Yedinci Bölüm

67 4 0
                                    

Zil çaldığında Ulaş "Zil çaldı Hobbit. Burada böyle yatmaya devam edersen dersi kaçıracağız. Yeni çocuğa böyle mi yardım ediyorsun sen?" dediğinde sıraya koymuş olduğum kafamı kaldırdım ve bir anlığına boş gözlerle Ulaş'a baktım. "Tamam Skyscraper. Hadi gidelim" dedim nihayet masadan kalkmayı başardığım sırada. Sınıfa doğru giderken merdivenlerde Akın ve ekibiyle karşılaştık. "Hayırdır Destina? Efe ile Beren'in yerine bu arkadaşı mı aldın?" dedi alaycı bir gülümsemeyle. Yüzüme Akın'ın sinirlerini bozacak bir gülümseme yerleştirdim. "Hayır ama keşke senin yerine mandal ve leğen alabilseydik. İnan bana senden daha faydalı olurlardı" dedim. Akın hiçbir şey söylemeden uzaklaştı. "Bu dengesiz kim?" diye sordu Ulaş. Akın'ın arkasından bakarkenki bakışlarından sinirlendiğini anlamak hiç de zor değildi. "Okulun gereksiz grubu. Sonra anlatırım Skyscraper. Yeni çocuk olmanın kurallarından biri de çok meraklı olmamaktır" dedim işaret parmağımı ona doğrultarak. "Allah Allah, demek öyle" dedi gülerek. Başımı aşağı yukarı salladım. Sınıfa girer girmez ilk işim Efe'nin yanına gitmek oldu. Zarfı ona uzattım. "Bu sana gelmiş" dedim. "Bu ne kanka?" diye sordu Efe zarfı eline alıp incelerken. "Bilmiyorum ki oğlum. Müdür 'bunu Efe'ye ver' deyip zarfı elime tutuşturdu. Ben de anlamadım. Sormadım da" diye yanıt verdim. "Kimden geldiği yazmıyor mu üstünde?" diye bir soru yönelttim. "Yazmıyor" dedi Efe zarfın önünü ve arkasını inceledikten sonra. "O zaman postacı getirmemiş. Eğer postacı getirmiş olsa üzerinde isim olurdu. Biri gelip okula bırakmış demek ki" dedim. "İyi de kim olabilir ki?" dedi Efe. "Büyük ihtimalle tanıdığın biri. Baksana, kim olduğunu bilmeni istemiyor" dedi Ulaş. Beren "Hayırlı olsun. Artık gizli bir hayranın var" dedi Efe'nin omzuna vurarak. "Ruh hastası falan olabilir" dedim fısıltıya yakın bir ses tonuyla. "O nereden çıktı ya?!" diye sordu Efe korkulu gözleri ve çatık kaşlarıyla bana bakarak. "Hangi normal insan senin gizli hayranın olur ki?" diye yanıtladım. "Yazık ya. Deme öyle" dedi Beren. Daha sonra Efe'ye yaklaştı ve "Ama Destina haklı" dedi. Daha sonra da Beren ve ben yumruklarımızı tokuşturup güldük. "Kurban olun siz bana be! Paçozlar" dedi Efe sahte bir sinirle. O sırada coğrafya öğretmenimiz içeri girmişti. "Günaydın arkadaşlar. Oturabilirsiniz" dediğinde yerlerimize oturduk ve Beren'le birlikte arkamıza döndük. "Daha mektubu okuyacaktım ya!" diye sitem etti Efe. "Sabret biraz teneffüste okursun" dedi Beren. "Nasıl sabredeyim kanka?! Şu suratına uçan tekme attığımın mektubunda ne yazıyor öğrenmem lazım" diye karşılık verdi Efe. "Çocuklar önünüze dönün" diye uyardı coğrafya öğretmenimiz. Bu uyarıyla birlikte herkes önüne döndü ve sustu. "Sen yeni misin?" diye sordu Ulaş'a bakarak. Ulaş evet anlamında başını salladı. "Hoşgeldin" diye karşılık verdi öğretmen. "Hoşbuldum" dedi Ulaş. Teneffüs zilinin çalışı Efe için zafer demekti. Sıranın altından çıkardığı zarfı hızla açıp mektubu içinden çıkardı. Bir süre mektuba baktı ve "Kıymetlimisss" diye tısladı. "Hadi aç artık" dedi Beren. Hiçbirimiz heyecanımıza engel olamıyorduk. Efe önce besmele çekti ve daha sonra mektubu açtı. Bizim de duymamız için yüksek sesle okumaya başladı.
Merhaba Efe,
Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Bir süredir sana ulaşmaya çalışıyorum. Mesaj atmak, aramak, yanına gelmek istesem de ilk zamanlar bunları gerçekleştirmek için gereken cesareti kendimde bulamadım. Artık yeterli cesarete sahibim. Eskisi gibi korkak ve çekingen değilim. Sana ulaşmayı birçok kez denedim. Önce aradım seni ama numaran değişmiş. Sonra oturduğun eve gittim. Orada da bulamadım seni. Bu yaz taşınmışsınız. Daha sonra kendime "Belki de o kim olduğumu bilmeden ulaşmalıyım ona" dedim. Şimdilik böyle olması ikimiz için de daha iyi. Uzun düşünmelerimin sonunda bu mektubu yazmak için oturdum masamın başına. Bir süre bu mektuplarımla idare edeceksin artık. Kim olduğumu öğrenmen çok uzun sürmez söz veriyorum. Ve şunu bilmeni istiyorum Efe Ertürk, seni gerçekten çok özledim.
Şaşkınlıktan hepimizin nutku tutulmuş, ağızlarımız bir karış açık kalakalmıştık. "Vay be Efe! Sen ne yere bakan yürek yakanmışsın" dedi Ulaş gülerek. "Oğlum dalga geçme ya" dedi Efe. "Efe'nin zamanında ahını aldığı kızlardan biridir" dedi Beren. Umursamaz bir tavrı vardı bunu söylerken. "Hiç de yapmadım öyle bir şey" diye kendini savundu Efe. "Ya tamam! Kimse kim. Kafede oturup konuşuruz" dedim. "Bence de" dedi Beren. "Tamam, öyle yapalım" diye onayladı Efe. "Sen de geliyorsun değil mi?" dedim Ulaş'a bakarak. "Çok isterim ama durumlar malum. Sen de biliyorsun zaten. Birkaç ufak koli var. Onları yerleştirmem gerek" dediğinde başımı sallayarak "Evet, biliyorum" dedim. "Ama bitirince gelirim" dedi Ulaş. "Sizin kafede olacaksınız değil mi?" diye bir soru ekledi hemen ardından. "Evet" diye cevapladım. "Tamam, oradan sahile geçeriz o zaman" dedi. Başımla onayladım.
Kafede tezgaha yakın masalardan birine oturmuş Efe'nin mektubunu tartışıyorduk. Bu sefer Yiğit de yanımızdaydı. Kafede siparişleri bitirince ona da dinlenmek için bir fırsat doğmuştu ve yanımıza gelmişti. Efe mektubu masanın üstüne fırlatırken "Bir bu eksikti" dedi oflayarak. "Yok mu oğlum senin bir eski sevgilin falan?" diye sordu Yiğit. O da elinden geldiğince bize yardımcı olmaya çalışıyordu. "Kanka durumları biliyorsun sen de. O olaydan sonra bayağı bir oldu. Hangisi olabileceğini de bilmiyorum" dedi Efe. Yiğit cevap vermedi. "Bizden iki yaş büyüksün, görmüş geçirmiş insansındır diye geldik buraya. Senin de bir şey yaptığın yok" diye çıkıştı. "Hayda! Ben ne yaptım şimdi durduk yere?!" dedi Yiğit. Efe'nin yersiz çıkışına biraz sinirlenmişti. "Takma sen onu. Mektubu aldığından beri böyle. Sinirleri bozuk biraz" diye açıklama yaptı Beren. "Birazdan Gözde de gelir. Onunla da konuşuruz. Bir dur bakalım" dedim. "Evet, biraz daha beklesen ne olur sanki?" dedi Beren. "Tamam" dedi Efe sakince. Bir süre sonra Gözde geldi. Gözde de kafede çalışıyordu. Yiğit ile aynı yaştaydı. Hatta bir ara onlardan gizli Yiğit ile Gözde'nin aralarını yapmayı düşünmüştük ama Yiğit bizi yeni sevgilisiyle tanıştırınca bu fikrimiz uygulamaya girmeden ortadan kalkmıştı. Çöpçatanlık gibi bir huyumuz yoktu ama ikisini gerçekten çok yakıştırıyorduk. "Geç kaldım ya. Kusura bakma. Ders bitmek bilmedi. Sen yetişebildin mi bari? Çok zorlandın mı?" diye sordu Yiğit'e. "Sorun değil ya. Yetiştim. Bugün o kadar kalabalık değil zaten. Okullar da açıldı ya" diye karşılık verdi Yiğit. "İyi bari" dedi Gözde. Telaşlıydı. Büyük ihtimalle dersten çıkar çıkarmaz aceleyle buraya gelmişti ve bu yüzden de soluk soluğaydı. Hem okul hem de ev masraflarına yetişebilmek için keman dersi de veriyordu. Bugün oradan geliyor olmalıydı. Bizi fark ettiğinde "Hoşgeldiniz" dedi. "Hoşbulduk" diye karşılık verdik. Daha sonra önlüğünü almak için içeriye gitti. Geri geldiğinde "Ya Gözde şuna bir de sen baksana" dedi Efe. Gözde "Bakayım" diye karşılık verdiğinde Efe mektubu ona uzattı. Gözde mektubu okuyunca "Kesinlikle eski sevgililerinden biri" dedi. "Onu biz de anladık herhalde. Kim olduğunu merak ediyor çocuk" dedi Yiğit. "Sen de biraz bekleyiver canım. Yazmış işte çok uzun sürmeyecek diye" dedi Gözde. "Biz de söylüyoruz ama anlamıyor ki! Ben de dedim bekle biraz diye. Kız yazmış zaten" dedi Beren sinirle. "Tabi canım. Hem kızlar genel olarak sabırsızdır. Çok bekletmez seni" dedi Gözde tüm sakinliğiyle. Gözde ve Yiğit, varlığına teşekkür ettiğimiz insanlardı. Kimi zaman birer abi ve abla, kimi zaman da birer arkadaş oluyorlardı bizim için. O sırada kapıda duran Ulaş'ı gördüm. Sırtında gitarı vardı. Elinde bir şey tutuyordu ama uzaktan ne olduğunu seçemiyordum. Elimi havaya kaldırarak "Ulaş" diye bağırdım. "Buradayız" diye ekledim ardından. Beni görünce gülümsedi ve yürümeye başladı. O bize doğru gelirken Gözde "Bu kim?" diye sordu. Yüzünde yan bir gülüş vardı. "Gözde lütfen Beren gibi davranma. Arkadaşımız işte" dedim. "Sen bana kurban ol. Beren gibi davranmaymış. Ne var acaba benim davranışlarımda? Bakma sen bunun böyle dediğine Gözde. Birbirlerine lakap falan takmışlar. Biz de çocukla yeni tanıştık. Bunlar önceden de tanışmışlar ama. Bana çok da arkadaş gibi gelmedi. Bugün yarın çıkar bir şeyler" dedi Beren. "Hadi canım" dedi Gözde. "Neler olduğunu müsait bir zamanda mutlaka anlatıyorsun. Unutacağımı falan da düşünme. Unutmam" dedi. O sırada Ulaş yanımıza gelince susmaları için hafifçe öksürdüm. "Merhaba" dedi gülümseyerek. "Merhaba" diye karşılık verdik. "Hoşgeldin" dedim. "Hoşbuldum" diye karşılık verdi. "Hoşgeldin kanka. Otur, bizimkilerle tanış" dedi Efe. Ulaş bir sandalye çekip oturdu. "Bu Yiğit. Bu da Gözde" diye bizimkileri tanıtım. Daha sonra "Bu da Ulaş" dedim. "Memnun oldum" dedi Ulaş. "Biz de" dedi Yiğit. "Ulaş bizim okula yeni geldi. Destina'nın da çocukluk arkadaşı" dedi Efe. Onlara Ulaş ile yaşanan tüm olayları anlatmıştım. "Bunlar da bizim üniversiteliler" dedi hemen ardından. Mutfağa doğru ilerlemeye başladığımda "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Beren. "Mutfağa" diye cevapladım. "Bir şey mi istiyorsun? Biz getirelim" dedi Gözde ayağa kalkarak. "Siz yorulmuşsunuzdur ben hallederim" dedim. Mutfağa girdiğim anda Ulaş'ın ne sevdiğini bilmediğim aklıma geldi. Bizimkilerin neler sevdiğini biliyordum ama onunkini bilmiyordum. Tekrar yanlarına gittim. "Ulaş, sen ne istersin?" diye sordum. "Aslında ben bir meyveli soda alsam iyi olacak. Daha yeni yemek yedim. Biraz fazla kaçırmışım sanırım"dedi. "Fazla kaçırmakta sonuna kadar haklısın. Annemin, Sevgi teyzenin ve Müjgan teyzenin yemeklerine karşı koymak benim için de pek mümkün değil" dedim. Ulaş gülerek karşılık verdi. "Şişesiyle getirebilir misin? Bence hemen çıkalım. Yolda içeriz. Annem eve erken gel diye sıkı bir talimat verdi. Ne yalan söyleyeyim biraz korktum" dedi. Başımla onayladım. Mutfaktan elimde koca bir tepsiyle geri döndüm. Efe'nin kolasını, Yiğit'in kahvesini, Beren'in çikolatalı milkshake dolu bardağını ve Gözde'nin de limonatasını masaya koydum. Daha sonra Ulaş'ın sodasını ve kendi çilekli milkshake'imi de alıp bizimkilerin yanına döndüm. "Biz kalkalım o zaman" dedi Ulaş ayağa kalktığında. "Nereye?" diye sordu Yiğit. "Sahile gideceğiz" diye cevapladı Ulaş. "Az kalsın unutuyordum" dedi. "Neyi?" diye sorduğumda elinde tuttuğu fotoğrafı bana uzattı. "Dün albümlerin arasından düşmüş. Bulunca sana getirdim. Sen de gör istedim" Fotoğrafı elinden aldım ve inceledim. Bu fotoğrafı bizim evde de görmüştüm. Kumdan kale yapan iki çocuk vardı. Ulaş ve benim çocukluk fotoğrafımızdı. "Bunlar biziz" dedim gülerek.Başını salladı. O da gülüyordu. "Ne kadar küçükmüşüz" dedim hayretle. "Çok küçükmüşüz ama aynı zamanda çok mutluymuşuz. Şu yüzlerimize bir baksana" dedi gülerek. "O çocuklar büyüdü ve yıllar sonra o kumdan kaleyi yaptıkları yerde en sevdikleri şarkı sayesinde tekrar karşılaştılar" dedi Ulaş. Ardından bana baktı. "Belki de büyüyen o çocukların içinde hâlâ kumdan kale yapmak isteyen küçük çocuklardan bir parça kalmıştır" dedim. "Belki de" dedi ve ikimiz de aynı anda gülümsedik.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin