Dijital tartının üzerine çıktığım zaman ellerimi yumruk yaptım ve gözlerimi kapatıp sıktım. Rakamda bir değişiklik görememekten korkuyordum. Son kan alındığından beri onbeş gün geçmişti. Bu onbeş günde normalde yemediğim kadar çok yemiş, eski halime dönebilmek için sınırlarımı zorlamıştım. Artık rahat ve desteksiz yürüyordum hatta koşabiliyordum. Bana alışmam için verdikleri plastik topu avucumun içinde sıkabiliyordum. Başımı aşağı eğip tartının göstergesine baktım. Elli kilo olmuştum. Dört kilo almıştım. Eski kiloma da dört kilo kalmıştı.
Gülümsemek istemiştim ama yapamıyordum. Dudaklarım sanki kıvrılmayı unutmuş gibiydi. Tartıdan inip ayaklarıma ayakkabılarımı geri giydim. Üzerimde hala aynı hasta önlüğü vardı ve saçlarım o kadar uzamıştı ki artık kalçamı geçiyordu. Kesmek istiyordum. Şimdiye kadar en fazla belime kadar kullanmıştım saçlarımı. Peşimdeki iki asker ile birlikte odama doğru ilerledim. Yanımızdan iki tane doktor koşarak merdivenlere gittiler. Tüplerin olduğu tarafa gidiyorlardı ve oldukça telâşlılardı. Korkmaya başlamıştım. Umut ve Deniz hala oradaydı.
"What's going on?(Neler oluyor?)"
Arkamdaki askere sordum. Eliyle omuzumu itti. "Walk! (Yürü!)"Gözlerim merdivenlerin orada odama yürümeye devam ettim. Bir şeyler olmuştu. O şişman doktorlar hayatta koşmazdı yoksa. Odamın önüne girdiğim zaman daha uzun olan asker kartını okuttu. İçeri girdiğim zaman yalnız olmayacağımı farkettim. Pencerenin önünde sırtı bana dönük biri duruyordu.
"Daniel!"
Vücudunu bana çevirir çevirmez koşup boynuna sarıldım. Kapı arkamızdan kapanırken kollarını belime sardı. Onu uzun zamandır görmüyordum.
"Sana da aynısını yaptılar sandım!" Dedim daha sıkı sarılarak. Bırakmak istemiyordum, onun da bunu söylemek istercesine sıktı beni.
"Buradayım."Biraz uzaklaşıp bir elimi yanağına yerleştirdim ve yüzünü inceledim. Son gördüğüm zaman sakalları uzamıştı ama şuan hiç sakalı yoktu. Yüzündeki yorgunluk izleri hala duruyordu ve geçen sefer olduğu gibi dudağı patlaktı ve sol elmacık kemiğinde bir morluk vardı. Saçları dağınıktı. Tekrar sarıldıktan sonra elleri saçlarıma gitti. İstemsiz bir şekilde gözlerim doldu. Ağlamamak için kendimi sıktım. Az önce gülümsemeyi unutmuş duraklarım keyifle kıvrıldı.
"İyi gördüm seni." Daniel ile birlikte yatağıma oturduk. Hafifçe başımı salladım. "Ben seni iyi görmedim ama," dedim. Elim yüzündeki morluga gitti. "Neden hala bunu yapıyorlar?"
Daniel elimi alıp aşağı indirdi ve sıkıca tuttu. "Yanına her gelmek istediğimde bunu yapıyorlar. Ama bir de onları gör sen."
Daniel'ın söylediği şeye karşı başımı aşağı eğip güldüm. Yanıma gelmek için bütün bunlara katlanmıştı.
"Kilo almışsın, yakışmış."
Tekrar başımı salladım. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Burada durup öylece ona bakmak istiyordum sadece.
"Saçlarım da uzadı, artık rahatsız ediyor." Saçlarımı önüme çekip avuçlarımın içine aldım.
"Kesmemi ister misin?" Diye sordu Daniel. Şaşkınlıkla gözlerimi ona çevirdim.
"Sen mi?"Önümdeki pencereden gökyüzüne bakıyordum. Bulutlar çekilmişti ve bütün mavilik öylece ortaydı. Daniel'ın teklifini kabul etmiştim. Şuan arkama geçmiş saçlarımı kesiyordu.
"Biraz yavaş kesmiyor musun?"
Daniel'ın gülme sesini duydum. "Bitsin istemiyorum, biterse giderim."
"O zaman bende senin saçlarını keserim. Aynaya baktın mı hiç?"
"Bu ara tercih etmiyorum."
Makas sesi kulaklarıma sakin bir şarkı gibi geliyordu. Daniel'ın ellerini ile annemin elleri gibi hayal ediyordum. Bir an için onun burada olduğunu varsaydım. Yavaşça yutkundum. Gerçekler hiç olmadığı kadar acıydı."Beline kadar geldi."
Başımı geriye çevirip yerdeki saçlarıma baktım. "Biraz daha keser misin?"
Daniel başını sallayıp onayladı. Eğilip biraz daha kesmeye devam etti. O da biraz zayıflamıştı. Yüz ifadesi bile değişmişti. Benim de çok farklı olduğum söylenemezdi. Aynaya uzun zamandır bakmıyordum. Gördüğüm tek şey solgun zayıf yüzümdü. Bu halimi umursamayan tek insan şuan saçlarımı kesmek ile meşguldü.Kesimi bitirdiği zaman saçlarımı omuzlarımdan önüme attı ve makası önümdeki masaya bıraktı.
"Bitti, yeterli mi?"
Saçlarımın uçlarına dokundum. Omuzlarımdan biraz aşağıdaydı. Başımı salladım. "Teşekkür ederim." Diyerek ayağa kalktım. Daniel'ın kolundan tuttum. "Sıra sende."
Bana gülümseyip sandalyeye oturdu ve arkasına yaslandı.
"Daha önce hiç saç kesmedim haberin olsun." Dedim. Daniel omuzlarını silkti. "Umurumda değil, sen yapıyorsun sonuçta."
Söylediği son cümle kalbimin çarpmasına sebep olmuştu. Uzanıp makası elime aldım. Ellerim ile önce Daniel'ın saçlarını karıştırdım. Onca şeye rağmen oldukca yumuşaktı. Sarı tutamları elimde bir düzene sokmaya çalıştım. Aslında fazla uzamamışlardı. Normal denilecek bir uzunluktaydı saçları. Kesmekten vazgeçmiştim.
"Vazgeçtim kesmiyorum."
"Neden?"
Kollarımı Daniel'ın boynuna sardım ve çenemi başının üzerine yasladım. Pencereden dışarıya bakmaya başladık ikimizde.
"Böyle güzel, hoşuma gitti."
"Bak şimdi ömür boyu saçlarımı kesmeyeceğim."
Tekrar hafifçe tebessüm ettim. Onun yanındayken vücudumdaki acıları istediğim gibi yoksayabiliyordum. Hepsini bana unutturuyordu."Daniel."
Elimi tuttu ve "Hm," dedi dudaklarının arasından.
"Sence sona mı geldik?"
Vücudunu bana çevirdi. Başımı kaldırmak zorunda kaldım. Kaşlarını çatmıştı. "Hayır, hepimizi buradan çıkartacağım. Hatta buradaki tüm çocukları."
"Nasıl yapacağız. İkimizi de yalnız bırakmıyorlar."
"Bir boşluktan faydalanmalıyız. Deniz ve Umut'u çıkartıp uyandırmamız gerekli."
"Nerede olduklarını biliyorum. Bir alt kattaki laboratuvardalar, onları ayrı tutuyorlar. Bana kalırsa sadece uyuyorlar, aynı ilaçtan vermediler. Bir nevi bize şantaj yapıyorlar."
Daniel ayağa kalktı. Ona bakarken başımı yukarı kaldırmak zorunda kalmıştım.
"Az önce de telaşlıydılar. Oraya gidiyorlardı. Korkuyorum Daniel, ara sıra bana onları gösteriyorlardı ama onbeş gündür göremedim."
Daniel cevap vermedi. Düşünüyordu. Hep sessiz kalırdı. Tam o sırada kapı açıldı ve içeri bir asker girdi."That's enough! (Bu kadar yeter!)"
Daniel bana dönüp sarıldı.
"Yarın sabah saat onbirde banyoya gir." Diyerek kulağıma fısıldadı.
"Enough, you stupid bastard! (Yeter artık seni aptal piç!)" Asker küfür ederek Daniel'ın kollarından tutmaya çalıştı. Daniel aniden geriye dönüp bir eliyle askerin kolunu tuttu, diğeriyle de boğazını sıktı. Asker Daniel'dan daha kısaydı ve gözlerinde bir anlık bir tedirginlik görmüştüm. Diğer askerler silahını bize doğrulttuğu zaman Daniel askeri bırakıp beni arkasına aldı.
"Don't touch her, I'm coming. (Ona dokunmayın, geliyorum.)"
Bana bakıp "Söylediğimi unutma sakın."
Dedikten sonra askerler ile birlikte odadan çıktı.Kapı kapandıktan sonra yerdeki saçlarıma baktım. Temizlik görevlisinin düğmesine bastıktan sonra kendimi yatağıma atıp oturdum. Ellerim ile çarşafımı sıktım. Daniel'ın aklından her ne geçiyorsa çok riskli olduğu kesindi. Ama ona güvenmekten başka çarem yoktu.
Oy ve yorumlarınız benim için çok kıymetli, umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur.
Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI HAPİSHANESİ
AdventureFBI'nun kurduğu söylenen, kimsenin yerini bilmediği Amerika'da bir yeraltı hapishanesi. 12-25 yaşları arasında suçlular bu hapishanelerde tutulur. 25 yaşına gelenler hapishaneden götürülür ve bir daha haber alınamaz. Fakat garip bir durum va...