Dokuzuncu Bölüm

60 5 1
                                    

Beren koşarak sınıfa girdi. Nefes nefese kalmıştı. Üçümüz de ayaklanıp ne olduğunu sorduk. Bir süre duraksadı. Heyecanını üzerinden attı ve "Efe, sana yine mektup gelmiş" dedi. Efe bir küfür mırıldanarak "Yine mi?" dedi. "Okusana oğlum" dedi Ulaş. Okula geleli iki haftadan fazla olmuştu ve artık yeni çocuk değildi. Bize ve okula alışmış ve daha rahat davranır olmuştu. Efe hepimize birer bakış atıp kağıdı açtı ve sadece bizim duyabileceğimiz bir sesle okumaya başladı.
Tekrar merhaba Efe,
Bu mektubu aldığına sevinip sevinmediğini bilmiyorum ama ben bunları yazarken öyle mutlu oluyorum ki. Aynı zamanda da çok heyecanlı oluyorum. Çünkü seninle buluşacağım zaman yaklaşıyor. Görüşmeyeli uzun zaman oluyor. Umarım beni özlemişsindir. Çünkü ben seni fazlasıyla özledim. Ama artık beklememize gerek yok. Çünkü az kaldı. Çok değil Efe Ertürk, benim için yarına kadar sabredebilir misin?
Efe mektubu okumayı bitirir bitirmez ufak bir küfür mırıldandı. Beren "Efe, bunu söylememe kızacaksın biliyorum ama ben düşündüm ki... Belki de bunları yazan şey olabilir..." dediği sırada Efe onu susturarak "Saçmalama Beren, o olamaz. Beni bırakıp giden kendisiydi. Hiçbir şey söylemeden öylece çekip giden oydu. Bunları yapan biri bu mektupları yazacak kadar yüzsüz değildir herhalde değil mi?" dedi sinirli bir şekilde. Daha sonra da sınıftan çıktı. "Ne oldu şimdi buna?" dedi Beren. O da sinirliydi. "Ondan ne zaman bahsedilse sinirleniyor. Bilmiyor musun huyunu? Siniri geçsin gelir şimdi. Sen de üzülme. Her zamanki halleri işte" dedim. "Benim söylemem hataydı. Böyle davranacağını bile bile neden söyledim ki?" dedi Beren kendine kızarak. "Tamam. Oldu bitti. Senin bir suçun yok ki. Her seferinde böyle yapıyor" dedim. "O da doğru" diye karşılık verdi Beren. Daha sonra da olanlar habersiz, boş boş bize bakan Ulaş'a dönerek "Sonra anlatırım" dedim. Başını salladı. "Şu mektupları kimin bıraktığını müdüre sormaya ne dersiniz?" diye bir öneri sundu Beren. "İyi de müdür kimin getirdiğini bilse mektupları verirken söyler zaten" dedi Ulaş. "Aslında denemekten zarar gelmez. Yani müdür bilmiyorsa bile dış görünüşünü tarif eder. Biz de kim olduğunu öyle bulabiliriz belki" dedim. Beren "Evet" diyerek beni destekledi. Ulaş'tan da onay aldıktan sonra dışarı çıktık. Müdürün odasına gitmek için koridorda yürürken bir alt sınıflardan Hazal adlı bir kız yanımıza geldi. "Merhaba Ulaş" dedi. Ulaş da aynı şekilde karşılık verdi. "Okuldan sonra beraber bir şeyler yapmaya ne dersin?" diye sordu sırıtarak. Beren ile birbirimize bakıp göz devirdik. Efe burada olsaydı o da aynı şekilde davranırdı çünkü ondan hoşlanmıyorduk. Hem de bir insanın Akın'ın arkadaşını sevmesi için akıl hastası olması gerekirdi. "Belki bir kafeye takılırız, sinemaya falan gideriz, belki de çıkıp öylesine dolaşırız" dedi Hazal. Bunları söylerken Ulaş'ın koluna dokunuyordu. Beren kusuyor gibi yapınca gülmeye başladım. "Kendi hür iradesiyle bununla beş dakika geçirebilecek normal bir insan yok ki. Bu hâlâ neyi zorluyor? Bana "bu kızla beş dakika geçirirsen Eren sevgilin olacak" deseler yine de kabul etmem" diye fısıldadığında daha çok güldüm. Sonuna kadar haklıydı. Hazal kısa bir an için bize baktı ve tekrar Ulaş'a döndü. "Çıkışta arkadaşlarımla birlikte olacağım Hazal" dedi Ulaş. "Tamam. O zaman başka bir zaman?" dedi sorarcasına. "Hâlâ ısrar ediyor bir de" diye fısıldadım suratımı buruşturup. Beren "Bunlarda gelenek bu herhalde. Ozan da sana ısrar edip duruyor" dediğinde gözlerimi devirdim. Ulaş "Bak Hazal, bunu her seferinde dolaylı yoldan söylemeye çalışıyorum ama bu sefer açıkça söyleyeceğim. Sen pek de benim takılabileceğim bir kız değilsin. Ayrıca Akın gibi insanların arkadaşlarıyla da asla takılmam" dedi. Beren ve ben bunu duyar duymaz ufak birer kahkaha attık. Hazal önce bize sonra tekrar Ulaş'a baktı. "İyi. Keyfin bilir" dedi sinirli bir şekilde. Daha sonra da gitti. "Çok iyiydi" dedim Ulaş'a. Beren "İşte bu be" dedi Ulaş'ın omzuna vurarak. "Ne oldu ki?" diye sordu Ulaş. Hâlâ okul hakkında bilmediği şeyler vardı. "Onu reddeden ilk erkeksin" diye cevapladım. "Nasıl yani?" dedi Ulaş. "Kimse hayır diyemez ona. Çünkü sarışın, yeşil gözlü, güzel. Herkes onun tahammül edilemeyecek biri olduğunu söyler ama ona hayır da diyemezler. Güzel bir kızla çıkmak söz konusu olunca diğer şeyleri pek umursamıyorlar" diye açıkladı Beren. "Saçmalık" diye karşılık verdi Ulaş. "Zil çalacak. Acele edelim" dedim ve hızlı adımlarla müdürün odasına doğru yürüdük. Kapı açıktı ama yine de kapıyı bir kez tıklattım. Müdürün sağı solu belli olmazdı çünkü. "Yine neden kavga ettiniz?" dedi bizi görünce. "Bizi her gördüğünüzde peşin hüküm vermek yerine ne olduğunu sorsanız hem sizin hem de bizim için daha kolay olur sanki hocam" dedim. "Sen de bir müdürle konuştuğunu unutmazsan hem senin hem de benim için daha iyi olur sanki kızım" diye cevapladı. "Şu an tek sorun gerçekten bu mu? Arkadaşımız kimden geldiğini bilmediğimiz mektuplar alıyor ve siz hâlâ öğrencilerle uğraşıyorsunuz" dedi Ulaş. "Efe iki gündür nereden geldiği belli olmayan mektuplar alıyor. Sizce bu normal bir durum mu hocam?" dedi Beren. "Ne istiyorsunuz?" diye sordu müdür. "Bu mektupları kimin getirdiğini biliyor musunuz?" diye sordu Beren. "Çocuklar koskoca okulda kime kimden mektup geliyor bununla mı uğraşayım? Her mektup getiren insanı tanımamı beklemiyorsunuzdur herhalde" dedi. "Nasıl biri olduğuna dikkat etmişsinizdir ama değil mi?"diye sordum. "Sizin yaşlarınızda bir kızdı. Zayıftı, kahverengi gözleri ve sarıya yakın, uzun, düz saçları vardı" diye cevapladı müdür. "Teşekkürler hocam" deyip odadan ayrıldık. Merdivenleri çıkarken Beren "Siz böyle birini tanıyor musunuz?" diye sordu. Başımı hayır anlamında salladım. Daha sonra Ulaş'a baktı. "Ben yeniyim. Bana hiç bakma" dedi Ulaş. Beren bir süre duraksadı ve "Bundan Efe'ye bahsetmeyelim" dedi. "Tamam" dedik ikimiz de. Okul çıkışında Hazal, Ulaş'a ufak bir bakış atıp umursamaz bir tavırla geçti yanımızdan. "Ulaş, seninki niye tripli?" diye sordu Efe gülerek. "Oğlum seninki deme şu kıza ya" dedi Ulaş. Ona böyle denmesine kızıyordu ve Efe de onu kızdırmak için daha çok seninki diyordu. "Ulaş onu reddetti" dedim. Efe bir kahkaha atarak "Has... Ciddi misin?" dedi. Ulaş ve ben olumlu anlamda başımızı sakladık. "Hayatımda gördüğüm en mantıklı hareket" dedi Efe ve Ulaş'la yumruklarını tokuşturdular. "Sana bir kız bulamalıyız ama" dedi Efe. Ulaş "İyi böyle ya" dedi. Efe "Saçmalama lan. Hem yakışıklısın, hem zekisin, hem de iyi bir çocuksun ve bir sevgilin yok" diye ısrar etti. Gülerek "Seçenekler çok olduğu için seçemiyor" dedim. Ulaş da güldü. Efe'nin evine ulaştığımızda cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Bugün toplanma günümüzdü. Ayda bir okuldan sonra birinin evinde toplanır, film izleyip yemek yerdik. Bu ay Efe besleyecekti bizi ve güzel yaptığı tek yemek olan makarnayı yapacaktı. Merdivenleri çıktık. Kapının önüne geldiğimizde "Abim gelmemiş daha" diyerek tekrar anahtarıyla açtı kapıyı. Bizi Efe'nin kedisi Beşir karşıladı. "Beşir, n'aber oğlum? Birazdan baban yemek yapacak. Ayak altında dolaşma. Hadi odaya" dedi ve onu Efe'nin mi yoksa Beşir'in mi olduğunu bilmediğimiz odaya götürdü. Efe'nin odasında ondan çok Beşir vakit geçiriyordu. Efe mutfağa girdi. Bir süre nasıl yapacağını düşündü ve domates soslu makarna yapmaya karar verdi. "Destina, odadan bilgisayarı alsana sen de" dedi. Odaya gittim. Beşir çoktan kendine dinlenecek bir köşe bulup yatmıştı bile. Bilgisayarı alıp onu rahatsız etmeden odadan çıktım. İzleyeceğiniz filme karar vermemiz biraz uzun sürmüştü. Filme başladığımız sırada Efe'nin abisi geldi. "Hoşgeldiniz" dedi bize. "Hoşbulduk" diye cevap verdik. Ulaş'ı görünce "Sen yeni misin?" diye sordu. Ulaş başını evet anlamında salladı. "Ben Kerem" diyerek kendini tanıttı Kerem abi. Ulaş "Ben de Ulaş" diye karşılık verdi. Kerem abi "Çatlakların arasına hoşgeldin" dedi gülerek. Ulaş da aynı şekilde gülerek "Hoşbuldum" dedi. "Kızlar, yardımınız gerekiyor" dedi Kerem abi. Efe "Ne o? Yengemizle mi buluşacaksın?" diye sordu. "Aynen. Ne giyeyim?" dedi Kerem abi. Onun kıyafetlerini seçmesine yardımcı olduk. "Ne kadar süslenirsen süslen hiçbir işe yaramıyor" dedi Efe. Kerem abi "Benim sabrımı zorlama. Beşir'i tutar kıza götürürüm hediye diye. Sen o zaman görürsün" dedi ve "Beşir! Gel amcasının birtanesi. Gidiyoruz" diyerek odaya ilerledi. Efe arkasından yastık fırlatarak "Oğlumu benden ayıramazsın. Vicdansız adam" dedi. "Bu vicdansızlığına rağmen o kızın sende ne bulduğunu hâlâ anlamış değilim" diye ekledi. "Sen kendine bak be. Kızın ardından bir ağıt yakmadığın kaldı" diye karşılık verdi Kerem abi. "Mevsim! Seni çok özledim. Geri gel lütfen. Mevsim!" dedi hemen ardından. Efe onun bu sözlerine "Mevsim falan yok artık. Bitti" diye karşılık verdi.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin