Yirmi Sekizinci Bölüm

5 0 0
                                    

İki Gün Sonra
Destina Karaca
Beren'in oyununu izlemeye gelmiştik. Diğerlerinin işi olduğu için sadece ben, Ulaş, Efe ve Zehra teyze vardı salonda. Oyun başlamadan hemen önce Giray koşarak salona girdi. "Geç kalmadım değil mi?" diye sordu. "Yok kanka, kalmadın. Birazdan başlayacak" dedi Ulaş. Zehra teyze kolumdan tutup beni kendine yaklaştırdı. "Kim bu çocuk? Daha önce hiç görmemiştim" diye fısıldadı. "Arkadaşımız" diye cevap verdim. "Sen yabancı değilsin kızım. Zaten Beren de sana anlatmıştır. Babasıyla konuşmuş geçenlerde. Yanında bir çocuk varmış. Erkek arkadaşı olduğunu söylemiş. Bu çocuk o çocuk mu?" diye sordu bu sefer. Nasıl cevap vereceğimi bilememiştim. "Evet" dersem Beren kızabilirdi. Belki de annesinin haberi olmasını istemeyecekti veya kendisi söylemek isteyecekti. "Hayır" dersem de Zehra teyze bana bir daha güvenmeyecekti. Çünkü genellikle Beren annesinden bir şey saklamazdı. Er ya da geç ona söylerdi. O zaman da benim yalan söylediğim ortaya çıkardı. Arkadaşlarımın anneleri bana hep güvenirdi ama birinin güvenini boşa çıkarmış olurdum. "Bilmiyorum Zehra teyze. Bize bir şey anlatmadı. Eğer öyle bir şey varsa kendisi söyler zaten size" dedim.
Oyun bittiğinde dışarı çıktık. Ulaş telefonuna baktı ve "Baban aramış" dedi. Neden beni aramak yerine Ulaş'ı aramıştı? Söylediklerinin gerçek olup olmadığını öğrenmek için Ulaş'a yaklaşıp telefonuna baktım. Kilit ekranının duvar kağıdında siyah bir zeminin üstünde en sevdiği filmden bir replik yazıyordu. Şifresini girip kilit ekranını açtığında gördüklerim karşısında gülümsedim. Ana ekranının duvar kağıdında benim resmim vardı. Ulaş neye gülümsediğimi anlayıp "Ne oldu?" diye sordu gülerek. "Hiç" deyip omuz silktim. "Sende yok mu? Bu kadar mı istemiyorsun aramızdaki şeyleri belli etmeyi?" diye sordu babama telefon ederken. "Benim telefonumda ikimizin fotoğrafı var" dedim ve bana inanması için ana ekranımı açıp duvar kağıdını ona gösterdim. Gülümsedi. Beni öpmek için eğildiğinde onu durdurdum. Beren ve Zehra teyze gelmişti. Eğer Zehra teyze bunu görürse anneme söyleyebilirdi. Ulaş babamla konuşurken biz de Beren'e sarılıp onu tebrik ettik. Giray'a sevgilisi gibi davranmamıştı. Belli ki henüz annesi bilmiyordu. Ulaş da konuşmasını bitirip Beren'i tebrik ettikten sonra "Buradan eve gidecekseniz ben bırakayım sizi" dedi Zehra teyze. "Teşekkürler, üçümüzün evleri birbirine çok yakın. Biz sohbet ederek gideriz birlikte. Sizin de yolunuzu uzatmayalım" dedi Giray. Zehra teyze "Olur mu oğlum öyle şey? Gelin hadi" diye ısrar etti. Ulaş "Gerçekten çok teşekkürler Zehra teyze. Hiç gerek yok, kendimiz gideriz" dedi. "Ben de markete uğrayacağım" dedi Efe de. Zehra teyze "Anladım ben sizi. Tabi gençsiniz, ben yaşlı olduğum için ayrı takılmak istiyorsunuz" dedi gülümseyerek. Gülerek karşılık verdik. Vedalaşmak için Beren'e son bir kez sarıldım.
Yürürken "Babam seni niye aramış?" diye sordum Ulaş'a. "Yalnız gitmek istersen izin vermememi söyledi. Eve benimle gidecekmişsin. Hava kararınca tek başına dönmen tehlikeli olur. Endişelenmekte çok haklı" dedi Ulaş. Yanımızda bizi koruyacak bir erkek olmadan dışarı çıkamamamız çok can sıkıcıydı. Ulaş İstanbul'a gelmeden önce de geceleri dışarıya Efe'yle çıkmak zorundaydım. Bunun için aileme kızmıyordum. Ama rahatça dışarda dolaşabilmek için bile bir önlem almak zorunda olmak beni üzüyordu.
Ertesi Gün
Okul bahçesinde otururken Ela ve Burak yanımıza geldi. Burak "Beren, kusura bakma. Dün seni izlemeye gelemedim" dedi. Beren önemli olmadığını söyledi ve ona sarıldı. Burak, Beren'e sarılırken Ela hafifçe öksürdü. Bunları hiç sorun etmezdi. Çünkü bizim kardeş gibi olduğumuzu bilirdi. Ayrıca şimdiye kadar ikimiz de Ela'yı rahatsız edebilecek davranışlardan kaçınmıştık. Örneğin eskiden birbirimize iltifatlar yağdırırdık. Ela ve Burak çıkmaya başlayınca Ela tarafından yanlış anlaşılabileceğini ve hoş karşılanmayacağını düşünüp bunlara son vermiştik. Rahatsızlık duyacağı hiçbir şey yapmamıştık bugüne kadar. Şimdi neden birdenbire bunlardan rahatsız olmaya başlamıştı ki? Burak ile göz göze geldiğimizde omuz silkti.
Edebiyat dersindeyken midem çok bulanıyordu. Beren durumu fark edip "İyi misin? Yüzün solgun görünüyor" dedi. "İyiyim, biraz midem bulanıyor" diye karşılık verdim. Bu sefer de Ulaş "İyi misin güzelim? Her şey yolunda mı?" diye sordu. "Evet, sabah pek bir şey yiyemedim. O yüzden galiba" dedim. Efe "Bunca teneffüs neden bir şey yemedin kızım?" diye fısıldadı. "Birazdan öğle arasına çıkacağız zaten" dedim. Öğretmenimiz "Orada bir sorun mu var?" diye seslendiğinde konuşmayı kesip önümüze döndük. Beren bana bir kağıt uzattı. Kağıtta "Bir sorun yok değil mi? Bana anlatabilirsin" yazıyordu. "Yok, iyiyim. Söyledim ya, sabah fazla bir şey yemedim. O yüzden olmuştur" diye cevap yazıp kağıdı ona uzattım.
Yemek yerken Ulaş'ın gözleri üzerimdeydi. "Ne oldu?" diye sordum. "Hiçbir şey olmadı" dedi. Bir süre duraksadıktan sonra "Tabağını bitir" diye ekledi. Efe ve Bilge yemeğini bitirip bahçeye çıkmıştı. Beren ise Giray'la konuşmak için masadan biraz uzaklaşmıştı. Burak ve Ela da uzun zamandır bizimle yemek yemiyordu. Bu yüzden Ulaş ile yalnız kalmıştık. Elimi tutup "Güzelim, bana anlatmadığın şeyler olduğunun farkındayım. Günlerdir doğru düzgün yemek yemiyorsun. Abur cubur çok seversin ama günlerdir hiç yediğini görmedim. Biri canını sıkacak bir şey mi söyledi? Benimle her şeyi paylaşabilirsin. Ben senin hayatında bunun için varım. Sana destek olmak, sorunlarını beraber çözebilmek için" dedi. "Anlatacağım ama şu anda buna hazır değilim. Daha sonra mutlaka anlatacağım. Ama lütfen şimdilik bir şey sorma" diye karşılık verdim. Başını salladı. Bir süre sessiz kaldık. Daha sonra "Yarın akşam dışarı çıkmak ister misin? Epeydir ikimiz beraber bir şeyler yapmamıştık. Seninle birlikte zaman geçirmeyi özledim" dedi Ulaş. "Olur, zaten yarıyıl tatilinde beraber olamayacağız. Bu zamanları değerlendirelim" dedim. "İstemiyorsan gitmem" dedi Ulaş. "Hayır, ben senin nereye gideceğine karışamam zaten. Sadece yarıyıl tatilinde birlikte olacağımızı düşünmüştüm. Biraz hayal kırıklığına uğradım ama sorun değil. Sadece bir haftalığına gidiyorsun zaten" diye karşılık verdim. Yanımda olmasına çok alışmıştım. Bir hafta onu görmeden yapabilir miydim? Biraz düşününce de buna alışmak zorunda olduğumu fark ettim. Üniversiteye geçtiğimizde belki de aylarca görmeyecektik birbirimizi.
Ertesi Gün
Otobüsü beklerken "İzin alabildin mi?" diye sordu Ulaş. "Evet, ama Efe ve Beren'in de bizle olacağını sanıyorlar. Sakın bir pot kırma" dedim. "Yorulmadın mı hiç? Seni her aradığımda, her buluştuğumuzda onlara bir bahane uydurmak zor olmuyor mu? Öğrenseler ne olacak ki? Ben çok da büyük tepkiler vereceklerini sanmıyorum. Bu konuda seni de zorlamak istemiyorum ama bence öğrenmeliler" dedi Ulaş. "Zamanı gelince öğrenecekler ama şimdi hiç zamanı değil" dedim. O sırada telefonu çaldı. Konuşması bitip telefonu kapattığında "Bizimkiler bilet almaya gitmişler. Okuldan kaçta çıktığımı soruyorlar. O saatte geleceklermiş" diye açıkladı. "Sizde mi kalacaklar?" diye sordum. "Evet, bir süredir babaannem yok. O yüzden fazladan bir odamız daha var" dedi Ulaş. Başımı salladım.
Sınıfta Beren ile yalnız kaldığımda "Babamla konuşmaya karar verdim" dedi sessizce. "Ne güzel, senin adına çok sevindim. Buzları eriteceksiniz" dedim. "Buzlar kolay kolay eriyecek gibi değil Destina. Ama bir adım atmazsam da sonsuza dek öyle kalacak. Eğer böyle davranmasının gerçekten geçerli bir sebebi varsa onunla barışmak istiyorum. Bunca yıl babam etrafımdaydı ama bir baba gibi değildi çoğu zaman. Sevgisi, ilgisi yoktu. Şimdi bunları görebilme, hissedebilme fırsatını yakalamışken elimin tersiyle itmek istemiyorum" dedi Beren. Ne cevap vereceğimi bilememiştim. Ben hiç böyle şeyler yaşamamıştım ki. Ailem bana hep sevgisini göstermiş, değer vermişti. Sanırım gerçekten şanslı bir kızdım ben. O sırada Burak "Ben bu kızla ne yapacağım?" diyerek yanımızda geldi. Ela yine sorun çıkarmıştı anlaşılan. "Yine ne oldu?" diye sordu Beren. Burak cevap vereceği sırada Ulaş ve Efe de yanımıza geldi. "Yok, bir türlü ikna edemedim" dedi Efe. Beren sinirle " Ne olduğunu anlatın artık" dedi. "Ulaş'ın arkadaşları gelecekmiş yarın. Erkek erkeğe takılırız diye pazar gününe halı saha maçı ayarlamıştık. Ama hanımefendi izin vermiyor. Gidemezmişim. Efe bile ikna edemedi" diye açıkladı Burak. "Sürekli sizinle mi gezeceğiz canım? Biraz da erkek erkeğe zaman geçirmek istiyoruz. Sizle de gideriz halı sahaya ama rahat rahat sinirlenip küfür edemeyiz. Biraz da yalnız kalmak istiyoruz" dedi Efe. "Bizim ne işimiz var halı sahada canım? Gidin işte birlikte. Hem sen de Ela'dan izin almak zorunda değilsin. Haber versen yeterli. Basit kıskançlıklar olduğunu düşünmüştüm ama abartmış" dedi Beren. Burak "Siz bir konuşsanız. Giray ve Ulaş'a izin verdiğiniz için o da ikna olur belki. Kaç gündür durmadan ders çalışıyorum zaten. Sıkıldım artık. Bir şeyler yapmak benim de hakkım" dedi. "Onlar bizden izin almadı. Haber verdiler sadece. Bence sen de öyle yapmalısın. Kalkıp da gece kulübüne gitmeyeceksiniz ki. Alt tarafı halı saha maçına gideceksiniz. Bu kadar kıskançlık da fazla. Bu şekilde bir yere varamazsınız. İkiniz konuşup çözün" dedim. Ela bu kıskançlık durumunu gerçekten abartmaya başlamıştı. Eskiden böyle şeyleri hiç takmazdı. Onu böyle değiştiren şey ne olabilirdi?
Ulaş Zorlu
"Ben çıkıyorum" dedim kapıya doğru ilerlerken. "Nereye?" diye sordu babam. Annem "Sevgilisiyle buluşacaktır. Hani şu bize hiç bahsetmediği sevgilisiyle" dedi imalı imalı. "Anneciğim, henüz onun ailesi de bilmiyor. Ayrıca bu bir lise ilişkisi. Gerçekten bu kadar önemli mi?" diye karşılık verdim. Bizim ilişkimizi kesinlikle böyle görmüyordum. Annemin sorularını geçiştirmek için öyle söylemiştim. Bizimkisi bir lise ilişkisinden çok daha fazlasıydı. Destina'yı çok seviyordum. "Önemli değilse ne diye gencecik kızı uğraştırıyorsun? O kıza yazık değil mi?" dedi annem. Abim "Evet, o kıza da yazık. Zaten bunun gibi bir malla sevgili. Daha ne gelebilir ki zavallı kızın başına?" dedi gülerek. Sahte bir şekilde gülerek "Hahaha çok komik(!). Kafedeki kıza da yazık o zaman" dedim. Annem bu sefer "O kim?" diye sordu. Ortalığı karıştırıp dikkatleri başka yere çektiğime göre artık gidebilirdim. "İyi akşamlar, beni merak etmeyin. Geç kalmam" dedim ve dışarı çıktım. Annemle babamdan her zamanki dikkatli olma nasihatlerini duyduktan sonra kapıyı kapattım. Merdivenleri inerken Destina'yı aradım. "Ben evden çıktım güzelim" dedim. "Tamam, ben hazırım. Seni bekliyorum. Yaklaşınca mesaj at" dedi. Evlerine yaklaşınca söylediği gibi mesaj attım. Apartmanın olduğu sokağa girdiğimde Destina da kapıdan çıkıyordu. Kapıyı kapattıktan sonra beni görüp gülümsedi. Yanına ulaştığımda elini tutmak istedim ama beni durdurdu. "Sokağı geçelim. Bizimkiler her an pencereye çıkabilir. Sınav haftası dışarı çıkmam onları pek memnun etmedi" dedi. "Peki" diye cevapladım. Apartmandan iyice uzaklaşınca ellerini ceplerinden çıkardı. Elini tutup gülümsedim. Bir süredir yalnız kalamamıştık. Her yere arkadaşlarımızla birlikte gitmiştik. Bugün uzun zaman sonra ilk defa birlikte zaman geçirebilecektik. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. "Bilmem, biraz dolaşır sonra canımız o an ne yapmak istiyorsa oraya gideriz diye düşünmüştüm. Senin gitmek istediğin bir yer var mı?" diye karşılık verdim. "Hayır, senin fikrin çok iyi. Plan yapmamak çok daha güzel bence. Anı yaşamak gibisi yok" dedi gülümseyerek. "Seveceğini tahmin etmiştim. Seni tanıyorum Hobbit" dediğimde gülümsedi. "Uzun zamandır bana öyle demiyordun" dedi. "Çünkü kış geldiğinden beri botların sayesinde daha uzun oldun" dedim. Güldü. Yaklaşık on dakikadır yürüyorduk. "Bak, İstanbul'a ilk geldiğim zamanlarda karşılaştığımız kitapçı. Hatırladın mı?" dedim karşı kaldırımdaki dükkanı göstererek. Gülümseyerek "Evet, hatırladım. Sana çok fena gıcık olduğum yer" dedi. Vapur iskelesine yaklaştığımızda "Karşıya geçelim mi? Geç olmadan döneriz. Abimin okuluna gitmiştim geçenlerde. Dersi bittikten sonra birlikte bateri bakacaktık. Bir kafenin önünden geçtik. Seveceğini düşündüğüm çok güzel pastalar vardı. Oraya gidelim mi?" diye bir öneri sundum. "Pasta mı?" dedi tereddüt ederek. "İstemiyorsan gitmeyelim" dedim. Bir süre sessiz kaldı. Sonra da "Gidelim" dedi. Kafeye geldiğimizde Destina içerideki pastaları görünce gülümsedi. Gülümseme sebebi pastalardan birinin bulut şeklinde olmasıydı. Bulut, bize özel bir semboldü. Destina pastasını yerken "Özlemişsindir diye düşündüm" dedim. "Neden?" diye sordu. "Sevdiğin şeyleri bir süredir yemiyorsun çünkü" diye yanıtladım. Bir derdi olduğu belliydi. Artık sağlıklı beslenmeye karar verseydi bunu bize söylerdi. Ama bize böyle bir şey söylemiyor, yemek yememe sebebini bizden saklıyordu. Muhtemelen kilo problemi vardı. Aslında hiç de kilolu değildi. Böyle bir sorunu varsa da ona destek olmak istiyordum. Çünkü kilolarını bir sorun haline getirmesi çok kötü şekilde sonuçlanabilirdi. Destina söylediklerime karşılık vermedi. "Çok güzelmiş burası. İyi ki gelmişiz" diyerek konuyu kapattı. Ama ben bu konuyu öyle kolay kapatmayacaktım. Sevgilim zorluklar yaşarken saksı gibi duramazdım.
Bir süre dolaştıktan sonra artık gitmeye karar vermiştik. İskeleye doğru yürürken Destina gülümsüyordu. "Teşekkür ederim Gökyüzüm. Çok güzel bir akşam oldu" dedi. O da bana Gökyüzüm demişti ve bu beni çok mutlu etmişti. "Mutlu olmana sevindim. Kış mevsiminde dışarıda yapabileceğimiz pek fazla şey yok. Sana söz veriyorum, yaz tatilinde daha çok eğleneceğiz" diye karşılık verdim. Vapurdan indiğimizde saate baktım. Dokuza geliyordu. "Daha erken, biraz sahilde yürüyelim mi?" diye sordum. Başını salladı. Biraz yürüdükten sonra bir banka oturduk. "Bir şeyler içmek ister misin?" diye sordum. "Hayır, teşekkür ederim" dedi. "Bu akşam hep ilklerimizi yaşıyoruz. Az önce sana ilk kez gıcık olduğum yerden geçtik. Şimdi de ilk karşılaştığımız yerdeyiz. Seninle burada tanışmıştık" dedi birkaç saniye sonra. "Evet" dedim gülümseyerek. "Seninle konuşmak istediğim bir konu var. Bana sormak istediğinin farkındayım. Ama anlatırken kalbimin kırılabileceğini düşünüp hiçbir şey sormuyorsun. Senden bir şey saklamak hiç hoşuma gitmiyor. Her ne kadar bu konu kalbimi kıracak olsa da seninle konuşacağım" dedi. "Mecbur değilsin. Anlatmak istemiyorsan..." dedim ama cümlemi tamamlamama izin vermeyip "Anlatacağım, birbirimizden bir şeyler saklamamalıyız" dedi. Derin bir nefes alıp sözlerine başladı. "Maç gününde rakip okulda karşılaştığımız çocukla, yani Koray'la birbirimizi ortaokuldan tanıyoruz. Hatta 'Keşke tanımasaydım' dediğim tek insan bile olabilir. Ortaokuldayken kilolu bir kızdım. Sağlığıma olumsuz yönde etki etmiyordu. Bu yüzden kilo vermeyi hiç düşünmemiştim. Altıncı sınıftayken o çocuk bana zorbalık yapmaya başladı. Her gördüğü yerde aşağılayıcı sözler söyler, her seferinde dalga geçecek yeni bir söz bulurdu. Başlarda hiç umursamadım. Kendini ön plana çıkarmak için iğrenç şeyler yapan, kendini iyi hissetmek için başkalarıyla uğraşan bir pislikten başka bir şey değildi. Umursanacak bir şeyi yoktu yani. Ama zaman geçtikçe ben de rahatsız olmaya başladım. Biraz daha büyüdükçe bu sözleri umursar oldum. Kendimi çok kötü hissediyordum. İstediğim kıyafetleri giyemiyordum. Çok sıcak havalarda bile dışarı pantolonla çıkardım. Plajda kendimi çok rahatsız hissediyordum. Bazen ablam arkadaşlarıyla günübirlik yüzmeye giderdi. Beni de götürürdü yanında. Hafta sonları kabinlerde çok sıra olduğu için mayolarımızı giyip üstüne kıyafetlerimizi giyer öyle giderdik. Orada da kabinlere ihtiyaç duymaz, sadece üstümüzdekileri çıkarıp denize girerdik. Üstümü çıkarırken bile çok rahatsız olurdum. Sanki herkes benim kilolarım hakkında konuşuyormuş gibi hissederdim. Ailemle tatile gittiğimde de aynısı olurdu. Denizden çıkar çıkmaz üzerime bana birkaç beden büyük bir tişört giyerdim mutlaka. Güneşlenmek isterdim ama üzerimde o tişört olmadan da rahat edemezdim. Sonra da içimden 'Zaten esmerim, güneşlenmeye ihtiyacım yok' der, öyle avuturdum kendimi. Ailem bende bir gariplik olduğunu kısa sürede fark etti. Önce psikolog, sonra da diyetisyen desteği aldım. Onlarla beraber iki buçuk ay geçirdim" dediğinde bir gözyaşı yanaklarından süzüldü. O bir damla gözyaşı bile kalbimi bin parçaya bölmeye yetmişti. Onun üzgün olmasına dayanamıyordum. Onun acılarının, benim de acılarım olduğunu hissediyordum. Kendi kendime bir yemin ettim. Bir daha o güzel gözlerden yaş gelmemesi için elimden geleni yapacaktım. Onu asla üzmeyecektim. Ona destek olduğumu belirtmek için elini tuttum. Destina sözlerine devam etti. "Sonunda istediğim olmuştu. Ama sonrasında liseye başladığım için o çocuk beni görmemişti. O pisliğe sözlerini yedirememiştim ama hiç değilse ben mutluydum. En önemlisi de buydu zaten" dedi. "Peki şimdi ne oldu da böyle yapıyorsun güzelim? O gün ben yokken sana bir şey mi söyledi?" diye sordum. "Hayır, pek sayılmaz. O gün söylediklerinin hiçbirini umursamadım zaten. Son zamanlarda neden böyle davrandığımı da sana açıklayacağım. Son zamanlarda biraz kilo aldım. Ve tekrar eskisi gibi olmaktan çok korkuyorum. O gün kafede o kızlar da sana bakınca... Ne bileyim işte, kendimi kötü hissettim. Güzel kızlar seninle ilgileniyor. Ben eski halime dönersem herkes senin gibi birinin neden benim gibi bir kızla beraber olduğunu sorgulayacak. 'Bir şu çocuğa bak, bir de yanındaki kıza bak. Bu kızda ne bulmuş ki?' diyecekler. Belki sonra sen de onlara hak vereceksin. Daha güzel bir kızla birlikte olacaksın. Benim gibi bir kız arkadaşın olmasını istemeyeceksin" dedi. "Sen benim kız arkadaşım değilsin Destina. Ben senin için hiçbir zaman 'kız arkadaşım' demedim. Senden hep 'sevgilim' diye bahsettim. Sen benim kız arkadaşım değil, sevgilimsin. Sevdiğim kızsın. Ne olursa olsun her zaman yanında olacağım, gözünden tek damla yaş gelmemesi için her şeyi yapacağım, yaşanan zorluklara beraber göğüs gereceğim kızsın. Seni asla bırakmam Destina. Güzel bir kız gördüm diye seni bırakacak değilim. Ayrıca benim için yeryüzünde senden güzeli yok. Gözlerin, gülümsemen... Gördüğüm en güzel kız sensin. Ve bu güzellik birkaç kilo aldın diye bozulacak bir şey değil. Hiçbir şey bu güzelliğin önüne geçemez. Üstelik seni sadece güzel olduğun için sevmiyorum. Neşeli gülüşünle, utandığında kızaran yanaklarınla, güzel sesinle söylediğin güzel şarkılarınla, üzgün olduğun zamanlarda kaçış yolun olan gökyüzünle, dalga seslerinde huzur bulduğun denizinle, her baktığımda içinde farklı bir anlam bulduğum o güzel kahverengi gözlerinle... Her şeyinle öyle seviyorum ki seni... Sana her baktığımda 'iyi ki bu kızı tanımışım, iyi ki bu kıza aşığım' diyorum. İyi ki o gün burada o şarkıyı söylemişim. İyi ki o gün seni tanımışım. İyi ki benim sevgilimsin. Seni çok seviyorum" dedim. Gülümseyerek "Ben de seni çok seviyorum" deyip boynuma sarıldı. Geri çekildiğindeyse "Bana destek olduğun için çok teşekkür ederim sevgilim. Bunu duymak benim için gerçekten çok iyi oldu" dedi. "O zaman bana bir söz ver güzelim. Artık yemek yememek yok. Tamam mı? Kilo vermek istiyorsan bunu sevdiğin şeylerden tamamen vazgeçmeden de yapabilirsin. Ayrıca sadece kendin istiyorsan kilo vereceksin. Başkalarının ne dediğini umursadığın için değil. Anlaştık mı güzel sevgilim?" dediğimde başını "Tamam" anlamında salladı. "Hem kilo alman benim işime gelir. Yanakların daha sevimli olur öyle. Tam ısırmalık" dedim. Gülerek koluma vurdu. Bu sorunu çözebildiğimiz için çok mutluydum. Çünkü artık sevgilim de mutluydu.
Destina başını omzuma koymuştu. Yanımızda gitar çalıp şarkı söyleyen arkadaş grubunu dinliyor, şarkılara eşlik ediyorduk. Çok sevdiğim bir şarkıyı çalmaya başladıklarında başımı onlardan tarafa çevirdim. Bizim yaşlarımızda bir çift dans ediyordu. Ayağa kalkıp Destina'ya elimi uzattım. "Benimle dans eder misin?" dedim gülümseyerek. "Memnuniyetle" dedi ve elimi tutup ayağa kalktı. Elimi tutarken diğer elini de omzuma koydu. Ben de elimi onun beline koydum ve o güzel ritimle dans etmeye başladık. Destina gözlerimin içine bakıp gülümserken ben de gülümsedim. Epeydir birlikte olmamıza rağmen hâlâ bana her gülümsediğinde kalbimde tuhaf bir şey hissediyordum. Onun güzel gözlerine her baktığımda aynı aşkla çarpıyordu kalbim. Şarkının en güzel sözleri söylenirken de onun gözlerine bakıyordum. Sonra yavaşça ona doğru eğildim. İkimiz de gözlerimizi kapattık. Ve dudaklarımız buluştu.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin