İST. B/4

7.1K 369 66
                                    

@azraakınadabakın: Okulun ilk günü!

@azraakınadabakın: Ne yazmış arkadaş bir bitmedi!

@azraakınadabakın: Az daha açmasalardı basacaktım sonunda milli eğitimi.

@azraakınadabakın: Okulu özleyeceğim de hiç aklıma gelmezdi yiğido.

Saçlarımı kulaklarımın arasına bırakırken telefonun ekranını kapattım ve arka cebime bıraktım.

"Seni yola getirmesini bilirim ben yiğit paşa."

Odamdan çıkıp mutfağa geçtiğimde evdekiler erkenden çıktığı için beni bekleyen kahvaltı masasına yerleşmeden ağzıma bir tane yeşil zeytin attım.

Daha ilk günden geç kalmıştım. Gerçi, bu güne kadar da bir kez olsun zamanında yetişebildiğim olmamıştı.

Telefonum elimde, bir yandan instagramda geziyorken bir yandan kahvaltımı yapıyordum. Sabahları kahvaltı yapmayı çok sevmeyen tiplerden olmama rağmen kurulu masayı görünce dayanamamak gibi bir oburluğa da sahiptim.

Sanki geç kalmış olan ben değilmişim gibi yavaşça kahvaltı masasını topladıktan sonra duvarda asılı olan saate baktım.

8.13

Salondaki pencereye koştum ve perdeyi hafif aralayıp karşı apartmanda bir kat altımıza denk gelen daireye baktım.

Tam da tahmin ettiğim gibi!

Burçin evden daha yeni çıkıyordu.

Pencerenin kenarından çekilip odama adımlarken yiğitin profiline girdim.

@azraakınadabakın: Geç kalanlardan mısın?

Cevap vermeyeceğini biliyordum. Mesajlarımı sessize aldığını da biliyordum. Büyük ihtimalle görmeyecekti de. Sadece arada canı sıkılınca cevap veriyordu. O da bir kelime: Kimsin?

Ve her seferinde verdiğim aynı tepki: Eben.

İnstagramdan çıktığımda yanıma çanta alma gereği duymadan telefonumu arka cebime koydum.
Evden çıktıktan sonra kapıyı kilitleyip anahtarı da diğer arka cebime koydum.

Yanıma ne bir ceket ne de çanta alamayacak kadar üşengeçtim. Elimde olsa -yiğit okulda olmasa- kendim bile gitmezdim.

Okul eve çok fazla uzak değildi. Tabi bu uzaklık mesafesi normal insanlar için geçerli. Bana, özellikle yalnız gittiğim zamanlar yol hiç bitmiyormuş gibi geliyordu.

Ayağımla ittirerek götürdüğüm taşa bir kez daha vurduğumda telefonuma mesaj gelince taşı bırakıp telefonuma baktım.

Çok sevgili arkadaş grubumdan gelen mesajı görünce gözlerimi devirdim.

Ah ulan yiğit!

Bu kırılan heveslerimi de soracağım hesaplar listesine ekledim. Elbet gelecekti hesaplaşma günü.

Bildirimin üstüne bastığımda zavazingo grubu açıldı.

Bu kelimenin ne demek olduğunu bende bilmiyorum. Burçin bir ara takmıştı ve onun lugatında bir hakaret biçimidir diye tahmin etmiştim.

Derya: Nerdesiniz biz geldik.

Burçin: Biz?

Derya: Veziri Azam Candarlı Halil Paşa ve ben.

Derya: Gerizekalı.

Burçin: Ha Anılla sen. Okey.

Burçin: Kanka Anıl grupta yok mu niye kendi yazmadı?

Derya: İnternetten tasarruf edelim dedik Burçin. Sen de beynini kullanmıyorsun ya hani.

Burçin: Ne kadar özlemişsiniz beni. Hemen saldırıyorsunuz üzerime. Hasret kafanıza vurmuş.

Burçin: Ya talil daha uzun süre olsaydı?

Daha fazla bakmadan geri cebime koydum. 

Okul gözüktüğünde dudaklarımı büzdüm. Hayatımın hiç bir evresinde okulu seven bir çocuk olmamıştım. Başarılı falan da değildim zaten. Küçükken annem ödev yaptıracağında kendimi tuvalete kilitlerdim. Okulda da başkalarının ödevini çalıp kendi ödevim diye çok göstermişliğim vardı.
Ve yiğitle de böyle kaynaşabilmiştik zaten. Ama ne kaynaşma!

İlk okul zamanını benden nefret ederek geçirdiğine yemin edebilirim ama ispatlayamam.

Ben de onu o zamanlar çok seviyor sayılmazdım. Ödevlerini çaldığımda ödev yapmadığı için (!) çok azar yemişti benim yüzümden. Her defasında benim çaldığımı bilirdi. Benimle kavga ederdi ve kavga etti diye üzerine karınca attığım çok olmuştu.

Evet, yiğit küçükken karıncalardan korkardı.

Okulun kapısından girdiğimde herkes gelmişti, sıraya geçmişti ve müdür konuşma yapıyordu. Rahat yarım saat süreceğini bildiğim konuşmaya bir dakika olsun geç katılabilmek benim için büyük bir nimetti.

Ayaklarım 11'lerin arasına gittiğinde yönümü değiştirip sıranın en sonuna yürüdüm.

Az daha rezil oluyorduk!

12. Sınıfların arasına girdiğimde bizimkilerin yanına gittim. On metre uzaktan bile yerlerini belli ediyorlardı. Burçin'in şebeklikleri, Deryayla didişmeleri sağolsun(!)

Aramızda bir kaç metre mesafe kala durmuş onlara bakıyorken omuzumda hissettiğim elle irlikip arkama döndüm.

Ah o çok sevdiğim kot ceket, çok sevdiğim boncuk gözler, çok sevdiğim insan...

Bir eli omzumda diğer eli pantalonun cebindeyken gülümsedi Yiğit.

"Erkencisin?"

İstanbul Beyefendisi /Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin