Otuz Yedinci Bölüm

3 0 0
                                    

Destina Karaca
Telefonum çaldığında kalemi elimden bırakıp telefonu açtım. Beren arıyordu. "Rapora hazır mısın?" diye sordu. "Çok hazırım" dedim gülümseyerek. "Çok gericiydi Destina. Benim yerimde başkası olsa o kadar gülerdim ki... Hele Giray'ı bir görseydin gülmekten ölürdün. O kadar garipti ki... Ama neyse ki hiçbir sorun olmadı. Annem zaten çok sevdi. Babamın ne düşündüğünü pek anlayamadım ama o da sevmiş gibi geldi bana" dedi Beren. "Çok sevindim Beren. Bence baban da sevmiştir Giray'ı. Zaten Giray sevmeyecekleri, onaylayamacakları bir çocuk değil. Bir de ailenle tanışacak olunca daha çok dikkat etmiştir hareketlerine" dedim. Beren güldü. O sırada Ulaş aradı. Geri aramak üzere meşgule attım. "Normalde eşofman sweatshirtten başka bir şey giymeyen çocuk sırf ailemle tanışacağı için gömlek giymiş. Çok tatlıydı" dedi. Gülümsedim. Sonunda hak ettiği gibi birini bulmuştu. Eren denen o karaktersiz çocukla vakit kaybetmemişti. Giray'la birbirilerine çok yakışıyorlardı ve çok uyumlu bir çift olmuşlardı. "Sana bir şey soracağım" dedi. "Söyle bebiş" dedim. "Efe beni aramış. Telefonum mutfakta kaldığı için duymamıştım. Geri arayayım mı?" diye sordu. "Ara tabi ki. Seni düşünüp aramış çocuk. Hem ne diye aramayacaksın ki? Trip atacak halin yok ya. O da hata yaptığının farkına vardı. Kendini düzelteceğine eminim" dedim. Efe konusunda biz de çok haklı sayılmazdık aslında ama gerçekten abartmaya başlamıştı. Bizi hiçe sayar olmuştu. Beren'le vedalaşıp telefonu kapatmak üzereyken ona söylemem gereken şeyi hatırlamıştım. "Ay dur. Kapatma. Bir şey söyleyeceğim" dedim. "Ne oldu?" diye sordu. "Burak'ın doğum günü yaklaşıyor. Bu sefer daha mı farklı kutlasak acaba? Ela'sız kutlayacak bu doğum gününü. O yüzden değişik bir şey yapalım ki Ela'nın yokluğunu daha az hissetsin. Tamamen unutturamayız tabi ki ama en azından kendini biraz daha iyi hissettirebiliriz" dedim. Yine Ulaş arıyordu. Yine meşgule attım. Kapatınca onu geri arayacaktım. "Haklısın. İyi düşünmüşsün. Çocuklarla da konuşup karar veririz. İki hafta var. İyice düşünüp ayarlarız. Bence de değişik bir şey yapmak iyi olur" dedi Beren. Vedalaşıp telefonu kapattık. Hemen Ulaş'ı aradım. Telefonu açınca "Söyle canımm" dedim neşeyle. "Başkasıyla konuşuyordun ilk aradığımda. Kapattığını düşünüp ikinci kez aradım. Önemli bir şey konuşmuyordun umarım" diye sordu. "Hayır sevgilim. Beren'le konuşuyordum. Giray onun ailesiyle tanıştı ya bugün. Onu anlatıyordu. Bir de Burak'ın doğum günü hakkında konuştuk. Hatta hazır aramışken sana da anlatayım. İki hafta sonra Burak'ın doğum günü. Bu doğum gününde Ela onunla olmayacak. Biz de değişik bir kutlama yaparsak belki Ela'nın yokluğunu daha az hisseder diye düşündük. Sen ne dersin?" dedim. Duraksadı. "Güzel düşünmüşsünüz. Olur tabi. Ama... Sence de arkadaşlarını biraz fazla umursamıyor musun güzelim? Onları düşünmekte haklısın. Ama bu biraz fazla boyutta. Kendinden bile önde tutuyorsun neredeyse. Onların sorunlarını düşünmek zorunda değilsin. Şimdi olmasa bile ileride sana zarar verebilir bu durum. Örneğin Beren ve Efe olayında neden iki taraf da sana dert yanıyor? Beren Bilge'yi sevmiyorsa bundan sana ne? Neden sen düzeltmeye çalışıyorsun? Ya da Burak ve Ela olayında neden iki tarafı da sen dinliyorsun?" dedi. Bunu daha önce de söylemişti. Mevsim ve Bilge yüzünden Beren'le tartıştığımız zaman da söylemişti aynı şeyleri. O zaman ona hak vermiştim. Ve hâlâ haklılık payı vardı. Ama tam olarak haklı da değildi. "Haklısın Ulaş. Doğru söylüyorsun ama benim de haklı olduğum yerler var. Hepsinin bu okuldaki ilk arkadaşı benim. Üçünün de. Önce Burak'la, sonra Beren'le, daha sonra da Efe'yle tanıştım ve sonra üçü benim sayemde tanıştı. Yani diğerlerinden küçücük bir farkla da olsa daha yakınım her birine. Bu yüzden sorunlarını bana anlatmayı tercih ediyorlar. Sadece sorunlarını değil, sevinçlerini de ilk bana anlatıyorlar. Burak Ela'yla çıkmaya başladığında ilk bana söylemişti. Aynı şekilde ben de. Seninle çıkmaya başladığımızda bir süre kimseye söylemek istemediğimi söylemiştim ama dayanamayıp koşa koşa onu aradım. İlk onunla paylaştım. Beren de Giray'la çıkmaya başladığında ilk bana haber vermişti. Efe Mevsim'den hoşlandığını ilk bana anlatmıştı. Yani senin sandığının aksine arkadaşlarım sadece sorundan ibaret değil" dedim. "Ben öyle bir şey mi söyledim şimdi? Sadece biraz kendini de düşünmen gerektiğini söyledim. Ne var bunda? Seni dert duvarı gibi kullanmalarına izin verme. Sürekli onların sorunlarını çözmeye çalışamazsın. Seni arayıp dert yanmak istediklerinde 'hayır' diyebilmelisin Destina" dedi Ulaş. "Ne söylediğinin farkında mısın? Bu saçmalığı benden nasıl istersin?" dedim sinirle. "Saçmalık mı bu?" dedi. Onun da ses tonu sinirliydi. "Saçmalığın daniskası hem de" dedim. "Kimsenin beni dert duvarı gibi kullandığı yok Ulaş. Arkadaşlar birbirlerine karşı böyledir. Onların dertlerini dinler, sorunlarını birlikte çözmeye çalışırlar. Sen bizimle tanışalı bir yıl bile olmuyor. Bizim aramızda olup biten her şeyi bilemezsin. Ama onlar üç yıldır benimle. Bu üç yıl içinde benim de çok sorunum oldu. Ve onlar hep benimleydi. Onların omzunda ağladım, sorunlarıma onlarla birlikte çözüm aradım. Yaşadığım sorunları onlara anlatırken bir kez olsun sıkılmadılar. Hiçbiri bana 'şu an senin sorunlarını dinleyemeyiz' demedi. Her şeyde, her koşulda bana o kadar destek oldular ki... Bunların hiçbirini bilmeden benden böyle bir şey isteyemezsin" diye devam ettim sözlerime. İlk kez onunla böyle konuşuyordum. "Ben sadece seni düşündüğüm için böyle söylüyorum" dedi Ulaş. "Bak, sen de söylüyorsun işte. İnsanlar sevdiklerini düşünür. Sen beni sevdiğin için benim iyiliğimi düşünüyorsun. Ben de arkadaşlarımı sevdiğim için onları düşünüyorum" dedim. "Benim seni düşünmemle senin onları düşünmen çok farklı Destina. Sen benim sevgilimsin. Onlarsa sadece arkadaşın" dedi Ulaş. Devam edecekken sözünü kestim. "Yeter" dedim. "Bu konuyu tartışmak istemiyorum. Eğer bunu konuşmaya devam edersek iş bizim için çok kötü yerlere gidecek. Daha fazla konuşmayalım" diye devam ettim. Derin bir nefes verdikten sonra "İyi geceler" dedim. "İyi geceler" diye bir cevap alınca telefonu kapattım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü. Az önce sevgilimle ilk kavgamızı etmiştik. Ve bunun sebebi benim arkadaşlarımdı. En son istediğim şeylerden biriydi arkadaşlarımla sevgilim arasında kalmak. O sırada kapı çaldı ve hemen ardından ablam girdi odaya. "İçeri gelebilir miyim?" diye sordu. Ona bakmadan başımı salladım. Ablam içeri girdi. "Her şey yolunda mı?" diye sordu kapıyı kapatırken. Gözyaşlarımı silip başımı salladım. "Dışarıdan pek öyle durmuyordu ama" dedi ablam. "O kadar çok mu çıktı sesim?" diye sordum. Ablam "Biraz" dedi. "Babamlar da duydu mu?" diye sordum. "Sanmam. Benim odamın kapısı açık olduğu halde anca duyuluyordu. Salona kadar gitmemiştir herhalde" diye cevapladı ablam. "Ulaş'la kavga ettik" dedim. "Onu anladım herhalde. Niye kavga ettiniz?" diye sordu ablam. Ona sebebini ve Ulaş'ın neler söylediğini anlattım. "Aslında haklı. Doğru söylemiş ama yanlış bir şekilde söylemiş" dedi. "İyi de ben akılsız değilim ki. Arkadaşlarım bana zarar verse bunu fark edecek zekaya sahibim. Aslında beni düşünüyor o da. Anlayabiliyorum bunu. Ama o benim arkadaşlarımı düşünmemi anlayamıyor. Tek taraflı düşünüyor. Bütün sorun bu. Olaylara hiç benim açımdan bakmıyor. Ulaş'ı iyi tanıyorum. Bana bunları söylerken kötü bir amacının olmadığını da gayet iyi biliyorum. Tek istediğim beni anlaması. Sadece bunu istiyorum. Ama o beni anlamak için çabalamıyor bile" dedim. "Aman Destina. Neden ağlıyorsun şimdi? O kadar büyütülecek bir şey değil. Konuşarak çözülebilecek bir sorun. Ondan istediğin neyse söylersin. Ulaş'ın da bunu yerine getirmek için elinden gelen her şeyi yapacağına eminim. Sadece açıkça konuşmanız gerekiyor bazı şeyleri. İkiniz de tek kelime etmeden birbirinizi anlayamazsınız zaten. Barış'la buna benzer bir kavgamız olmuştu bizim de. Küsmüştük. Sonra benden özür diledi. Ben de ona sorunun ne olduğunu ve böyle bir sorunun tekrarlanmaması için ne yapması gerektiğini söyledim. O da davranışını düzeltti. Ve bir daha benzer bir sorun yaşamadık. İnan bana böylesi o kadar rahat oluyor ki. Her şeyi açıkça konuştuğunuz için kimsenin kafasında soru işareti kalmıyor" dedi ablam. Karşılık vermedim. "Hadi sil şu gözlerini. Ağlayacak bir şey yok. Yarın barışacaksınız zaten. Ne diye ağlayıp şov yapıyorsun?" dediğinde güldüm. Ablam beni öpüp sarıldı ve "Ders çalışmaya gidiyorum ben. Mola verince gelirim yine yanına. Geldiğimde o gözleri kuru görmek istiyorum" dedi. Başımı salladım. Ablam öpücük atıp odadan çıktı.
Yatağımın yanındaki komodinden telefonumu alıp saate baktım. Gece yarısı olmak üzereydi. Normalde bu saatte uyumazdım. Ama öfkemden ve üzüntümden hiçbir şey yapamamıştım. Biraz ders çalışmak istemiştim ama bir türlü odaklanamamıştım. Sonra biraz gitar çalmak istemiş ama hep ritim kaçırmıştım. En sonunda kitap okumaya karar vermiştim. Ama sayfanın sonuna geldiğimde okuduklarımdan hiçbir şey anlamadığımı fark etmiştim. Düşünmekten başka hiçbir şey yapamıyordum. En sonunda uyumaya karar vermiştim. Ama son yarım saattir yatakta bir sağa bir sola dönmekten başka bir şey yapamamıştım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle doğruldum. Ulaş mesaj atmıştı. Açıp açmamak konusunda kısa bir süre düşündükten sonra mesajı açmaya karar verip ekrandaki Gökyüzüm yazısının üstüne tıkladım.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin