UMUT & DENIZ (2)

315 14 0
                                    

3 Gün Sonra

Deniz'in arkasına geçmiş saçlarını örüyordum. Daniel ve Umut da karşımızdaki yatağa oturmuş kitap okuyorlardı. Bu tesiste kütüphane bile vardı. Ama biz daha fazla ne kadar kalabilirdik bilmiyorduk.
"Adam bizi ilk gördüğü zaman bir şeyden bahsetti," dedi Deniz. Umut ve Daniel başlarını kitaptan kaldırıp Deniz'e baktı.
"Bu sisteme karşı çıkanlar. Belli ki bir isyan planlıyorlar."
"Yani Deniz?" Dedi Daniel. Deniz yerinde kıpırdandı.
"Yani biz de onlara katılabiliriz. Belki bu durumu düzeltirsek kaçmamız daha kolay olur."
Kendimi geri çektim. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Olmaz Deniz." Dedim. "Bir beladan kaçmaya çalışırken bir başkasının içine düşemeyiz."

"Içimden bir ses bütün bunların arkasında Melissa var diyor." Hepimizin gözleri Umut'a döndü. Herkesin düşündüğü şeyi kelimelere dökmüştü. Daniel derin bir nefes aldı.
Başımı önüme eğdim. Ciğerlerimdeki ağrı devam ediyordu hala. Bir kaç ay önce hasta olduğum gerçeği beynimde döndü. Atlatmıştım ama toparlanmama izin verilmemişti. Uzanıp Deniz'in koluna dokundum. Tüplerle ilgili hiç bir şey soramamıştık.
"Şimdi nasılsın Deniz?"
"Daha iyiyim."
Gözlerimi Umut'a çevirdim. Eskiden zorda olduğumuzda bile gözleri parlardı. Şimdi ondan geriye eser yoktu. Onun yerine dağılmış saçları, mor göz altları ve gülmeyi unutmuş dudakları vardı. Gözleri ara sıra doluyordu. Bize farkettirmemeye çalışsa da Daniel da bende bunun farkındaydık. Hiç konuşmak istemiyordu, nasılsın sorusuna bile cevap vermekten kaçıyordu.
"Size ne oldu Umut?" Diye sordum kendimi tutamayarak. Gözlerini aniden bana çevirdi. Yine kızarmıştı. Bu sefer gözlerindeki korkuyu çok daha net görmüştüm. Nefes alış verişi aniden hızlandı ve göğsü hızla inip kalkmaya başladı. Sorduğum soruyu idrak etmeye çalışıyor gibi bir hali vardı.
"Rüya," dedi yavaşça. Sesi titremişti. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı ve başını öne eğdi. Onun bu hali beni endişelendirmişti. Daniel elini Umut'un omuzuna koydu. "Isterseniz sonra anlatın."
Umut gözlerini açıp Deniz'e baktı. "Hayır," dedi. "Sonra anlatamayız."

3 Ay önce Deniz Ve Umut

Deniz ve Umut kapatıldıkları hücrede tam bir haftadır bekletiliyorlardı. Bir haftadır ne su ne de yemek verilmişti. Artık güçleri tamamen tükenmeye başlamıştı. Umut Deniz'e baktı göz ucuyla. Yere uzanmıştı, elleri titriyordu. Yavaşça kuruyan dudaklarını yaladı Umut. "Deniz?"
Deniz cevap vermedi. Hafifçe mırıldanmıştı sadece. Umut dişlerini birbirine bastırdı. Rüya'ya ne yaptıklarını bilmiyordu. Daniel'ı yaka paça nereye götürmüşlerdi, onu da bilmiyordu. Sadece başına gelecekleri tahmin ediyordu. Cezalarının ağır olacağını biliyordu. Ayak sesleri geldiği zaman Deniz başını yasladığı zeminden kaldırıp Umut'un yanına yaklaştı.
"Umut," dedi telaşla. Umut Deniz'in elini tuttu. O da korkuyordu ama belli edemiyordu. İçeriye giren askerler onları yaka paça yerden kaldırıp hücreden çıkardı. Ellerini bağladıktan sonra ağızlarını bantladılar. Umut daha önce hücrede bunu yaşamamıştı. İkisinin de kalbi kulaklarında atıyordu. Hissettikleri korku ve endişenin bir tarifi yoktu. Adım atmalarına dahi izin verilmiyordu. Askerler onları sadece sürüklüyordu. Ağızlarından çıkan boğuk seslere aldırış eden yoktu.

Beyaz bir odaya geldikleri zaman karşılarında bir kaç tane doktor buldular. Deniz ve Umut'u sandalyeye oturtan askerler saniyesinde ikisine de var güçleri ile vurmaya başladılar. Umut karnına yediği yumruklar yüzünden nefesinin kesildiğini hissetti. Bir kaç saniye nasıl nefes alacağını unutmuştu. Kendini toparlaması için bir salisesi bile yoktu. Dirseğini yüzüne geçiren asker onu sandalyeden yere düşürmüştü. Ağzındaki kanı yere tükürdü. Başını geriye çevirip Deniz'e bakmak istedi ama asker onu saçından tutmuştu. Başını geriye çekip elindeki bıçağı boğazına dayadı.
"Kaçmak istemiştiniz ha?"
Sesindeki vahşiliği tüm bedeni ile hissetmişti Umut. Bıçağın boğazını kesmeye başladığını ince sızı ile hissetmeye başlamıştı. O an daha fazla korkmaya başladı. Bu adam onu öldürecekti.

"Ah bırak beni!"
Denizin haykırışları kulaklarına doldu. Asker Umut'un başını yere vurarak onu bıraktı. Kaşının patladığını hissetmişti. Başını çevirip Deniz'e baktı. Bir asker Deniz'i yere yatırmış, ayağıyla başına bastırıyordu. Umut ne yapacağını bilemiyordu. Elleri bağlıydı ve tepesinde bir düzine asker vardı. Şuan elinden gelen bir şey yoktu.
"Özür dilerim," dedi yavaşça Deniz'e karşı.

Askerler ikisini de yattıkları yerden kaldırıp sedyeye yatırdılar. Ellerini ve ayaklarını kayışlar ile sedyeye bağladılar. Artık hareketleri iyice kısıtlanmıştı, çırpınamıyorlardı bile. Doktorlar yanlarına yaklaşıp ikisine de iğne yaptılar. Deniz vücuduna enjekte edilen şeyin ne olduğunu bilmediği için ağlamaya başladı. Öldürecekler bizi diye düşünüyordu. Başını sedyeye bastırıp dudaklarını ısırdı. Dudağı patladığı için ağzına kan tadı geliyordu sürekli. Kendi kanından midesi bulanmıştı. Aniden nefesinin kesildiğini hissetti. Iğne batırılan kolu ile birlikte bütün vücudu uyuşmaya ve karıncalanmaya başladı. Nefes almayı unutmuş gibi havayı ciğerlerine çekemiyordu. Karıncalanma göğsünden yukarı, boynununa ulaştığı zaman derin bir nefes aldı. Karıncalanma yerini dayanılması güç bir acıya bırakmıştı. Olduğu yerde kıpırdanıyor, başını sürekli geriye sedyeye vuruyordu. Vücuduna yayılan acının kaynağı olmaması durumu daha da kötüye götürüyordu. Sanki bütün organları yanıyormuş gibi hissediyordu. Biri kemiklerine asit dökmüş gibiydi, erimeye başladıklarını düşünüyordu. Acıdan dişlerini sıkmaya devam etti. Umut bağırabildiği kadar bağırıyordu. Boynundaki ve alnındaki damarlar genişlemiş, bütün yüzü kıpkırmızı olmuştu. Deniz ona daha fazla bakamadı. Gözlerini tepesindeki florasanlara dikti. Gözlerindeki yaşlar süzülürken sıcaklığı derisini yakıyordu. Şuan herhangi bir temas onlara daha fazla acı çektiriyordu.

Var gücü ile ağlarken tepesine bir kadın geldi. Kızıl saçlarından onu tanımak zor olmamıştı.
"Sen!" Diyebilmişti sadece Deniz dişlerinin arasından. Bu ufak kelime bile acısını ikiye katlamıştı. İkisinin de derisi kızarmaya ve pul pul olmaya başlıyordu. Melissa işaret parmağını Deniz'in alnına bastırdı. Bu temas yüzünden acının beynine yayıldığını hisseden Deniz var gücü ile bağırdı. O kadar bağırmıştı ki ses tellerinin zarar gördüğünden emindi. Melissa sıcak bir şeye dokunuyormuş gibi elini çekti.
"Ah, çok sıcak!"
İkisi de derisinin yandığını hissediyordu ama bunu birinin ağzından duyunca dehşetleri daha da artmaya başlamıştı. Melissa Umut'a baktı. Ellerini yumruk yapmış, kayışları geriyordu. Dudaklarına bir gülümseme yerleştirdi. Gözlerini yanında duran doktora yöneltti sonra.
"Hazır mı?"
"Evet efendim."
Melissa sedyelerin yanından çekildi.
"O zaman beklemenin bir anlamı yok."
Askerler ikisinin de yanına gelip kayışları çözdüler. Üzerlerindeki kıyafetleri yırtarak çıkardılar. Deniz'in gözleri yerdeki kıyafet parçalarına gitti. Daniel'ın annesinin kiyafetleriydi onlar. Vücutlarındaki acı yüzünden deminki gibi direnç gösteremiyorlardı. İkisinin de derisi yumuşamıştı. Temas yüzünden acıyan kolları askerlerin sıkı parmakları yüzünden kopacakmış gibi hissettiriyordu.
Ağızlarına geçirilen maskelerden sonra ikisini de yerde sürükleyerek başka bir odaya götürdüler. Deniz ve Umut önüne geldikleri şeyleri görünce yapabildikleri kadar çırpınmaya ve bağırmaya çalıştılar ama maske yüzünden uğultudan başka bir şey duyulmuyordu.

Tam karşılarında onlar için hazırlanmış iki tane boş tüp duruyordu. Askerler tüplerin girişini açıp ikisini de ıçeri koydu. Deniz ve Umut var güçleri ile cam silindiri yumruklamaya başladılar. Ikisi de tutunabilecekleri bir yer aradılar ama bu silindirde tutanabilecekleri hiç bir yer yoktu. Deniz ayaklarının altında hissettiği mavi sıvıya baktı. Gözlerini Umut'a çevirip olduğu yerde çırpınmaya ve ağlamaya başladı. Umut'un eli ağzındaki maskeye gitti. Ne yaparsa yapsın çıkartamamıştı. Tekrar yumrukları cam silindiri vurdu. Eli kan revan içinde kalmıştı ama bu silindir titremiyordu bile. Melissa bütün soğukkanlılığı ile ikisini izliyordu. Gözlerini bir saniye bile ayırmıyordu.

Mavi sıvı ikisinin de baldırlarını geçtiği zaman Deniz ve Umut gözlerini kapattı. Artık yapabileceklerdi bir şey kalmamıştı. Sıvı boğazlarına ulaştı, oradan başlarını geçerek tüm silindiri doldurdu. Vücutları yavaşça havaya kalkarken maskeden aldıkları oksijenin azaldığını hissediyorlardı. İkisi de gözlerini birbirine çevirip avuçlarını birbirine çevirdiler ve cam yüzeyin üzerine koydular. Bilinçleri yavaş yavaş kapanırken gözlerini bir an olsun birbirlerinden ayırmamışlardı. Her zaman kaçtıkları şeyin içine düşmüşlerdi. En büyük korkularının esiri olmuşlardı. Ne zaman öleceklerdi, yoksa ölecekler miydi hiç bir fikirleri yoktu. Tek bildikleri yolun sonuna geldikleriydi.

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin