Kırkıncı Bölüm

1 0 0
                                    

Ela başını omzuma koymuş, ben de kolumu onun omzuna atmıştım. Etrafı izliyorduk. Bu basit şey bile bizi öylesine mutlu ediyordu ki... Bıraksalar saatlerce durup izleyebilirdik. Haftalar sonra tekrar birlikteydik. Hiçbir şey yapmadan sadece oturup etrafı seyretmişiz, yerimizden kalkmamışız umrumuzda değildi. Onun yanımda olması yetiyordu. Öylece oturmak bile mutlu ediyordu onunla olunca. Bu mutluluğa tekrar kavuşmak çok değerliydi.
Ela Güven
İşte şimdi hiç olmadığım kadar mutluydum. Tekrar onun kollarının arasındaydım. Aşık olduğum çocuğun yanındaydım tekrar. Telefonumun zili düşüncelerimi böldü. Abim arıyordu. Burak'a sessiz olmasını söyleyip telefonu açtım. Abim "Neredesin canım? Eve gelmemişsin" dedi. "Kızlarla dışardaydım abi. Şarjım bittiği için haber veremedim. Kafede şarj ettim telefonu. Şimdi de eve dönüyorum" diye yanıtladım. Telefonu kapattığımda Burak ile göz göze geldik. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Ne oldu?" diye sordum. "Artık ilişkimizde böyle küçük heyecanlar olacak demek" dediğinde ben de güldüm. "Ben kalkayım artık. Şüphelenmesinler" dedim çantamı alırken. Burak "Seni bırakayım. Evinden biraz uzakta ayrılırız" dedi. "Gerçekten çok teşekkür ederim ama olmaz. En ufak bir risk dahi almak istemiyorum. Eğer öğrenirlerse bu sefer seçenek bile sunmadan Bursa'ya gönderirler. Senden tekrar ayrı kalamam Burak" dedim. Alnıma bir öpücük bıraktı. "Nasıl istersen" dedi. " Okula nasıl geliyorsun? Hâlâ annen mi bırakıyor?" diye sordu. "Hayır, artık kendim gidiyorum. Durakta beklersen yarın birlikte gidebiliriz. Ben okula giderken onlar çoktan çıkmış oluyor" diye cevapladım. "Güzel" dedi gülümseyerek. O da bu cevabı bekliyordu zaten. Gülümsedim. Vedalaşmak için yanağından öptüm.
Destina Karaca
Akşam yemeğine oturduğumuzdan beri annemle babam kaş göz işaretleriyle anlaşmaya çalışıyordu. Bize bir şey söylemek istiyor ama zorlanıyor gibi bir hâlleri vardı. "Sizde bir şey var bugün" dedim. "Evet, ben de onu soracaktım. Ne oluyor?" dedi ablam. Annem "İstersen söyle artık canım" dedi babama. Babam hafifçe öksürerek boğazını temizledi. "Ben bir iş teklifi aldım" dedi. "Nereden?" diye sordu ablam. "Suat diye bir arkadaşım var üniversiteden. Matematik öğretmeni. Çalıştığı kolejde tarih öğretmenine ihtiyaç varmış. Beni önermiş. Anlattığı kadarıyla uygun görmüşler ve cv istemişler . Ben de şansımı denemek için gönderdim. Onlar da beğenmişler. Benimle çalışmak istediler" dedi babam. "E ne güzel işte. Zaten şu an çalıştığın kurstan memnun değildin" dedim. "Evet. Üstelik buradan kazandığımın çok daha fazlasını teklif ettiler" dedi babam. Ablam "Süpermiş. Hem memnun olmadığın bir yerde çalışmak zorunda kalmayacaksın hem de daha fazla kazanacaksın" dedi. Babam "Evet güzel. Ama okul Ankara'da" dedi durgunca. Masaya bir sessizlik çöktü. Şimdiye kadar hiç uzun süreliğine ayrı kalmamıştık. Ayrıca birbirimize çok düşkündük. Babamdan ayrı mı kalacaktık, yoksa onunla mı gidecektik? Ablam "Kabul edecek misin?" diye sorarak sessizliği bozdu. "Bu çok büyük bir fırsat çocuklar. Hepimiz için" dedi babam. "Ayrı mı kalacağız yani? Yoksa biz de seninle gelecek miyiz?" diye sordum. "İşte asıl konuşmak istediğimiz konu da buydu. Suat bana işten bahsettiğinden beri yani en başından beri annenizin haberi vardı. İkimizin de aklına ilk sen geldin. Okulla görüşürken senden de bahsettim. Notlarını, bir müzik grubun oluşunu, okul hayatını çok beğendiklerini ve sana burs verebileceklerini söylediler. Senin için çok büyük bir fırsat. Okul Ankara'nın en iyilerinden. Senin için ne kadar iyi olacağını bir düşünsene. Yabancı dil olanakları çok iyi. Zaten iyi bir ortalaman var ama çok daha iyi bir ortalamayla mezun olabilirsin. Senin için çok faydalı olacak. Suat'ın oğlu da orada okuyormuş. O da seninle yaşıt. Çok memnunmuş okuldan. İstersen onunla konuşabilirsin" dedi babam. Haklıydı. Eğitimim açısından gerçekten harikaydı. "Ablan mimarlık okuyor. Ödevleri, maketleri epey masraflı oluyor. Sen de biliyorsun. Önümüzdeki yıl üniversite sınavı için kursa göndereceğiz seni. Ama aynı zamanda bir özel okula gönderecek imkanımız yok. 'Buradaki kolejlerin bursluluk sınavına girerim' diyeceksin şimdi. Haklısın. Ama seni alacaklarının bir garantisi var mı? Belki sınavda heyecanlanıp burs fırsatını kaçıracaksın. Ama bu okulu kabul edersen burası sana kesinlikle burs verecek. Hem özel okula hem de kursa gidebileceksin. Ayrıca babanın da söylediği gibi yabancı dil açısından gerçekten çok iyi. İş görüşmelerinde yabancı dilin sana ne kadar avantaj sağlayacağını bir düşün. Hem zaten üniveristeyi Ankara'da okumak istiyordun. Hukuk fakültelerini gezersin. İstediğin okulu belirlersin ve o okul için çalışırsın. Baban o işi kabul edecek. Sizin daha iyi koşullarda yaşamanız için. Sizi düşündüğü için. Sen de biraz kendini düşünüp o okula gitmelisin bence. Orada kendini yalnız hissetmezsin, ben de gelirim sizinle. Ben de asıl işimi yaparım belki. İngilizce öğretmenliği için okullara, kurslara başvururum" dedi annem. "Biraz sakin olun. Kız olayı sindirsin önce" dedi ablam. Ya babamdan ayrı kalacaktım ya da ablamdan, sevgilimden ve arkadaşlarımdan. Benim için ikisi de çok zordu. Üstelik bir tarafta eğitimim de vardı. İstanbul'daki okulum da çok iyi bir okuldu fakat Ankara'daki okulda alacak olduğum dil eğitimi, hem özel okula hem kursa gidebilecek olmam çok daha iyiydi. Mezuna kalma ihtimalim yok oluyordu. İstediğim üniversiteyi kazanamama olanağım yoktu. Ayrıca annem haklıydı. Buradaki okulların bursluluk sınavını kazanabileceğimin garantisi yoktu. Benden çok daha çalışkan insanlar vardı. Ama bu okul çoktan beni kabul etmişti. Ve önümde böyle bir fırsat varken eğitimimi ikinci plana asla atmayacaktım. Zaten bir yıl değil miydi? Göz açıp kapayana kadar geçerdi. Hem er ya da geç onlardan ayrılacaktım. Ablam birkaç yıla evlenecekti. Belki o veya Barış abi İstanbul dışında iş buldukları için gideceklerdi. Sevgilim ve arkadaşlarımla da aynı şehirde kalacağımızın bir garantisi yoktu. Belki de hepimiz farklı şehirlerde okuyacaktık ve belli aralıklarla görüşebilecektik. Yani her halükarda ayrılacaktık. Ankara'ya gidince sadece biraz daha erken ayrılmış olacaktık. Bir şey değişmeyecekti. Eğitimimden vazgeçemezdim. Hem böylece hayallerime ve aynı zamanda Ulaş ile olan hayallerimize bir adım daha yaklaşmış olacaktım. Babam düşüncelerimi bölerek "Anlayabiliyoruz seni. Bütün arkadaşların, ablan ve erkek arkadaşın burada. Onlardan ayrılmak istemeyebilirsin. Ama bana kalırsa önceliklerin farklı olmalı. Zaten öyle gerçi. Seni iyi tanıdığımızı düşünüyorum. Bizim kızımız hiçbir şeyi eğitiminin önünde tutmaz" dedi babam. "Haklısın baba. Ben de tam bunu söyleyecektim. Kabul ediyorum. Seninle o okula geleceğim" dedim. Annem ve babamın yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ablama baktım. Gülümseyerek gözlerini kırptı. "Senin için çok iyi olacak" dedi annem. "Kesinlikle öyle. Bu arada benden sana ufak bir tavsiye çekirge. Baba kız olduğunuzu bilmesinler" dedi ablam. "Neden?" diye sordum. Babam "Abartıyorsun" dedi ablama dönerek. "Umay haklı sanki" dedi annem. Hâlâ soruma cevap alamamıştım. Nihayet ablam bunu fark edip anlatmaya başladı. "Lisede ben de babamın çalıştığı okuldaydım ya" dediğinde başımı salladım. "İşte o zaman bana neler çektirdiğini bilmiyorsun. Sınıftakiler bana ayrıcalık tanıdığını düşünmesin diye bana ekstra kötü davranırdı. Bir keresinde sınıftakiler bir sınavda kopya çekmişler. Ben o gün okula bile gitmediğim hâlde olay açığa çıkınca beni de müdüre gönderdi" dedi ablam. "Senin gideceğin sınıfta da burslu öğrenciler çoğunlukta olur muhtemelen. O yüzden sana ayrıcalık tanıdığını düşünebilirler. Bence söylemeyin" diye ekledi. "Korkutup vazgeçireceksin kızı" dedi babam. Daha sonra bana dönerek "Merak etme kızım. Söylemeyiz kimseye. Zaten ders programlarında falan öğretmenlerin adı yazmıyormuş. Öğrenmezler" dedi. "Ne diye korkacakmış. Bir şey olmaz bebeğim. Git sen okuluna" dedi ablam. Üçü de o okula gitmem için ellerinden geleni yapıyordu. Ben de zaten gitmeye karar vermiştim. Şimdi tek düşündüğüm bunu Ulaş'a nasıl söyleyeceğimdi.
Ertesi Gün
Burak "Günaydın" dedi kantine geldiğinde. Her sabah dersten önce kantinde otururduk ama bugün farklı bir şey vardı. Ela'nın elini tutuyordu. "Günaydın" diye karşılık verdik hepimiz gülümseyerek. "Sabah sabah gözlerim kutsandı güzelliğinizden" dedim. Ulaş "Şu okulun bizden sonra gördüğü en iyi çiftsiniz" dedi kolunu omzuma atarken. Önümüzdeki yıl bu okulun bizi el ele göremeyeceğini ona nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum hâlâ. "Pek de mütevazısın" dedi Burak. Kantindeki birkaç çift göz hâlâ onların üstündeydi. "Bak sen şunlara ya! Hiç de söylemiyorlar" dedi Beren. Ela "Sürpriz yaptık işte" dedi. Efe de tebrik etti onları. O sırada Nihal arkadaşlarıyla birlikte kantine geldi. Ela ve Burak'ı birlikte görünce olduğu yerde durdu. Daha sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam etti. "Gıcık şey" diye mırıldandı Ela.
Son derse girmeden önce "Okuldan çıkınca biraz yürüyelim mi?" dedim. "Olur güzelim" diye karşılık verdi. Ona bu konuyu bir şekilde açmalıydım. Beni bu konuda destekleyeceğini biliyordum ama çok üzüleceğine de adım gibi emindim.
Kış mevsiminde olmamıza rağmen bugün hava çok yumuşaktı. Ulaş aklımı okumuş gibi "Hava çok güzel bugün. Yürümek için güzel bir gün seçmişsin Hobbit" dedi. Güldüm. Arada bir bana Hobbit diyordu ve kendimizce nostalji yapıyorduk. "Vay be. 'Hobbit' dediğim günlerden 'Güzelim' dediğim günlere geldik" dedi kırklı yaşlarda bir baba havasıyla. "Ben ikisini de çok seviyorum" dedim. "Artık sana Hobbit dememe kızmıyorsun yani" dedi Ulaş. Hayır anlamında başımı salladım. Gülümsedi. "Gerçekten ilk tanıştığımızda benden nefret mi ediyordun?" diye sordu. "Senden hiçbir zaman nefret etmedim Ulaş. Sana gıcık oluyordum sadece. Ama kabul ediyorum, sana gıcık olurken bile aslında senden hoşlanıyordum. Hoşlanmak denemez belki. Sonuçta seni tanımıyordum. Ama itiraf etmeliyim ki yakışıklı buluyordum. Sonra seni tanıdım ve o güzel kalbe aşık oldum" dediğimde dudağıma bir öpücük bıraktı. "Ne yalan söyleyeyim ben birbirimizi gördüğümüz ilk gün çoktan sana tutulmuştum" dedi. Gülümsedim. İki saniyelik bir sessizlikten sonra "Şuraya oturalım mı?" dedim biraz ilerideki bankı göstererek. Ulaş başını salladı. Oturduğumuzda "Seninle bir şey konuşmak istiyorum. Henüz bu haberi vermek için erken belki ama bilmek istersin diye düşündüm" dedim. Derin bir nefes alıp verdim ve anlatmaya başladım. "Babam bir kolejden iş teklifi almış. Zaten şu an çalıştığı yerden memnun değildi. Bu okul hem çok iyiymiş hem de çok daha yüksek maaş vereceklermiş babama. Öyle olunca gitmek istedi tabii. Biraz da benden bahsetmiş. Onlar da bana burs vereceklerini söylemişler" dediğimde Ulaş sözümü kesti. Gülümseyerek "E ne güzel işte. Senin için çok iyi olacak. Sınava ilk girişinde istediğin okulu kazanacaksın. Mezuna kalma gibi bir ihtimalin yok resmen. Zaten mükemmel bir öğrencisin ama bu okula gidersen istediğin hukuk fakültesi garanti olacak. Hem ortalaman daha yüksek olur, hem özel okul olduğu için seninle daha iyi ilgilenirler hem de burslu okuyacağın için aynı zamanda bir kursa da gidebilirsin. Müthiş bir şey Destina. Çok sevindim" dedi elimi tutarken. "Okul Ankara'da ama" dedim. Ulaş'ın yüzündeki gülümseme kayboldu. "Ankara'ya gideceksin yani" dedi sesi titreyerek. Başımı salladım. "Beni anlıyorsun değil mi? Eğitimimi, geleceğimi düşünmek zorundayım. Senden ayrı kalmak istemiyorum ama oraya gitmeye mecburum. Hem daha çok var gitmeme" dedim. "Anlıyorum güzelim. Çok haklısın. Ayrılacağımız için çok üzgünüm ama senin adına bir o kadar mutluyum. Güzeller güzeli başarılı bir avukatın sevgilisi olmayı çok isterim. Hatta ikimiz adına mutluyum. Bir de şöyle düşün. Okul burada olsaydı sadece senin için iyi olacaktı ama Ankara'da olması ikimiz için de iyi olacak. Senin iyi bir okula gireceğin kesin. Ben de bir sonraki yıl birlikte olabilmek için çok daha fazla çalışırım. Dersleri salma gibi bir seçeneğim yok. Beni tembellikten kurtarıyorsun. Hem birlikte kurduğumuz hayalleri bir düşün" dedi. Daha önce onunla geleceğimizin hayalini kurmuştuk. "Sen zaten zeki ve çalışkan bir kızsın. Bir de böyle eğitim imkanların olunca kesinlikle iyi bir yer kazanacaksın. Az önce dediğim gibi ben de senin yanında olabilmek için daha çok çalışacağım. Böylece ikimiz de çok iyi bir üniversitede okuyacağız. Üstüne birkaç tane de yabancı dil öğreniriz. Sonra iyi bir büroda işe gireriz. Böylece tahmin ettiğimizden daha fazla para kazanırız. Ve kendi büromuzu açma hayalimiz tahmin ettiğimizden çok daha erken gerçekleşir. Daha fazla kazanırsak hayal ettiğimizden daha güzel bir eve ve daha iyi birer arabaya sahip olabiliriz. İşlerimiz düzene girince de seyahatlere başlarız. Gitmediğimiz, gezmediğimiz yer kalmaz. Çocuğumuz olursa ona çok daha iyi imkanlar sunabiliriz. Hayallerimizi gerçekleştirmeye biraz daha yaklaştık. Hatta bence onları birazcık büyütebiliriz de" dedi. Gülümsedim. "Şöyle ya. Neşelen biraz. Beni dert etme. Aynı üniversitede okuyacağımız günü sabırla bekleyeceğim. Üzme kendini" dedi. "Sen kendine bak önce" diye karşılık verdim. Hâlâ üzgün görünüyordu. Tüm bunları sadece beni neşelendirmek için söylemişti. "Tamam, ben de çok üzgünüm. Kabul ediyorum. Ama elimizden de bir şey gelmez. Hem senin de dediğin gibi daha çok zamanımız var. O yüzden ayrılacağımız güne kadarki tüm günlerimizi en güzel şekilde geçirmeye çalışalım güzelim" dedi. Beni desteklemesi çok güzeldi. Bir kez daha ne kadar şanslı bir kız olduğumu fark ettim. Dudaklarına bir öpücük bıraktım. "İyi ki benim sevgilimsin" dedim. Gülümsedi. "İyi ki" dedi.
Ulaş Zorlu
Babam "Ulaş, iyi misin oğlum?" diye sorduğunda başımı tabağımdan kaldırdım. "İyiyim" dedim. "Pek bir şey yemiyorsun da" dedi babam. Annem "Sen şu Ankara işini mi öğrendin?" dedi. "Sen biliyor muydun?" diye sordum. "Ayla bahsetmişti" dedi. Babam ne olduğunu sormadığına göre o da biliyordu. "Sen de biliyordun" dedim. Babam başını salladı. "Sana söylemedik çünkü bunu Destina'nın söylemesi gerekiyordu. Onunla konuşmanız daha iyiydi" dedi annem. "Sıkma canını oğlum. Eğitim alacak kız. Hem ikiniz de Ankara'da okumak istiyordunuz. Sadece bir yıl ayrı kalacaksınız. Üniversiteyi kazanıp gidersin sen de. Hem bir yandan da kendinizi alıştırmış oluyorsunuz. Sen askere gittiğinde de ayrı kalacaksınız. Alışmanız lazım. Hem arada gelir zaten, görüşürsünüz" dedi babam. Aynı şey değildi ki. Arada gelmesiyle her zaman yanımda olması aynı değildi. Ona çok alışmıştım. Birkaç günlüğüne Eskişehir'e gittiğimde bile onu öyle çok özlemiştim ki. Sanki yıllardır onu görmüyor gibi hissetmiştim. Nasıl dayanacaktım?
Ertesi Gün
Bu sabah Destina'ya sürpriz yapmak istemiştim. Her sabah olduğu gibi yine okula beraber gidecektik ama bu sefer biraz farklıydı. Onu beklerken apartmana bir araba yaklaştı. Giray, abisi ve anneleriyle babaları olduğunu düşündüğüm iki kişi indi arabadan. "Günaydın. Naber?" dedi Giray. "Günaydın. İyi, senden naber?" dedim. "İyi ben de. Annemle babam" diyerek yanındakileri tanıttı. "Memnun oldum. Hoş geldiniz" dedim. "Bu da Ulaş. Arkadaşım" diye beni tanıttı. "Merhaba oğlum" diye karşılık verdiler. "Size yardım edeyim" deyip valizlerini arabadan indirmelerine yardımcı oldum. O sırada Destina dışarı çıktı. "Günaydın" dedi bana sarılırken. "Günaydın güzelim" dedim. Daha sonra Giray ve ailesini fark edip onlara da "Günaydın" dedi. Aynı şekilde karşılık verdiler. "Destina da karşı komşumuz. Aynı zamanda Ulaş'ın sevgilisi ve Beren'in de en yakın arkadaşı. Hani bir komşumuzun bize yemek gönderdiğinden bahsetmiştim ya size. Onları Destina'nın annesi gönderiyor işte" dedi ve daha sonra annesiyle babasını tanıttı. Destina gülümseyerek onlarla tanıştı. Onlar içeriye girerken biz de okula doğru yola koyulmak üzereydik. Ama Destina onun için getirdiğim şeyi fark etti. "Bu nereden çıktı?" diye sordu bisikletimi göstererek. "Değişiklik olsun istedim. Şimdilik ben götüreceğim seni ama bugünden itibaren sen de öğrenmeye başlayacaksın ona göre. Sen gitmeden önce ne kadar güzel anı biriktirirsek o kadar iyi bizim için" dedim. Destina gülümseyerek boynuma sarıldı. Yanağımdan öptükten sonra "Çok tatlısın. Çok teşekkür ederim" dedi. "Senin kadar olamam ama evet, ben de tatlı çocuğum sonuçta" dedim gülerek. Destina gülümsedi. "Rica ederim sevgilim. Belki sen de bana kaykay sürmeyi öğretirsin, ha?" dedim. "Zevkle" diye karşılık verdi. "Hadi gidelim" dedim ve yerimi aldım. Destina da önüme oturdu. Yanağına bir öpücük bırakıp bisikleti sürmeye başladığımda Destina'ya baktım. Gülümsüyordu. Çok geçmeden "Beni taşırken zorlanıyor musun?" diye sordu. "Hayır, zorlanmıyorum. Rahat ol. İyiyim ben" dedim. "Eğlenceliymiş" dedi Destina. "Sevdin mi?" diye sorduğumda başını salladı. "Keşke küçükken öğrenseydim. İki tekerlekliye binmeyi öğrenirken düştüm. Canım çok yanmıştı. Bir daha da hiç binmedim" dedi. "Düşmeden öğrenilmez ki. Kaykay kullanırken hiç düşmedin mi?" diye sordum. "Bisikletteki kadar sert düşmedim" dedi Destina. "Ben öğreteceğim sana. Korkma, düşürmem seni" dedim. Gülümsedi. Biraz duraksadı. "Biraz garip olmaz mı? Koskoca kız bisiklet sürmeyi öğrenecek" dedi. "Ee, ne var bunda? Herkes annesinin karnında mı öğreniyor? Yüzme veya yeni bir dil öğrenmek gibi bir şey. Onlar garipsenmiyorsa bu da garipsenmez. Hem bir de beni düşün. 1.90'lık çocuk Hobbit'in birinden kaykay kullanmayı öğreniyor" dedim. "Ben Hobbit değilim" dediğinde güldüm. Bir yokuşa gelmiştik. "İşte en eğlenceli kısmı burası. Hazır mısın?" diye sordum. Destina "Evet" dediğinde bisikleti yokuş aşağı sürdüm. Destina'ya baktım. Gülüyordu. Onu mutlu etmeyi çok seviyordum. Okula vardığımızda bisikletten indik. Ben bisikleti kilitlerken "Çok eğlenceliymiş. Özellikle yokuştan aşağı inmek. Rüzgarı hissettim resmen. Çok güzeldi" dedi Destina. "Hoşuna gitmesine sevindim. Sen öğrenince sık sık birlikte süreriz" dedim. Gülümseyerek başını salladı. "Beni taşırken zorlandın mı? Doğru söyle" dedi. "Zorlanmadım dedim ya güzelim. Taşıyamayacak neyin var senin? Lütfen takma bu kadar. O pisliğin sana yaşattıklarının kalıcı olmasına izin verme" Destina başını salladı elimi tutarken. O sırada Akın, Ozan ve Hazal merdivenlerde belirdi. Onlar bize bakarken Destina'yı belinden tutup kendime çektim ve öptüm. Destina gülümseyerek koluma girdi ve birlikte sınıfa çıktık. Beren bizi görür görmez yanımıza koştu. Destina'nın koluna yapışıp "Giray'ın ailesi gelmiş" dedi heyecanla. "Evet, gördük sabah" diye karşılık verdim. "Beni yarın akşam yemeğe davet etti. Hiç böyle şeyler düşünmemiştim. Ne Giray'ın ailemle tanışacağını ne de benim onun ailesiyle tanışacağımı. Gitmek istiyorum aslında ama daha on yedi yaşındayız. Böyle şeyler olması... Ne bileyim? Beni biraz geriyor işte. Sanki bunun için daha çok zamanımız varmış gibi" dedi. "Öyle düşünmekte haklısın. Bence de daha sonra olması gereken bir şey. Ama çok da kötü bir yanı yok. Ailesiyle tanışacaksın sadece. Kimse sizi nişanlamaya falan kalkmıyor sonuçta. Sakin ol" dedim. "Doğru aslında. Hem niye heyecanlanıyorum ki? Alt tarafı tanışacağız" dedi sırasına geçerken. "Hem biz sabah gördük onları. Tatlı insanlara benziyorlar. Korkma bu kadar" dedi Ulaş. "Tamam, korkmuyorum. Hazırım ben" dedi dik durup gülümseyerek. Onu böyle görünce ben de gülümsedim. Yaşadığı onca şeyden sonra onu mutlu görmek çok güzeldi.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin