"ÖZÜR DİLERİM"

1.1K 91 7
                                    

Gözlerimi açmadan önce yavaşça kurumuş dudaklarımı yaladım. Gözlerimi açmaya başladığımda bulanık bakışlarımı etrafta gezdirdim. Koyu gri duvarların olduğu bir odadaydım. Boynumu sağ tarafa çevirmek istediğimde bunun iyi bir fikir olmadığını fark edip bundan vazgeçtim. Beynimdeki uğultu dışında bir makineden gelen "Dıt, dıt, dıt..." sesi vardı. Onların dışında oldukça derin bir sessizlik hakimdi odaya. Makineden gelen kalp ritmini belirten ses benim için miydi? Yoksa başka biri için mi kestiremiyordum. Vücudum beynimden ilettiğim "Hareket et!" emrini yerine getirmemekte ısrarcı davranıyordu. Ne kadar süredir burada yatıyordum bilmiyorum ama çok uzun bir zaman olduğu kesindi. Çünkü vücudum uyuşuktu ve sırtım çok ağrıyordu. Boğazım çok kuruydu, acilen su içmezsem kusacaktım.
"Su..." diyebildim. Ama bunu birinin duyduğundan emin değildim. Ben bile duyamamıştım kendi sesimi. En son ne yaşamıştım da ben bu hale gelmiştim? Bir kaza geçirip felç mi olmuştum? Yoksa şuan bir ölü müydüm?
"Anne... Su..." Mide bulantım git gide artıyordu. Odadaki bu tıbbi malzeme kokusu kusma isteğimi daha çok tetikliyordu. Zar zor parmaklarımı oynatabildim. Felçli değildim demek. Ama neden hakeret edemiyordum?
Derin bir nefes aldım. Nefes almamın ardından ağzımda bir şey olduğunu fark ettim. Bir oksijen maskesiydi. Burası bir hastane miydi? O zaman bana su verecek birileri olmalıydı.
"Lütfen su..." Kimse duymuyordu sesimi. Hastanelerde yatakların yanında bir düğme olurdu. Ona basınca birileri gelirdi. Ama hareket edemiyordum ki o düğmeyi bulup basayım.
Bir hareketlilik hissettim. Birileri mi geliyordu? Konuşma sesleri geldi kulağıma. Ama anlamıyordum. Benim dilimde konuşmuyorlardı. İngilizce miydi bu?
"Just five minute! (Sadece beş dakika!)"
"Okay, five minute. (Tamam, beş dakika.)"
Bir erkek ve bir kadın sesi olduğunu anlamıştım. Derken kapı açıldı ve içeriye biri girdi. Yanıma geldi ve saçlarımı okşadı.
"Rüya? Uyanmışsın!" Gülümsedi. Konuşmaya çalıştım ama oksijen maskesi buna izin vermedi. O da bunu anlamış olacaktı ki maskeyi indirdi.
"Daniel?" Gelen Daniel'dı. Göz altlarında yorgunluğunu belirten morluklar vardı ve sakalları çıkmaya başlamıştı. Alnında iki tane yara bandı vardı. Dağılmış haldeydi.
"Evet benim, nasıl hissediyorsun?"
Dudaklarımı yaladım.
"Neler oldu? Neden buradayım? Sen neden bu haldesin?" Bir şeyler anlatmasını bekliyordum ama o sadece sustu. Kaşlarımı çattım.
"Daniel... Ben neden hareket edemiyorum? Ben bu hale nasıl düştüm?" Eli tekrar saçlarıma gitti.
"Şuan sadece iyileşmelisin. Zaten bir süre sonra hatırlarsın."
Yutkundum.
"Ne kadar süredir yatıyorum?"
"İki ay."
Nefesimi tuttuğumu hissettim. İki ay nasıl bir zamandı. Ben iki aydır burada ne yapıyordum?
"Sen nasılsın Daniel? Diğerleri nerede?"
Gülümsedi ama bu zoraki bir gülümseme gibi geldi bana.
"Biz iyiyiz, sen merak etme." Yavaşça elimi tuttu. Tutuşu biraz rahatlamamı sağladı. Ne yaşandı? Ne bitti? Hiç bir şey hatırlamıyordum ama kötü bir şeylerin yaşandığı çok belliydi. Bunu Daniel'ın bakışlarından ve onun bu dağılmış halinden çok rahat görebiliyordum. Tekrar kapı açıldı, içeriye girenler bir kaç tane doktor ile Melissa'ydı. Daniel yanımdan çekildi ve Melissa'nın karşısına dikildi.
"Hareket edemediğini söylüyor. Ona ne yaptınız?"
Melissa gülümsedi ve elini Daniel'ın omuzuna koydu.
"Merak etme, o iyi olacak. Kanser hücresini yok ettik."
Kaşlarımı çattım.
"Ben kanser miydim?" Melissa elini Daniel'ın omuzundan çekip yanıma geldi. Saçlarımı okşadı ve bana gülümsedi.
"Evet ama artık değilsin." Şuan hareket edebilseydim saçlarımdaki elini çoktan savurmuştum. Bir şey söylemedim. Ne ara kanser olmuştum? Ne ara bunlar başıma gelmişti? Hapishaneden kaçtığımızı ve Daniel'ın evinde kaldığımızı hatırlıyordum. Sonra o evden ayrıldık.
"Daniel!" Onu çağırmam ile hemen yanıma geldi.
"N'oldu?"
"Biz evden ayrıldıktan sonra ne oldu? Başımıza ne geldi?"
Daniel bir süre yine konuşmadı. Onun bu sessizliği beni deli ediyordu.
"Daniel, lütfen anlat her şeyi. Bizim başımıza ne geldi? Evden ayrıldıktan sonra ne oldu?"
Tekrar hatırlamaya çalıştım ama bir türlü hatırlayamıyordum. Evden ayrıldık, arabaya bindik... Gerisi yoktu.
"Şey oldu Rüya..."
"Ne oldu?"
"Biz kaza yapmıştık..." Araba kazası, araba kazası...
Bir arabaya çarptığımız geldi aklıma. Peki ya sonrası?
"Sonra ne oldu?"
"Melissa'nın arabasına çarpmışız, bizi buldular."
O görüntüler de gelmeye başlamıştı aklıma. Bizi arabadan indirdiler ve bizi tuttular.
"Çıkarın onu buradan!" Melissa'nın emri ile Daniel'ı çıkarttılar.
"Daniel hayır! Sonra ne oldu?" Daniel bana bir şey söyleyemeden onu çıkarttılar.
Bizi tuttular... Melissa'ya beni öldürmesini söyledim. Ama o beni öldürmemişti. O... O Gökçe'yi öldürmüştü.
"Sen..." dedim. Her şeyi şimdi hatırlamıştım.
"Sen Gökçe'yi öldürdün değil mi!" Gökçe ölmüştü. Gökçe artık yoktu... Yerimden kalkmaya çalıştım ama hala hareket edemiyordum.
"Bunu nasıl yaparsın!" Ağlamaktan sesim boğuk çıkıyordu ve kelimeleri tam olarak söyleyemiyordum.
"Rüya, ağlama daha kötü olacaksın."
"Nasıl ağlamayayım? Sen benim en yakın arkadaşımı öldürdün!"
"Ona sakinleştirici verin!" Kalbim ağrımaya başladı.
"İstemiyorum! Neden yaptın Melissa? Onun suçu neydi! Bizim suçumuz neydi!" 
Melissa bir şey söylemedi. Gülümsemiyordu da. Gözlerinde bir duygu vardı ama ne olduğunu anlayamamıştım. Bir şey demeden odadan çıktı. Tekrar yalnız kaldım. Bana verdikleri sakinleştirici etkisini yavaş yavaş göstermeye başlıyordu. Daha fazla direnmeyeye çalıştım. Eninde sonunda bu sakinleştirici beni uyutacaktı.

---


Önüme gelen çorba kasesini geri ittim.
"İstemiyorum!" Kadın tekrar bana uzattı. Kaşlarımı çattım.
"İstemiyorum dedim!" Kaseyi karşı duvara fırlattım. Serumlar beni yeterince tok tutuyordu. Arkadaşlarımdan hala haber alamayışım beni deli ediyordu. Onları görmezsem kafayı yiyecektim. Bir tek Daniel geliyordu yanıma. Diğerlerinin yerini sorduğumda cevap vermiyordu. Git gide daha kötü duruma gidiyordu Daniel. Yanıma ne zaman gelse gözleri kızarık oluyordu. Ağlıyor muydu? Yoksa uyumuyor muydu? Bana hiç bir şey söylemeyişi beni daha da delirtiyordu. Kapı açıldı, Daniel geldi. Kadın bizi yalnız bıraktı. Daniel'ın gözleri yine kızarıktı.
"Uyumuyor musun?" diye sordum ona.
"Uyuyorum." Elimi yanağına koydum. Hafif çıkan sakalları battı elime.
"Neden bu haldesin? Ne oldu sana?"
Daniel'ın gözleri doldu. Ağlıyor muydu? Gözünden bir damla yaş süzüldü ve elimi koyduğum yerde kayboldu.
"Neden ağlıyorsun?" Onu bu halde görmek istemiyordum. Yine bir şey söylemedi. Elini elimin üzerine koydu.
"Boşver sen, önce iyileşmene bak."
"İyiyim ben, artık kanser de değilim. Sen iyi değilsin ve içimden bir ses diğerlerinin de iyi olmadığını söylüyor." Yine sustu. Başını eğdi ve yanağındaki elimi alıp tuttu. Yan tarafa dönüp ayaklarımı yataktan sarkıttım. Artık Daniel ile karşı kaşıyaydık. O önümde çömelmiş bir şekilde duruyordu. Bir süre sade sustuk. Daniel yere bakıyordu ben ona. Yutkundum.
"Bana neler olduğunu anlatmayacaksın değil mi?"
Sustu...
"Umut ve Deniz. Onlar iyi mi?"
Yine sustu...
"Lütfen... Daniel lütfen bir şey söyle. Burada kafayı yiyeceğim bunu göremiyor musun?" Yutkundu.
"Yakında neler olduğunu öğrenceksin."
Kafamı eğdim ve iç çektim.
"O zaman çok üzüleceğim değil mi?"
"Evet, üzüleceksin." Bunu Daniel söylememişti. Bunu Melissa söylemişti.
"Seni daha fazla merakta Bırakmayalım Rüya. Gerçekler acıdır ama bilinmezlik daha kötüdür."
Daniel ayağa kalktı.
"Melissa, yapma. Lütfen..."
"Bunu öğrenmesi gerekiyor. Arkadaşın yürüyemez, ona yardımcı ol lütfen."
Daniel yanıma geldi. Bir elini dizlerimin altına koydu ve kulağıma eğildi.
"Özür dilerim, çok özür dilerim..."
"Ne için?" Bir şey demedi ve beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna doladım. Kalp atışlarım normalinden daha hızlı atmaya başladı. Kötü bir şeyler olacaktı. Odadan çıktık. Burası hapishaneye benzemiyordu.
"Neredeyiz?" diye sordum.
"Aynı hapishanedeyiz, biz başka bir bölümdeyiz." Bir süre yürüdükten sonra asansöre bindik.
"Daniel yürüyebilirim, indir beni."
"Olmaz."
"Lütfen, böyle çok rahatsız hissediyorum."
"Kendin gör öyleyse." Beni yere bırakır bırakmaz yere düştüm. Bacaklarım tutmuyordu. Neden yürüyemiyordum? Daniel beni tekrar kucağına aldı. Bir şey söylemedim, şaşkındım sadece. Uzun süren asansör yolculuğundan sonra asansörden indik. Daniel bir kaç adım sonra durdu.
"Melissa, bunu yapma." dedi. Melissa arkasını döndü ve bize baktı.
"Artık geri dönemeyiz, devam et." Daniel bana baktı.
"Sakin ol, tekrar özür dilerim. Sana söyleyemediğim için." Göğsüm hızla inip kalkmaya başladı. Nefes alış verişim hızlanmıştı. Daniel'ın gözlerinde korku vardı. Korkuyordu ama neyden?
Elimin altındaki Daniel'ın tişörtünü sıktım. Biliyorum, beni kötü şeyler bekliyordu.
Hem de çok kötü şeyler...

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin