BÖLÜM OTUZ İKİ

20.4K 1.7K 738
                                    

Fabio, karşısında sinsi bir tilki gibi sırıtan adama gözlerinde birikmiş tüm öfke ve nefretle bakıyordu. Onu öldürmek istiyordu. Brando'nun kararmış kalbinin elleri arasında ezildiğini, atmayı bıraktığını kulaklarıyla duymak istiyordu. Adamın ona ölümün verdiği dehşetle bakmasını istiyordu.

Ellerinin bağlı olması ne yazıktı.

Kahrolası Brando oyununu iyi hazırlamıştı. Kulüpte yalnızca Brando ve adamları yoktu, tüm ihtiyar heyetini toplamıştı. Kulübün önünde durdukları an Fabio ve diğerleri bir tutsak gibi çekilip alınmış, elleri bağlı bir şekilde yan yana dört sandalyeye zorla oturtulmuşlardı. Adamların hiçbirisi bununla ilgili bir şey yapmamıştı, yapamamıştı çünkü onlar sandalyeye bağlanırken Brando, Birdie'nin saçlarından zorla tutmuş ve kızın tüm yüzü kanlarla kaplı hıçkıra hıçkıra ağlarken, boğazına bir bıçak dayamış ve en ufak bir hareketlerinde kızın boğazını keseceğiyle onları tehdit etmişti. Zaten yapabilecekleri herhangi bir şey yoktu; tüm zarlar Brando'nun elindeydi. İhtiyarlar heyetini toplamıştı. İtalya'nın tüm güçlü adamları onlardan nefret ediyorlardı, onların bir hain olduğunu düşünüyorlardı. Kaçma şansları yoktu. Savaşma şansları yoktu.

Brando, ellerini çarpıp keyifle bağırdı, "Evet! Onur konuklarımız da geldiğine göre oturumu açalım.."

Adamlara nefretle bakan Stefano hırıltılı sesiyle bağırdı, "Sana en başında bir Vitale'nin beladan başka bir şey getirmeyeceğini söylemiştim, Brando! Bu haini içimize sokma, demiştim!" Sonra bakışlarını Lorenzo'ya çevirdi, adama tiksinerek bakarken, "Bir soysuzu masamıza oturtmandan bahsetmiyorum bile..."

Lorenzo sırıtarak, "Ellerimi aç ve kimin soysuz olduğunu görelim Stefano." diye tehlikeli bir sesle mırıldandı.

Masanın en sessiz adamlarından birisi olan Silvestri, hayal kırıklığı dolu bakışlarını Luciano'nun üzerinde dolaştırdı, "Peki ya sen Luciano?" diye sordu başını inanamazmış gibi iki yana sallayarak. "Masaya ihanet etmenin ne anlama geldiğini biliyor olman lazımdı, evlat. Baban seni bu halde görse seni kendi elleriyle öldürürdü!"

Luciano, buraya girdiklerinden beri ilk defa bir duygu belirtisi göstererek -adam zorla sandalyeye bağlanırken bile sanki tüm bu olanlar uykusunu getiriyor gibi sıkılgan bir halde durmuştu- öfkeyle Silvestri'nin yaşlı gözlerinin içine baktı, "Babamdan bahsetmeye sakın cüret etme!" diye tısladı dudakları arasından. Riccardo'nun bakışları ise bir şahin gibi Brando'nun üzerindeydi, "İstediğini yaptık, buraya geldik. Şimdi Birdie'yi bırak." dedi soğuk bir sesle.

Brando gözlerini devirdi, "Bana emir verebilecek durumda olduğunu mu düşünüyorsun genç adam? Üstelik ellerin ve ayakların bir sandalyeye bağlıyken!" Elini sertçe masaya vurdu. Kurduğu bu tiyatroyu başkalarının yönetmesinden hoşlanmamıştı. "Fahişeni ben ne zaman istersem o zaman serbest bırakırım! Hatta.." Parmağını şıklattı, adamlarından birisine dönüp, "Kızı yukarı, odama çıkarın. İşimi bitirdiğimde o küçük kuşla biraz oynayacağım." diyerek pis pis sırıttı. Adam başını sallayıp anında sahibinin emrini yerine getirmek üzere Birdie'nin kollarını sıkıca tutup, onu itekledi. Ağlayan kız yardım istercesine Riccardo'ya baktı, ancak adam da en az onun kadar çaresizdi. Riccardo, Brando'ya, "Seni geberteceğim! Ona sakın dokunma!" diye kükredi.

Brando ofladı, "O bir fahişe, değil mi? İşi bu. Ha bir eksik, ha bir fazla.. ne fark eder ki?" diye masumca omuzlarını silkti. "Hem sen bunlarla kafanı yorma, Riccardo. Az sonra en ufak derdin benim fahişene yatakta neler yapacağım olacak.." diyerek pis bir kahkaha attı. Fabio ona tiksinerek baktı. Derisinin altında biriken öfke, sanki birazdan alevlere dönüşerek hem kendini, hem de bu odadaki herkesi yakacaktı. Brando'ya bakıyordu ve görebildiği tek şey, o aciz, zavallı kızlardı. Görebildiği tek şey Abel'dı. Bunun için onun sonunu getirecekti. Onun acı çektiğinden emin olacaktı.

ŞEYTANIN PENÇESİNDE (İTALYAN SERİSİ#3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin