İST. B/54

1.9K 125 12
                                    

"Descartes'ın bu girişimi, alanla ilgili ilk gözle görülür çalışmayı başlatması anlamında önemliydi. Lakin bugün "zihin felsefesi" denildiği zaman, bu disiplin içerisinde çalışan kişilerin aklına Descartes ve düalizmden çok daha fazlası gelmektedir. Kavram olarak zihin dediğimiz zaman, onu teşkil eden unsurlar, zihin felsefesini ana hattan ilgilendiren bir tartışma olarak zihinsel dediğimiz şeyin kendisinin fiziksel olup olmadığı ve zihnin kendisini açıklamaya çalışan teoriler bu alanın çalışanları tarafından farklı şekillerde ele alınarak tartışılır. Bundan beş yüz sene öncesine kıyasla bugün, zihin kavramını ele almak ve irdelemek için çok sayıda düşünsel yapı geliştirildiği söylenebilir."

Çeneme yasladığım başım bir kez daha yere düşerken Mete başıma vurdu yavaşça.

Ona kızmaya bile halim yokken sıraya kollarımı yaslayıp gözlerimi kapattım. İlk derse Felsefe koyan akıllıyı Allah bildiği gibi yapsın.

Aradan birkaç dakika geçti veya geçmedi zil çaldı. Ve yine felaket bir ikilemde kaldım. Tenefüse çıkıp kahvaltı yapmak ya da çıkmayıp uyumak.

Mete tepemden atlayıp dışarıya çıkarken Emre topuzuma vurdu. "Hadi sana vişne suyu alacağım."

Gözlerimi bile açmadım. "Ona bile kanmayacak kadar uykum var."

Bir kez daha vurdu. "İlke"

Cevap vermedim.

"İlke"

Yine cevap vermedim.

"Kalkman lazım. Ilgın ve Yiğit el ele."

Gözlerim ışık hızıyla açılırken yerimden kalktım. Hiçbir şey söylemeden etrafıma bakıyorken Emre kahkahayı bastı ve arkasına bakmadan sınıftan çıktı.

Bu şerefsizlikten başka nedir?

Saçımı çözüp rastgele tekrar topuz yaptım ve sürüne sürüne sınıftan çıkıp kantine indim.

Yiğit bey her zamanki yerlerinde sevgili arkadaşlarıyla oturuyordu. Metelerin yanına adımlarken bakışlarımız kesişse de gözlerimi devirip önüme baktım.

Salak Emre Mete'nin yanına oturmuş bana sırıtıyordu.

Suat ve Ali'nin arasına otururken ona da göz devirdim. "Mete mi koruyacak seni benden?"

Sırıttı Emre.

Tek kaşını kaldırıp "Koruyamaz mıyım?" Dedi Mete.

"Koruyamazsın." Dedim vişne suyumu içerken.

Önümdeki vişne suyunu çekti Mete. "Diyorsun."

Gözlerimi kıstım ve saldırı moduna geçtim. Vişne suyumu elimden almak mı?

"Onu aldığın gibi yerine bırak."

"Yoo." Derken pipetimi ters çevirip içmeye başladı.

Kalbim çıt...

Yerimden kalkıp onun tarafına geçiyorken belimden tutulmamla durdum.

"Buraya gel." Dedi Yiğit naif bir sesle.

Tam hıncımı çıkarmak için geri dönecekken belimden kendisine çekip diğer elindeki vişne suyunu verdi.

Bir vişne suyuna kanacak değiliz Yiğit paşa.

Belimi elinden kurtarıyorken biraz daha kendine çekti ve yine aynı güzel sesle "gel." Dedi.

Buna kanacak gibiyim ama direniyorum.

Başımı çevirip yüzüne baktım. Bana değil direk Meteye bakıyordu. Ben ona bakınca başını bana çevirdi ve gülümsedi.

Tamam kandım.

Bir şey söylemeden bahçe kapısına yöneldim. O da elini belimden çekmeden geldi. Ağacın altında bir banka oturup vişne suyumu açtım. O da her zamanki gibi şekersiz çayını içiyordu.

Arkama yaslandım ve ona fark ettirmeden izlemeye çalıştım. Ezbere biliyordum artık sarı saçlarını, özenle nasıl toparladığını, dağılınca nasıl kızdığını.

İçim gidiyor beyefendi sana.

Ah, bir bilsen.

İçim, küresel ısınmanın buzulları erittiği gibi sana eriyor.

O da arkasına yaslandığında hemen bakışlarımı çekip vişne suyumu içtim.

"Çıkışta bir şeyler yapalım mı?"

Maviş gözlerine baktım.

Tabii ki boncuk gözlüm..

"Yok, işim var benim."

Tek kaşını kaldırdır. Yapma be çocuk şunu.

"Ne işin var?"

Hadi bakalım İlke hanım. At yalanı edeyim inananı.

"Metelerle sözleşmiştik."

Kaşları çatıldı. "Neden?"

"Ne neden?"

"Neden sözleştiniz?"

"Sanane Yiğit? Onlar benim arkadaşlarım ve istediğim zaman istediğimi yaparım."

Arkadaşlarım kelimesini bilerek bastıra bastıra söylemiştim. Ki çok da güzel anlamıştı bunu.

"Bizim masada da arkadaşların var."

He he aynen. Çakal sürüsü.

Demedim tabii ki.

"Ben Anıl ve Burçinle konuşuyorum zaten. Ve iyi söyledin bir ara onlarla da sözleşsem iyi olur."

Elindeki çayı banka bıraktı.

"Sadece Anıl ve Burçin mi?"

Bir şey söylemeden başımı sallayarak onayladım.

"İlke sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Dediğinde tam çemkirme moduna geçmiştim ki sevgili arkadaşları Ilgıncık ve Deryacık nereden çıktıysa zebani gibi dikildiler başımızda.

Bir siz eksiksiniz zaten.

Tamamlandı şeytan üçgeni.

"İlke'cim de buradaymış." Dedi Derya mide bulandırıcı bir sesle.

Bunların Ilgınla eskiden tanıştığını biliyordum da bir araya geldiklerinde bu kadar yılan oldukladını bilmiyordum.

"Aynen öyle ve şimdi gidiyorum." Diyerek yerimden kalktım. Daha adım atamamışken Yiğit elimi tuttu.

"Nereye?"

Hadi kızım İlke. Top doksanda. Vur gol olsun.

O hala bankta oturuyordu ve ben ayaktaydım. Derya ve Ilgın da arkamda.

Bir adım yaklaştım ve saçlarını çocuk sever gibi dağıttım. "Arkadaşlarımın yanına."

Ilgın'ın bozulduğunu biliyordum çünkü bunu Yiğite yapmak isterdi ve kızdığı için yapmazdı. Yiğit'in de kızdığını biliyordum ama bence bu saçlarını dağıttığım için değildi.

İstanbul Beyefendisi /Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin