Sessizce Gitme -22-

416 231 39
                                    

The Irrepressibles - In This Shirt (bütün bölümü bu şarkı ile yazdığım için bunu önermek istedim :))

Sessizce Gitme -22-

"Doğru mu bu söyle! Sen-"

Sözlerim bir anda yarım kaldı. Araf, kolumdan tuttuğu gibi beni kendine çekerken başımı göğsüne dayadı. Ne yapıyordu? Beni böyle mi sakinleştirecekti. İçimde yanan deli ateş asla sönemezdi. Yüzüm takımının ceketine gömülmüştü. İtmek için elimi göğsüne koyduğum an Araf'ın acıyla inlediğini duydum. Burnuma bir yanık kokusu ulaştı. Elim, göğsünde kalırken kalbim tekledi. Bütün sesler susmuşken ne olduğuna anlam veremiyordum.

"Şşş, sakinleş... Sakinleşmeye çalış, seni buradan çıkaracağım." Aceleyle ve canının acısının karıştığı bir ses ile konuştu. Saçlarımı hafif hafif okşarken yerimde kala kalmıştım. Ne olduğuna anlam veremiyordum. Bu yanık kokusu ceketinden mi geliyordu? Elimin üzerine elini getirirken bir eliyle başımı göğsüne bastırıyordu.

"Başını sakın kaldırma..."

Derin derin nefes alıp verirken, kendimden geçmeye başladığımı hissettim. Bir elimle tuttuğum kolunun kaydığını hissettim. Sadece onun kokusu burnuma ulaşıyordu. Hissizleşmiştim.

"Bu sefer çok ileri gittin! Seni uyarmıştım..." Araf'ın bu sözleri söyleyebileceği tek kişi Çiçek'ti. Beni göğsüne bastırırken sinirle konuşuyordu. Sesi oldukça korkutucuydu. Araf sinirli olduğunda ondan herkes korkabiliyordu. Sakin bir insanı delirtmek kolay değildi ve içlerinden ne çıkacağı da belli olmazdı. Fakat ben, asla...

"Asaf! Çiçek'i al, Aref sende ibne abisini... Şovlarını yukarıda yapsınlar bakalım!"

Ayaklarım sürüklenirken onunla beraber yürümeye çalıştım. Üzerime çöken halsizlik ile ne itecek ne de onun adımlarına yetişebilecek. Başını kaldırma diyordu, sanki bunu yapabilecek gücüm kalmış gibi... Yüksek dozda uyuşturucu almış gibi hissediyordum. Yorgun ve hissiz, dünya çevremde dönüyor, yer ayağımın altından kayıyordu. Karanlık, gözlerimi kapandığı için miydi yoksa ceketine dayalı gözlerimden miydi? Peki, en sonunda kesilen sesler, salon boşalmış mıydı? Havalandığımı hissettim. Başım geriye giderken Araf'ın endişeli yüzünü gördüm. Yüzlerimiz birbirine yaklaşmıştı, beni kucaklamıştı. Esmer teninde ter damlalarının olduğunu gördüm. Dudakları oynadı, sesi kulağıma yetişmedi. Konuşuyordu, duyamıyordum. Tekrar bir baskıyla başımı göğsüne gömdü. Elimde olsa şu an ona yumruk atar ve burayı terk ederdim. Kendimi annesinin kucağında savunmasız bir bebek gibi hissediyordum.

Ne kadar süre geçti bilmiyordum; yüzüme temas eden soğuk su damlaları ile gözlerim açıldı. Ne olduğunu anlamadan bir daha yüzüme su çarpıldı. Aniden kendime gelişim ile benliğim sarsıldı.

"D-dur!"

Belimden sımsıkı tuttuğunu hissediyordum. Ellerim yüzümü siper etmek için havalandı. Su çarpması sesim ile durdu. Başımı kaldırdım. Banyodaydım, lavabonun önünde. Kendimi görmek için baktığım ayna; yerinde yoktu. Birkaç saniyelik duvar ile bakışmamın ardından kafamı arkaya doğru çevirdim. Araf, beni kendine çevirirken kalçam lavabonun fayansına yaslandı. Yüzümü avuçlarının arasına alırken anlımı da eliyle yokladı. Dudaklarım titriyordu. Ne olduğunu idrak etmem ve anıların beynime doluşması saniyelerimi aldı.

Beni kandırmıştı, dudaklarında başka bir kadının izi vardı. Duraklarım hafifçe aralandı. Bana bakan o gözlerini oymak için hırsla doldum.

Eline hızlıca vurarak ittim. Gözlerime en soğuk bakışımı yerleştirdim. Onun şu an bana merhametle bakması umurumda değildi.

"Bana büyü yaptın, ancak böyle sıyrılabilirdin değil mi?! Siktir git, oruspunun yanına!" parmağımla dışarıyı gösterdim. "Değil kırk beş gün, bu saatten sonra bir dakika bile durmayacağım!"

Zemheri ArafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin