıyla konuşurken çok biliyorsun ya. Bakalım sen hoşlandığın kızın yanında ne yapacaksın?" dedi gülerek. "Tokat yemeni görmek için sabırsızlanıyorum" dedi Beren. Efe "Neden tokat yiyecekmişim canım?" diye sordu. "Bilge o kadar da kolay bir kıza benzemiyor" diye yanıtladı Beren. Efe "İyi de gidip kızı taciz etmeyeceğim ki. İnsan gibi gidip bir "Merhaba" diyeceğim. Sonuçta insanlar başkalarıyla da konuşmak isterler. Ne var ki bunda? Gidip kızı rahatsız edecek değilim. Konuşmak istemezse kalkarım" dedi. "Her halükarda işin zor olacak" dedi Beren. Efe "Göreceğiz" dedi gülümseyerek.
    Öğle yemeği için kantine inerken Şebnem hocayla karşılaştık. "Bugün okuldan sonra toplantı var, gelebilirsiniz değil mi?" diye sordu. "Geliriz hocam" diye cevapladık. "Tamam, görüşürüz. Afiyet olsun" dedi. "Size de hocam" dedik ve yürümeye devam ettik.
   Yemeklerimizi alıp her zamanki masamıza oturduk. Efe tostundan bir ısırık almaya hazırlanırken "Bilge geldi" dedi Ulaş. Efe "Ben kaçar" deyip ayağa kalktı ve Bilge'nin masasına doğru ilerledi. O kalktığında Ela ve Burak da gelmişti. "Nereye gidiyor bu?" diye sordu Ela. Gözlerimle Bilge'nin masasını işaret ettim. Burak "O kız kim?" diye sordu. "Efe'nin yavuklusu" dedi Ulaş.
Efe Ertürk
Gülümseyerek "Oturabilir miyim?" diye sordum. "Herkesin tuhaf bulduğu bir kızla oturmak istiyorsan tabi ki oturabilirsin" dedi. "Hiçbiri umrumda değil" dedim otururken. "Okuldakileri sen de tanıyorsundur. Kendileri çok mükemmelmişçesine başkaları hakkında konuşmaya bayılıyorlar" dedim. Kendimi tanıtmak için "Bu arada ben Efe" deyip elimi uzattım. Elimi sıktı ve "Bilge ben de" dedi. "Gerçi bu okulda ikimizi de tanımayan yoktur. Sen okulun sporcu ve herkes tarafından sevilen popüler çocuğusun. Ben de kimseyle konuşmayan tuhaf kız" diye ekledi. "Formaliteden tanıştık işte" dedim gülümseyerek. O da gülümsedi ve elindeki rubik küple ilgilenmeye devam etti. Beren'e dönüp güldüm. O da bana "Hıı salak hıı" bakışı attı. Gülerek önüme döndüm. "Elindeki o küpü beş dakikada çözebilirim" dedim. Bana bakmadan "Mümkün değil. Üç gündür uğraşıyorum ben" dedi. "Bu kadar emin olma. Bana şans ver" dedim ve avcumu açtım. Küpü avcuma bıraktı. "Kronometreni hazırla" dedim. Telefonundan kronometreyi açtı ve "Üç, iki, bir... Başla" dedi. Küpü çözerken olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordum. Bunu çözmenin püf noktasını biliyordum ama uzun zamandır çözmemiştim. Umarım rezil olmazdım. Bilge'ye rezil olmak bir yana böylece Beren'i de haklı çıkarmış olacaktım. "Bitti" deyip küpü masaya bıraktım. "Üç dakika otuz sekiz saniye. İyi skor. Hayatın boyunca birinin elindeki rubik küpü çözebilmek için mi çalıştın? " dedi. "Herkes tarafından sevilen, popüler, sporcu çocuklar da tuhaftır" dedim. Gülümsedi ve yemeğini yemeye devam etti. Hiç sesi çıkmıyordu. Ben onunla konuşmadıkça o da benimle konuşmayacaktı anlaşılan. "Muhabbetine doyum olmuyor" dedim. Başını kaldırıp bana baktı ve "Konuşmayı pek sevmem. Bence sen de bir süreliğine konuşma. Yoksa öğle arası bitene kadar tostunu bitiremeyecksin" dedi. Haklıydı. Onunla ilgilenmekten yemeğimi yiyememiş, tostumdan iki ısırık anca almıştım. Yemeğini bitirdikten sonra masada bıraktığı çöpleri topladı. "Afiyet olsun" dedi gülümseyerek. Arkasını dönüp gidecekken "Bilge" diye seslendim. "Efendim?" diye karşılık verdi. "Daha etkileyici numaralarım da var. Yarın okulda mısın?" diye sordum. "Evet" diye yanıtladı. Bir şey daha söyleyeceğim sırada konuşmama izin vermedi ve "Görüşürüz" deyip uzaklaştı. Gözden kaybolduktan sonra bizimkiler yanıma geldi. "Yengeyle ilk sohbet nasıl geçti?" diye sordu Burak. "İyiydi. Konuşmayı pek sevmiyormuş" dedi. "Seninle birlikteyken konuşmaya başlar" dedi Ela. Beren "Hiç ihtimal vermiyorum" dedi gülerek. "Efe gibi bir gevezenin yanında o da konuşur" dedi Destina. "Kızın konuşmasına değil, Efe'yle birlikte olmasına ihtimal vermiyorum" diye yanıtladı. "Sen geç dalganı. Yakında yenge dersin ama" dedi Efe.
Destina Karaca
Okuldan sonra Ulaş ile beraber müzik odasına gittik. Öğretmenimiz konuyu bitirebilmek için dersi uzatmıştı ve bu yüzden müzik odasına en son gelenler biz olmuştuk. Kapıyı çaldım "Gelin" dedi Şebnem hoca. "Özür dileriz hocam. Dersimiz geç bitti" dedi Ulaş. Şebnem hoca "Önemli değil arkadaşlar. Oturun" dedi. "Siz gelmeden önce arkadaşlarınız bana bir konudan bahsettiler. Kafede sahne almak istiyormuşsunuz" dedi. "Evet hocam, Destina'ların kafede. Siz de uygun görürseniz bu hafta sonu başlamak istiyoruz" dedi Ulaş. Ekin "Hem bizim için de prova olmuş olur" dedi. "Saat kaç gibi?" diye sordu bu sefer. "Akşam 7-9 arası diye düşündük" dedi İdil.  "Nerede bu kafe?" diye sorduğunda yolu tarif ettim. "Tamam. İyi olur. Aileleriniz izin vermezse bana söyleyin. Yanınızda gelirim. Gece olduğu için izin vermeyebilirler" dedi Şebnem hoca. Teşekkür ettik. Daha sonra Ekin'in bestelediği şarkıyı hem benim hem Ekin'in elektrogitarla çalmasını istedi. Sözler konusunda hepimiz hemfikirdik. Şebnem hoca bestenin üzerinde birkaç değişiklik yaptıktan sonra şarkımız bitmişti. Kafe dahil olunca internete video yüklemekten vazgeçmiştik. Provayı bitirdikten sonra eşyalarımızı toplarken "Gençler, ilk sahnemiz olduğu için özel bir şeyler giyelim istiyorum. Birkaç örnek atarım gruba. Beğendiğinizi söylersiniz, beraber seçeriz. Siz ne dersiniz?" dedi. "Çok iyi olur hocam" dedik hepimiz de. Muhtemelen Şebnem hocanın olmadığı grupta konuşup karar verecek daha sonra da onun olduğu gruba kararımızı yazacaktık.
Beren Kaya
Formalarımı değiştirdikten sonra koltuğa uzandım. Telefonumu alıp bildirimleri kontrol ettim. Bir mesaj isteği vardı. Giray'dı mesajı atan. Hesabımı nereden bulduğunu düşünürken Destina ile takipleştiklerini gördüm. Onun hesabından bulmuştu sanırım. Yüzümde sebebini bilmediğim bir gülümsemeyle mesajı açtım.

Giray: Merhaba
Beren: Merhaba
Giray: Eğer müsaitsen sizin evin yakınlarındaki sahafa gelebilir misin? Hem şemsiyeni vermiş olurum hem de meydan okumayı başlatırız.
Beren: Çizgi romanları bitirdin mi?
Giray: Pazar günü başladım ve akşama kadar ikisini de bitirdim.
Beren: Çok sürükleyici değil mi?
Giray: İsterseniz bunu geldiğinizde konuşalım. Zira şu an yola çıkmış bulunmaktayım. Eğer gelmeyecekseniz kendi kitaplarımı kendim alacağım.
Beren: Birdenbire ne bu resmiyet?
Giray: Büyünün etkisinde olan bir hindi prensesle konuştuğumu hatırladım. Eğer gelecekseniz sizi kitapçının önünde bekleyeceğim.
Beren: Geleceğim.

İster istemez gülümsedim. Üzerinden çok zaman geçmemişti ama saçımla ilgili ufak bir detayı hatırlaması beni mutlu etmişti. Ayağa kalkıp odama ilerledim. Eşofmanlarımı değiştirdim ve çantamı alıp salona gittim. "Benim biraz işim var. Geç kalmam ama" dedim Berk'e. "Tamam, görüşürüz" dediğinde çıktım.
 

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin