KAN

1.4K 97 20
                                    

İki hafta sonra.

Ara ara benden sürekli kan alıyorlardı. Artık canım yanmaya başlamıştı. Vücudumda beni ayakta tutacak kadar kan kalmamıştı. Değil ayağa kalkmak, parmaklarımı bile hareket ettirmekte zorlanıyordum. Ölü gibiydim. Benden her kan alışlarında ölümün nefesini ensemde hissediyordum. Çok fazla, çok fazla kan almışlardı. Hala nasıl hayattaydım bilmiyorum. Güçlü bir vücudum olmalıydı. Zayıflamıştım, iki haftada altı kilo vermiştim. İki haftadır Daniel'ı görmüyordum. Acaba onu da mı tüplerden birine koydular diye düşünmeden edemiyordum. Umut ve Deniz bir saniye bile aklımdan çıkmıyorlardı. Damarlarımın ağrısı kendimi sıkmama neden oluyordu. Avuçlarımın için sıkmaktan yara olmuştu. Yüzümün çöktüğünden ve göz altlarımın morardığından emindim. Bunları düşündükçe delirecekmiş gibi hissediyordum. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı tekrar. Hayır, ağlamıyordum sadece içimdeki acıyı gözyaşlarım ile dışarıya atmaya çalıyordum o kadar...
Odaya birileri girdi, Melissa ve beraberinde bir kaç doktor.
"Bu... Bu daha ne kadar sürecek?" diye sordum ona. Elini başıma koydu. Başımı geri çektim.
"Yakında bitecek, sadece bir kere daha almamız gerekiyor. İki gün sonra." Alt dudağımı dişledim. Biraz daha kan daha... Biraz daha acı...
"Banyo yapmak istiyorum, buna hakkım var mı?" Melissa gülümsedi.
"Tabii ki," arkasındaki kadına baktı.
"Benim odamdaki banyoyu onun için hazırlayın!" Tekrar bana baktı.
"Yakında her şeyi anlayacaksın."
Ne demek istediğini anlayamamıştım. Ama artık bir şey bilmek istemiyordum. Arkadaşlarım ve ailem ne durumdalar. Geçirdiğim iki sinir krizinden sonra kendimi iyice salmıştım. Artık beni öldürseler bile umurumda olmazdı. Gözlerimden yine bir kaç damla yaş süzüldü.
"Neden ağlıyorsun?" diye sordu Melissa.
"Annemi, babamı ve ablamı benden kopardın, onları çok özlüyorum... Lütfen ölmeden önce bir kerecik göreyim onları lütfen." Bir şey söylemedi. Bir kaç dakika sonra beni tekerlekli sandalyeye oturttular. Melissa'nın odasındaki banyoya girdik. Bir görevli beni kıyafetlerim ile boş küvetin içine koyduktan sonra banyodan çıktı. Küvetin önündeki perdeyi çekip kıyafetlerimi çıkarttım, sadece iç çamaşırlarımla kaldım ve suyu açtım. Önce saçlarımı yıkadıktan sonra duş jelinin büyük bir kısmını suya boşalttım. Sabunlu sıcak su vücudumu gevşetirken gözlerimi kapattım. En son ne zaman banyo yapmıştım hatırlamıyordum. Köpüklerin altından parmaklarım ile oynamaya başladım. Parmaklarım bile incelmişti. Kırkyedi kiloya düşmüştüm. Önceki kilom boyuma göre gayet uygundu. Ailemi ve arkadaşlarımı benden koparan kadının banyosunda yıkanıyordum. Bu artık zerre umurumda değildi. Artık ölmek istiyordum, arkadaşlarımı kurtardıktan sonra ölmek istiyordum. Banyoda duyduğum ayak sesleri ile birlikte irkildim. Vücudumu köpüğün altına gizledim.
"Rüya?" Duyduğum ses ile biraz olsun rahatladım. Ama yine de korkuyordum, çünkü çıplaktım.
"Daniel?"
"Merak etme, tam burada oturacağım." dedi. Perdenin arkasından yere oturan sliuteni gördüm.
"Melissa kendini kötü hissettiğini söyledi, beni senin yanına gönderdi."
"Bunu ben banyo yaparken mi ayarladı? Zamanlaması harika!"  Eskiden olsa bu halime gülerdim ama şimdi değil gülmek, yüzümde herhangi bir duygu ifadesi olsun istemiyordum.
"Nasılsın?" diye sordu. İç çektim.
"Benden alınan o kadar kandan sonra mı? Bilmem... Nasıl olduğum artık umurumda değil. Sadece ölmek istiyorum, tam şuan ölmek istiyorum."
"Öyle söyleme, lütfen..."
Gözlerim doldu. Boğazıma bir yumru oturdu ve dudaklarım titremeye başladı.
"Yaşamanın bir önemi kalmadı benim için artık Daniel. Ne ailem kaldı, ne arkadaşlarım. Halimi bir görsen, zaten ölü gibiyim." Burnumu çektikten sonra devam ettim.
"Biliyor musun? Hep şunu hayal ettim. Sizinle normal bir şekilde karşılaşıp eğlendiğimizi, sizinle yamaç paraşütü yaptığımızı hayal ettim hep. Normal bir şekilde sizinle karşılaşıp arkadaş olsak ne güzel olurdu değil mi? Hep yamaç paraşütü yapmak istemişimdir."
"Yapacağız Rüya."
Güldüm. Ama bu keyiften yoksun acı bir gülüştü.
"Öteki dünyada tabii." dedim. Elini mermer zemine vurduğunu gördüm.
"Sürekli ölmekten bahsetme!" Sert çıkan sesi beni korkutmuştu.
"Ölmeyeceksin Rüya. Hiç birimiz ölmeyeceğiz. Umut ve Deniz hala canlı, isteseler onları hemen uyandırırlar. Ayrıca Melissa senin ölmene izin vermez."
Gülümsedim.
"Kanım tükendiğinde artık bana ihtiyacı kalmayacak..."
Bu sefer gerçekten ağlamaya başladım. Kuruyan dudaklarımı yalayarak ıslattım. Derin bir nefes aldım.
"Biz bunları hakedecek ne yaptık Daniel! Ben sadece sıradan bir insandım."
Daniel yine susuyordu.
"Önceden yaşamımdan o kadar nefret ediyordum ki, Allah'ım! Keşke, keşke o eski yaşamıma geri dönebilsem! Şikâyet etmek benim hakkım değilmiş!"
Uzanıp perdeyi açtım, Daniel bu hareketim karşısında şaşkınlıkla bakışlarını başka tarafa çevirdi. Vücudum köpüklerin altında olduğu için rahattım ben. Daniel'in gözlerine baktım.
"Konuş Daniel! Sen bunları hakedecek ne yaptın? Kötü vicdansız bir insan mıydın? İnsanlara eziyet mi ediyordun? Hiç sanmıyorum. Sen, siz o kadar iyisiniz ki, keşke ölümüm size kurtarabilse!"
Daniel yutkundu ve alt dudağını ısırdı.
"Rüya..."
"Dayanamıyorum artık anlamıyor musun? Delirdim artık kafayı yedim! İnsaniyet namına hiç bir şey kalmadı bende, tipim bile insana benzemiyor artık..."
Daniel yüzünü bana doğru çevirdi ve yüzümü incelemeye başladı.
"Değil mi? İnsana bile benzemiyorum artık."
Bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.
"Hala çok güzelsin..."
"Güzel..." Kahkaha attım. Gözlerimden akan ve durmak bilmeyen gözyaşlarımın arasında sesli bir kahkaha attım.

Ani bir hareket ile perdeyi çekip suyun altına girdim. Ölmek istiyorum artık, ölmek ve rahatlamak. Ben ölünce burası da ölecek ve belki onlar kurtulacak. Denemeden bilemezdim. Tek bir şansım vardı ve onu kullanıyorum şimdi. Kaç saniye geçti bilmiyorum ama ölmek için uzun süre kalmam gerekiyordu. Nefes tutabilmek bu gibi zamanlarda kötü bir özellikti. Bir kaç saniye sonra Daniel perdeyi açtı ve kollarımdan tuttu. Ben çıkmamak için çırpınırken beni yukarıya çekmeye çalıştı. Ağlıyordu. Onu bu halde görmek ölme isteğimin daha çok artmasına neden oluyordu.

Onu itmeye çalışsam da ona karşı gücüm çok düşüktü. Beni yukarı çektiğinde nefes nefeseydik. Sanki tek ben değil de, ikimiz de boğuluyorduk. Omuzlarımdan sarstı beni.
"Aptal mısın sen! Kendine gel Rüya!"
Bir şey söyleyemedim.
"Kendini öldürmek ne demek? Sen ölürsen ben ne yaparım? Biz ne yaparız? Deniz ve Umut yaşıyorsa bu senin sayende, bunların hiç biri senin suçun değil Rüya anla artık bunu!"
Sesi bile değişmişti, ağlarken çok kötü görünüyordu.
"Benim için ağlama." Uzanıp gözyaşlarını sildim.

---

Üzerimi giymiş Daniel ile banyonun fayans zemininde oturuyorduk. Öylece sohbet ettik yarım saat boyunca. Burada yaşadığım çok az güzel olay vardı. Onları anıp bir an olsun olanları unutmak istedik.
"Daniel." diye söylendim ona.
"Efendim?" Dedi.
"Hani o havuzun altındaki tünele gittikten bir kaç gün sonra ikimiz de aynı rüyayı gördük ya. Bunu nasıl yaptılar? Bilinç altımıza nasıl girdiler?"
Omuzunu silkti.
"Bilmiyorum, muhtemelen yediğimiz yemeğe ya da içtiğimiz suya ilaç karıştırdılar."
Gözlerim fayans zaminin aralarına takılıp kalmıştı.
"Aklıma ne geldi biliyor musun?"
"Ne?"
Derin bir nefes aldım. Gözlerimi fayanslardan ayırıp onun gözlerine diktim.
"Rüyamda beni tüpün içine koyduktan sonra benden oksijeni kesmiyorlardı, hayatta kalmamı sağlayacak kadar oksijen veriyorlardı. Oksijen seviyesini azaltıyorlardı."
Daniel kaşlarını çattı.
"Evet?"
"Bir şekilde o labaratuvar'a girip oksijen seviyesini normale çevirirsek hem Umut'la Deniz'i hem de diğerlerini kurtarabilir miyiz?"
Elini çenesine götürüp sakallarını kaşıdı.
"Bilemiyorum, labaratuvar'a nasıl gireceğiz?"
Omuz silktim.
"Onu ben de bilmiyorum ama denememiz gerekiyor. Böyle boş boş elimden hiç bir şey gelmemesi içimi kemiriyor resmen!"
Kollarını açıp bana gülümsedi.
"Gel," dedi.

Uzanıp ona sarıldım. İç çekti.
"Bir gün..." dedi. "Bir gün mutlaka normal bir şekilde eğleneceğiz Rüya. Söz veriyorum!"


YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin