Önümdeki kahvaltımı bitirmeye çalışırken başımda dikilen hemşireye göz ucu ile baktım. En başından beri benimle o ilgileniyordu ama adını bile bilmiyordum. Ona doğru tam olarak baktım.
"Whats your name? (İsmin ne?)" Hemşire ilk başta şaşırmış gibi göründü ama sonra toparlanıp gülümsedi.
"Cherly," dedi. İsmini beğendim.
"It's a good name. (Güzel bir isim.)"
Hemşire sadece gülümsemekle yetindi. Saate baktığım zaman onbire gelmesine yarım saatten az olduğunu fark ettim. Kahvaltımı bitirip ayağa kalktım.
"I need to take a shower. (Duş almam gerek."
Hemşire kahvaltı tepsisini alırken konuştu. "Okey, you have to wait ten minutes. (Tamam, on dakika beklemelisin.)"
Başımı salladıktan sonra yatağıma oturdum. Korkmamam gerekiyordu. Daha önce bu koca hapishaneden kaçmıştım ben. Derin bir nefes aldım.Hemşirenin dediği gibi on dakika bekledikten sonra hemşire ve bir tane asker odaya girdi. Beraber odadan çıkıp banyoya doğru ilerledik. Bu kat sanki bana tahsis edilmiş gibi bomboştu. Kullandığım banyoyu da benden başka kimse kullanmıyordu. Banyoya girdikten sonra hemşire elime temiz kıyafetleri verdi. Kapıyı kilitlememe izin vermiyorlardı. Gelmeden önce saate baktığım zaman on dakika kaldığını görmüştüm. Daniel gelmek üzeredir diye düşündüm ve hızlıca temiz kıyafetleri giydim. Bol bir beyaz gömlek ve bir pantolon. Ayakkabılarımı çıkarmamıştım ama ses yapmaması için çok yavaş hareket ediyordum. Kıyafetlerimi değiştirdikten sonra bir şey anlamamaları için suyu açtım. Tedirginlikten banyonun içinde bir o tarafa bir bu tarafa yürüyordum.
"Haydi Daniel."
Hâlâ kimse gelmemişti. Bana dediği şeyden kaçacağımızı anlamıştım. Gözüm ara sıra banyonun üst tarafındaki ufak pencereye gidiyordu.
"Rüya!" Kulağıma gelen fısıltı ile tedirginlikle etrafa göz attım. Yalnızdım.
"Rüya!" Fısıltı tekrarladı. Bu Daniel'ın sesiydi ama nereden geldiğini bilmiyordum. Pencere hala boştu.
"Rüya havalandırmaya bak!" Kaşlarımı çatıp küvetin yanındaki havalandırmaya baktım. Izgaraların arkasında bir hareketlilik görmüştüm. Havalandırmanın yanına gidip yere çöktüm. Kenarlardaki kilitleri açıp kapağı çıkardım. Daniel başını dışarı çıkardı. "Yukardaki pencereyi aç." Dediğini yapıp küvetin kenarına bastım ve pencereyi ardına kadar açtım. O sırada Daniel dışarı çıkmıştı. İşaret parmağımı dudaklarıma götürüp sessiz olmasını işaret ettim. "Kapıyı kilitlememe izin vermiyorlar." Diye fısıldadım. Daniel başını salladıktan sonra havalandırmayı işaret etti. Gözlerim oraya gittiği zaman havalandırmadan kaçacağımızı anlamıştım. Ellerimin ve dizlerimin üzerinde emerler bir şekilde havalandırmaya girdim. Daniel de arkamdan girdikten sonra "Düz git." Dedi. Hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladım. Geçit rahat hareket edebilmek için çok dardı. Daniel buradan nasıl geçiyor diye düşünmeden edemedim.
"Rüya is escaped! Hurry up! (Rüya kaçmış! Acele edin!"
Arkadan gelen boğuk seslerle birlikte panikle olduğum yerde donakaldım.
"Buraya gelmiyorlar Rüya, devam et." Daniel'ın söylediği şeyden sonra emeklemeye devam ettim.
"Sol tarafa." Dediği gibi sol tarafa döndüm. Başka bir havalandırmanın çıkışına gelmiştik. Izgaraların arkasından geldiğimiz yere baktım. Aşağıda bir laboratuvar vardı.
"Umut ve Deniz'in tutulduğu laboratuvar." Dedi Daniel. Bakışlarımı ona çevirdim.
"Nasıl çıkartacağız onları?"
Daniel aşağı baktı. "Oda boş kalana kadar bekleyeceğiz. Onları dün tüplerin içinden çıkardıklarını öğrendim. Eğer uyanıklarsa işimiz çok daha kolay olacak."
Tekrar aşağı baktım kalbim kulaklarımda atıyordu sanki. Avuçlarımdaki teri kumaş pantolonuma sildim. Havalandırmadaki tozlar yüzünden her yeri batmıştı.Bir saatlik bir beklemenin ardından Daniel odayı tekrar inceledi.
"Boş," dedi.
"Biraz beklesek mi? Garanti olsun."
"Ya o arada geri gelirlerse?"
Derin bir nefes aldım. Havalandırma kapağının yanından çekildim. Daniel kapağı açtığı zaman sessizce bir kenara koydu. Başını uzatıp aşağı baktı. Bir kaç saniye sonra geri yukarı çekti kendini. "Kimse yok, söylediğim gibi tüplerden çıkarmışlar."
Daniel ayaklarını aşağı sarkıttıktan sonra atladı. Bende aynı şekilde aşağı bıraktım kendimi, Daniel beni tutmuştu. Umut ve Deniz'i görür görmez yanlarına koştum.
"Umut, Deniz! Uyanın!" Eğilip ikisinin de kalplerini kontrol ettim. Yaşıyorlardı. Daniel ve ben ikisinin de kollarındaki ve bacaklarındaki kayışları çıkardık. Denizi kollarından tutup kaldırdım. Daniel Umut'u uyandırmaya çalışıyordu. Hâlâ her yerleri ıslaktı ve ikisininde saçlarında mavi sıvı kalıntıları vardı. Denizin yüzüne yapışmış saçları çektim ve onu salladım. "Deniz! Uyan Rüya ben!"
Uyanmıyordu. Yüzüne küçük tokatlar atmaya başladım. "Deniz! Uyanman lazım haydi!"
Onu sarsmaya devam ettim. Daniel'a baktım. "Uyanmıyor."
Umut yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı ve bir şeyler mırıldanıyordu. Tekrar Deniz'e tokat attım. "Deniz!"
"Hm?"
Dudaklarından çıkan ufak mırıldanma ile sevinçle gülümsedim. "Deniz benim Rüya! Haydi aç gözlerini!"
Parmaklarım ile gözlerini kendim açmaya çalıştım. Başını bile taşıyamıyordu. "Rüüyaa." İsmim ağzından o kadar yavaş çıkmıştı ki bir an kendimi bir ağır çekimin ortasında zannetmiştim.
"Evet benim, uyanman lazım gidiyoruz!"
Tamamen gözlerini açtığı zaman etrafı incelemeye başladı. "Neredeyim? Sen ölmedin mi?"
Kelimeler dudaklarında zorlukla dökülüyordu. Kolunu omuzuma atıp onu kalkmaya zorladım. Ama sedyeden iner inmez yere düştü. Daniel'ın durumu da benden farklı değildi. Üç aydan fazladır uyutuluyorlardı. Şuan beni hatırlaması bile bir mucizeydi. Güçlükle Deniz'i ayakta tutmaya çalışıyordum. Daha ben yeni yeni kendime gelmişken Deniz'i toparlamaya çalışmak benim için çok zordu. "Haydi Deniz, biraz yardım et bana."
Deniz binbir güçlükle ayağa kalktı ve bir eliyle sedyeye tutundu. "Başım dönüyor." Yine kelimeler ağzından çok yavaş çıkıyordu. Etrafı incelemeye çalışıyordu. "Neredeyiz?"
Deniz tüm ağırlığını bana vermişti. Daniel'a baktım. Umut'u sırtına almıştı.
"Şimdi nereye gideceğiz?"
Daniel'ın gözlerinde endişe vardı. Kapının olduğu tarafa döndü.
"Burayı hatırladın mı?"
Etrafa baktım. Çok tanıdık geliyordu. Havuzun altındaki laboratuvara çok benziyordu.
"Seninle geldiğimiz laboratuvar." Dedim. Daniel başını salladı. "Havuzdan çıkacağız başka yol yok." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Öyle görünüyor. O zaman acele edelim."
Deniz'i kendime yaslayıp yürümeye çalıştım. Bir kaç ay önceki ben rahatlıkla taşırdım ama şuan benim için çok zordu. Laboratuvardan çıkınca Daniel Umut'u duvara yaslayıp ileriyi kontrol etti. Havuzdan kimse çıkmıyordu, buraya asansör ile indiklerini görmüştüm, bir de merdiven vardı."Kimse yok, Rüya biraz daha dayan."
Yüzümdeki zorlanan ifadeyi farketmiş olmalıydı. Deniz hala yarı baygın haldeydi ve doğru düzgün adım atamıyordu. Pencere girişinin olduğu dar koridora girdik. Daniel Umut'u yere yatırmış ve omuzlarından çekiyordu. Doğru bir harekette bulunmuştu çünkü koridor çok dardı. Bende onun yaptığı gibi Deniz'i yere yatırdım ve omuzlarından çekmeye başladım. Deniz benden daha uzun ve yapılı bir kadındı ve ağırdı da. Pencerenin önüne geldiğimizde endişe ile Daniel'a baktım. "Daniel yapamayız, bu halde nefeslerini tutamaz boğulurlar."
"Tamamen uyandırmamız lazım. Durumun farkına varmazlarsa dediğin gibi ölürler."
Daniel Umut'u yere oturtup yüzünü tokatlamaya başladı.
"Umut! Bana bak Umut uyan!"
Umut uyanmıyordu. Daniel daha sert sarsmaya başladı. "Umut uyan gitmemiz lazım kendine gel!"
"Hm?"
Umut gözlerini zorlukla açmaya çalışıyordu. Bende aynı şekilde Deniz'i uyandırmaya çalıştım. Yarı uyanıktı ama kendinde değildi. "Deniz bana bak. Duyuyor musun beni?"
"Hıhı," dedi cevap vermeye çalışarak.
Çenesinden tutup yüzünü yüzüme çevirdim. Bayık gözleri ile bana bakmaya çalışıyordu.
"Bana bak Deniz, Daniel ile benim araştırma için girdigimiz havuzu hatırlıyor musun?"
Yavaşça başını salladı.
"Sizi buradan çıkarmamız için o havuza girmemiz lazım. Otuz kırk saniye kadar nefesini tutman gerek yoksa boğulursun anlıyor musun beni?"
"Ölür müyüm?"
Yine kelimeler ağzından ağır çekimde çıkıyordu. Omuzlarından tutup tekrar sarstım. "Evet Deniz! Şimdi kendine gelmen lazım yardım et biraz bize!"
Deniz gözlerini kırpıp derin bir nefes aldı. Daniel'a baktım. Umut gözlerini açmıştı ama başını bile sabit tutamıyordu.
"Bu ilaç da neyin nesi? İnsanları bu hale getirerek ne amaçlıyorlar?"
Daniel dişlerini sıktı. Yüz kasları gergindi. Kolunu havaya kaldırıp Umut'a sert bir tokat geçirdi. Fazla sertti. Daniel'ın koluna uzanarak bağırdım, "Daniel!"
Ama yaptığı işe yaramıştı, Umut tamamen gözlerini açmıştı ve Daniel'a bakıyordu. "Daniel, sen misin?" Diye sordu. Deniz'in konuşması gibiydi, onunda kelimeler ağzından çıkarken kendilerini ağırdan alıyorlardı. Daniel tekrar omuzlarından tutup Umut'u sarstı.
"Umut! Nefesini tutman lazım beni anlıyor musun?"
Daniel cümlesini bitirir bitirmez Umut derin bir nefes alarak yanaklarını şişirdi ve nefesini tutmaya başladı. Daniel Umut'un yanaklarına bastırdı ellerini. "Şimdi değil! Ben söylediğim zaman yapacaksın yoksa ölürsün."
Korkum giderek artmaya başlamıştı. Büyük bir risk alıyorduk. Bizim yüzümüzden ölebilirlerdi. Ellerimle Deniz'in saçlarındaki mavi ilaç kalıntılarını temizlemeye çalıştım.
"Deniz uyanıksın değil mi? Beni duyuyorsun."
Deniz gözlerime baktı. Saniyesinde gözleri kaydı ve başı kollarıma düştü ve bayıldı.
"Daniel!"
Korku ile elimi kalbine bastırdım. Çok yavaş atıyordu. "Hayır Deniz uyan!"
Uyanmıyordu. Benim kollarımda Deniz, Umut'u tokatlayarak kendine getirmeye çalışan Daniel...
Çaresizliğin bir fotoğrafı olsaydı şuan bizden harika bir kare çıkardı.Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok kıymetli.
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI HAPİSHANESİ
AdventureFBI'nun kurduğu söylenen, kimsenin yerini bilmediği Amerika'da bir yeraltı hapishanesi. 12-25 yaşları arasında suçlular bu hapishanelerde tutulur. 25 yaşına gelenler hapishaneden götürülür ve bir daha haber alınamaz. Fakat garip bir durum va...