Yirmi Dokuzuncu Bölüm

3 0 0
                                    

Destina Karaca
Birbirimizden ayrılıp gözlerimizi açtığımızda ikimiz de gülümsedik. Bu bizim ilk öpüşmemizdi. Ama kesinlikle sıradan bir ilk öpücük değildi. Sevgilimin beni her şeye rağmen sevdiğini, ne olursa olsun yanımda olacağını, her zaman beni mutlu etmek için çabaladığını, her koşulda bana destek olacağını, en zor durumumda bile bana derdimi unutturabilmek için uğraştığını ve her sorunuma çözüm bulacağını fark ettikten sonra benim için çok daha anlamlı bir hâl almıştı. Aslında bana olan sevgisini ve desteğini hep hissediyordum ama bunu onun ağzından duymak çok daha güzeldi. Ulaş gözlerime bakarken "Seni çok seviyorum" dedi gülümseyerek. "Ben de seni çok seviyorum" dedim.
Ulaş Zorlu
İlk karşılaştığımız yerde az önce ilk kez öpmüştük birbirimizi. Zaten özel olan ilk öpücüğümüz daha da özel bir hâl almıştı böylece. Daha önce iki yabancı olarak karşılaştığımız yerde aylar sonra iki sevgili olarak öpmüştük birbirimizi. Bu sahil, bizim için yeryüzündeki en anlamlı yerdi. Birbirimizi ilk kez burada görmüş, birlikte ilk defa burada şarkı söylemiş, ilişkimize burada başlamıştık ve az önce de ilk öpücüğümüz burada gerçekleşmişti. Bu sahil, bu gökyüzü en başından beri sevgimize şahitlik ediyordu.
Destina Karaca
Apartmanın önüne geldiğimizde saat geç sayılırdı. Umarım ailem bana bunun için kızmazdı. Başımı kaldırıp pencereye baktım. Işıklar yanmıyordu. Sanırım herkes odasına çekilmişti. "Ne oldu?" diye sordu Ulaş. "Hiç" dedim. "Anladım, ailenin pencerede olup olmadığını kontrol ediyorsun. Güzelim ikimiz de çok sıkıldık bu durumdan, kabul et artık" dedi. "Ulaş, bu benim için o kadar kolay bir şey değil" diye karşılık verdim. "Tamam canım. Haklı sebeplerin vardır illa ki. Artık bu konuda bir şey söylemeyeceğim" dedi ve ağzındaki hayali fermuarı kapattı. "Teşekkür ederim" dedim. Vedalaştıktan sonra içeri girdim. Olabildiğince sessiz olmaya çalışarak anahtarı çevirdim ve kapıyı açtım. Salonun önünden geçerken ablamı gördüm. Salonda oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu. "Sen odana gitmedin mi?" diye sordum. "Sizi bekledim küçük hanım" dedi ablam. "Babam bugün okulda epey yorulmuş. Koltukta uyukluyordu. Annem yerine yatmasını söyledi. Biraz annemle oturduk. Sonra kadıncağız da seni beklerken koltukta uyuyakaldı. Daha sonra o da odasına gitti. Ben de seni bekledim" diye ekledi. "Saat o kadar geç değil ki" diye savundum kendimi. "Saatin kaç olduğu önemli değil Destina. Onlara yalan söylüyorsun. Hiçbir şey saklamazdın onlardan. Çok değiştin Destina. Onunla görüşebilmek için annemlere yalan söylüyorsun. Bunun böyle bir boyuta ulaşabileceğini düşünmemiştim. Birkaç hafta içinde ayrılırsınız sanmıştım ama neredeyse iki ay olacak" dedi ablam. "Barış abi ve sen de lisedeyken çıkmaya başladınız. Beşinci yılınız oldu. Bizimkinin neden birkaç hafta süreceğini düşündün ki? Hem sen benden farklı mısın sanki? Sen de bir sevgilin olduğunu saklamadın mı? Annem ve babam beş yıl sonra öğrendi her şeyi. Ayrıca onlara yalan söylemek benim de hoşuma gitmiyor. Beni buna mecbur bırakan sensin. Onların arkadaşlarının oğluyla sevgili olduğum için bana kızacaklarını söyleyen sendin. Bu durumun hiç hoşlarına gitmeyeceğini sen söylemiştin. Şimdi ne değişti? Seninle böyle basit bir şey yüzünden tartışmak istemiyorum abla. Ama haksız olduğunu kabul et" dedim. "Haksız değilim Destina. Ayrıca sen ve ben bir değiliz. Durumlarımız farklı. Benim sevgilim anne babamın arkadaşlarının çocuğu değildi. Annemlerin elinde büyümedi. Onun ailesini tanımıyorlardı bile. Ama sen onların arkadaşlarının oğluyla birliktesin. Daha on yedi yaşındasınız Destina. Ayrılmayacağınızın garantisi var mı? Hayır, yok. Ben de öyle olmasını istemem ama bir gün ayrılırsanız sen üzüleceksin. Çünkü onu görmek zorunda kalacaksın. Bak canım, Ulaş senin ilk sevgilin olduğu için henüz böyle şeyleri düşünmezsin. Ama inan bana bu ihtimaller de var. Kalbin kırılabilir. Kaan ile ben aynı okuldayız ve aynı gün mezun olacağız. Sonra ben evleneceğim belki. Fark ettiysen 'belki' diyorum. Çünkü beş yıldır birlikte olmamıza rağmen Barış ile benim bile ayrılmayacağımızın garantisi yok. Eğer ayrılırsanız mezuniyetimizde, benim düğünümde, Kaan'ın düğününde... Her yerde onu görmek zorunda kalacaksın. Hiç canın acımayacak mı? Eğer böyle olursa üzüleceksin. Seni düşündüğüm için söylüyorum bunları" dedi ablam. "Kötü bir niyetin olmadığını biliyorum abla. Ama madem böyle düşünüyordun, bunu bana daha önce de söyleyebilirdin. Ulaş'a karşı küçük bir hoşlantı hissettiğim zamanlarda bile biliyordun her şeyi. Eğer beni o zaman uyarsaydın hislerimi kontrol etmem daha kolay olurdu. Ama artık çok geç. Bu küçük bir hoşlantı değil artık. Ben onu seviyorum. Ve bundan sonra hislerimi ne kadar engelleyebileceğimi bilmiyorum. Az önce söylediğim gibi, keşke her şey ufak bir hoşlantıdan ibaretken söyleseydin bana bunları. Şimdi elimden bir şey gelmez" dedim ve odama ilerledim. Haksız olduğumu düşünmüyordum. Bunu bana daha önce söylemeliydi. Ayrıca Ulaş ile olan ilişkimi birkaç haftada bitecek basit bir lise aşkı olarak görmüyordum. Gerçekten geçerli bir sebep olmadığı sürece ayrılmazdık.
Ulaş Zorlu
Eve girdiğimde herkes salondaydı. "Ben geldim" deyip selam verdim ve üzerimi değiştirmek için odama gittim. Çekmeceden eşofmanlarımı aldığımda abim odaya girdi. "Ne oldu?" diye sordum. "Seninle bir şey konuşmam lazım" diye cevapladı. "Üzerimi değiştireceğim" dedim. "Sanki benim yanımda hiç değiştirmedin üstünü. Konuşacağımız konuyu bildiğin için böyle yapıyorsun. Konuşmamak için böyle söylüyorsun ama ne kadar geçiştirmeye çalışsan da eninde sonunda konuşacağız" dedi abim. "Seni dinliyorum abi" dediğimde konuşmaya başladı. "Az önce senin yüzünden annemlerden tonla laf işittim. Senin kız arkadaşını tanıdığımı düşünüyor ve ağzımdan laf almaya çalışıyorlar. Tamam, seni zorlamaları kötü bir şey ama haklılık payları da var. İlk sevgilin olduğu için kızın kim olduğunu merak ediyorlar. Bence artık onlara söylemelisin. Hem Destina'yla birlikte olmana da çok sevinecekler bence. Onu seviyorlar. İyi bir kızla beraber olduğun için sevinir ve bu konuyu da bir daha açmazlar. Onlara söylersen herkes daha rahat edecek. Hem onların merakı geçecek hem de seni ve beni bunaltmamış olacaklar" dedi abim. "Tamam haklı olabilirler. Benim yüzümden seni daralttıkları için kızıyorsun. Sen de haklısın. Ama unuttuğunuz bir şey var. Ben bu ilişkide tek başıma değilim ki. Destina benim sevgilim. Biz bu ilişkide birlikteyiz. Bu yüzden birbirimizin kararlarına önem vermek zorundayız. Bizimkiler öğrenince onun ailesi de öğrenecek her şeyi. Ama o öğrenmelerini istemiyor. Sevgilimin kararına saygı göstermek zorundayım. Bu sadece benim karar vereceğim bir şey değil. Destina kararını değiştirene kadar kimseye bir şey söylemeyeceğim" dedim. Şimdiye kadar Destina'yı bu yüzden ilişkimizi söylemeye zorlamıştım. Ben onun kararlarına saygı gösteriyordum. Söylemek için ısrar etmemin sebebi ailemdi. Çünkü onlar da benim söylemem için ısrar ediyorlardı. Ama artık kimsenin bizimle ilgili bir konuda bize baskı yapmasına izin vermeyecektim. Hem kendimi hem de sevgilimi üzmeyecektim.
Ertesi Gün
Destina Karaca
İkinci teneffüste Ulaş lavaboya, Efe de Bilge'nin yanına gitmişti. Sınıfta Beren ile yalnız kalmıştık. "Bugün neyin var senin? Her zamanki neşen yok sanki. Düşüncelisin" dedi Beren. "Evet, çok da neşeli değilim açıkçası. Sanırım ilişkimizin ilk sorununu yaşıyoruz şu an. Ulaş'ın ailesi ve benim ailem büyük bir zıtlık içinde. Ulaş'ın ailesi kız arkadaşının kim olduğunu öğrenmek istiyor ve söylemesi için ısrar ediyor. Benim ailemse tam tersi. Onlara söylersem çok daha kötü olabileceğini söylüyor ablam. Bugün sabah okula gelirken bunu konuştuk. Ulaş 'Ben de sen söylemek isteyene kadar kimseye bir şey anlatmak istemiyorum. Bugüne kadar da hiç istemedim. Çünkü ortak bir karar almamız gerekiyor ve senin onayın çok önemli. Şimdiye kadar ailem ısrar ettiği için seni bunalttım. Ama artık bunları önemsemeyeceğim. Sen kendini hazır hissedene kadar kimse bir şey bilmeyecek. Şimdiye kadarki tüm ısrarlarımı unut. Aklını bunlarla meşgul etme. Sadece sen hazır hissettiğinde söyleyeceğiz her şeyi. Kim ne derse desin umursamayacağız' dedi. Ama umursuyorum işte Beren. Düşünmeden edemiyorum. Daha on yedi yaşındayız. Ama bu ilişkiyi öylesine önemsiyor ki herkes. Sanki herkesin tek derdi buymuş gibi. Ablam da Ulaş'ın ailesinin benim ailemle arkadaş olmasının sorun yaratacağını söylüyor. Zaten üzerimde üniversite sınavının stresi varken önce müzik grubu, sonra da bunun stresi çıktı başıma" dedim. "Eğer ailenin gerçekten sorun yaratacağını düşünüyorsan söyleme. Bu ikinizi ilgilendiren bir durum ve ne zaman söyleyeceğinize kimse karışamaz. Ama ailen sorun etmeyecekse söylemeniz bence de daha iyi" dedi Beren. "Annem bir şey demez büyük ihtimalle. Ama babam sorun edebilir" dedim oflayarak. O sırada Beren'in telefonu çaldı. "Efendim" diye açtı telefonu. Daha sonra da "Öğleden sonra saat iki gibi düşünmüştüm. Sana uygun mu?" dedi. Daha sonra da telefondaki kişiyle vedalaşıp kapattı. Bana dönüp "Babam arıyor. Ne zaman geleceğimi sordu" dedi. "Sonunda konuşacaksınız demek" dedim gülümseyerek. "Evet ama çok gerginim. Hem her şeyi öğrenmek istiyorum hem de duyacağım şeylerin hoşuma gitmemesinden korkuyorum" dedi Beren. "Ama her şeyi öğrenmek daha iyi değil mi? En azından kafandaki soru işaretleri yok olmuş olur. Bunca zamandır merak ettiklerini öğrenirsin. Eğer seni üzecek şeyler söylerse de tekrar eskisi gibi davranırsın. Bence en iyisi her şeyi öğrenmek" dedim. "Haklısın" diye karşılık verdi. O sırada Ulaş "Ne konuşuyorsunuz böyle heyecanlı heyecanlı?" dedi yanımıza geldiğinde. "Hiç, havadan sudan işte" dedi Beren. Ulaş sırasına doğru ilerlerken yanımda durdu ve beni öptükten sonra yerine oturdu. İyi hissetmem için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Beren sesini çıkarmayınca Ulaş "Ne oldu Beren? Eskiden bize vıcık vıcık diyordun. Şimdi sesin çıkmıyor. Sevgilin olunca anladın mı sen de?" dedi gülerek. "Anladım kanka. Söz bir daha sesimi çıkarmayacağım" dedi Beren. Beren ile göz göze geldiğimizde gülümsedim. En iyi arkadaşıma mutlu olmak çok yakışıyordu. Giray onun kırık kalbini onarmayı başarmıştı. Umarım babası ile de arasını düzeltirdi. Zor günler geçirmişti ve mutlu olmak en çok onun haklıydı.
Öğle yemeğini yerken arkadaşları Ulaş'ı aradı. Ulaş telefonu kapattıktan sonra bana döndü ve "Bizimkiler öğleden sonra saat dört gibi burada olurlar güzelim. Okuldan çıktıktan sonra epey bekleyeceğiz. Seni eve bırakayım istersen. Yarın tanışırsınız" dedi. Başımı salladım. Arkadaşlarını karşılamaya onunla beraber gidecektik. Ama söylediği gibi gerçekten de uzun bir süre beklemek zorunda kalacaktık. Arkadaşlarıyla tanışacağım için çok heyecanlıydım ama o kadar bekleyemeyecek kadar da yorgundum bugün. Eve gitmem daha iyi olacaktı.
Ertesi Gün
Efe Ertürk
Bilge telefonu açtığında "Hazır mısın? Ben buluşacağımız yere gelmek üzereyim" dedim. "Yoldayım ben de" dedi Bilge. Vedalaşıp telefonu kapattık. Çok geçmeden Bilge geldi. "Merhaba, nasılsın?" dedi gülümseyerek. "İyiyim, sen nasılsın?" dedim ona sarılırken. "İyiyim, bugünkü planımızın ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Bu yüzden çok heyecanlıyım" dedi. "Hevesini kursağında bırakmak gibi olmasın ama sürpriz olacak" dedim. Gülümseyerek "Peki, bu sürprizlere alışmam lazım sanırım" diye karşılık verdi. Gülümsedim ve "Alışsan iyi olur" dedim.
Onu getirmek istediğim yere gelmiştik sonunda. Burası kostüm ve eski dönem kıyafetleri kiralayan bir yerdi. Neden buraya geldiğimizi sorarcasına bana baktı. "Dinlediğin şarkıları, sevdiğin filmleri görünce nostaljiyi sevdiğini düşündüm. Şimdi içeri gireceğiz ve kendine istediğin dönemden bir kıyafet seçeceksin. Sonra devamını anlatacağım" diye açıkladım. "Umarım yanılmamışımdır" dedim hemen ardından. "Yanılmıyorsun. Gerçekten çok seviyorum ama bu kadarını gözlemleyebilmene şaşırdım" dedi. "Yetenek işte" dedim içeri girerken. İçeri girdiğimizde "Buyrun Bilge Hanım, seçin" dedim. İspanyol paça, mor bir pantolon aldı. "70'ler mi?" diye sordum. Gülümseyerek "Evet" dedi. Daha sonra da beyaz bir gömlek ve pantolonuyla aynı renkte bir süveter seçti. "Nasıl?" diye sordu deneme kabininden çıktığında. "Harika görünüyorsun" dedim. Yeşilçam filmlerinden çıkmışçasına "Teşekkür ederim kuzum" dediğinde güldüm. Daha sonra gözüme desensiz, beyaz bir bandana ilişti. "Bunu da takarsan her şey tam olacak" dedim. Başını salladı. Bandanayı takmama izin verince ona yaklaştım. Saçlarını geriye attım ve bandanayı bir saç bandı şeklinde bağladım. Bilge aynaya baktığında gülümsüyordu. Beğenmesine çok sevinmiştim. "Ayakkabılarını seçtikten sonra benim için de bir şeyler seçer misin?" dedim. Gülümseyerek başını salladı. Mutlu görünüyordu. Benim için seçtiği kıyafetleri denedim. Çok beğenmiştim. Deneme kabininden çıktığımda "Vay be! O dönemde yaşasam ortalığın tozunu attırırmışım" dedim ukala bir tavırla. Bilge "Gerçekten de böyle ayrı bir yakışıklı oldun Efe" dedi. "Ne yani? Önceden yakışıklı değil miydim?" dedim. "Öyle demek istemediğimi biliyorsun. Sen öyle söyledin diye demiştim" dedi Bilge. Gülerek "Ben de şaka yapıyorum zaten. Ben her dönemde yakışıklıyım" dedim gülümseyerek. Bilge güldü ve "Ukala şey" dedi. Gülümsedim. Kıyafetleri kiralayıp dışarı çıktığımızda "Kıyafet işini hallettiğimize göre artık planın devamını açıklayabilirim. 70'lere karar verdin ve biz bugünü 1970'li yıllarda yaşıyor gibi geçireceğiz" dedim. Bilge "Gerçekten mi?" diye sordu heyecanla. "Gerçekten. Ayrıca bu kadar mutlu olacağını da düşünmemiştim hiç" dedim. Küçük bir kız çocuğu gibi sevinçliydi. "Deli misin sen? Aşırı mutluyum. İmkansız olduğunu düşündüğüm bir şeyi gerçekleştiriyoruz şu an" dedi ve boynuma sarıldı. Geriye çekildiğinde "Çok teşekkür ederim Efe" dedi gülümseyerek. "Rica ederim Bilge . Keşke daha önce aklıma gelseydi" dedim. "Olsun, aklına hiç gelmeyebilirdi de" dedi gülümseyerek. Yürürken "Böyle yerleri bildiğine göre sen de böyle şeylere ilgi duyuyorsun sanırım" dedi Bilge. "Pek sayılmaz aslında. Destina çok sever böyle şeyleri. Giyimine falan dikkat ettiysen anlamışsındır. Bazen retro giyiniyor. Evinde bazı nostaljik eşyalar var. Bir şeyler almak istediğinde Beren ve beni de götürürdü yanında. Onunla böyle yerlere gide gele Beren ve ben de alıştık. Hatta bir keresinde bana sürpriz bir doğum günü hazırlamışlar Beren ile. Herkes eski tarzlarda giysiler giymişti. 60'lar, 70'ler, 80'ler... Her tarzda giyinmiş insanlar vardı. Kendimi bir zaman makinesinde gibi hissetmiştim. Başlarda bizi böyle yerlere götürmesinden şikayet etsem de o günden sonra ben de sevmeye başladım" dedim. Gülümseyerek "Hayallerimden birini gerçekleştirdiğiniz için Destina'ya ve sana teşekkür ederim" dedi Bilge. Bu kadar sevineceğini gerçekten hiç tahmin etmemiştim. Onu böyle gülümserken görmek benim içimi de mutlulukla doldurmuştu.
Beren Kaya
Çekinerek kapıyı çaldım. Çok geçmeden babam kapıyı açtı. "Hoş geldin kızım, gel" dedi gülümseyerek. "Hoşbulduk" dedim içeri girerken. Salondaki tekli koltuğa oturdum. Babam da çaprazımdaki koltuğa oturdu. "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim baba, sen?" dedim. "Ben de iyiyim kızım. Annenler nasıl?" diye sordu bu sefer. "Onlar da iyi. Zaten Berk'den öğreniyorsundur her şeyi" dedim. Bir süre duraksadıktan sonra "Arkadaşın iyi mi? Bir sorun var mı? Sana iyi davranıyor değil mi?" diye sordu. "İyi, her şey yolunda. Bir sorun yok" dedim. Neden sürekli bana iyi davranıp davranmadığını soruyordu ki? Önce adını, nereli olduğunu, nerede okuduğunu falan sorması gerekmez miydi? Ama babam tüm bunları es geçiyor ve sadece bana iyi davranıp davranmadığını soruyordu. Kısa bir süreliğine ortama sessizlik hakim oldu. Gülerek "Normal bir baba kız sohbeti bile yapamıyoruz" dedim sessizliği bozarken. "Şimdilik böyle. Ama umarım bundan sonra biz de normal birer baba kız oluruz" dedi babam. Hiçbir şey söylemedim. Onu affetmeye hevesli görünmek istemiyordum. Ama iç sesim, bu sözlerine karşılık "Umarım baba" diye haykırıyordu. Gerçekten de iyi bir sebebi varsa onu affedebilirdim. Bunca yıl sonra yakaladığım bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. Şimdiye kadar onun göstermediği sevgiyi ve ilgiyi annem tek başına göstermişti. Ama bundan sonra öyle olmayacaktı. Hem anne hem baba sevgisini aynı anda yaşayacaktım. Tıpkı Destina, Ulaş ve Efe gibi. Babam "Aç mısın?" diye sordu. Başımı "Hayır" anlamında salladım. "Peki, o zaman papatya çayı yapıyorum. Sevdiğini öğrendim" dedi ve ayağa kalktı. "Gerek yok" dememe kalmadan babam çoktan mutfağa gitmişti bile. Geri döndüğünde "Şey... Anlatır mısın artık?" diye sordum. "Tamam, anlatayım" dedi babam. Çayından bir yudum aldı. "Geliyorum" dedi ve içeri gitti. Salona döndüğünde elinde birkaç fotoğraf vardı. Fotoğrafları önümdeki sehpaya bıraktı. Çayımı sehpaya bırakıp fotoğrafları elime aldım. Bana çok benzeyen genç bir kız vardı ilk fotoğrafta. Yirmili yaşlarda görünüyordu. Diğer bir fotoğrafta aynı kız, annem ve babamla birlikteydi. Son fotoğrafta da aynı kız, dedem ve babaannemle birlikteydi. Dedem ile babaannemi de sadece fotoğraflardan tanıyordum. Ama bu kadını daha önce hiç görmemiştim. Ben fotoğrafları incelerken "Rengin o. Senin halan" dedi babam. Şaşırmıştım. Bir halam olduğunu bilmiyordum. "Halam mı?"dedim şaşkınlıkla. "Evet, sen tanımıyorsun tabi. Sana anlatmadım. Annene de anlatmamasını söyledim" dedi. Ardından derin bir nefes aldı ve sözlerine devam etti. "Annenle yeni evlenmiştik. Bir gün Rengin bize geldi. Bir erkek arkadaşı vardı. Hiç istemezdik o çocuğu ama bunu Rengin'e söylemezdik. Kendini kötü hissedip üzüleceğinden korkardık. Zaten eninde sonunda ayrılacağını düşünmüştük. Ama biz ayrılacaklarını düşünürken halan, onunla evlenmek istediğini söyledi. Üstelik daha dört aydır birliktelerdi. İnanabiliyor musun? Benim yeni evlendiğimi, ailemizin yalnız kalmaya henüz hazır olmadığını, daha okulunu bile bitirmediğini söyleyip onu vazgeçirmeye çalıştım ama beni dinlemedi. O çocukla evlenmesini istemiyordum. Onu üzeceği en başından belliydi. Hem sonunda üzülecekti hem de evlenmek için çok gençti. Daha yirmi bir yaşındaydı. Beni dinlemeyeceğini anlayınca ona tüm düşüncelerimizi anlattım. O çocuğun kötü biri olduğunu, onu çok üzeceğini, sonrasında mutsuz olacağını... Her şeyi anlattım ona. Annen, ben, dedenler... Hepimiz onu vazgeçirmek için çabaladık. Bir gün babaannen aradı. Rengin'in nereye gittiğini söylemeden apar topar evden çıktığını söyledi. Evden kaçmasından korkuyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onu sakinleştirmek için evlerine gittik. Annen sakinleştirmek için onların yanında kalacak, ben de Rengin'i aramaya gidecektim. Koca İstanbul'da nasıl bulacaksam? Bir ümitle aramaya çıkacaktım işte. Ben çıkmadan hemen önce kapı çaldı. Rengin gelmişti. Elinde evlilik cüzdanıyla. 'Ben evlendim' dedi. Gizlice evlenmiş o çocukla. Hiç öyle bir kız değildi aslında. Bize çok bağlıydı, bizden hiçbir şey saklamazdı, verdiğimiz öğütleri dinlerdi. Hiç yanlış bir şey yapmamıştı o güne kadar. O pislik herifin nasıl kardeşimin aklına girdiğini hâlâ anlamıyorum. Valizlerini alıp evden çıkışının her saniyesi aklımda. En son o zaman görmüştüm onu. Bir anlık öfkeyle 'Benim böyle bir kardeşim yok' dedim. Tüm eşyalarını, tüm fotoğraflarını attım. En azından attığımı sanmıştım. Annen bu üç fotoğrafı saklamış benim için. Gidişinden birkaç ay sonra önce babaannen, sonra da deden vefat etti. Cenazede kocasıyla Rengin'i gördüm. Yanıma gelmemiş, uzaktan seyretmişti her şeyi. Gittiği günden beri hiç konuşmamıştık. Onu öyle özlemiştim ki... Ama önce o benim yanıma gelsin istiyordum. Gelip bir kez 'Abi' dese her şeyi unutacaktım oysa ki. Sıkı sıkı sarılacaktım kardeşime. Ama gelmedi yanıma. İkimiz de büsbütün kimsesiz kalmıştık. Üstünden aylar geçti. Mutlu olduğu için beni aramadığını düşünürken olayın tam tersi olduğunun farkında değildim. Başlarda mutluymuş ama aylar sonra her şey eskisi gibi gitmemiş. O pislik önce eve sarhoş gelmeye başlamış. Sonra bazı günler eve gelmez olmuş. Rengin başlarda ses çıkarmamış. Ama sonra Rengin'e tokat atınca... Bardağı taşıran son damla o olmuş. O güne dek benimle hiç konuşmayan kardeşim o gün beni aradı. Annenle konuşmuşlar aslında. Beni gittiği günden beri hep aramak istediğini ama açmayacağımı düşündüğü için aramadığını söylemiş. 'Benim böyle bir kardeşim yok' sözüm aklına gelmiş. Keşke öyle söylemeseydim. İşte o gün beni aramaya karar vermiş. Her şeyi anlattı. 'Yardım et' dedi. Eve gelmesini, bundan böyle bizimle kalmasını söyledim. Heyecanla evde onu bekledim. Kardeşimi o iğrenç hayattan kurtarıp sonunda ona güzel bir hayat sunacaktım. Kardeşim hep yanımda olacaktı. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Eve gelirken trafik kazası geçirdiği haberi geldi" dedi. Gözünden yaşlar boşanmıştı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir şey söylemeli miydim? Ben ne yapmam gerektiğine karar verene kadar babam çoktan söze girmişti. "İki yıl sonra sen doğdun. Bana o acıyı unutturan tek şey sendin. Ama sen büyüdükçe... Büyüdükçe ona o kadar benzemeye başladın ki... Saçların, gözlerin, burnun, boyun... Dış görünüşün onun bir kopyası neredeyse. Zaman geçtikçe ona daha çok benzedin. Ona benzedikçe bana hatalarımı hatırlattın. Acılarımı unutmamı sağlayan tek şey senken bir anda aynı acıları yeniden yaşatan oldun. Beni senden uzaklaştıran şey buydu. Bir baba asla böyle yapmaz, biliyorum. Ama ben bu büyük hatayı yaptım işte. Kardeşimin ölümünden hep kendimi sorumlu tuttum. Sen de ona benzeyince bu daha da canımı yakmaya başladı" dedi. Bir süre sustu. Ağlayarak "Özür dilerim kızım. Sana yaşattıklarım için özür dilerim" dedi. Demek bu yüzdendi. Ona kardeşini, hatalarını hatırlatıyordum. Demek bu yüzden sürekli Giray'ın bana iyi davranıp davranmadığını soruyordu. Kardeşine çok benziyordum ve ilişkim de onunkine benzer diye korkuyordu. Kısa süren bir sessizlikten sonra babam "Günlüğünden getirdiğin sayfaları okuyunca kendini ne kadar kötü hissettiğimi anlatamam sana. Ama izin verirsen hatalarımı düzelteceğim kızım. Eskisi gibi olmayacak hiçbir şey. Biz de arkadaşların ve babaları gibi birer baba kız olacağız" dedi. Bir süre sessiz kaldım. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. "Baba... Bu hemen olabilecek bir şey değil. Çünkü hiç de kolay şeyler değil benim yaşadıklarım. Ama düzeltmeye çalışacağım" dedim. Babam gülümsedi ve "Peki" dedi. O sırada Destina aradı.
Destina Karaca
Dolabın önünden ayrılıp telefonumu aldım. Zehra teyze arıyordu. "Efendim Zehra teyze" diye açtım telefonu. "Merhaba Destina abla. Benim, Berk" dedi karşıdaki ses. "Merhaba Berk. Bir şey mi oldu?" dedim. "Ablam eve hâlâ gelmedi de. Hemen döneceğini söylemişti. Onu merak ettim. Nereye gittiğini de söylemedi. Senin yanında mı acaba?" diye sordu. Durumu bilmiyordu anlaşılan. "Evet, benimleydi. Bugün bir değişiklik yapıp canlı müziği biraz daha erken saate almaya karar verdik. Kafeyi hazırlamama yardım etti. Az önce çıktı zaten. Gelmek üzeredir" dedim. Telefonu kapattıktan sonra Beren'i aradım. İlk çalışta açtı telefonu. "Neredesin?" diye sordum. "Babamın yanındayım. Ne oldu? Ulaş'ın arkadaşlarıyla tanışacaktın sen. Gitmedin mi daha?" dedi Beren. "Hazırlanıyorum, birazdan gideceğim. Sen beni boş ver şimdi. Az önce Berk aradı. Seni merak etmiş. Benimle olup olmadığını sordu. Eğer sana bir şey sorarsa bugün kafeyi hazırlamama yardım ettin, tamam mı? Ona öyle söyledim" dedim. "Tamam Destina. Çok teşekkür ederim" dedi Beren. Vedalaşıp telefonu kapattık. "Umarım iyi geçmiştir" diye geçirdim içimden. Beren'in kalbini en çok kıran kişi babasıydı. Umarım kırdığı gibi toparlamayı da bilirdi. Beren'in mutlu olması gerekiyordu artık.
Ulaş ve arkadaşları beni sokağın başında bekliyordu. "Selam" dedim yanlarına ulaştığımda. "Selam" diye karşılık verdiler. Ulaş bana sarılırken "Hoş geldin güzelim" dedi. "Çocuklar, sevgilim Destina" diyerek beni tanıttı. Hemen ardından "Tanıştırayım sizi" diye ekledi. Daha sonra arkadaşlarını tanıtmaya başladı. "Bu Levent" dedi uzun saçlı olan çocuğu göstererek. "Memnun oldum" dedim elini sıkarken. "Bu Oğuz. Ortaokuldan beri arkadaşız" dedi kısa saçlı, esmer olanı göstererek. Ona da aynı şekilde karşılık verdim. Daha sonra kısa boylu, esmer kızı gösterdi "Bu da Armağan. Onunla da ortaokuldan beri arkadaşız. Aynı zamanda Oğuz'un sevgilisi" dedi. "Öyle mi? Memnun oldum" dedim elini sıkarken. "Hepiniz tanıştığınıza göre gidelim artık" dedi Ulaş. O sırada telefonum çaldı. Beren arıyordu. "Affedersiniz" deyip telefonla konuşmak için biraz uzaklaştım. Yürürken Armağan'ın "Çok güzel kız. Çok da tatlı. Ben çok beğendim. Çok yakışıyorsunuz Ulaş" dediğini duydum. Gülümsedim. Telefonu açtığımda "Buluştunuz mu? Ona göre konuşacağım" dedi Beren. "Evet" diye cevapladım. "Tamam bebeğim. Sonra arayayım o zaman" dedi. Vedalaşıp telefonu kapattık. Sesi oldukça iyi geliyordu. Bu beni mutlu etmişti. Geri döndüğümde "Hazırsanız gidelim" dedim.
Bugün ziyaret ettiğimiz ikinci müzeden çıkınca "Daha gideceğimiz çok yer var, değil mi?" diye sordu Levent. "Sıkıldın mı?" diye sordu Ulaş. Levent "Yok kanka. Ama yoruldum. Siz alışmışsınız buraya tabi. Ondan yorulmuyorsunuz. Çok mu var daha?" dedi. "Benim görmek istediğim birkaç yer daha var" dedi Armağan. "Aslına bakarsanız İstanbul'u sadece hafta sonu gezerek bitiremeyiz. Yaz tatilinde gelirseniz istediğiniz her yeri gezebiliriz ama" dedim. "Bak gördün mü? Senin dediğin yerler gez gez bitmez zaten. Kanka gidelim hadi" dedi Levent. Oğuz "Birtanem, affedersin ama kıçında kurt mu var? Yorulduk biz" dedi Armağan'a bakarak. "Tamam, şöyle yapalım. Armağan'ın istediği son bir yeri daha gezelim. Zaten akşam oluyor. Ben kafeye anca giderim. Siz de biraz dinlenip gelirsiniz" dedim. Armağan bana sarıldı ve "Kız arkadaşın hali başka oluyor ya. Bak nasıl da anlıyor beni. İnsanın kendini anlayacak bir arkadaşa ihtiyacı varmış. Yıllarca siz gibi ayılarla takılmaktan bunu fark edemedim" dedi. Gülerek karşılık verdim. Kısa sürede iyi anlaşmıştık.
Ziyaret ettiğimiz son müzeden de çıktığımızda "Çok teşekkürler Destina. O kadar işinin arasında bize zaman ayırdın. Biraz da biz seni gezdirelim. Yarıyıl tatilinde Ulaş ile beraber seni de bekliyoruz" dedi Oğuz. "Teşekkür ederim ama pek mümkün değil. Ailem izin vermez" diye karşılık verdim. "Belki o zamana kadar onları ikna edersin" dedi Armağan. "Hiç sanmıyorum. Daha Ulaş ile çıktığımızı bile söyleyemedim" dedim. Biraz yürüdükten sonra "Ben birazdan Beren'le buluşacağım. Sonra da üstümü değiştirip kafeye geçerim" dedim Ulaş'a. "Tamam güzelim" dedi elimi bırakırken. Arkadaşlarıyla vedalaşırken "Çok özür dilerim. Sizi bırakıp gitmek istemezdim. Ama arkadaşımın bana ihtiyacı var. Gitmek zorundayım" dedim. "Dert etme yenge ya. Sorun değil" dedi Levent. "Aynen, sıkma canını. Arkadaşın iyidir umarım" dedi Armağan. "Umarım" dedim. Ulaş yanağımdan öptü ve "Gidince haber ver" dedi. Gülümseyerek başımı salladım.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin