ÇANTA

3.2K 219 22
                                    

Gözlerimi pencerede hafif notalar bırakan yağmur damlalarına çevirdim. Cam yüzeyine çarpıp daha sonra kayıp kayboluyorlardı. Gökyüzü kapalı ve yağmur yağıyordu. Gri bulutlara baktım, ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı ve gereken zamanda yapıyorlardı. Hava git gide soğumaya başladığı için üzerime bir deri çeket geçirmiştim. Sıcak havalar bana göre olmamıştı hiç bir zaman. Terlemeyi sevmezdim, saçlarımız enseme yapışmasını. Soğuk beni kendime getiriyordu, uyanık tutuyordu. Titrerken tüylerim diken diken olduğunda yaşadığımı hissediyordum. Ama bunu bir tek ben fark ediyordum. Gözlerimi pencerden ayırıp sınıfta göz gezdirdim. Herkes birbiri ile iyi anlaşırdı. Öğretmen tahtaya bir şeyler yazmak için arkasını döndüğünde hemen kendi aralarında sohbete daldılar. Bazıları gülüyor bazıları tartışıyordu. Kavga bile etseler en azından iletişim kuruyorlardı. Gözlerimi masama eğdim ve iç çektim. Kendimi kabul ettirmeliydim, kendimi kabullenmeliydim. Hırkamın kollarını çekiştirip ellerimi kapattım.
"Rüya?" adımı duymam ile bir an irkildim. Yavaşça kafamı kaldırdım. Hoca söylemişti adımı "Rüya, ayağa kalkar mısın canım?" dedi. Kafamı hayır anlamında salladım.
"Hocam bırakın şunu. Konuşmaz o." Diye bir ses geldi kulaklarıma. Susma Rüya, susma cevap ver.
"Rüya getirme beni oraya ayağa kalk!" dedi hoca biraz daha sert olan ses tonu ile.
"Hayır" dedim yarım bir ağız ile. Kendimi kabul ettirme olayına ne olmuştu? Topuklunun zeminde çıkardığı seslerden hocanın yanıma geldiğini anlamıştım. Tepemde dikilerek
"Sorun nedir Rüya. Seni bu kadar susmaya içine kapatmaya sebep olacak sorun ne?" dedi. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi yavaşça açıp kapattım.
"Sizi ilgilendirmiyor." dedim sadece öğretmenin duyabileceği bir ses tonu ile. Telefonun tuş kilidinin açıldığını belirten bir ses duydum.
"Rehberlik öğretmenini arıyorum. Tenefüste yanına uğra bende geleceğim. Senin susmana bu kadar içine kapanmanı istemiyorum" Yumruklarımı sıkarak bir hışımla ayağa kalktım. Ben öğretmenin yüzüne bakarken sınıfta fısıltılar yükseldi. Fısıltılar, bitmek bilmeyen fısıltılar...
"Size istemediğimi söyledim. Sorduğunuz soruya cevap vermek istemiyorum, rehberliğe gitmek istemiyorum." Gözlerimi öğretmenden çekip sınıfa göz gezdirdim.
"Sadece beni rahat bıraksanız olmaz mı?"
"Müdürün odasına gider misin Rüya?" Gözlerim dolmuştu. Güldüm.
"Anlamıyorsunuz değil mi?" Geriye dönüp çantamı aldım ve sınıftan çıktım. Bu yaptığımı annem duyduğunda çok sinirlenecekti. Başka çarem yoktu. Ben ne okula gitmek istiyordum ne de başka bir şey. Sadece beni rahat bıraksınlar istiyorum.

Bir süre daha yürüdükten sonra arkadan gelen motor sesleri dikkatimi çekmişti. Arkamı döndüğümde iki tane siyah motor karşımda durmuştu. Motorlarların üzerindekiler aşağı inmişti. Karşımda durup bana bakmaya başladılar. Omuz silkip yoluma devam ettim. Adımlarım birinin kolumu tutmasıyla kesildi. Bir anda vücuduma yayılan titremeyle arkamı döndüm. Yüzünde siyah bez maske olan çocuk tutmuştu kolumu. Kaşlarımı çattım.
"Ne istiyorsunuz?" Hafifçe kıkırdadı. Daha sonra geri çekildi. Diğerleri de etrafımı çevirdi. Aralarında kaş göz işareti yaptıktan sonra içlerinden bir kız bana doğru gelmeye başladı. Sonra arkama geçti. Vücudumu ona doğru çevirdim.
"Çantan güzelmiş, nereden aldın?" Birşey söylemedim, sadece kaşlarımı çattım. Kız tekrar konuşmaya başladı
"Ama çok çekingensin be kızıl kafa!" dedi saçlarımla oynayarak. Geri çekildim. Daha sonra çantamda hissettiğim hareketlilik ile arkamı döndüm.
"Ne yapıyorsun?" dedim sert bir dille.
"Çantan diyorum. Güzelmiş" dedi o kızda. Ne istiyorlar bunlar benim çantamdan? Maskeli olan
"Hadi gidelim," dedikten sonra hepsi birden motorlara binip uzaklaştılar. Bir süre arkalarından baktım. Kalbimin ritmi yavaş yavaş düzene girdi. Koşar adım evime doğru gittim. Eve geldiğimde kapıyı yumruklamaya başladım. Öğle arasında şirket eve yakın olduğu için evde yemek yerdi. Annem kapıyı açtığında bana bakıp kaşlarını çattı.
"Neden okulda değilsin Rüya?"
"Toplantı varmış erken bıraktılar."
Annemi kenara itip içeri girdim. Salonun penceresinden dışarıya göz atarken annem yanıma geldi.
"İyi misin Rüya? Biri seni mi takip ediyordu yoksa?"
"Ha? Bana öyle geldi galiba, kimse yok."
"Aç değilim biraz uyuyacağım."
Odama çıktıktan sonra odanın balkonundan dışarıya göz attım. Kimse yoktu. Öyle boş serserilerdi diye düşünüp içeriye geçtim. Kendimi olduğum gibi yatağa gözlerimi kapattım.

---

Gözlerimi yavaş yavaş açmaya başladığımda bulanık görüyordum. Birkaç kere ovuşturduktan sonra görüşüm netleşti. Yataktan kalkıp odamdam çıktım. Banyoya yönelip soğuk suyla ellerimi ve yüzümü yıkadım. Aynaya bakıp yüzümü inceledim biraz. Yüzümde haddinden fazla çil vardı. Çoğu insan çillerini sevmezdi ama beni rahatsız eden bir durum yoktu. Severdim ben çillerimi. Banyodan çıkıp alt kata indim.
"Anne!" diye bağırdım ama karşılık alamadım. Bahçeye çıktım.
"Anne neredesin!" Yine karşılık yoktu. Galiba bir yere gitmişti.
Mutfağa geçip baharat dolabından bir paket cips aldım. Bir cips tabağına koyup salona geçtim. Koltuğa yayılıp ayaklarımı masaya uzattım. Televizyondan yabancı bir dizi açtım ve cips'imi yiyerek izlemeye başladım.

1 saatin ardından dizi bittiğinde cips de bitmişti. Tabağı orta sehbaya koyup yukarı kata ellerimi yıkamaya gittim. Ellerimi yıkadıktan sonra aynada tekrar yüzümü inceledim bir süre. Ben öylece yüzümü incelemeye dalmışken aşağı kattan kapının yumruklandığını duydum. Kim bu alacaklı gibi kapıya vuran? Aşağı kata indim. Kapıyı açtım. Karşımda bir kaç tane siyah takım elbiseli adam duruyordu. Ve bana tip tip bakıyorlardı.
"Kimsiniz?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Are you Rüya DOLUNAY?" dedi en öndeki siyahi adam. Are you? Yabancı mıydılar bunlar? Adam tekrar etti
"Are you Rüya DOLUNAY? (Siz Rüya DOLUNAY mısınız?)". Tedirginlikle kafamı salladım.
"Yes" dedim. Adamların hepsi içeri daldı birden. Arkalarından
"Stop! Who are you?! (Durun! Siz kimsiniz?)" diye bağırdım. Adam durdu ve "Where are your parents? (Ebeveynlerin nerede?)" Diye sordu. Allah'ım! Türkçe bilmiyorlar mıydı bunlar? Ellerini başıma götürdüm.
"I don't know (Bilmiyorum)" dedim. "Why am I being questioned? (Neden sorgulanıyorum?)" dedim adama doğru yürüyerek. Annemin ingilizcesi çok iyiydi, beni de küçüklüğümden beri alıştırmıştı konuşmaya.
"FBI'nin Türkiye görev haritasına el koymak ile suçlanıyorsunuz" dedi kapıdan giren başka bir adam. Kaşlarımı çatıp arkamı döndüm
"Ne FBI'si? Ne görev haritası?"
Adam öteki adamlara İngilizce birşeyler söyledikten sonra adamlar evi aramaya başladılar.
"Ne yapıyorsunuz? Bu izni size kim verdi?!" diye onları durdurmaya çalıştım. Kapıdaki adam karşıma dikildi
"Küçük hanım, eşyalarınızı toplasanız iyi edersiniz. Bugün içerisinde sizi götürmemiz gerekiyor."
Bir adım geriye gittim. Ne oluyor burada?
"Ne hakla? Kanıtınız yok o haritayı çaldığıma dair."
"Sir! (Efendim!)" diye bağırdı merdivenlerdin inen bir adam. Elindeki kağıdı karşımdaki adama uzattı. Adam kağıdı inceledikten sonra bana gösterdi
"Şimdi kanıtımız var." Korku ile gözlerimi açtım. Adam diğerlerine işaret verdikten sonra iki kişi kollarımdan tuttu. Adamlardan kurtulmak için çırpınmaya başladım.
"Bırakın! Ben çalmadım o haritayı!"
Aniden boynumda hissettiğim ufak sızının ardından gözlerim kararmaya başlamıştı...

YERALTI HAPİSHANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin