Yirmi İkinci Bölüm

10 1 1
                                    

Annem anahtarını bulmak için çiçekleri bana verdi. Gerçekten çok güzellerdi ve harika kokuyorlardı. Kapıyı açtıktan sonra buketi ona geri verdim. Babam ve ablam çiçekleri görünce "O ne?" diye sordular. Annem gülümseyerek "Ulaş getirmiş doğum günüm için" diye cevapladı. Ardından "Çok kibar ve düşünceli bir çocuk. Kendi eşim ve çocuklarımdan önce o kutladı" dedi imalı bir şekilde. Ona sürpriz yapacaktık ama artık sürpriz diye bir şey kalmamıştı ortada. Babam izin istercesine "Söylüyorum" dedi. Başımızı evet anlamında salladık. "Biz sana sürpriz yapacaktık. Unuttuğumuzu düşünmen için bir şey demedik. Her şeyi planlamıştık" dedi babam. Annem hepimize tek tek sarılıp teşekkür etti. "Ulaş'a bak sen. Herkes düşünmez onu. Ne kadar güzel yetişmiş. Küçücüktü, elimizde büyüdü. Şimdi doğum günümüzü kutluyor" dedi babam. "Alt tarafı dört yaşına kadar görmüşsünüz. Çok da elinizde büyümemiş" dedim. Ablamın söylediklerinin gerçekleşmesinden korkuyordum. Ablam "Yemek hazır" diye seslendiğinde konuyu kapatıp sofraya oturduk. "Umay, yarın nişan konuşulacak biliyorsun. Siz bir şey konuştunuz mu?" diye sordu annem. "Biz nişan istemiyoruz. İstemeden sonra yüzükler takılır diye düşündük. Nişana harcayacağımızı düğüne harcamayı düşünüyoruz" dedi ablam. İlk zamanlarda çok eğlenceli bulduğum bu konu şimdi beni fazlasıyla üzüyordu. Ablam adına çok mutluydum. Sevdiği kişiyle evlenecekti. Barış abinin de onu çok sevdiğine emindim. Mutlu olacak olması beni sevindiriyordu. Beni üzen şey evden gidecek olmasıydı. Artık odasına gidip rahatsız edeceğim, kafasına vurup odama kaçacağım, tuvalete önce girebilmek için kavga edeceğim, Ulaş ile aram bozulduğunda soluğu yanında alacağım, çözemediğim matematik sorusunun cevabını öğrenmek için ağlayarak yanına gideceğim bir ablam olmayacaktı evde. Artık birbirimize cilt maskeleri yapamayacak, sıkıldığımızda binbir çeşit makyaj ve saç modeli yapamayacak, bir şeyler yiyip içerken sülalemizin dedikodusunu yapamayacak, birbirimizin yeni aldığı kıyafetlere göz koyamayacak, gecenin bir yarısı mutfak masasında yemek yerken okul hayatlarımızdan yakınamayacak, özel bir günde sırıtarak birbirimizi süsleyemeyecek, kötü bir şey yaşadığımızda birbirimizi teselli edemeyecektik. Kısacası artık bir yarım eksik olacaktı. Ama tüm bunları ona belli etmeye hiç niyetim yoktu. Bendeki değerini dile getirmem onu şımartırdı.
Yarışma Günü
Genelde erken uyandığımda tekrar uyumaya çalışırdım. Ama bugün öyle olmamıştım. Heyecandan tekrar uyumak istememiştim. Mutfağa gidip ablam ve kendim için tost hazırlamaya koyuldum. Poşet çaylar için de su ısıtıcısını açtım. Babamın dersi öğle vaktiydi. Annem de kafeyi saat on bir gibi açıyordu. Gün içinde yeterince yoruldukları için onları uyandırmak istemedim. Tostlar hazırlanınca geriye ablamı uyandırmak kalmıştı. Odasının kapısını açtığımda çoktan uyanmıştı. Telefonuyla ilgileniyordu. "Alçak" dedim ve üstüne atladım. "Ne zaman uyandın sen?" diye sordu. "Hey yavrum hey. Kahvaltı bile hazırladım. O kadar da ses yaptım. İşine gelmediği için duymamışsındır. Kalk da çayları yap. Ben de giyineyim" dedim. "Bugün yarışma günü değil mi?" dedi. Başımı salladım. "Elbiseni şimdi mi giyeceksin yoksa yarışmaya gitmeden önce okulda mı değişeceksin?" diye sordu. "Şimdi giyeceğim. Makyaj malzemelerimi de yanıma alacağım. Yarışmadan önce yapacağız" diye yanıtladım. Giyindikten sonra saçlarımı tararken ablam odaya girdi. "Çaylar hazır" deyip kapıyı kapatacakken tekrar içeri girdi. "Elbisen çok yakıştı. Gerçi güzele ne yakışmaz?" dedi. "Denediğim andan beri bunu söylüyorsun. Şımarmaya başlıyorum artık" diye karşılık verdim. Gülümsedi ve "Yarışmadan iyi bir sonuç alınca şımaracaksın asıl. Annem ve babam nasıl mutlu olacak kim bilir?" dedi. "Umarım başarırım. Koşarak sahneden kaçmam inşallah" dedim makyaj çantama eşyalarımı koyarken. "Biz sana güveniyoruz. Başaracaksın" dedi ablam. "Bu ruju alıyorum" dedim yeni aldığım bordo ruju göstererek. "Beni dinleyen yok ki?" diye söylendi ablam. "Dinledim. Sadece konuştukça geriliyorum. O yüzden konuyu kapatmak istedim" diye kendimi savundum. "Bence de onu al. Hem sana çok yakışıyor hem de kombininle uyacak" diye bir cevap aldığımda makyaj çantamı okul çantamın içine koydum ve ceketimi de alıp odadan çıktım. Biz kahvaltı yaparken annem mutfağa geldi. "Kızlar uyanmışsınız. Size kahvaltı hazırlamaya gelmiştim ben de" dedi. "Destina hazırlamış. Gözlerim yaşardı benim de" dedi ablam. "Otursana anne" dedim. Annem masaya oturdu. Ona çay koyarken "Çok güzel olmuşsun" dedi. "Bana çok gaz veriyorsunuz bugün. Şımarırsam önüme geçemezsiniz" dediğimde gülümsediler. Annemlerle vedalaşırken "Başarılar kızım" deyip sarıldılar bana. Biz gidene kadar babam da uyanmıştı. "Güzel bir sonuç bekliyoruz" dedi. "Umarım" diye karşılık verdim. Ailemin benden büyük beklentileri vardı. Üstelik bir de okul adına yarışacaktım. Başarısız olursam ne olacaktı? Herkesi hayal kırıklığına uğratacaktım.
Sınıfa girdiğimde sadece Efe vardı. Beni görür görmez "Ooo! Destina Hanım, bugün ayrı bir güzelsiniz" dedi. "Teşekkür ederim Efe Bey. Siz de çok yakışıklısınız" dedim. Ben ders için eşyalarımı hazırlarken Beren de gelmişti. Birkaç dakika sonra Efe, her zamanki ders öncesi sohbetimizi bölerek "Size bir şey açıklamam lazım bacılar. Aslında Ulaş'ı bekliyordum ama sanırım geç kalacak. O yüzden ben başlayayım. Pazar günkü buluşmaya neden gelmediğimi merak ettiğinizi ama ayıp olmasın diye sormadığınızı biliyorum" dediğinde Beren "Oh be! Sonunda" dedi. Efe buluşmalara çoğu zaman gelirdi. Ama pazar günü onu dışarı çağırdığımızda önemli bir işi olduğunu söyleyerek reddetmişti. "Ben o gün Bilge'nin ikiziyle tanıştım. Kızarsınız diye size söylememiştim ama sizden bir şey saklayınca da kötü hissettim" diye açıkladı Efe. "Neden kızalım? Ne güzel işte. Seni ailesinden biriyle tanıştırdığına göre aranızda bir şeylerin olmasını o da istiyor" dedim. "Aynen öyle. Artık onun da senden hoşlandığına emin olabilirsin" dedi Beren. "O zaman açılmak için doğru zaman?" dedi sorarcasına. Beren "O kadar da değil. Biraz daha bekle" diye karşılık verdi. Efe "Gruptaki herkesin başı bağlı olacak yakında" dedi Beren'e bakarak. Utanarak "Niye bana bakıyorsun?" dedi Beren. "Giray ile nasıl gidiyor?" diye sordu Efe gülerek. "Nasıl gidecekmiş? Deli mi ne?" dedi Beren. Gülerken Beren'e yakalanmıştım. "Destina sen de şunun ağzına laf verme ya! En çok sana güveniyordum sen de aynısını yapıyorsun. Bir şey olsa söylerim değil mi?" dedi sinirle. Giray'dan çok hoşlanıyordu. Bunu hepimiz biliyorduk ama Beren hâlâ bize açık açık söylemeye cesaret edemiyordu.
Şebnem hocanın arabayı getirmesini beklerken "Sakin ol güzelim. Hiç heyecanlanma. Bunları aştık beraber" dedi Ulaş. Başımı salladım. Ama hâlâ korkuyordum. İyi söyleyemezsem bu hem grup arkadaşlarımı hem öğretmenimi hem de ailemi etkileyecekti. Belki de sırf ben söyleyemediğim için Mete ve İdil istedikleri okuldan burs kazanma şanslarını kaybedeceklerdi. "Hadi çocuklar" dedi Şebnem hoca. Ulaş, uzun boyu sayesinde ön koltukta rahatça gidebilecekti. Biz de arkaya dört kişi oturmayı başarmıştık. "Çok heyecanlıyım. İlk sahnemize çıkacağız" dedi Şebnem hoca. "Biz de çok heyecanlıyız hocam" dedi Mete.
İdil far fırçasını Ekin'e doğrultup "Ekin, hadi gel sana da makyaj yapalım" dedi gülerek. "İdil uğraşma benle!" diye karşılık verdi Ekin. Sabah okula gelirken yaptığı saçları bozulmuştu. Tekrar eski haline getirmeye çalıştığı için biraz sinirliydi. En son biz çıkacaktık sahneye. Bizden önceki tüm gruplar da kendilerinden sonra çıkanları dinlemek için salonda kalmıştı. Bu yüzden kuliste sadece biz vardık ve rahatça hazırlanabiliyorduk. "Destina, sana bu makyaj aşırı yakıştı yalnız" dedi Şebnem hoca. Gülümseyerek teşekkür ettim. Ben de koyu renk makyajı kendime çok yakıştırıyordum ama sadece özel günlerde bu makyajı kullanıyordum. Günlük hayatta daha sade tonlarda makyaj yaptığım için beni ilk defa böyle görüyorlardı. "Sana her şey çok yakışıyor" dedi Ulaş. Daha sonra söylediği şeyin farkına vararak gözlerini açtı. Ben de sinirli bakışlarla ona baktım. Şebnem hoca bize çok yakın olsa da onun yanında açıkça böyle şeyler konuşmamalıydık. "Ben... Şey... Güzel kız sonuçta. Güzel olduğu için her şey yakışıyor. Arkadaşıma çok yakışıyor. Onu demek istedim. Arkadaşım olduğu için öyle söyledim yani" dedi durumu toparlamak için. Ekin "Sıvadın bir de. Sus artık. Konuştukça batıyorsun" diye susturdu onu. "Anladım ben Ulaşcığım" dedi Şebnem hoca.
Görevli kız "Sıra sizin. Buyrun" dediğinde avuç içlerim çoktan terlemeye başlamıştı bile. Yarışmanın olduğu salona doğru onu takip ederken "Sana güveniyorum ve başaracağına sonuna kadar inanıyorum. Lütfen sakin kal" dedi Ulaş. Sahneye adımlar kala elimi tuttu ve "Seni çok seviyorum Destina" dedi. Gülümseyip "Ben de seni" dedim. Grubumuzun ismi anons edildiğinde sahneye çıktık. Işıklar bize döndü. Hazır olduğumu belirtmek için Mete ve Ekin'e baktım. Onlar da başlarıyla onaylayınca şarkıya girdik. Nakarat kısmında yüksek notaya çıkmam gerekiyordu. Ama bundan çok korkuyordum. Ya detone olursam, ya başaramazsam diye düşünmeyi bırakıp gözlerimi kapattım ve tüm gücümü topladım. Gözlerimi açtığımda en öndeki koltuktan bizi izleyen Şebnem hocaya baktım. Tepkisinden başardığımı anlamıştım. En zor kısmı da geçmişti. Sıra Ulaş'ın bateri solosundaydı. Bunun için gece gündüz demeden çalışmıştı ve tüm bunların karşılığını almıştı. Şarkı bittiğinde salon öğrencilerin alkışlarıyla dolmuştu. Sahneden inip kulise ulaştığımızda grupça sarıldık. "Bence gayet iyiydik" dedi Ekin. İdil "Bence de çok iyiydik. Ayrıca endişelendiğin gibi de olmadı. Başardın işte. Kendi kendine stres yapıyorsun. Yapabileceğini biliyorduk hepimiz" dedi bana dönerek. "Hem ses hem güzellik hem zeka. Her şey var benim sevgilimde. Yapar tabi" dedi Ulaş. Gülümsedim. Üzerimdeki gerginliği atmam için ellerinden geleni yapıyorlardı. Yarışma hakkında konuşup eşyalarımızı toplarken kulis yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Hızlıca eşyalarımızı toplayıp dışarı çıktık. Şebnem hoca da salondan çıkmış kulise geliyordu. "Ben de yanınıza geliyordum. Eşyalarınızı aldıysanız çıkalım" dedi. Arabanın yanına geldiğimizde hepimize tek tek sarıldı ve "Her birinize çok teşekkür ederim çocuklar. Mükemmel iş çıkardınız hepiniz. Tebrikler" dedi. "Biz teşekkür ederiz hocam. Sizin yardımlarınız sayesinde yaptık ne yaptıysak" dedi Mete. Hepimiz de benzer sözlerle onayladık onu. Okula dönüş yolunda Şebnem hoca farklı bir yola saptı. "Bunu kutlayalım" dedi hemen ardından. "Öğle yemeği saatini kaçırdık. Hem yemek yer hem de bugünü kutlarız" diye ekledi. Buna gerek olmadığını söylesek de arabayı o kullanıyordu ve her şey onun kontrolündeydi. Yemek sırasında Ulaş, acı sosla işi bitince sosu benim önüme koydu ve "Acı seversin sen" dedi. Ben teşekkür ettiğim sırada Şebnem hoca "Arkadaşlar sizin aranızda bir şey mi var?" diye sordu. Bu ani sorunun etkisiyle ne yapacağımızı bilemedik. Biz verecek cevap bulamayıp birbirimize bakarken "Tamam, anladım ben" dedi Şebnem hoca. Ona güveniyorduk. Bilmesinde bir sakınca yoktu ama sebepsizce utanmıştık.
Okul çıkışında beni almaya ablam gelmişti. Didem ablayla beraberdi çünkü bugün nişan için alışveriş yapmaya gidecektik. Efe'nin antrenmanı olduğu için Beren, ben ve Ulaş arka koltukta rahatça gidebilecektik. Ablam Beren'in sokağına yaklaşırken "Sen de geliyorsun değil mi Beren?" diye sordu. Beren "Berk eve gelecek birazdan Umay abla. Teşekkür ederim" diye yanıtladı. "13 yaşında artık. Tek başına kalabilir. Hem sen de yeni elbise almak istiyordun. Bana yardımcı olursun hem de. Ablamla zevklerimiz çok uymuyor" dedim. "Bir arayayım Berk'i. Anahtarı yoktur şimdi onun" dedi ve Berk'e telefon etti. Tahminlerinde yanılmamıştı. "Umay abla, birazcık bekleteceğim sizi. Hem üstümü değiştireyim hem de anahtarı bırakayım" dedi. Ablam başını salladı ve Beren'in evinin olduğu sokağa girdi. Teşekkür edip arabadan indi Beren. Onu beklerken Ulaş "Şu süslü nişan tepsilerinden, damat kahvesi takımlarından da alacak mısın Umay abla?" diye sordu. Gülerek ablama baktım. "Ulaş, gıcıklık yapmasın diye abini çağırmadım. Onun görevini sen mi devraldın? Abisi kılıklı! Şu sıralar gıcığım zaten sana. Annemle babamın gözüne girmeye çalışıyorsun. Çiçek alıp doğum günü kutlamalar falan. Daha yaşın kaç senin? Nereden aklına geliyor böyle jestler?" dedi ablam. "Kimsenin gözüne girmeye çalışıyorum ki. Benim karakterim öyle. Huyum bu benim. Senin sevgilin yapmıyorsa benim suçum ne?" dedi Ulaş. Ve gülümseyerek bana baktı. "Ne kadar şanslı olduğunu gör bak. Böyle bir sevgilin var" dedi hemen ardından. "Şımarma hemen" dedim gülerek. O da aynı şekilde gülerek göz kırptı. O kadar tatlıydı ki aşırı gergin ve sinirli olan ablam bile ona kızamamıştı. Beren geldikten sonra Ulaş'ı eve bıraktık ve ablamın elbise alacağı mağazaya gittik. İnternetten bakıp birkaç fikir edinmişti daha önce. Uzun, etek kısmı tül, pudra rengi bir elbise almıştı kendine. Ablam işini bitirince sıra bize gelmişti. Daha sade elbiselerin satıldığı bir mağazaya girdik. Ben gözüme kestirdiğim elbiseye doğru ilerlerken ablam "Destina, evde üç tane siyah elbisen var. Bu üstündekiyle beraber dört. Beşinciye gerek var mı sence?" dedi. "Ama bu modelinden yok" diyerek ısrar ettim. "Modeli gerçekten çok güzel ama farklı rengine bak bence" dedi. "Bu nasıl?" dedi Beren aynı elbisenin mor olanını göstererek. Beğenmiştim. Kabine girip denedim. Dizimin biraz üstündeydi. Üzerimde görünce daha da çok beğenmiştim. Herkes onaylayınca elbiseyi aldım. Beren de benimkiyle aynı boyda, pastel mavi bir elbise aldı kendine. Onlar da davetliydi nişana. Benim olduğu kadar ablamın da arkadaşlarıydı çünkü. Çok iyi anlaşıyorlardı. Didem abla da üzerinde beyaz, küçük çiçekleri olan kırmızı bir elbise aldı. Giysi alışverişini bitirince diğer eşyalar için dolaşmaya başladık. Ablam yüzüklerin duracağı tepsiyi benim seçmemi istemişti. Hiç olmadığı kadar kararsızdı bugün. Birini beğense diğerinde aklı kalıyordu. Haklı olarak her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. Sade bir tepsi seçtim onun için. İşlerimizi bitirip dükkandan çıktık. Arabayı park ettiğimiz yere yürürken ablam bizi takı satan bir dükkana götürdü. Beyaz çiçekli bileklikleri göstererek "Bunlardan takalım mı hepimiz?" diye sordu. Dizilerde gördüğümüz okul balolarında taktıkları çiçekli bilekliklerdendi. Hepimiz de olumlu yanıt verdik. Gerçekten çok güzeldi.
Eve döndüğümüzde sadece babam evdeydi. "Annem nerede?" diye sordum. "Sevgi'yle elbise bakmaya gittiler. Birazdan gelir o da. Siz işinizi bitirmişsiniz herhalde" dedi babam. Ablam "Evet, her şeyi hallettik. Sadece internetten sipariş ettiklerimiz kaldı" diye yanıtladı. "Oturun bakalım" dedi babam. Ablamla birbirimize bakıp kanepeye oturduk. "Halanız da gelecek nişana biliyorsunuz. Halanızla ve kuzenlerinizle anlaşamadığınızı biliyorum ama alttan almaya çalışın" dedi babam. "Özür dilerim ama biz yeterince alttan alıyoruz zaten. Artık onların da laflarını ölçüp biçmeden konuşmaktan ve bazı huylarından vazgeçmeleri gerekmiyor mu?" dedim. Bu konuda kendimizi sonuna kadar savunacaktım. Ablam "Her şeye bir bahane buluyorlar. Destina liseye başladığında kendi kızı daha düşük puan aldığı için Destina'ya imalı imalı 'Sen sallamışsındır tutmuştur. Ahahaha' dedi. Güya şaka yapıyor. İstanbul'un en iyi liselerinden birinde okuyor bu kız. Lise sınavına hazırlanırken her gün kitap defter başında sabahladığını hepimiz biliyoruz. İlla bahane bulacak. Kendi kızı yakın bir okul istiyormuş, burası karşıda diye istememiş. O da Destina'nın okulunu istiyordu. Ben üniversiteyi kazandığımda da yaptı aynısını. O yıl kendi oğlu üçüncü kez girdi sınava. Yine de istediği bölümü kazanamayıp başka bölüm yazdı. Ben ilk senemde kazandım. Yine benimkine bahane buldu. Her şeye bir karşılıkları var" diye destekledi beni. "Haklısınız ama lütfen çocuklar. Gerektiği zaman ben uyarırım" dedi babam. "Tamam" anlamında başımızı salladık. O sırada annem geldi.
Ozan Güner
Destina ve Ulaş'ın paylaştığı bilmem kaçıncı çift fotoğrafına bakarken sinirlerime hakim olamıyordum. Bugün de yarışmada çektikleri fotoğrafları paylaşmıştı. Okulda onları birlikte gördüğümde yeterince canım yanmıyormuş gibi bir de bu fotoğraflar çıkıyordu karşıma. Ulaş ile çıkmaya başladığını öğrendiğimde ona olan hislerimi kontrol etmeye çalıştım. Ulaş'ı gerçekten çok sevdiğini biliyordum çünkü. Ne yaparsam yapayım benimle olmayacaktı. Ama başaramamıştım. Ona olan duygularım tam üç yıldır böyleydi ve birden durdurmam imkansızdı. Telefonu bırakıp odada göz gezdirdim. Yatağımın yanındaki komodinde duran çerçeveye ilişti gözüm. Çerçeveyi elime aldım. "Anne, Destina neden beni sevmiyor? Çirkin miyim ben? O yüzden mi? Kötü biri miyim ben baba? Üç yıldır onu sevdiğimi bildiği halde neden daha iki aydır tanıdığı bir çocukla beraber. O daha mı yakışıklı, daha mı iyi biri? Kötü değilim ki ben. Mecburum tüm bunları yapmaya. Okuldakilerin hayatını bir zamanlar benim de yaşadığım hayata çevirmek benim çok mu hoşuma gidiyor sanki? Hepsini mecbur olduğum için yapıyorum. Bunları yapmayı reddedersem yıllar önceki hayatıma geri dönmüş olacağım. O zaman siz vardınız, yanımdaydınız, bana hep destek olurdunuz. Şimdi ne olacak? Ben bunları yapmaya karşı çıksam bu sefer beni hedef alacaklar. Artık siz de yoksunuz. Ben kimden destek alacağım? Nasıl teselli bulacağım? Sizden de çok özür dilerim. Birkaç yıl önce hayatımı cehenneme çeviren o korkunç insanlara dönüştüm ben de. İkiniz de böyle bir evlat haketmediniz. Şimdi vazgeçsem ne işe yarar ki? Baştan düşmemem gerekiyordu bu hataya. Yapabileceğim kadar kötülük yaptım, Destina'yı da kaybettim. Sizi de üzüyorum. Ne değişecek ki? Tekrar acı çektiğimle kalacağım. Özür dilerim. Böyle olmak istemezdim" dedim titreyen sesimle. Yaptığım her şey için çok pişmandım. Bir zamanlar benim de içinde bulunduğum duruma başkalarını da düşürmüştüm. Ne ara böyle umursamaz, düşüncesiz, duygusuz, iğrenç birine dönüşmüştüm ben?

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin