Grandson- Blood// Water 🎶
Y
orum ve oylarınızı bekliyorum❤
Karanlıkta Saklanan Dolunay 26
Kayıp şehrin kana bulanmış anahtarı... Geçmişinden bir parça gibi avuçlarıma bırakılmış, geldiği yerden izlerini acı bir şekilde üstünde taşımış... Bazen acılar yük gibi değil gibi elmas gibi taşınır ruhunda, o zamanlardan elinde sadece bunlar kalmıştır. Unutmamak için gün gün sayıklarsın, intikam; bir taş gibi üzerine yıkılır. Altından kalkmak yerine taşı da kendinle sürüklersin. Yıkıldığın taş, onların üzerine devrilene kadar.
O gün sabahı zor etmiştim. Değil Sare ve Nina, Asaf ve Aref'in bile haberi yoktu. Dünyanın bilmem hangi ucuna saklanacaktık. Kaçarak yaşamak, asla bana göre değildi. Tek bildiğim şey, gitmek istemediğimdi. Bu şatoyu, büyülü dünyayı bırakmak istemiyordum. Bu şehirde de benim dünyam vardı. Başka bir yerde nasıl yapabilirdim? Ben Zemheri'ydim, çabuk sıkılır, ortalığı dağıtmayı severdim. Orada sessiz sedasız bir yaşam kuramazdım. Dolunay'ın tek şansı kaçmak mıydı yani?
Kendini unutuyorsun Zemheri...
Ben kendi başımın çaresine her zaman bakabilirim.
Ne olduğunu bilmeden bunu söylemen, gülünç...
Araf soğukkanlılıkla eşyaları topluyordu. Küçük bir çanta ayarlamıştı. Cadılar yavaş yavaş düğün ayini için geliyorlardı. Kimi uçarak, kimi ise modern bir şekilde dağ arabalarıyla...
Bu gün bu odada son günüm müydü yani? Araf ile hiç beraber uyumadığımız yatağıma baktım, duvardaki asılı olan resmime, tavandaki çizimlere, banyoda kavgamızdan duran aynasız dolaba... Her bir yerde anılarımız vardı. Saçma bir duygusallık üzerime çökmüştü. Balkonda oturup konuşmalarımızı özleyecektim.
Üzerimde sanki düğünde çok duracakmışım gibi kadife kalın askılı bir elbise vardı. Açık kalan boynumda siyah bir kolye, saçlarımı toplamayı sevmediğim için açık bırakmıştım. Başımın üzerinde her prenseste olan tacım vardı.
Yerimden bir anda kalktım. Araf arkasını dönüp ani hareketime baktı. Üzerinde Siyah bir gömlek ve üzeri işlemeli kadife kısımları olan bir ceket vardı. Saçlarını özenle yapmıştı. Ama gerginliği yüzünden okunurdu.
"Kaçmak, tek çare mi Araf?" diye fısıldadım. Duygularımı gizlemeden sordum bu soruyu. İçimdeki mutsuzluk ruhumu boğarken hissizce duramıyordum.
Buraya alışmıştım. Sofradaki kaoslara, Sare ile her an bir çatışma içinde olmaya, Nina'nın yaptıklarıyla dalga geçmeye, Aref'i çıldırtmaya ve Asaf ile gülmeye... İris'i ezerken ki aldığım keyif ise kelimelerle anlatılamazdı.
"Ben de ailemi bırakıyorum Zemheri," dedi yatağın ucuna çökerken, "çok düşündüm, inan bana." Başını ellerinin arasına aldı. Sonrasında ise bana baktı. Gözlerinin içi kızarmıştı. Kendini zor tutuyordu, farkındaydım. O da doğduğu, büyüdüğü yeri ve de kardeşlerini terk ediyordu. "Kraliçe'yi hırslarından vazgeçirmek imkânsız, büyük bir ışık buldu. Bunun için herkesi harcar... Gördüğün gibi Dolunay'ı bile harcıyor." Durdu ve yutkundu, sonrasında devam etti. "Sen ise, seni kendimden sakınırken bir de bizden, bizden farklı olduğunu öğrenirlerse ne olur düşünebiliyor musun? Canını yakarlar Zemheri, sadece annem değil, herkes. Canın yanarsa yapmam dediğim şeyleri gözümü kırpmadan yaparım. Artık bir şeyi toparlamaya çalışan Araf olmaz."
Bana ne tür bir zarar verebilirlerdi? Kendimi kontrol ederek büyü bile yapamıyorken tek yapabilecekleri şey; beni tehdit olarak görüp öldürmek olurdu. Aklıma, Araf'ın bana saldıran adamın kalbini sökmesi geldiği an gözlerimi sımsıkı kapattım. Ona işkence eden konsey... Kollarımda ölmek üzere olduğu halini bir daha görmek istemiyordum. Kalbim bu düşünce ile hızlıca çarptı. Tanrım, bunu asla görmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri Araf
FantasyGecenin en karanlık koynunda; bir ayinin ortasında, kendinizi bulsanız nasıl hissedersiniz? O gece Zemheri ait olmadığı bir yerdeydi. Ya da öyle sanıyordu. Bir Gelin Ayini'nde. Dolunay'ın göğsünde. 🌑 "Cok susuyorsun, suskunluğun beni daha çok ko...