İlkesezerr: en güzel gün.
Yorumları kapatıp telefonu yatağıma attım.
"Bok gibi gün."
Saçlarımın yarısını tepemden bağladım ve sandalyeye oturup ayaklarımı çalışma masama uzattım.
Okula gitmemiştim ve bunun sorumlusu yiğitti. Tabii ki de çok işime gelmişti.
Telefonum çalmaya başladığında sandalyede döndüm ve yatağın üzerinden geri aldım telefonu.
Yiğit arıyor..
Açmadım.
Daha çok arar beyefendi.
Birkaç dakika sonra yine aradığında yine açmamıştım.
Biraz zaman geçtikten sonra yeni görmüş gibi yapar arardım.
Başımı dışarı hiç çıkarmadan savaşıyordum fakat Yiğit ne zaman çıkarmaya çalışsam ateş ediyordu.
İtiraf etmeliyim ki zeki bir rakip hiç iyi değildi.
Ben de artık başımı çıkartmıyordum ve tünel kazarak rakibime yaklaşmaya çalışıyordum.
Savaşta her yol mübahtır.
O söz başkaydı fakat o halini kullanacağım zamanlar için bu haline razıydım.
Bugün ise kuşlar Mete'nin okula gitmeyeceğini fısıldamıştı ve bu fırsatı değerlendirip kimseye haber vermeden bende gitmemiştim.
Silahımı Mete seçmem ise tabii ki tesadüf eseri değildi.
Lisenin ilk senesinde hepimizin sınıfı farklıydı ve ben Mete ile aynı sınıftaydım. O zamanlar ondan birazcık hoşlanmıştım ve bizimkiler elbette bunu biliyordu.
Ama sadece birazcıktı. Çok azıcık.
Yiğit'e kapılmamda ise Mete'nin de parmağı olmuştu. Okulda düzenlenen futbol müsabakısında Yiğit ve Mete'nin arası bozulmuştu. Tamamen bu sebeple ve birazda korumacı bir tavırla beni Meteden uzaklaştırmaya çalışan Yiğit'in istediği olmuştu fakat çok farklı şekilde olmuştu bu!
O gün bu gündür de böyle bir koşuşturmacanın içerisindeyiz.
Her ne kadar onun yeni yeni haberi olsa da...
...
Hava kararmış, sokak lambası odamı aydınlatırken art arda vurulan kapı ve çalan zille ne ara uyuduğumu bile bilmezken uyanmıştım.
Çalışma masasının üzerindeki telefonum çalmaya başladığında ağrıyan başıma masaj yaparak elime aldım ve kapıya yöneldim.
Yiğit arıyordu fakat ona dönmeden önce şu başımın ağrısına çare bulmam gerekiyordu.
Kapı tekrar yumruklanıp zil çaldığında "Geldim" diye bağırdım.
Sesim duyulmuş olmalıydı ki yumruklar kesilmişti fakat zilin sesi hala yankılanıyordu evin içinde.
Kapıyı açtığımda ise Yiğit burnundan soluyarak karşımda duruyordu.
Uyku sersemi yüzüne mahmurlukla bakarken "Neler oluyor?" Diye sordum.
Birkaç dakika cevap vermeden yüzüme baktı. Normalde bakışmamızı o pes edene kadar sürdürürdüm fakat başım ayakta duramayacak kadar çok ağrıyordu.
Onu kapıda bırakıp salona geçtim ve üçlü koltuğa kendimi bıraktım. O ise ardımdan kapıyı kapatıp yanıma gelmişti ve karşımdaki tekli koltuğa oturmuştu.
Konuşmaya başlamayınca "uykum var" dedim ve gözlerimi kapattım.
"Neredeydin tüm gün?"
Gözlerim kapalı birkaç saniye gülümsedim ve ardından gözlerimi açıp kızgın gözlerine baktım.
"Arkadaşlaydım."
Yalan.
"Hangi arkadaş?"
"Tanıyacağını zannetmiyorum." Derken kollarımı kaldırıp esnedim.
"Meteyle miydin?" Diye sordu.
Çatık kaşlarına baktım.
Akıllı olsaydın da senle olsaydım.
"Hayır." Derken bilerek parmaklarımla oynamıştım. Çünkü o biliyordu ki; yalan söylediğimde parmaklarımı oynuyordum.
Gözlerimi ellerimden çekip yüzüne baktım. Gözleri ellerimdeydi. Burnundan soluyordu.
"Telefonlara niye bakmadın?"
Dudaklarımı büzdüm. "Duymamışım."
"Aferin."
Ayağa kalktı ve mutfağa girdi. Birkaç dakika sonra mutfaktan çıktığında sokak lambasının ışığında karaltısına baktım. Karanlıkta bile mükemmeldi adam.
Elindeki bir bardak suyu ve ağrı kesiciyi orta sehpanın üzerine bırakıp başımda dikildi. Başımı kaldırıp gülümseyerek yüzüne baktım.
"Teşekkür ederim."
Bir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı ve gitmeden önce söylediği son sözlerden çok sesinin tonu yakmıştı canımı.
"Yalan söylemek güzel değildir İlke."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Beyefendisi /Yarı Texting
Mizah@azraakınadabakın: Maşallah efendim gözler lens mi? 28.09.2018 @azraakınadabakın: Rabbim neden kullarının arasında ayrım yapıyorsun. Bu güzel kulunu yaratırken benim günahım neydi? 29.09.2018 @azraakınadabakın: Merhabalar efendim tanışabilir miyiz...