HAVUZ

2.3K 144 1
                                    

Geçmiş bazen yüzümüze tokat gibi vurur. Ama o tokat'ın acısı suratta değil de kalpte hissederiz daha çok. Ve kalpteki o acı kocamandır. Alıp söker kalbimizi. Bazen pişmanlıkla vurur, bazen de hayal kırıkları ile. En çok da pişmanlık acıtır. Yapamadıklarımız, yapmak istediklerimiz. Ama bir türlü geriye dönüp düzeltemeyiz. Giden gitmiştir çoktan. Geri gelmez, gelemez. Kantinde o saçma hamburgeri yemeyip arkadaşlarım ile birlikte giyinmeye gitmeyi isterdim. Hayatım normal olarak devam edecekti belki de. Pişmanlık işte, geri dönüp te düzeltmiyorduk. Acısı bir yerde saklanıyordu. İlk zamanlardaki gibi olmasa da tazeydi hâlâ. Bazen abarttığımı düşünüyorum. Giden gitti sonuçta. Onun gibi biri yüzünden yüzümdeki gülümsemeyi silmiş, hayatımdaki herkesi def etmiştim. Kendime mi kötülük yapıyordum acaba? Alışmıştım sanki... Huzurluydum. Hayatımda kimse olmayınca dertler de olmuyordu. O sadece bir bahaneydi sanki. Sanki herkesten, herşeyden kaçmak istiyordum en başından beri. O da bir bahane oldu. Hafife alınacak bir şey değildi. Hayatını karartması gereken kişi ben değildim. Alışmıştım, geri dönemezdim.

Ayaklarımı suda çırptım. Geçen düştüğümüz havuza ayaklarını sokmuştum. Cidden bu havuz fikri kime aitti çok merak ediyorum. Hafifçe gülümsedim. Suyu severdim. Yanıma biri oturdu. Kafamı sol tarafıma çevirdim. Umut da ayaklarını havuza sokmuş, yanıma oturmuştu.
"Gülümseyebiliyorsun!" dedi.
Kaşlarımı çattım
"Beni mi takip ediyorsun?"
"Hayır, sadece biraz dolaşmak istedim ve burada olduğunu gördüm."
"Anladım." dedim ve tekrar ayaklarımı oynattım.
"Baya düşüncelisin." dedi.
"Öyle, arada derin düşünmek iyi geliyor."
Umut biraz daha yaklaştı yanıma
"Hiç iyi anın yok mu?"
"Var tabii. Ben de insanım," dedim sitem dolu bir sesle.
"Bu arada, yanına oturmadan önce kendi kendine neden gülümsedin?"
Tekrar gülümsedim, "Buraya havuz koyma fikri kime aitti merak ettim sadece. Boşuna koyamazlardı değil mi?"
Umut kaşlarını çattı.
"Haklısın. Kimse bu saçma yere havuz koymazdı. Zekasına hayran kaldım." tekrar gülümsedim. O da güldü. Aniden kaşlarımı çattım. Boşuna koymazlardı bu havuzu buraya. Ben bunu neden daha önce düşünemedim? Altında bir şey olması çok muhtemeldi. Hemen ayağa kalktım ve havuza atladım. Umut şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu
"Yüzme fikri nereden aklına geldi?"
Yüzümdeki suyu silip saçlarımı geriye attım. Etrafı inceledikten sonra Umut'a yaklaştım.
"Buraya neden bu saçma havuzu koysunlar? Altın da bir şey varsa?"
Kaşlarını çattı
"Olabilir mi?"
"Neden olmasın?"
"Zeki kız," dedi ve o atladı havuza. Kafamı suya daldırıp aşağıya baktım, çok derin değildi.
"Ne kadar nefesini tutabilirsin?" diye sordum.
"Bir dakika, zorlarsam on onbeş saniye daha olabilir."
"Nefesinin yetmeceğini anladığın zaman haber ver geri çıkarız."
"Ya sen?"
"İki dakikaya kadar zorlayabiliyorum." Umut şaşırmıştı.
"Geçmişte deniz kızlığı falan mı yaptın?" İç çektim
"Büyük kuzenim milli yüzücü. O alıştırmıştı." kafasını salladı.
"Üç deyince, bir... İki... Üç!" dedim ve derin bir nefes alarak suya daldık. Olabildiğince hızlı inmeye çalıştık. Dibe ulaştığımızda bir paketin içinde bir şeyler vardı. Paketi alıp açtım. İçinde şırıngalar vardı. İlaç yeşil renkteydi. Şırıngalardan birini alıp cebime koydum. Bana hareket yapan Umut'da döndüm. Yanına gittiğimde bir pencerenin önündeydi. Arkası boştu ve uzun bir koridor vardı. Pencereyi açmamız ve geri kapatmamız bir oldu. Bir anda alarm çalmaya başladı. Yukarı baktığımda bir sürü görevli ellerinde silahlar ile birlikte havuzun başındaydı. Su çok temiz olmadığından ve derinde olduğumuzdan bizi göremezlerdi. Yani, umarım göremezlerdi. Umut ile köşeye geçtik. Umut beni duvarla arasına sıkıştırmıştı. Saniyeler sonra suya onlarca kurşun sıktılar. Korku ile gözlerimi kapattım ve Umut'a sarıldım. Şarjörleri bitene kadar suya kurşun sıktılar. Tam dibimizden bir kaç kurşun geçti. Umut'un nefesi tükenmek üzereydi. Biraz daha kalırsak boğulacaktı. Tekrar yukarıya baktım. Yavaş yavaş gidiyorlardı. Hepsi gittikten sonra Umut'un kolundan tuttum ve yukarıya doğru yüzmeye başladım. Bayılma derecesine gelmişti. Arada dürtüyor, bayılmasına engel olmaya çalışıyordum.
Tamamen yüzeye çıktığımızda Umut'u çekiştirerek havuzdan çıkarttım. Yüzümdeki suyu silip yerde yatan Umut'a döndüm. Yüzüne bir kaç tokat attım.
"Umut, Umut uyan çıktık!"
Kulağımı kalbine yasladım. Çok yavaş atıyordu. Hafifçe kalp masajı yaptım. Tekrar yüzüne hafif tokatlar attım.
"Umut! Umut uyan!"
Uyanmıyordu. Umut'un burunu tuttum. Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalıştım. Tekrar derin nefes alıp dudaklarımı Umut'un dudaklarına götürdüm ve derin ve nefes gönderdim. Geri çekildim. Vücudumdaki bütün kan anında yanaklarıma hücum etti. Tekrar derin nefes alıp tekrarladım. Utanmanın sırası değil Rüya. Ölmek üzere. Bir iki defa daha tekrarladıktan sonra derin bir nefes alıp uyandı. Bir kaç saniye kendine gelmek için derin nefesler aldı.
"Umut? İyi misin?" dedim elimi başına koyarak.
"İyiyim." dedi ve doğruldu. Bir yandan yüzüne bakmakta zorlanıyordum. İlk defa böyle bir şey başıma geliyordu. Derin derin öksürerek zorda olsa oturur pozisyona geçti. Umut elini ensesine götürdü
"Teşekkür ederim."
"Önemli değil. Birileri gelmeden gitsek iyi olacak."
Ayağa kalktıktan sonra Umut'un tek kolunu omuzuma aldım ve yatakhaneye gittik. Yemek saatindeydik kimse yoktu. Umut'un erkekler banyosuna bıraktıktan sonra kendim de kadınlar banyosuna girip duş aldım. Üzerimi giyinip dışarı çıktım. Umut benden önce çıkmış uzanıyordu. Elimdeki şırıngayı ona gösterdim.
"Ne olabilir sence?"
Doğruldu.
"Bilmiyorum, sevkiyatta mahkumlara vurdukları iğne olabilir mi?"
"Olabilir."
Kolunu açtı ve bana uzattı
"Öğrenmenin tek yolu var." dedi.
"Ne yapmamı istiyorsun?"
"Vur şu iğneyi."
İğneyi geri çektim
"Hayır! Tehlikeli olabilir." dolabımın kapağını açtım. Bir krem kutusunu aldım ve banyoya gittim. İçini boşaltıp güzelce yıkadım. Kurulayıp geri döndüm.
"Birazdan gelirler saklamamız lazım." dedim. Şırıngadaki ilacı krem kutusuna boşaltıp ağzını sıkıca kapattım. Tuvalete gittim. Şırıngayı ayağımın altında parçalayıp arızalı tuvaletin kapısının altından oraya attım. Tekrar geri yatakhaneye döndüm.
"Çok zekisin."
"Alakası yok, yakalanmak istemeyiz." dedim ve krem kutusunu dolabıma koyup kilitledim.
"İyi misin?" diye sordum ona. Kafasını salladı
"İyiyim, teşekkür ederim."
Tam olarak yüzüne bakamıyordum.
"Utanmana gerek yok aslında." dedi.
"Sanırım, yapmam gereken bir şeydi."
Yüzüne bakıp gülümsedim.
Yavaş yavaş geliyorlardı yemektekiler. Daha sonra Gökçe geldi yanıma oturdu.
"Neden gelmediniz yemek yemeye?" Umut omuz silkti
"Konuşuyorduk, dalmışız." ben onaylarcasına kafamı salladım. Elindeki ekmeği bana uzattı
"Al, sana ekmek getirdim."
Gülümsedim ve ekmeği aldım. Yarısını bölüp Umut'a uzattım. Uzanıp aldı.
"Açıldın sanki biraz Rüya, ilk günkü gibi değilsin." dedi Gökçe
"Biraz." diyerek onayladım.
"Umut, sen iyi misin? Rengin bembeyaz olmuş."
Umut hafifce öksürdü
"İyiyim, sadece biraz üşütmüşüm."
Gökçe kaşlarını kaldırdı.
"Burada mı üşüttün?" haklıydı. Açık havaya çıkamıyorduk.
"Banyoda soğuk suda fazla kalmışım."

Gökçe ile biraz şimdiki okullarımızdan konuşmaya başlamıştık.
Saat on olduğunda aniden ışıklar kapandı. Bu uyku saatinin geldiğini gösteriyordu. Ayakkabılarımı çıkartıp kenara koydum. Yatağa uzanıp üzerini örttüm. Kapalı alan olsa dahi soğuktu biraz. Kış gelmiş olmalıydı. Bir buçuk ay geçmişti ve ben ailemden tek bir haber dahi alamıyordum. İç çekerek sol tarafıma döndüm. Umut benim tarafıma dönmüş bana bakıyordu. Gülümsedi.
"Uykun yok mu?" diye fısıldadı.
"Pek yok."
"Benim de"
"Uyuman gerek ama, bugün kötü bir olay geçirdin."
Omuz silkti
"Pek yorgun değilim."
Ayağa kalktı ve üzerimi açıp elimi tuttu.
"Gel." dedi. İtiraz etmeden kalktım. Elimi tutmasına izin verdim bu sefer. Sessiz adımlar ile yatakhaneden çıktık. Baya bir fazla merdiven çıktıktan sonra bir kapıdan içeriye girdik. Burası çatıydı ve üstü tamamiyle açıktı. Etrafa göz attım. Ormanlık bir arazıde kuruluydu.
"Buraya çıkmamız yasak değil mi?"
"Bir şey olmaz." dedi. Geriye gidip sırtımızı duvara yaslayarak oturduk. Bir sürü yıldız görünüyordu.
"İstanbul da bu kadar yıldız görünmüyor," dedim.
"Evet," dedi.
Yüzümü ona çevirdim ve tam gözlerinin içine baktım. Aynı şekilde o da bana bakıyordu. Bir süre birbirimize baktık. Yüzü çok güzeldi.
"Ne zamandır buradasın?" sessizliği bozan benim sorum olmuştu.
"İki yıldır."
"Uzun bir süre. Ailenden hiç haber alabildin mi?"
Kafasını gökyüzüne çevirdi.
"Buraya geldikten sonra öldükleri haberi geldi. Araba kazası geçirmişler."
Aniden sorduğum için kendimi biraz kötü hissetmiştim.
"Ben... Çok üzgünüm."
"Sorun değil, geçti gibi."

Umut'a biraz daha yaklaşıp kollarını beline doladım. İlk baş biraz irkildi ama sonra o da bana sarıldı.
"Zor olmalıydı." dedim.
"Çok zordu." dedi.
Esen rüzgar, Umut'un kollarının arasındaki saçlarımı uçuruyordu ve kulaklarımda güzel bir uğultu bırakıyordu.
Gecenin karanlığı ve sessizliği huzur vericiydi. Oldum olası geceyi severdim.
Tekrar kafamı gökyüzüne çevirdim. Tertemiz, hiç bir karışıklık yoktu.
Yeryüzü de bu kadar sade olsaydı keşke.
Umut'un nefes alışverişini zorlamamak için kafamın baskısını azalttım. Arada eli ile saçlarımı okşuyordu.
Huzurdan ölebilirdim şuanda.
"Rüya"
Yüzümü ona çevirdim.
"Efendim?"
"Buradan çıkaracağım seni."
"Teşekkür ederim."
Tekrar kafamı göğsüne yasladım.

Umarım Umut, umarım buradan hep birlikte çıkabiliriz.

İnstagram: fatmanur_Klksz
Sorularınız ve merak ettikleriniz için ask.fm : ftmnr_klksz

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin