On Beşinci Bölüm

15 1 0
                                    

Telefonuma gelen bildirim sesiyle ekran kilidini açtım. "Beren mesaj atmış" dedim. Efe "Eren'in onu üzmesi düşündüğümüzden kısa sürdü anlaşılan" dedi. Hemen ardından "Oku bakayım. Eğer çok kötüyse yanına gidelim" diye ekledi. Mesajı okuyarak girişi yaptım ve kendi yazdığım mesajlarla birlikte okumaya devam ettim.
Beren: Şu an tuvaletten yazıyorum. Birazdan masaya döneceğim, yaklaşık bir dakika sonra. İşte o zaman beni ara, tamam mı?
Destina: Ne oldu? Önemli bir şey mi? Sana kötü mü davrandı? Eğer öyle bir şey varsa söyle. Gelelim mi?
Beren: Önemli bir şey değil. Gelmenize gerek yok. Ben geleceğim zaten. Kalkmak için bahane lazım sadece. Beni birazdan ara tamam mı? Ben birkaç kere meşgule atacağım. Ben açana kadar aramaya devam et.
Mesajları okuduktan bizimkilere döndüm. "Ben dakika tutarım. O kadar plan yapmış, boşa gitmesin" dedi Efe. Bir dakika dolunca Beren'i aradım. O kapattıkça aramaya devam ettim. Üçüncü aramada telefonu açıp bir şeyler söyledi ve "Tamam, geliyorum" deyip kapattı. Bir süre sonra yanımıza geldiğinde "Ne oldu? İyi misin?" diye sordum. "Sanırım haklıydınız" diye karşılık verdi Beren. Burak "Üzdü mü seni şerefsiz?" diye sordu. Beren "Tam değil. Üzülmeden kalktım" dedi. "Ne olduğunu anlatacak mısın?" dedi Ulaş. Kısa sürede arkadaş grubumuzun samimi bir üyesi olmuştu. Beren'in yüzünün asık olması en az bizim kadar üzüyordu onu. Beren "Konuşacak pek bir şey bulamadık. Hiçbir ortak yönümüz, ilgi alanımız yoktu. Masaya bir iki kız gelip selam verdi. Daha sonra da bana benden önce birlikte olduğu kızı anlattı inanabiliyor musunuz? Kardeşimin kapıda kaldığını söyleyip kalktım. Haklıymışsınız" dedi. "Ben demiştim sana. O çocuk seninle güzel bir kız olduğun için beraber olmak istiyordu. Aklı sıra "Beren ile çıkıyorum" deyip hava atacaktı. Antrenman öncesi bizim çocuklar anlatmıştı. Neredeyse hepsinin arkadaşına yürümüş" dedi Efe. Ela "Sen yine erken kurtuldun. Onun ne mal olduğunu aldatıldıktan sonra öğrenenler de var" diyerek Beren'i rahatlatmaya çalıştı. "Zaten isimleriniz bile uymuyordu. Daha doğrusu sevgili olarak uymuyordu. İkiz kardeş ismi gibi ne o öyle?" dedi Ulaş. Beren'i teselli etmek ve gülümsetebilmek için kırk takla attık. Beren yüzündeki buruk gülümsemeyle "İyi ki varsınız" dedi.
Bir süre sonra Efe antrenmanı olduğunu söyleyip kalkarken Beren "Beraber gidelim. Berk kurstan gelir birazdan. Kapıda kalmasın" dedi. Efe başını salladığında. vedalaştık. Dördümüz bir süre daha oturduk. Ardından Ela ve Burak da erkenden kalktılar. Onların evi bizimkilerden biraz daha uzaktaydı. Ulaş ile yalnız kalınca "Biz de biraz dolaşalım mı?" diye bir öneri sundu. "Nereye gideceğiz?" diye sordum. "Her boşlukta gittiğimiz yere" dedi gülümseyerek. "Sahile mi?" diye sordum. Başını salladı. Yürürken "Sahile gitmeyi geleneksel hale getirdik sanırım" dedi Ulaş. "İkimiz de gökyüzünü çok seviyoruz fakat ölene kadar orada kalmamız imkansız. Yeryüzünde de sevecek bir şeyler bulmamız gerekiyordu. Sanırım ikimiz de seçimimizi denizden yana kullanmışız" dedim. Ulaş gülümsedi. Yürümeye devam ederken bir dükkanın önündeki bileklikler gözüme çarptı. Ben dükkana doğru ilerlerken Ulaş da arkamdan geliyordu. Bulut şeklindeki bilekliklerden birini elime alıp dükkana girmek üzereyken Ulaş bir bileklik daha aldı. Bu bileklik hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği şekildeydi. Avucumu açıp "Ver bakalım" dedim. "Olmaz" dedi Ulaş. "Hadi ama. Lütfen. Korkumu yenmemde bana çok yardımcı oldun ve ben sana doğru dürüst bir teşekkür bile edemedim. Sana bir hediye almak istiyorum" dedim. Ulaş başını olumsuz anlamda sallarken arkasındaki bir yere baktım. Nereye baktığımı anlamak için başını çevirdiğinde boşluğundan yararlanıp bilekliği elinden aldım. İçeri girerken "Lütfen" dedim. Gülümseyerek karşılık verdi. Dışarı çıktıktan sonra birbirimizin bilekliklerini takmasına yardımcı olduk. "Artık havada bulut yokken bile bizi mutlu edecek bir şeyler var" dedim. "Ve artık daha az boyun ağrısı çekeceğiz" dediğinde güldüm. Birkaç dakika sonra nihayet sahile ulaşmıştık. Boş bir yer ararken koşarak bize yaklaşan kız çocuğu dikkatimizi çekti. Balonunu elinden kaçırmıştı. Neyse ki fazla yükselmemişti. Ulaş, balonu almak için koşmaya başladı. "Dikkat et" diye bağırdım ama artık çok geçti. Ulaş denize düşmüş, balon da uçup gitmişti. Bir süre çıkmayınca korkuyla "Ulaş!" diye bağırdım. Birkaç saniye sonra yüzeye çıktığında "Beni korkuttun. İyi misin?" dedim. "İyiyim" diye cevapladı. "Su çok güzel. Gelsene" dedi gülerek. "Hasta olmaya hiç niyetim yok. Sen de bir an önce çıksan iyi edersin" dedim ve çıkması için elimi uzattım. Gülerek bana yaklaşırken "Sakın beni suya çekme" dedim. Somurtarak sudan çıktı. O sırada kızın ailesi de yanımıza koşmuştu. "Çok özür dileriz. İyi misiniz?" diye sordu annesi. Ulaş başını salladı. Babası "Sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı?" diye sordu. "Hayır, teşekkürler" diye karşılık verdi Ulaş. Adam "Bizim kızımız yüzünden oldu. Kız arkadaşınız seslendi ama duymadınız. Eğer yardımcı olabileceğimiz bir şey varsa söyleyin lütfen" dedi bu sefer. "Olur mu öyle şey? Yardım etmek istedim ve sakarlığım sonucu suya düştüm. Sizle gerçekten hiçbir ilgisi yok" dedi Ulaş. Aile birkaç kere daha özür dileyip uzaklaştı. "Gel, biz de şuraya oturalım kız arkadaşım" dedi gülümseyerek. Bunu söylerken "Kız arkadaşım" kelimesini bastırarak söylemişti. Karşılık vermeden oturdum ve Ulaş'a baktım. Arkasına yaslanmış memnun bir şekilde gülümsüyordu. "Neden hâlâ gülüyorsun?" dedim. "Birkaç saniyeliğine de olsa erkek arkadaşın olmak hoşuma gitti" diye karşılık verdi. İstemsizce ben de güldüm. "Bence senin de hoşuna gitti" dedi Ulaş. "Şu an baştan ayağa sırılsıklamsın ve düşündüğün şey bu mu?" diye sorduğumda başını salladı. Gülerek çantamdan telefonumu çıkardım. Rehbere gireceğim sırada Ulaş "Hasiktir! Benim telefon bozulmuştur" dedi ve elini cebine attı. Telefonu aradığı yerde bulamayınca endişeli bakışlarla bana baktı. Çantamdan onun telefonunu çıkardım ve gülümsedim. "Nereden çıktı o?" diye sordu. "Kafeden çıkarken masada unutmuşsun. Ben de yanıma aldım ama sana vermeyi unutmuşum. Ve iyi ki de unutmuşum" dedim. Bana teşekkür edip telefonu almaya yeltendiğinde "Eve gidene kadar bende kalsa daha iyi sanırım" dedim. Ulaş "Haklısın" dediğinde telefonu tekrar çantama koydum. "Cezaya kaldığımız gün sana "Sen mükemmel bir detaysın" demiştim ya, işte onu boşuna söylemedim" dediğinde gülümsedim. Ardından kendi telefonumdan ablamı aradım. Ulaş "Kimi arıyorsun?" diye sordu. "Ablamı arıyorum. Arabayı getirsin de bizi alsın" dedim. Ulaş "Abimi ara. Ablanın işi falan vardır şimdi" dediğinde "Ablamın bugün sadece sabahtan dersi vardı. Kaan abinin hâlâ dersi olabilir. Ablam daha erken gelir. Hem ne kadar erken olursa o kadar iyi. Bu hâlde biraz daha dışarda durursan hasta olacaksın" diye karşılık verdim. "İyi ki varsın Hobbit" dedi Ulaş gülümseyerek. "Sen de iyi ki varsın Skyscraper" dedim. Telefonu kapattıktan sonra "Neden bana "Skyscraper diyorsun? Yani neden Türkçesini söylemiyorsun?" diye sordu Ulaş. "Çok sevdiğim bir şarkının adı çünkü" diye cevapladım. "Hiç duymadım" dedi. Çantamdan kulaklığımı çıkardım ve telefonuma taktım. Tekini ona uzattım gülümseyerek. O da benim gibi gülümseyerek aldı kulaklığı.
Ablam mesaj atmıştı. Gelmişti ve bizi bekliyordu. Ayağa kalkıp etrafta göz gezdirdim ve arabayı bulunca "Ablam gelmiş. Kalk hadi" dedim. Arabaya bindiğimizde "Ulaş! Bu halin ne?!" dedi ablam. Ona Ulaş'ın denize düştüğünü söylememiştim. Sadece acil bir durum olduğunu ve çabuk gelmesini söylemiştim. Eğer denize düştüğünü söyleseydim bulunduğu yerden kalkmak için etraftakilere durumu anlatabilirdi. Ve herkesin bunu öğrenmesi de Ulaş'ın pek hoşuna gitmezdi. "Sorma Umay abla. Sakarlık işte. Ayağım takılınca düştüm. Bu arada almaya geldiğin için çok teşekkürler" dedi. Küçük bir çocuğun balonunu yakalamak için koştuğunu söylememişti. İyilik yaptığını kimseye göstermiyordu. Olması gereken de buydu aslında ama o sanki her gün bir çocuğun balonunu yakalamak için denize düşüyor gibi söylemişti bunu. Gün geçtikçe ona biraz daha aşık oluyordum. Sanki her gün ondan hoşlanmam için yeni bir sebep ortaya çıkıyordu. Ablam düşüncelerimi bölerek "Ne demek, zor durumda kaldığında her zaman arayabilirsin beni. Abin neyse ben de oyum. Dikkat edin bir dahakine. Başınıza bir iş gelir, haber de veremezsiniz. Kendinize çok dikkat edin" dedi ablam. Aynısı benim başıma gelse gülerdi ama Ulaş'a olduğunda tam bir abla gibiydi. Sanırım kardeşler hep böyle oluyor. Ama yine de bir kız kardeşim olduğu için mutluyum. Doğduğunuz an halihazırda bir en yakın arkadaşınız oluyordu. Burak ve Efe sayesinde erkek kardeşin nasıl bir şey olduğunu da çok iyi biliyordum. Bu konuda çok şanslıydım. Zamanla aileye dönüşen arkadaşlar bu hayatı güzelleştiriyordu.
İki Gün Sonra
Ulaş bugün okula gelmemişti ve niye gelmediğini anlamak hiç de zor değildi. Hasta olmuştu ve dün durmadan hapşırmıştı. Neyse ki çok bir şey kaçırmayacaktı. Bugün önemli olan sadece tarih, edebiyat ve matematik dersleri vardı. Yarın hep birlikte ders çalışacaktık. Konuları o zaman halledebilirdi. Öğle arasında yemek yerken "Destina, Ulaş'la konuşmuyor musunuz artık?" dedi Ozan. "Ulaş okulda olmadığı için konuşmuyorlar. Hem sana bir daha seni Destina'nın yanında görmek istemediğimi söylememiş miydim?" dedi Efe. Ozan gülerek "Buna Destina karar verir" dedi. "Ben de Efe'nin söylediklerinin tersi bir şey söylemedim ki sana" dediğimde uzaklaştı. O sırada Efe koluma bakıyordu. Göz kırparak "Ne oldu?" anlamında başımı salladım. "Dün sormayı unuttum. Sizin bileklikleriniz neden aynı?" diye sordu. "Eve giderken bunları gördük. Hoşumuza gitti, biz de aldık" dedim. "Tamam ama neden aynı?" dedi Beren gülerek. Cevap vermedim. Sadece ofladım. O sırada Eren yanımızdan geçti ve geçerken Beren'e uzun bir bakış attı. "Tipe bak. Hıyar" dedi Efe. Beren bakışlarını başka bir yere çevirdi. O sırada telefonum çaldı. Annem arıyordu. Efe "Ulaş mı? Bugün yeterince ayrı kaldınız birbirinizden" dedi gülerek. "Sen benimle uğraşacağına kendine bak. Bir hafta oluyor ama hâlâ Bilge'yle tanışmak için bir adım atmadın. Hani nerede senin özgüvenin?" dedim. Efe'nin cevap vermesini beklemeden telefonu açtım. "Alo, Destina müsait misin kızım?" diye sordu annem. "Evet anne. Öğle arasındayım" diye cevapladım. "Sevgi teyzen aradı az önce. Akşam yemeğine davet etti. Ulaş da hastaneye gitmiş, doktor rapor vermiş. "Destina müsaitse bugün gördükleri dersleri çalıştırabilir mi?" diye rica etti. Ben de sana sormadan cevap vermeyeyim dedim. Eğer çalıştıracaksan gidelim" dedi. "Tamam anne. Gidelim" diye karşılık verdim. "Çıktığında eve gel canım. Evden geçeriz oraya" dedi. "Tamam" dedikten sonra vedalaşıp telefonu kapattık.
Ulaş Zorlu
Annem odaya girdi ve "Akşam Ayla teyzenler gelecek. Destina sana ders çalıştırmayı kabul etmiş" dedi. Başımı salladım. Annem odadan çıktığında "Ulaş, doğru söyle. Destina eve gelsin de sana ders çalıştırsın diye hasta numarası mı yapıyorsun lan?" dedi abim. "Sence okulda Destina'yla daha uzun zaman geçirmek varken evde çalışacağımız iki saati mi tercih ederim? Bu zekayla nasıl üniversite kazandın sen?" diye karşılık verdim. Bugün sadece sabah dersi vardı ve eve geldiğinden beri benimle uğraşıyordu. "Ondan hoşlanıyorsun değil mi?" dedi. "O kadar belli oluyor mu?" diye sordum. "Fazlasıyla" diye cevapladım abim. "Çok hoşlanıyorum ondan. Hatta sanırım aşık oluyorum" dedim. "Kaç yaşındasın lan sen? Biliyor musun aşkın ne olduğunu?" dedi abim. "Bilmiyorum ama bu hissettiğim şey hoşlanmaktan çok daha fazlası" dedim. Abim "Tamam lan. İki soru sorduk diye hemen duygusallaşma" deyip ayağa kalktı. "Abi" diye seslendim. "Ne var?" dedi arkasını dönüp. "Su getirsene. Hastaya yardım etmek sevaptır" dedim. "Sen hasta olacaksın diye ödüm kopuyor. Akşama kadar parmağında oynatıyorsun beni. Hem hastasın hem de annem kızacak diye bir şey diyemiyorum" deyip mutfağa ilerledi. Suyu alırken "Aferin köle" dedim. "Alçak" dedi. Odasına ilerlerken "Bir daha su istediğinde ne yapacağımı görürsün. Tüküreceğim o suya" diye bağırdı. "Peki buna herhangi bir zarar verdin mi?" diye sordum. "Yorum yok" dedi ve odasının kapısını kapattıı. Bardağı masaya geri bıraktım. Abimin ne yapacağı belli olmazdı.
Destina Karaca
Eve geldiğimde birkaç saat ders çalıştım. Bir süre sonra ablam ve babam da geldiğinde "Hadi hazırlanın" dedi annem. Odama gidip dolabın karşısına geçtim. Göze batmayacak ama güzel duracak bir şeyler aradım. Nihayet seçmeyi başarıp hazırlandığımda odadan çıktım.
Sevgi teyzeler bizi karşıladıktan sonra "Buyrun geçin. Destina, Ulaş odasında kızım. Bir soluklan sonra çalışırsınız" dedi Sevgi teyze. "Ben en iyisi şimdi gideyim. Epey not aldık bugün. Anca bitiririz" dedim. "Daha önceden arkadaşlarıyla konuşmuşlar zaten. Yarın bizde ders çalışacaklar. Ulaş gelebilirse yarın da konuların üstünden geçer. İyice anlar" dedi annem. Sevgi teyze "Geç o zaman kızım. Biraz daha iyileşti zaten. Yarın da gelir belki" dedi. Gitmeden önce babama baktım. Başını salladı. Artık tüm erkek arkadaşlarımıza şüpheyle yaklaşıyordu. Ben ablama göre biraz daha şanslıydım. Çünkü Ulaş arkadaşlarının oğluydu ve bu yüzden pek sorun olmuyordu. Ulaş'ın odasına girmeden önce kapıyı çaldım. "Gel" diye bir ses duyduğumda içeri girdim. Ulaş yatağında oturmuş gitar çalıyordu. "Hoşgeldin" deyip gülümsedi beni görünce. "Hoşbuldum. Nasılsın? İyi misin biraz daha" dedim. "İlaç kullanınca daha iyi oldum" diye karşılık verdi. Daha sonra "Ben sana sandalye getireyim" deyip ayağa kalktığında üzerindeki kıyafetleri gördüm ve "Bu gidişle iyileşemeyeceksin" dedim. Üstünde beyaz bir oversize tişört ve dizlerinin altına gelen gri bir şort vardı. Bilekliğini hala takıyor olması da gözümden kaçmamıştı ve beni çok mutlu etmişti. "Merak etme güzelim, bir şey olmaz. Hem babaannemden bitki çayı tarifi aldım. Onu da içersem yarına iyileşirim" dedi. "Bu arada Müjgan teyze nerede?" diye sordum. "Halamda kalacak bir süre" diye yanıtladı. Ardından "Çantanı bırak istersen" dedi ve çıktı. Baş ucundaki komodinin önüne çantamı bırakırken üstündeki çerçeve dikkatimi çekti. Çerçeveyi elime aldım. Küçükken beraber kumdan kale yaptığımız fotoğraftı bu. İstemsizce gülümsedim. O sırada Ulaş odaya girdiğinde çerçeveyi bıraktım. "Bu fotoğraf çok hoşuma gidiyor" dedi. "Benim de" diye karşılık verdim. Masaya oturduğumuzda "Matematik hariç tüm derslerin notları var. Matematiği her ne kadar sevmesem de senin için dinlemeye çalıştım ama konuyu ilk derste kaçırdığım için bir şey anlamadım. Orayı Beren'den dinlesen olur mu? Diğer tüm dersleri anlatmaya hazırım ama" dedim. "Teşekkür ederim Gökyüzü'm" diye karşılık verdi. Bana böyle hitap etmesi çok hoşuma gidiyordu. Heyecanımı gizlemek için "Eee, bugün neler yaptın bakalım?" diye sordum. "Seninle konuşmayı çok özledim. Gün boyunca seninle konuşamamak işkence gibiydi. Bir de evde abim olunca katlanılmaz bir şey oldu. Gökyüzü'mü çok özledim. Ama neyse ki yanımda bu vardı" dedi bileğini kaldırarak. Gülümsedim ve kızaran yanaklarımı gizlemek için kitaba baktım. "Hadi başlayalım" dedim.

Gökyüzü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin