Yirmi Altıncı Bölüm

4 0 0
                                    

Dün kafeye gitmek için Efe'ye söz vermiştik. Bu yüzden Beren'in elbisesine ara verip ablamın odasına gittim. Kapıyı çalıp "Abla, gelebilir miyim?" diye seslendim. "Gel" diye bir cevap alınca içeri girdim. "Siyah kotunu alabilir miyim?" diye sordum. "Seninkilere ne oldu? Bir sürü siyah pantolonunun var. Kot olması şart mı? Farklı kumaşlardan pantolonların da var. Giy onlardan birini" dedi ablam. "Dün karar verdim ne giyeceğime. Kot olması gerekiyor. Benimki çamaşır makinesinde. Alt tarafı bir pantolon ya! Ne olur versen? Ben sana bir kere bile 'Hayır' dedim mi?" dedim. "Hemen duygu sömürüsü yap zaten sen. İyi, tamam. Dolaptan al" dedi haksız çıkmanın verdiği moral bozukluğuyla. Pantolonu giydikten sonra benim daha çok moralim bozulmuştu. Normalde o pantolon bana tam olurdu. Ama bugün biraz zorlanarak giymiştim. Tam da Koray ile karşılaştıktan sonra bunu fark etmem hiç iyi olmamıştı. İşin kötüsü, bunu ablamın da fark etmiş olmasıydı. "Bu sana tam olurdu. Göbeğin mi çıkıyor senin?" dedi. "Galiba" diye karşılık verdim. Gözlerim doldu. "Hayda, niye ağlıyorsun şimdi?" dedi ablam. "Abla, ya eskisi gibi olursam? Eski halime dönmek istemiyorum" dedim. "Sakin ol. Çok kilo almamışsın ki. En fazla üç dört kilo falan almışsındır. Yediklerine biraz dikkat edersen gider hepsi" dedi beni sakinleştirmek için. Eski halime döneceğim diye ödüm kopuyordu. Bütün yaşadıklarım tekrarlansın istemiyordum. Önceden üstümde bu kadar stres yoktu. Zorbalıkla baş etmek daha kolay olmuştu bu yüzden. Şimdi eski halime dönersem her şey üst üste gelmiş olacaktı. Üniversite sınavının stresinin, müzik grubunda başarısız olmamın, Burak'ın yaşadıklarına katlanamıyor olmamın üzerine bir de Akın'ın zorbalığına uğrardım. Daha arkadaşımı kurtaramamışken bir de ben maruz kalırdım buna. Ablamın sesi düşüncelerimi böldü. "Benim de birkaç kilo fazlam var. İstersen beraber başlayalım" dedi. Başımı salladım. "Tamam o zaman, yarın başlıyoruz" dedi ablam. "Tamam, ben çıkıyorum" dedim kapıya ilerlerken. "İyi eğlenceler" dedi ablam. Moralim bu denli bozukken ne kadar eğlenebilirim ki? Bu davranışım şımarıkça gelebilir bazılarına. Bu durumu yaşamayan insanların anlayabileceği bir şey değildi bu. Montumu giyerken annem eve geldi. "Sana ip aldım. Elbisenin yakasına veya kollarına nakış işleriz beraber" dedi. "Çok güzel olur. Teşekkür ederim anneciğim" dedim. Yanağından öptüm ve "Ben çıkıyorum, geç kalmam" dedim ayakkabılarımı giyerken. "Keyifsiz gibisin. Bir şey mi oldu?" diye sordu annem. "Ben kilo aldım mı?" diye bir soruyla karşılık verdim. "Belli olacak kadar almadın. Birkaç haftada verirsin istersen. Bunun için sıkma canını" dedi annem. Gülümsedim ve merdivenlere yöneldim.
Bilge'yle gün geçtikçe daha da yakınlaşıyorduk. Çok iyi bir kızdı. Onu çok sevmiştim ama bir yandan da Mevsim'e ihanet ediyormuş gibi hissediyordum. Burak ve Ela yeni geliyordu. Onlara bakarken gözüm karşı masadaki bir kız grubuna takıldı. Hemen hemen bizle yaşıt kızlardı. İçlerinden iki tanesi Ulaş'a bakıyordu. Ve kızlardan biri gayet güzeldi. Başımı yanımda oturan Ulaş'a çevirdim. Efe ve Bilge'yle konuşuyordu. Bozuntuya vermedim. Ama ister istemez canımı sıkmıştı bu durum. Dünden beri her şey üst üste olduğu için bu bile canımı sıkmaya yetmişti. Ulaş "İyi misin güzelim? Durgun görünüyorsun" dedi. "İyiyim" dedim gülümseyerek. Kızlara bir kez daha baktım. Ulaş da bakışlarını benimle aynı yöne çevirdi. Kolunu omzuma koyarak beni kendine çekti. Ona bakıp gülümsedim. Kızlar birbirlerine baktılar. Kalabalık bir grup olduğumuz için hepimizin arkadaş olduğunu düşünmüşlerdi muhtemelen. Ulaş da diğer kızların bakışlarından rahatsız olduğumu anladığı için sevgili olduğumuzu göstermeye çalışmıştı. Ulaş beni öptüğünde "Oha artık ya! Yeter be! Vıcık vıcık olmadığınızı söylüyordum ama tam da öylesiniz. Dinliyor musunuz siz bizi?" dedi Efe. Ulaş "Sevgilimi öpemez miyim? Ne diye karışıyorsun? Neresi vıcık vıcık bunun? Burak da yapıyor aynısını" diyerek savunma yaptı. "Gözümün önünde kız kardeşimi öpmen beni rahatsız ediyor" dedi Efe. Konuyu kapatmak için "Ayrıca sizi dinliyoruz. Salı günü Beren'in oyununu izlemeye gideceğiz işte" dedim. "Karışma Efe, sanki sen yapmayacaksın" dedi Burak. Efe "Saat kaçtaydı Beren?" diye konuyu değiştirdi.
Kısa bir süre sonra "Ben müsaade isteyeyim. Evde işlerim var biraz" dedi Ela. Burak "Seni bırakmamı ister misin?" diye sordu. Ela "Gerek yok canım. Giderim ben" dedi gülümseyerek. Burak'ın yüzü düşmüştü. Aralarında bir sorun var gibiydi. Ela hepimizle tek tek vedalaştıktan sonra "Tanıştığımıza çok memnun oldum Bilge. Hoşçakalın" deyip kapıya ilerledi. Burak ile göz göze geldiğimizde gülümsedi. İyi görünmeye çalışıyordu ama bir sorun olduğu kesindi.
İki Gün Sonra
Bugün Beren'in elbisesini teslim edecektim. Öğleden sonra saat üçte provası vardı. Geçen gün beğendiğimiz bir elbiseyi kiralayıp provaya öyle gitmeyi düşünüyordu. O zamana kadar vermem gerekiyordu. Kendine ait bir elbisesi olmalıydı. Beren telefonu açtığında "Efendim bebeğimm" dedi. "Günaydın, müsait misin?" diye sordum. "Müsaitim, gelsene bize. Provaya kadar laflarız" dedi. "Geleyim ama laflayacak kadar kalamam. Babam dokuzuncu sınıf öğrencilerinin sınavlarını okuyacak. Yardım etmemi istedi. Ve en kalabalık dokuzuncu sınıflar varmış" dedim. Telefonu kapattıktan sonra soluğu salonda aldım. "Abla, beni Berenlere götürür müsün?" diye sordum. Elbiseyi oraya kadar tek başıma götüremezdim. "Elbiseyi mi götüreceksin?" dedi annem. Başımı salladım. Daha sonra babama "Hemen teslim edip geleceğim. Sonra da sana yardım ederim" dedim. Ablam ayağa kalktı ve "Hadi hemen gidip gelelim" dedi. Babam arabanın anahtarlarını verdiğinde odaya gidip elbiseyi aldım.
Bize kapıyı Zehra teyze açtı. "Hoş geldiniz kızlar" dedi gülümseyerek. "Hoş bulduk" diye karşılık verdi ablam. Biz içeri geçerken Beren de odasından çıktı ve neşeyle "Hoş geldiniz" dedi. Ufak bir hal hatır sormanın ardından elbiseyi uzatıp "Beren, bu senin için" dedim. "Bu ne?" diye sordu elbiseyi kılıfından çıkarırken. Elbiseyi görür görmez gülümsedi. "Destina, bu çok güzel. Tam da istediğim gibi. Sen mi diktin?" dedi. "Evet, beğenmene çok sevindim" diye karşılık verdim. "Beğenmek mi? Saçmalama kızım. Bayılmak bile hafif kalır. Gerçekten tam da istediğim gibi. Çok teşekkür ederim" deyip bana sarıldı. "Rica ederim" dedim. "Ama ben bunu kabul edemem" dedi Beren. "Neden?" diye sordum. "Bunun için çok para harcamışsındır" dedi. "Sen de kafede bana yardım ettiğin zamanlara say işte. Ayrıca evde zaten kumaş vardı" diye karşılık verdim. "Hem kabul etmek zorundasın. Ne kadar uğraştığımı biliyor musun?" diye ekledim. Tekrar teşekkür edip sarıldı. "İşlemeleri de sen mi yaptın Destina? Epey zor görünüyor" dedi Zehra teyze. "Yakasını ben, omuzlarını da annem işledi" diye cevapladım. Zehra teyze "Ellerinize sağlık. Çok güzel" dedi. "Beğenmenize sevindim. Bir süredir uğraşmıyordum. Yapamamaktan korkuyordum ama başarmışım anlaşılan. Beğenmenize gerçekten çok sevindim" dedim. Beren son zamanlarda çok üzgündü ve onu biraz da olsa mutlu edebilmiştim.
Efe Ertürk
"Hazır mısın? Geçenlerde buluştuğumuz kafenin önünde bekliyorum" dedim. "Hazırım, çıkacağım şimdi" dedi Bilge. Vedalaşıp telefonu kapattık. İçim içime sığmıyordu. Sevdiğim kızla koskoca bir gün geçirecektim. Şanslıydım ki kış boyu gri olan İstanbul, bugün biraz da olsa güneşliydi ve hava da ılıktı. Umarım mutlu olurdu. Uzun zaman sonra ilk defa kardeşinden başka biriyle zaman geçirecekti.Ve bugün, yalnız geçirdiği tüm günlere bedel olsun istiyordum. Bir süre sonra Bilge karşımda belirdi. Onu görür görmez gülümsedim. Yanıma ulaştığında "Merhaba" dedi gülümseyerek. "Merhaba, nasılsın?" diye karşılık verdim. "İyiyim, aynı zamanda da çok heyecanlıyım. Bu büyük sırt çantası beni daha da meraklandırdı" dedi çantamı göstererek. "O zaman seni daha fazla heyecanlandırmayıp yola düşelim" dedim. Otobüsteyken laf lafı açıyor, sürekli konuşacak bir şey buluyorduk. Eskisi kadar soğuk ve çekingen davranmıyordu artık. "Şimdiden uyarayım seni. Hiç de yaratıcı bir hafta sonu aktivitesi değil. Ama en azından eğlenceli zaman geçirebileceğimiz bir şey" dedim. "Yaratıcı olmasına gerek yok. Hatta bir şey söyleyeyim mi? Ne olursa olsun aşırı mutlu olacağıma adım gibi eminim. Çünkü yanımda sen varsın" dedi. Birden kalbimde bir şey hissettim. Tarif edemediğim bir histi bu. Nasıl karşılık vereceğimi bile bilmiyordum. Herkes ağzımın iyi laf yaptığını söylerdi ama onunlayken dilim tutuluyordu sanki. Hislerimi anlatabilecek kelimeleri bir türlü bulamıyordum.
Beren Kaya
Arabadan inerken "Teşekkür ederim anne" dedim. "Rica ederim, kaçta almaya geleyim seni?" diye sordu annem. "Kendim gelirim" dedim. "Elbiseyi getirirken zorlanmaz mısın? Uzun bir elbise olduğu için kolunda taşıman zor olur" dedi bu sefer. "Buradaki dolabıma koyacağım" diye yanıtladım. "Peki, sen bilirsin. İyi çalışmalar" dedi annem. Ona el salladım.
Üzerimizi değiştirirken kızlardan biri "Elbisen çok güzelmiş Beren" dedi. "Teşekkürler. Ben de çok beğendim. En yakın arkadaşımın hediyesi" diye karşılık verdim. Destina gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım. Gerçi arkadaştan çok kardeş gibiydik. Kendimi onca karmaşanın içinde hapsolmuş gibi hissederken bu güzel hediye beni çok mutlu etmişti. O sırada benimle aynı dönemde tiyatroya başlayan kızlardan biri içeri girdi. "Dışarıda bir çocuk var. Seyirci olarak girebilmek için hocalardan izin almaya çalışıyor. Yine hanginiz erkek arkadaşını çağırdı?" dedi. Kızlar gülüştüler. "Hem de Oktay hocayla konuşuyor. Canına susamış galiba" dedi hemen ardından. İçlerinden biri "Gerçekten çok seviyor olmalı" dedi. Oktay hoca en sert hocamızdı. Kostümlü provalara oyuncu yakınları gelebiliyordu. Ama bu kural geçen yıl kaldırılmıştı. Ve o çocuk kaldırılan bir kural hakkında ısrar ediyorsa gerçekten yürek yemiş olmalıydı.
Sahne arkasında sıramızı beklerken arkadaşım omzuma dokundu ve "İşte şu çocuktu. Hayret, izin alabilmiş" dedi. İşaret ettiği yere baktım. Giray arka koltuklarda oturuyordu. Gülümseyerek "Giray" dedim. Ama bunu sesli söylediğimin farkında değildim. "Tanıyor musun?" diye sordu. "Arkadaşım" diye yanıtladım. Nihayet sıram gelip sahneye çıktığımda Giray ile göz göze geldik. Gülümseyip el salladı. Gülümsedim ve oyuna geri döndüm. Babamla konuştuğum gün ağladığımı görmüştü ve o günden beri sürekli nasıl olduğumu soruyordu. Gerçekten çok iyi kalpliydi. Bana önem verdiğini, değerli olduğumu hissettiriyordu.
Efe Ertürk
Bilge "Burası çok güzelmiş" dedi göle bakarken. "Beğenmene sevindim. Şöyle oturalım mı?" dedim çınar ağacının altını göstererek. Bilge başını salladı. Çantamdan çıkardığım örtüyü yere serdim. Oturduğumuzda Bilge gözlerini kapattı. "Böyle bir şeye o kadar ihtiyacım varmış ki" dedi. "Klasik bir piknik olacak ama idare et lütfen. Bu mevsimde bu kadarı oluyor. Yaz olsaydı çok daha güzel ve eğlenceli şeyler yapabilirdik. Plaja giderdik, hatta belki adalara. Lunaparkta deli gibi eğlenirdik. Konserden konsere koşardık. Destina'nın keşfettiği dükkanları gezerdik. O kadar çok yer biliyor ki ben hayatımda öyle bir dükkanın önünden dahi geçmemiş oluyorum. Nostaljik şeyleri çok sever. Kaset, eski zamanlardaki çizgi romanlar, eski zamanların oyuncakları... Her şeyi bulabilirsin. Burak ve Destina'nın kaykay parkına giderdik. Kamp sandaleyelerimizi alıp sahile giderdik" dedim. "Bütün yaz hiç boş durmaz mısınız?" diye sordu Bilge. "Duruyoruz tabi ki. Ama eğlenmeyi de ihmal etmiyoruz. Bu yaz bunları yaparken sen de bizimle olacaksın, değil mi?" dedim. Başını salladığında gülümsedim. "Çay?" dedim bardağı göstererek. "İçerim" dedi. Ben karton bardaklara çay koyarken "Efe" diye seslendi. Ona baktım. "İyi ki seni tanımışım" dedi. "İyi ki" dedim gülümseyerek.
Beren Kaya
Provadan sonra üzerimi değiştirip bahçede beni bekleyen Giray'ın yanına gittim. "Beni izlemeye geldiğin için teşekkür ederim" dedim. "Seni aradım ama açmadın. Ben de merak edip Destina'yı aradım. Provada olduğun için açamamış olabileceğini söyledi. Ondan aldım adresi. Seyircilerin giremediğini söyledi ama ben şansımı denemek istedim" dedi Giray. "Kötü bir haberim var. Şansının tamamını bugün kullanmışsın. En sert hocamızla konuşmuşsun ve izin almayı başarmışsın" dedim gülerek. Giray "Şans demeyelim buna. Bence beni sevdi" dedi. Gülerek karşılık verdim. "Çok mutlu oldum, çok teşekkürler" dedim. "Önemli değil, böyle güzel bir oyunu izleme fırsatı bulduğum için ben de çok mutlu oldum. Biraz yürüyelim mi?" dediğinde başımı salladım.
Yürürken çıkardığımız tek ses botlarımızın sesiydi. İkimiz de konuşmuyorduk. Giray nihayet sessizliği bozdu ve "Beren, benim seninle önemli bir şey konuşmam lazım" dedi. "Konuşalım" dedim heyecanla. "Gelsene, şöyle oturalım" dedi bir banka doğru ilerlerken. Banka oturduğumuzda "Seni dinliyorum Giray" dedim. Çok heyecanlıydım. Umarım düşündüğüm şeyi söylerdi. "Beren, birbirimizi tanıyalı çok olmadı ama..." dedi fakat cümlesini tamamlayamadı. Telefonum çalıyordu çünkü. Berk arıyordu. Tüm gün evde olacaktı. Bu yüzden önemsemedim. Telefonu sessize aldım. "Devam et" dercesine baktım Giray'a. Cümlesine baştan başladı. "Birbirimizi tanıyalı çok olmadı ama ben sanki yıllardır seninle tanışıyor gibi hissediyorum. Anlamlandıramadığım bir his bu. Ben ailemden, evimden çok uzaktayım. Ama seninle olmak evimde olmak gibi. Sanki milyonlarca insan arasında bana tanıdık gelen tek yüz seninki. Buraya geldiğimden beri hiç olmadığım kadar huzurlu, hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum seninleyken. Ve bunun daha farklı şekilde devam etmesini istiyorum. Seni seviyorum ben. Birbirimizin evi olalım istiyorum. Sen ne düşünüyorsun Beren? Bizden olur mu?" dedi. Buna şaşırmamıştım. Çünkü konuşmak istediğini söylediği andan itibaren anlamıştım konunun ne olduğunu. Sadece kafamda bazı soru işaretleri vardı. Ben de ondan çok hoşlanıyordum ama bir sorunum vardı. Tekrar kalbimin kırılmasından korkuyordum. Giray'ın gözlerine baktım. Sebebini bilmediğim bir şekilde bana güven veriyordu. Hem Destina ne söylemişti? Beni gerçekten sevmeseydi sürekli buluşmak için, konuşmak için fırsatlar yaratmaya çalışmazdı. Tıpkı Eren'in yaptığı gibi bir anda söylerdi her şeyi. Üstelik geçen gün tedirgin olduğumu görünce yardıma ihtiyacım olabileceğini düşünüp kafeden çıkana kadar beni beklemesi de herkesin yapacağı bir şey değildi. "Olur, hem de çok güzel olur Giray" diye cevapladım. Gülümsedi. "O zaman biz..." dediğinde sözünü kesip "Evet, sevgiliyiz" dedim gülümseyerek.
Efe Ertürk
Bilge biraz ilerimizde duran boş salıncaklara bakarken ayağa kalktım ve "Hadi gel" deyip elimi uzattım. "Salıncaklara mı?" diye sordu. Başımı salladım. Gülümseyerek elimden tutup ayağa kalktı.
Salıncaktan indiğinde "Efe, bugün gerçekten çok eğlendim. Teşekkür ederim" dedi. "Rica ederim. Bisiklet kiralamak ister misin? Göl kenarında dolaşırız" dedim. Başını salladı. "Sana meydan okuyorum. Yarışa var mısın?" dedi. "Varım, ödül ne olacak?" diye karşılık verdim. "Güzel bir hafta sonu daha. Kaybeden önümüzdeki hafta diğerine güzel bir hafta sonu borçlu. Tıpkı bugün olduğu gibi" dedi. "Tamam" dedim gülümseyerek. Bisikletlere doğru ilerlerken "Hızlıyımdır, meydan okumayı kabul ettiğine pişman olabilirsin" dedi. "Olsun, yarışı kazansam da kaybetsem de seninle güzel bir hafta sonu geçirmiş olacağım. Yani her halükarda kazanmış olacağım" dedim. Gülümseyerek karşılık verdi. Bu gülümsemeyi daha sık görmek istiyordum. Hatta bundan sonraki tüm günlerim bu gülümsemeyle geçsin istiyordum.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin