KAYIP

1K 86 0
                                    

Üzerime hırkamı giydim ve kapşonunu kafama kapattım. Kaldığımız eve son bir kez baktıktan sonra Umut'un koluna girip bahçe kapısına doğru ilerledim. Beklediğimiz yere bir araba yaklaşıyordu. Panikle Umut ile geri geri gitmeye başladım. Ama şoför koltuğunda Daniel'ın olduğunu görünce geri geri gitmeyi bıraktım. Bu araba nereden çıkmıştı? Daniel arabayı durdurup indi. Umut şaşkınlıkla arabanın yanına gitti. Ben de arkasında gittim. Umut etraflıca arabayı süzdü.
"Nereden buldun bunu?"
"Kiraladım, 98 model jeep grand cherokee. Harika değil mi?"
"Efsane! Az ben de kullanayım mı?"
Daniel kaşlarını çattı.
"Sen kullanmasını biliyor musun?"
"Yani biraz, unutmamışsam. Hem senin de ehliyetini yok ki."
"Yok ama ben kullanmasını iyi biliyorum. Millet! Haydi eşyaları bagaja koyun!"
Daniel'ın yanına gittim.
"Kaç gün kiraladın?"
"İki hafta, araba eski olduğu için kira fiyatı fazla değildi."
"Peki geri nasıl götüreceksin?"
"Götürmeyeceğim, iki hafta sonra bir nevi arabayı kaçıracağım." Kaşlarımı çattım.
"Delirdin mi sen? Melissa bitti bir de polisle mi uğraşacağız?"
"Bir şey olmaz, bin sen arabaya."
"Beladan kaçalım diyoruz, sen belaya sürüklüyorsun. Umarım dediğin gibi bir şey olmaz."
"Yerleştirdik!" Bize bağıran Denize baktım.
Arka tarafa Umut ve Gökçe'nin yanına oturdum. Deniz ile Daniel da ön tarafa bindikten sonra Daniel arabayı çalıştırdı. Son bir kez yıkık dökük bu mahalleye göz gezdirdim.
"Melissa neden gelmedi buraya?" Endişeli gözler ile mahalleyi seyreden Gökçeye baktım.
"Sahi," dedim. "İlk buraya bakar sanıyordum. Ve kendime sürekli buraya gelmek ile hata yaptığımızı söylüyordum."
"Belki de çoktan burada olduğumuzu biliyordur." Dedi Daniel. Sesi oldukça duygusuzdu.
"Nasıl yani?" dedi Deniz.
"Onun işi belli olmaz," dedi Daniel. "Belki de bize acımıştır."
Umut güldü.
"O kadının bırak vicdanı, bir kalbi olduğundan şüpheliyim."
"Aynen-" Sözümü öksürüğüm kesmişti. Umut peçete uzattı.
"İlacını içtin mi?"
"Evet."
Neyim olduğunu bilmiyorduk. Öksürük şurupları ve ağrı kesiciler ile acımı dindiriyorduk sadece. O gün tam bir gün baygın yatmıştım. Bayıldığımda ağzımdan kan gelmeye devam etmiş, bir süre sonra durmuş. Uyandığımda üstüm başım kan revan içindeydi. Ciğerlerimde hala kuvvetli bir acı vardı. Ve bu acı ancak uyuyarak geçiyordu. Son çare olarak gözlerimi kapattım ve uykumun gelmesini bekledim.

---


"Rüya! Rüya uyan!" Adımın söylenmesi ile birlikte gözlerimi açtım.
"Ne? N'oldu?"
"Mola verdik, haydi kalk." Yavaşça gözlerimi ovuşturdum. Dışarıya baktığımda küçük bir benzinlikte olduğumuzu fark ettim. Gökçe koluma girdi ve beraber benzinliğin tuvaletine girdik. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktım. Göz altlarım morarmış ve tenim fazlasıyla solmuştu. Dudaklarımın rengi gitmişti.
"Nasıl hissediyorsun kendini?" diye sordu Gökçe. Yavaşça kafamı salladım.
"İyiyim, merak etme." Gökçe tekrar koluma girdi ve tuvaletten çıkıp arabaya bindik.
"Daniel, kaç saattir yoldayız?" diye sordum.
"Dört saat oldu." Onbir saattir uyuyor muydum ben?
"Sen nasılsın Rüya? Hala ağrın var mı?"
"Var biraz ama daha iyiyim." Gülümsemeye çalıştım. Yalan söylüyordum. Çok fazla ağrım vardı. Nefes almakta bile güçlük çekiyordum.
Daniel arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye devam ettik.
Aklıma ailem geldi. Onlar ne haldeydi şimdi? Hala yaşıyorlar mıydı? Beni özlüyorlar mıydı? Melissa onlara zarar verecekti. Ben onu durduramıyordum. Pişmandım, çok pişmandım. Aileme karşı soğuk davrandığım için. En azından onlara karşı öyle olmamalıydım. Şimdi ise bir canavardan çaresizce kaçıyorduk. Gidecek bir yerimiz bile yoktu. Sahi? Biz nereye gidiyorduk ki?

Büyük bir gürültü ile öne savruldum ve başımı ön koltuğa çarptım.
"N'oluyor!" diye bağırdı Umut. Elimi sızlayan alnıma götürdüm. Daniel arkaya döndü.
"Bir arabaya çarptık." Umut ve Daniel arabadan indi. Ama indikten hemen sonra geri bindiler.
"Melissa!" dedi ve gaza bastı. Ama ilerleyemeden başka bir araç çıktı. Geri geri gitmek isterken de başka bir tane daha.
"Eğilin!" Hızla kafamızı eğmemizle beraber arabaya ateş açıldı.
Ateş kesildikten sonra yavaşça kafamı kaldırdım. Araba delik deşik olmuştu. Arabanın kapıları açıldı ve askerler bizi dışarıya çıkarttılar.
"Bırakın bizi!" Öylece bekletiyorlardı. Ne olacaktı şimdi? Büyük bir minibüs daha geldi. Minibüsün kapısı açıldı. İçinden Melissa çıktı. Yavaş adımlar ile bize doğru geliyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı. "Ben kazandım!" diyordu. Olmamıştı, kaçamamıştık biz bu canavardan. Diğerlerine göz attıktan sonra benim önümde durdu. Gülümsemesi kayboldu.
"Rüya, n'oldu sana böyle? Neyin var?"
"Seni görene dek gayet iyiydim." Bakışlarını diğerlerine çevirdi tekrar.
"Naptınız ona? Onun neyi var!" Kimseden cevap gelmedi.
"Konuşun! Onun neyi var?" Yine kimse bir şey söylemedi. Melissa kumaş pantolonunun belinden çıkarttığı silahı alnıma dayadı.
"Sakın öyle bir şey yapma!" diye bağırdı Umut. Daniel ise İngilizce olarak bağırıyordu.
"Beni öldürecek misin?" dedim. Melissa'nın bakışları duygusuzdu.
"Ne fark eder!" diye bağırdım. "Beni evimden, ailemden ayırdın! Şimdi burada beni öldürsen ne fark eder!" Derin bir şekilde öksürdükten sonra devam ettim.
"Sonumuz o tüplerin içi değil mi zaten? Ben o tüplere girmek istemiyorum! Beni hemen şimdi öldür!" O sırada Deniz bana bağırdı.
"Rüya sus!"
"Hayır Deniz, beni öldürmesini istiyorum! Ben o tüplere girmeyeceğim!" Melissa silahı havaya kaldırıp iki el ateş etti. Ani gelen yüksek ses ile gözlerimi kapattım.
"Hayır," dedi. "Seni öldürmeyeceğim."
Bir süre bakıştık. Benim alnımda olan silahı Gökçe'ye doğru tuttu. Telaş ile
"Hayır, yapma!" dedim. Onu öldüremezdi. O benim arkadaşım.
"O tüplere girmek istemiyorsunuz demek?" Melissa Gökçe'ye doğru baktı. Gökçe gözlerini kapatmış ağlıyordu.
"Lütfen, ona bir şey yapma!"
Cümlemin hemen sonunda gelen silahın patlama sesi. Gökçe'nin karnına isabet eden kurşunun oradan akan kanlar ve Gökçe'nin yere yığılan bedeni. Kalbim sıkışıyordu.
"Hayır! Gökçe!" 
O benim tek arkadaşımdı. Gökçe... Bir süre çırpındıktan sonra adamın kollarından kurtulup Gökçe'nin yanına koştum ve kafasını kollarımın arasına aldım.
"Gökçe? Aç gözlerini. Gökçe yalvarırım uyan! Kurtulacağız."" Gözlerimden arka arkaya akan yaşlar yüzünden görüşüm buğulanmıştı. Arkadan diğerlerinden gelen sesleri kulaklarım duymuyordu. Hıçkırıklarım kulaklarımı dolduruyordu. Gözlerini açtı.
"Gökçe? Yaşayacaksın! Sakın ölme! Beni bırakma!"
Gökçe'nin gözlerinden bir kaç damla yaş aktı.
"Af... Affettin mi beni?" Hızlıca kafamı salladım.
"Affettim, affettim seni. N'olur ölme, yalvarırım."
"Sen... Sen hep arkadaşımsın. Seni çok seviyorum Rüya..."
"Ben de seni seviyorum Gökçe. Lütfen beni bırakma! Lütfen!" İşaret parmağı ile Melissa'yı gösterdi.
"O kadın... Ailemi öldürdü. Öldüklerini... Öldüklerini biliyordum. Ben şimdi, ailemin yanına gidiyorum..."
Yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Gitmiyorsun, gidemezsin!" Gökçe bana gülümsedi. Hemen ardından gözleri kapandı.
"Gök- Gökçe?" Omuzlarından tutup onu sarstım.
"Gökçe uyan! Gökçe hayır! Uyan Gökçe uyan!" Gökçeye sıkıca sarıldım.
"Hayır! Gidemezsin! Gökçe yalvarırım beni bırakma!"
Gökçe'ye daha sıkı sarıldım.
"Özür dilerim, özür dilerim... Benim yüzümden oldu. Özür dilerim!"
Kollarım ile gözlerimi sildim.
"Affetim seni... Affettim seni Gökçe... Sen de beni affet." Melissa'ya baktım. Gözyaşlarımın arasındaki buğulu görüntüden o kadının yüzünde mimik oynamadığını görebiliyordum.

Birileri kollarımdan tutup beni çekiştirmeye başladı.
"Hayır! Bırakın beni! Onunla kalacağım!" Dediklerimi anlamıyolardı.
"Hayır Gökçe! Beni onunla bırakın! Gökçe! Onu bırakamam! Gökçe!"
Melissa'nın önünden geçerken durdum.
"Beni de öldür! Yalvarırım beni de öldür!" Melissa gülüyordu. O canavar bir genç kızı öldürdüğü için mutluydu.
"Arkadaşın için ölmek mi istiyorsun?"
Kafamı salladım.
"Evet! Öldürsene beni!"
"Götürün onu!"
Beni Melissa'nın geldiği minibüse bindirdiler. Kapı kapanmadan diğerlerine baktım. Daniel ve Umut kurtulmak için çırpınıyorlardı. Deniz ise yere çökmüş ağlıyordu. Deniz ağlıyordu. Onu ilk defa böyle güçsüz görüyordum. Tekmelerim arabadaki adamlara karşı bir işe yaramıyordu. Minibüsün camından Gökçe'nin yerde yatan cansız bedenine bakmaktan alamıyordum kendimi. Ben onları izlerken beni evimden aldıklarında hissettiğim boynumdaki acıyı tekrar hissetmiştim. Bilincim giderken hala kalbim biri için acıyordu.

Gökçe...

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin