KARAR

1.7K 121 9
                                    

"Gözlerin neden bu kadar kızarık?" bana soruyu yönelten Deniz'e baktım.
"Gözlerim mi? Başım ağrıyordu, galiba o yüzden kızardılar." Kaşlarını kaldırdı ve kafasını salladı. İnanmışa benzemiyordu.
"Konumuza dönelim, aşağıda ne gördün Rüya? Herşeyi anlatın ki hazırlıklı olalım." Umut bir an önce öğrenmek istiyordu.
Bir anda içimi bir gerginlik kapladı. Bunu onlara söyleyemezdik. Hem buna hazır değildiler hem de o kadının söylediği tehditler... Deniz ve Umut. İkiside fevri kararlar verip başlarını büyük bir belaya sokabilirlerdi. Yanımda oturan Daniel'ın kolunu sıktım.
"Şimdi olmaz," diye fısıldadım. Daniel ayağa kalktı ve konuşmaya başladı
"Aşağıda bir kaç tane oda vardı. Bir tanesi tuzaklıydı ki gördüğünüz gibi yaralandım. Oda içinde odalar... Ofis gibi bir yer vardı. Onun içindeki odada bir laboratuvar gibi bir yer vardı. Bildiğimiz ilaçlardı aslında. Ağrı kesici, mide bulantısı gibi ilaçlar. Bir de şu havuzun dibinde bulduğunuz şırıngalardan vardı bir kaç paket," Umut kaşlarını çattı.
"Bu kadar mı? Ne yani oraya bir kaç tane ilaç için mi indiniz?" kaşlarımı çatıp ayağa kalktım
"Orada ne olduğunu önceden bilmiyorduk değil mi?" diyerek lafa atladım.
"Bu kadar tepki göstermene gerek yok Rüya."
"Ama biz yinede bir şeyler gördük değil mi? Şırıngaların çıktığı labaratuvar oradaydı ve ayrıca Daniel ölebilirdi. Hiç bir işe yaramıyormuşuz gibi davranıyorsun!"
Gökçe omuzlarımdan tutup beni geriye çekti
"Sakin ol Rüya,"
Umut elini saçlarına daldırdı
"Oraya ben inmeliydim!"
"Biz yalan mı söylüyoruz!" Daniel Umut'un yakasından tuttu. Olamaz. Tepkim yüzünden ortalık karışıyordu. Umut Daniel'in elini yakasından çekti
"Daha geçen gün Rüya sana güvenmiyordu lan! Ben neden güveneyim? Belki Rüya'yı içeri bile almadın? Kıza da yalan söylüyorsundur belki nereden bilelim?"
Deniz ayağa kalktı
"Yavaş biraz Umut. Buraya geleli daha üç ay olmuş kızı koruyup Daniel'ın mı üzerine yürüyorsun?"
"Sen karışma Deniz,"
Deniz yakasını düzeltti.
"Ne demek karışma? Daha dün gelen kızı koruyorsun! Hani kardeşindi Daniel? Belki Rüya yalan söylüyor nereden bilelim?" Çatık kaşları ile beraber bakışlarını bana çevirdi. Hızla üzerime geldi ve yakamdan tutup beni duvara çarptı.
"Belki sen yalan söylüyorsun? Neden sana inanalım?"
Gökçe Deniz'in kolundan tuttu
"Bırak onu! Rüya asla yalan söylemez. Onu iyi tanıyorum. Bırak dedim Deniz!"
Kaşlarımı çattım. Derin bir nefes aldım ve onu sertçe ittim. O gördüklerimden sonra artık zayıf olmak istemiyordum.
"Yeter! Hepinize yeter! Ne Daniel yalan söylüyor ne de ben! İnanmak istemeyen o havuzun dibine iner, tuzaksız odayı bulur, -tabi yaralanmazsa- gerçeği kendi gözleri ile görür! Biz istemiyor muyuz sanki buradan çıkmak? Orada bir cevap olsa neden söylemeyelim? Bunu neden yapmayalım? Ki bir şey olsaydı da size söylenmezdi,"
Umut ve Daniel'e yaklaştım
"Şu halinize bir bakın! Hemen herşeyde aşırı sinirleniyorsunuz. Farklı bir şey bulsaydık onu yok etmek için kendi canınızdan vazgeçerdiniz. Sizce bu iyi mi olurdu? Ama yok! Bir cevap yok! Evet, boşuna indik oraya. Hala inanmıyorsanız iner bakarsınız!" arkamı dönerek yatakhaneden çıktım. Kendi yatakhaneme gidip tuvalete girdim. Klozetin kapağını kapatıp üzerine oturdum. Dirseklerimi dizlerime dayayıp ellerim ile yüzümü kapattım ve ağlamaya başladım. Yalan söylüyorduk. Çaresizce yalan söylüyorduk. Çaresizce ölümü bekliyorduk.

---

"Ruya Dolünay!" ismim ve soyismimdeki u ve ü harfinin yerini karıştıran görevli adama doğru çevirdim kafamı.
"Yes me? (evet benim?)" elini gel anlamında salladı
"Come here! (Buraya gel!)" yine ne yaptım diye düşüne düşüne adamın yanına gittim.
"Your mom call to you, (Annen seni aradı,)"
Mother mı? Annem beni mi arıyor?
"What (Ne?)"
"Follow me. (Beni takip et.)" Adamın peşinden gittim hızlıca. Bir telefonun yanında durdu ve telefonu işaret etti. Hemen telefonu kulağıma götürdüm
"Anne?"
"Rüya kızım? Sen misin?" derin bir iç çekerek gülümsedim
"Evet anne, benim Rüya."
"Şükürler olsun! İyi misin? Orada sana kötü davranıyorlar mı?"
"Bir hapishanede ne kadar iyi olunabilecekse ben de o kadar iyiyim. Biliyor musun Gökçe de burada! Aynı koğuştayız, yataklarımız yan yana."
"Gökçe mi? O Amerika'ya okumaya gitmişti, o nasıl girmiş?"
"Bir ajanı yaraladığı söylenmiş ona. Ama o yapmadığından emin. Benim gibi... Anne, yemin ederim ben bir şeyi çalmadım. O adamlar gelmeden önce birileri yolumu kesti, onlar koydu çantama. Yemin ederim ben bir şey çalmadım!"
"Sakin ol Rüya, tabiki sana inanıyorum. En kısa zamanda baban ile Amerika'ya geliyoruz. Uçak biletlerimizi aldık bile." sevinçle gülümsedim
"Gerçekten mi? Anne, sizi o kadar çok özledim ki..."
"Biz de seni çok özledik kızım, oraya geldiğimiz zaman seni oradan çıkaracağız. Elimizde senin yolunu kestikleri sokağın kamera kayıtları var. Elimizde kanıt olduğu sürece kimse seni orada tutamaz. Merak etme çıkacaksın."
"Lütfen çabuk olun. Bir an önce buradan çıkmak istiyorum." arkadan kapı zili sesi geldi.
"Ah hayatım kapı çalıyor, seni tekrar arayacağım. Çok, çok dikkatli ol ve kimseye bulaşma. Sakince orada kal ve bizden haber bekle."
"Tamam anne, sizi seviyorum..."
"Biz de seni seviyoruz canım, kendine dikkat et. Tekrar arayacağım, görüşürüz."
"Görüşürüz anne." dedikten sonra telefonu kapattım. Kısa bir görüşmeydi evet ama buraya geleli tam üç ay olmuştu ve ben ilk kez annem ile konuşabilmiştim. Keşke babam ile de konuşabilseydim. Geriye dönüp yoluma devam edecektim ki bir kaç kişi tavanın köşelerine kamera bağlıyordu. Merdivende adamlar kamerayı bağlarken önünde asker bekliyordu. İç çektim. İşimiz bundan sonra daha da zorlanacaktı. Annemle konuşmanın verdiği keyif ile yatakhaneme doğru ilerledim. Yüzümde kocaman gülümseme ile yatakhaneye girip yatağıma oturdum. Gökçe yanıma geldi
"Hayırdır? Pek bir neşelisin. Niye çağırdılar seni?"
"Annem aradı! Annemle konuştum!"
"Gerçekten mi?" diyerek bana sarıldı. Ona karşılık verdikten sonra ayrıldık.
"Seni de aramışlar mıydı?" Gökçe kafasını aşağı yukarı salladı
"Evet, üç defa ailenin seni arama hakkı var. Buraya geldikten iki ay sonra aramışlardı. Bir de sen gelmeden üç hafta önce. Üçüncü ne zaman olacak bilmiyorum ama seneye ararlar galiba."
Gülümsedim. Şuan keyfim o kadar yerindeydi ki! Bir daha ki sefere ablam ve babamla da konuşabilirdim belki. Esneyerek yatağıma uzandım. Uyuma saati geliyordu ve ben ilk defa mutlu bir şekilde uyuyacaktım.

---

Aniden bir gürültü ile uyandık. Askerler gecenin bir yarısı odaya dalmıştı. Uyku sersemi olmanın verdiği sersemlilikle korkmuştum. Gökçe'ye bakıp
"Neler oluyor?" O da şaşırmıştı
"Bilmiyorum, böyle yaptıklarında genelde biri suç işlemiş oluyordu," saçlarımı ellerim ile düzeltip sakinleşmek için bir bardak su içtim. Askerler bize doğru gelmeye başladı. İki tanesi bana gelip kollarımdan tuttular ve beni götürmeye başladılar.
"Neler oluyor? Neden götürüyorsunuz beni?" aklıma tüpler gelmişti. Rüyamda da iki tane asker kollarımdan tutup sürüklüyorlardı. Acaba beni gerçekten tüplere mi götürüyorlardı?
"Hayır! Bırakın beni!" Yatakhanenin kapısına geldiğimizde Melissa karşımda duruyordu.
"Size ceza vermediğimi fark ettim. Hiç bir suç cezasız kalmaz Rüya." Bana gözlerini dikmiş gülümsüyordu.
"Lütfen, beni oraya kapatma."
Bana son bir kez gülümsedikten sonra arkasını dönüp gitti. Askerler beni götürmeye başladı. Uzun bir asansör yolculuğundan sonra yine o karanlık koridora gelmiştim. Hücrelerden birinin kapısını açıp beni içeriye attılar. Yüz üstü yere düşmüştüm.
"Rüya?" kafamı kaldırıp baktığımda Daniel'ın da burada olduğunu fark ettim. Yanına gelip kolumdan tuttu ve beni kaldırdı. Beni oturttuktan sonra kendi de diğer köşeye oturdu. Saçlarımı düzeltip şapkamı kafama geçirdim. Etrafa göz attım. Geçen geldiğim hücre değildi ve bizden başka kimse yoktu. Ayağa kalktım ve biraz daha göz attım.
"Daniel,"
"Efendim?"
"Neden burada bizden başka kimse yok?" İç çekti
"Bizden başka aptal yok da ondan," kaşlarımı çattım.
"Aptal mı?"
"Altında önemli bir labaratuvarın olduğu bir havuzun korunmadığını düşündüğümüz için aptalız!"
"Aptal falan değiliz! Ayrıca sen istedin benimle gelmeyi, kafana silah mı dayadım benimle gel diye?"
"İşlerin bu raddeye geleceğini bilseydim zaten gelmezdim." Dedikleri karşısında oldukça şaşırmıştım.
"Sen korkağın tekisin biliyorsun değil mi?" Aniden ayağa kalkıp karşıma dikilti. Bu ani hareketi beni korkutmuştu. Fazla uzun ve fazla iriydi.
"Korkağım öyle mi!" onu sinirlendirmiş miydim?
"Daniel sakin ol." Açıkcası ondan korkuyorum. Beni öldürse muhtelemelen bir kaç gün kimsenin haberi olmazdı.
"Sadece bir kaç aydır buradasın ve geldiğin ilk günden beridir dışarıya çıkma planları yapıyorsun. Ne rahatına düştün bir kızsın. Onbeş yaşından beri buradayım. Tam altı yıl oldu! Sence hangimiz buradan çıkmayı daha çok istiyor?"
Bir adım geriye gittim. Bağırması beni daha da çok korkutmuştu.
"Daniel, sakin ol. Sakince konuşalım. Bak özür dilerim, sana korkak dememeliydim."
Ellerini saçlarına götürüp karıştırdı.
"Evet doğru söylüyorsun. Ben belki de korkağım. Ailemi öldürten o kadını hala kendi ellerim ile öldüremediğim için korkağım!"
Daniel'ın söylediği kelimeler kulaklarımda yankılandığı zaman vücuduma yayılan şaşkınlık yüzüme dehşet ifadesi olarak yansımıştı.
"Aileni mi öldürttü?"
"Sadece benim değil, buraya düşen herkesin! Umut'un, Deniz'in, Gökçe'nin. Herkesin ailesini öldürtüyor!"
"Gökçe mi?" Gökçe'nin ailesi ölmüştü. Ve o bunu bilmiyordu.
"Yani, sıradaki benim ailem mi?" Herkesin ki ölüyorsa, benimkilerde ölecekti. Kalbimin üzerine bir ağırlık çöktü bir anda. Nefesim daralmaya başlamıştı. Yere dizlerimin üzerine çöktüm. Daniel kolumdan tuttu.
"Rüya."
"Allah'ım nasıl bir yere düştüm ben? Size olan bana da olan Daniel! O kadın ailemi öldürecek. Ne yapacağım? Hem ben, hem ailem ölecek!"
Daniel beni sarsmaya başladı
"Rüya kendine gel!"
"Öleceğiz! Ailem ölecek! Onların hiç bir suçu yok. Neden ölmek zorundalar?"
Bu sefer ağlayamıyordum. Hayır ağlamayacağım. Bir daha asla ağlamayacağım.
"Biz onlara ne yaptık!" Daniel'i omuzlarından sertçe gittim. Omuzunu tutup acıyla inledi. Omuzu yaralıydı.
"Daniel? İyi misin? Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim, bilerek yapmadım." elimi alnıma götürüp derin bir nefes aldım.
"Sorun yok, iyiyim." dedi omuzunu tutarak.
Gözümü karşı duvara diktim ve kaşlarımı çattım. Ne pahasına olursa olsun, buradan çıkacaktım. Başka yol yoktu artık...

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin