50'li yaşlarını devirmeye yakınlaşmış Ester Vitale, dik bir duruşla gecenin karanlığını seyrediyordu. Suratında herkesin görmeye alıştığı türden memnuniyetsiz bir bakış vardı. Saçları sımsıkı toplanmıştı, üç senedir hiç aksatmadığı gibi siyah giyiniyordu. Herkes hayatına devam ediyor, dünya dönüyor ama Ester Vitale hala yas tutuyordu. Yas tutuyor ve kinini diri tutuyordu. Acısını bir zırh gibi göğsüne bastırıyor ve zamanını bekliyordu. Zeki bir kadındı. Hep zeki bir kadın olmuştu. Duygularını hiçbir zaman kimseye, kocasına bile belli etmemişti. Öfkesini, acısını, nefretini hep içine gömer ve zamanı geldiğinde onları bir silah olarak kullanırdı. Annesinin nasihatini her daim aklında taşırdı; kimin sabrı varsa dünya onundur.
Dünya Ester Vitale'nindi.
"Annem her zaman kadınların işini erkeklere asla verme derdi," diye konuştu ağırca, gözlerini hala karanlıktan ayırmadan. "Çünkü kadın ince eleyip düşünür, erkek ise sıçıp batırır. Annem her zaman intikamın bir kadın işi olduğunu söylerdi," Gözleri dalgınlaşırken, "Annem her zaman haklıydı." diye mırıldandı.
Evlenip, soyadı bir Vitale olarak değiştiğinde henüz küçük bir kız sayılırdı. Fakat o zamanlar bile Ester hep yaşıtlarından farklıydı, her zaman mantığıyla davranırdı. Sadakatsiz kocası onu defalarca başka kadınlarla, kendi tırnağı bile etmeyecek soysuz kadınlarla aldattığında adama bir kez olsun sesini yükseltmemiş, kendini acındırıp gözyaşı dökmemişti. İntikamını almıştı ama hep kendi yoluyla. Zavallı kocası, bu koca imparatorluğun başında duran kişinin hep kendisi olduğunu düşünürdü. Yanılıyordu. Yöneten kişi hep Ester'di. Sadece kocasının aksine inanmasına izin vermişti.
Kocası ölüp, oğlu başa geçtiğinde de düzenin değişmesine izin vermemişti. Fausto'yu canından bile çok seviyordu ve onu kaybetmek, kadının kalbini paramparça etmiş, yerine küller bırakmıştı ama Ester, oğlunun en büyük özelliğinin aklı olmadığının hep farkındaydı. Tek başına bırakılsa, iki aya kalmaz tüm miraslarını çarçur eder ve tüm ailelerini mahvederdi. Ester gücü hep elinde tutmuştu... O lanet aileye dek.
Del Piero. İsim aklına geldiğinde suratını buruşturdu. Onlardan hep nefret etmişti. Kocasının zamanında da, oğlunda da. Del Pierolar, başa kim geçerse geçsin, hep aynılardı. Aynı kibirli duruş. Dünyayı kendilerinin yönettiklerini sanıyorlardı ve Ester, kocasının ve oğlunun o lanet ailenin kibri ve gücü altında ezilmesinden hep nefret etmişti. Sonunda, Antonio Del Piero bir Türk kadınıyla eve geri döndüğünde Ester nihayet, o ailenin bir açığını bulduğunu düşünmüştü. İtalyan mafyası yabancılardan nefret ederdi. Onlara göre bir üyenin bir yabancıyla evlenmesi demek, soylarının kirlenmesi demekti. Ester bunu çok iyi biliyordu ve kendisinin eski dostu, Antonio'nun eski karısının babası Carlo'nun sulağına su kaçırmıştı. Antonio'nun bir Türk kızını hamile bırakıp, üstelik onunla evlenerek kendi kızına, Sofia'ya ne büyük haksızlık yaptığından ve kızın gururunu iki paralık edeceğinden yakınmıştı. Kadın konuşup zehrini saldıkça Carlo'ya söylediği her şey mantıklı gelmeye başlamıştı ve adam, Antonio'nun o Türk ile evlenmesini ailesine bir hakaret olarak görüp, ona savaş açmıştı. Ester planı tıkır tıkır çalıştığı için çok mutluydu. Sonunda, masadakiler Antonio'nun idamına oy verecek ve Del Pierolar bu büyük kayıba dayanamayarak yıkılacaklardı. İtalya'da isimleri bile kalmayacaktı. Antonio kemikleriyle birlikte toprağın altına gömüldüğünde, masanın liderliği oğluna kalacaktı. Ve elbette, her zamanki gibi, asıl yöneten Ester olacaktı. Hep hayal ettiği o inanılmaz güce kavuşacaktı.
Fakat planının işlediğini düşünürken, hiç beklemediği bir şey olmuştu..
Antonio, oğlunu öldürmüştü.
![](https://img.wattpad.com/cover/177028332-288-k26826.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN PENÇESİNDE (İTALYAN SERİSİ#3)
Roman d'amour22 yaşındaki Flora, Del Piero ailesinin en küçük kardeşi olarak el bebek gül bebek yetiştirilmiştir. Artık bu korumalı hayattan sıkılan genç kız, yalnızca bir geceliğine diğer herkes gibi çılgın ve genç olabilmek ister.. Bu masum eğlencenin bir şeyt...