YENİ DÜZEN

330 27 0
                                    

Banyodan çıktıktan sonra saçlarımdaki suyu kıvırıp sıktım. Banyonun girişinde kısa boylu kırklı yaşlarında görünen bir kadın belirdi. Bir tabureye oturttuğum Deniz'e ve bana baktıktan sonra bize yaklaştı. Gözlerinden yorgunluğunu okuyabiliyordum ama o bunu yoksayar gibi bize gülümsedi. Elindeki kıyafetleri bize uzattı.
"Kullanılmış kıyafetler ama hepsi yıkandı, tertemiz."
Elindeki kıyafetleri aldım. 
"Çok teşekkür ederiz."
Kadın bana başını salladıktan sonra banyodan çıktı. Deniz kadının arkasından kaşlarını çatıp bakıyordu.
"Bize neden yardım etsinler? Bu çok saçma."
Kıyafetleri lavabonun yanına koyup üzerimdeki havluyu gevşettim.
"Türkiye'de böyle yardım yapan kuruluşlar çok fazla. Burada yok muydu?"
"Vardı ama dışarının haline bir bak Rüya."

Banyo yaptığı zaman biraz daha kendine gelmişti Deniz. Hala dengesini sağlamakta zorlanıyordu bu yüzden onu ben yıkamıştım.
"Bu dediğinde haklısın, daha önce geldiğimizde Daniel ile dışarı çıktık. Onların mahallesinde durum böyle değildi."
Daniel'ın oturduğu mahallenin tamamının neredeyse yıkılmış olduğunu hatırladım.
Elime kıyafetlerin en üstündeki aldım. Siyah bir pantolon ve beyaz üzerine ince siyah çizgileri bulunan bir tişört. Üzerimi giydikten sonra bıraktıkları kalçamı kapatan siyah kareli gömleği üzerine giydim. Deniz'e de aynı kıyafetler verilmişti. Onun tişörtü siyahtı, bir nevi ikiz gibi olmuştuk. Kapının önüne bırakılan spor ayakkabıları giydim, diğerini de Deniz'e giydirdikten sonra kolunu omuzuma atıp onu ayağa kaldırdım ve banyodan çıktık. Koridora çıktığımız zaman oldukça kalabalık olduğunu gördük. Bir kaç tane kadın hemşire kıyafeti ile dolaşıyordu. Diğerleri ise bizim gibi normal kiyafetlerleydiler. Bizi getiren adamın tarif ettiği yemek salonunu bulmak için bir kat aşağı indik.

Tarif ettiği gibi sağdaki ilk kapıdan içeri girdiğimiz zaman bizi büyük bir yemekhane karşıladı. Bir çok insan sırayla dizilmiş masalara oturmuş yemek yiyordu. Daniel ve Umut'u gördüğüm zaman onların olduğu tarafa doğru ilerledim. Yanlarına oturduğum zaman önümüze yemek getirdiler. Bakışlarımı kaldırıp Daniel'a baktım. İkisinin de saçlarındaki ıslaklıktan anladığım kadarı ile onlarda duş almıştı ve yeni kıyafet verilmişti. Bizden önce gelmiş olmalılar ki çoktan yemeğe başlamışlardı. "Ya zehirliyse?" Dedi Deniz. Daniel başını yemekten kaldırıp salladı. "Sanmıyorum, Umut benden önce bitirdi. Çoktan ölmüş olurdu."
"Herif bizi kobay faresi olarak gördü anasını satayım." Dedi Umut kaşığı ağzına götürürken. Onun bu canlı çıkan sesi beni çok mutlu etmişti. Önümdeki yemekten bir kaç kaşık aldım.

Yemeğe devam ederken bizi getiren adam masanın başına oturup bize bakmaya başladı. Onu görünce hepimiz durup ona baktık. Bize tekrar gülümsedi. "Lütfen devam edin."
Kollarını bağlayıp masanın üzerine yasladı.
"Şehre ne oldu böyle?" Diye söze girdi Daniel. Adamın gülümsemesi soldu ve kaşlarını çattı.
"Siz de mi hafıza kaybı yaşıyorsunuz?"
"Siz de mi derken?"
Adam başını salladı. "Şehirdeki herkes bu sorundan muzdarip. Bu arada söylemeyi unuttum ismim Gerald." Tokalaşmak için elini yanındaki Daniel'a uzattı. Daniel uzatılan eli tutup sıktı. "Daniel," dedi. Sonra bana dönüp aynı şekilde elini uzattı. "Rüya." İsmimi söyledikten sonra yüzü tuhaf bir hal aldı.
"Rüya?" Başımı salladım. "Atalarımız Türk olduğu için ismim bu."
Gerald'a gerçek olan hiç bir şeyi söylememeyi planlıyorduk. Bunu konuşmamıştık ama konuşmaya da gerek yoktu. Herkes bu konuda hemfikir olacaktı. Deniz elini uzattığı zaman "Denice."
Durumu garipsediğimi görünce kulağıma eğildi. "Yetimhanede ismimi telaffuz edemedikleri için buradaki ismim bu." Dedi.
"Umut."

"Şehirden uzak bir köyde yaşıyorduk," diyerek söze girdim. Daniel bakışlarını bana çevirdi. Yavaşça başımı salladım ve tekrar Gerald'a baktım. "Uzun zamandır şehre gelmiyorduk. İki gün önce köyümüzde büyük bir yangın çıktı. Bizde apar topar buraya gelmek zorunda kaldık. Haliyle durumdan haberimiz yoktu. Tam olarak neler oldu bize anlatır mısınız?"
"Elbette." Gerald derin bir nefes aldı.
"Aslında bütün bunların başlangıcı bir yıldan uzun bir süreye dayanıyor. Küçük ülkelerden başlandığı için bizler farketmedik. Hükûmet bazı ülkelerle bir anlaşma yapmış. Sadece güçlü kişilerin kazanacağı bir anlaşma. Büyük ülkelerin hemen hemen hepsi şuan tek bir çatı altında toplanmaya başladı. Tam olarak neler olacağını halk olarak hiç birimiz bilmiyoruz ama son dört aydır askeri rejim uyguluyorlar. Evler talan edildi, çoğu mahalleyi yaktılar ve yıktılar. Çok fazla insan öldü, teknoloji artık halka yasak. Bütün telefonları ve bilgisayarları toplayıp bir hendek kazdılar ve oraya gömdüler. Her yerde askerler var ve sürekli gözetleniyoruz."
Masadaki herkes bir an birbirine baktı. Asker demek bizim hemen bulunmamız demekti. Hangi askerin Melissa'nın tarafında olduğunu tahmin etmemiz çok zordu.

"Peki bu kadar insana neden yardım ediyorsunuz?"

Geldiğimizden beri sormak istediği şeyi sormuştu Deniz. Adam ellerini birbirine kenetlenip masanın üzerine yerleştirdi.
"Bir yıl öncesine kadar bir iş insanıydım. Bir kaç tane yardım vakfım vardı. Dünya bu haldeyken para ya da iş benim hiç bir işime yaramaz, bende yardıma ihtiyacı olan insanlar için bu tesisi açtım."
"Dünya mı?"diye sordu Daniel.
"Evet, büyük ülkelerin çoğuyla anlaşma sağlandı. Her yerde askeri rejim uygulanıyor ve halk gözetim altında. İlk zamanlar ülkelerde isyan başlattılar ama onları da dizginlediler. Durum tahmin edeceğinizden daha kötü."

Derin bir nefes aldım. Bir hapishaneden kaçmışken diğerinin içine düşmüştük. "Yardımlarınız için teşekkür ederiz. Ama köyümüze dönmemiz gerek biz artık gidelim."
Gerald başını salladı.
"Bir kaç gün dinlenin, hem arkadaşlarınız dumandan çok etkilenmiş görünüyorlar."
Deniz ve Umut'a baktım. Daha iyilerdi ama başlarına bir şey geldiği gözlerinden okunuyordu.
"Haklısınız," dedi Daniel. "Denice ve Umut kendine geldiği zaman gidelim."
"Onları doktorun odasına çıkarın, her ihtimale karşı kontrol edilsin. Duman zehirlenmesi boşverilecek bir şey değil."

Daniel ve ben çocukları ayağa kaldırıp yemekhaneden çıktık. Merdivenlere yönelip iki kat yukarı çıktık ve doktorun odasını bulduk.
"Bizi bay Gerald gönderdi."
Doktor Deniz ve Umut'a baktıktan sonra bize sorunun ne olduğunu sordu.
"Duman zehirlenmesi, iki gündür sürekli bayılıyorlar."
Deniz ve Umut'u sedyeye yatırdıktan sonra odadan çıktık. Koridorun sonunda bir balkon görünüyordu.
"Biraz hava alalım mı?" Daniel'a bakıp başımla onayladım.
Balkona çıktıktan sonra sıcak havaya rağmen rüzgar saçlarımızı dağıtmaya başlamıştı.
"Sence bundan sonra ne olacak?" Diye sordum. Buradan şehrin neredeyse tamamı görünüyordu. Tanklar her yerdeydi ve asker sayısı insan sayısından bir hayli fazlaydı.
"Bilmiyorum," dedi. "Bu şehirde boyun eğecek insanlar yaşamazdı. Son geldiğimizde mahallemin yıkılmasından anlamalıydım."

"Bunu hiç birimiz bilemezdik."

"Melissa ilaç hakkında bir şey söyledi mi?"
Ellerimi balkon demirlerine yasladım. "Hayır, benden çok fazla kan aldılar. Neredeyse ölüyordum ama bana hiç bir şey söylemedi. Belki de kötü bir şeye sebep oldum ama elimden bir şey gelmiyordu."
Daniel kolunu omuzuma atıp beni kendine yaklaştırdı. "Hiç birimizin elinden bir şey gelmiyordu, senin suçun değil. Sadece dünyanın bu halinin arkasında o kadının olduğunu düşünüyorum. Yaptığı ilaçla bir alakası olmalı."

Derin bir nefes aldı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Zayıflamıştı, yüzü hala solgun ve yorgundu. Yaraları kabuk bağlamış, elmacık kemiğindeki morluk yeşile dönmeye başlamıştı. Başımı eğip balkon demirini tuttuğu eline baktım. Ellerinin üzeri yara içindeydi ve parmak boğumları soyulmuştu. Kaşlarımı çatıp onun yaptığı gibi şehre çevirdim gözlerimi. Hayat yüzümüze tebessüm etmek üzere olduğu zaman bizi buna her zaman pişman ediyordu. Hayata yenilmemeye karar vermiştik. Bize yazılan kaderi değiştirmek zorundaydık. Yaşamak istiyorduk. Her ne pahasına olursa olsun sadece yaşamak istiyorduk.

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin