Elimdeki kalemi yere düşürdüğümde etrafımdaki gözler bana dönse de baktığım tek bir göz vardı.
Kaşları çatık, sorgularca bir tavır içinde gözlerime baktı.
Ne kadar dikkatli bakarsa baksın aradığı soruların cevaplarını bulamayacağını fısıldadı gözlerim gözlerine.
Pes eden gözleri oldu.
Eğildi, yerden kalemimi aldı ve önüme bıraktı.
"Teşekkür ederim"
Bir şey söylemedi.
Kıçımın kenarı. Söylemessen söyleme.
İşler daha da garipleşiyor muydu yoksa sona mı ulaşıyordu bilmiyordum.
Fakat yıllardır tanıdığım Yiğit hakkında öğrendiğim yeni bir şey varsa o da ne kadar oyun sevmeyen birisi olduğuydu.
Hayır hayır.
Basketbol da bir oyundu ve onu seviyordu. Ama anlaşılan topunu saklayanın ya da çalanın kim olduğunu bulmayı sevmiyordu.
Ondan bir şey çalmamıştım fakat sakladığım çok şey vardı.
Topu saklayan bendim ve o bulmadan verecek değildim.
Oyunu ben başlatmıştım ve kuralları da kafama göre koymuştum.
Artık bir şeylerden şüphelendiğine çok emindim.
Nerede hata yapmıştım, açık vermiştim bilmiyorum fakat bildiği ya da şüphelendiği bir şeyler vardı.
Sabahki tuzak ise hiç beklemediğim bir anda gelen bir hamle olmuştu.
Ellerinin arasında olan elimin mutluluğu, tenine dokunmamın verdiği sevinç ve anın şokuyla mod leylayken suç üstü basılmıştım.
Ve o boncuk gözler tutuklu olduğumu ilan etmişti.
Yanılıyorsunuz bayım, ben size tutulalı çok oldu.
Kıçı kurtarayım derken ne hallere gelmiştim. Ve evet plan başarılıydı ama kurtulan sadece kıçımla kalmıştı.
...
Leyla leyla arkasından bakarken bir anda durunca sırtına çarptım.
Höst camış.
Kafasını bana çevirdiğinde gözlerinde gördüğüm hinle kaşlarımı çattım.
Tuzağa düştün ilke!
Bedenini yan çevirip üzerime eğildi ve burunlarımız bir birine değerken gözlerini kırpmadan gözlerime baktı.
Dudaklarımız arasında nefes almalık mesafe kalana kadar geldiğinde bedenimdeki her bir parçam, uzvum, hücrem hepsi saygı duruşuna geçmiş gibi durmuş ne yapacağını bekliyordu.
Rüyada olmalıydım öyle değil mi?
Gerçek olmamalıydı yaşadığım şuan.
Eğer gerçekse ruhumun bedenimi terk etmesine son birkaç dakika kaldığını iletmem gerekiyordu karşımdaki adama.
"Yiğit" derken sesim tahminimden daha kötü çıkmıştı.
Cevap vermedi ve gözlerime bakmaya devam etti.
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Belki bir dakika belki on saniye fakat yemin edebilirdim ki asırlar gibi gelmişti.
"Kelebeğin kanatlarında sakladığı sırrı biliyorum."
Gözlerimden dudaklarıma indi bakışları. Ellerinin arasındaki elimin nasıl titrediğini hissetmiyordu umarım.
Beynimin varlığını yeni yeni hissetmeye başlarken diğer elimi göğsünün üzerine koydum.
Sırrımı biliyordu.
Gülümsedim.
Kurallarını kendi kafama göre koyduğum oyunuma dahil olmuştu. o da kendi kurallarıyla oynuyordu ve belirtmem gerekir ki hiç adil bir oyuncu değildi. Her ne kadar kartları açık olsa da...
Unutuyordu ki; oyunu ben başlatmıştım ve bitti demeye de henüz niyetim yoktu.
Aramızdaki mesafeyi kapattım ve dudaklarımı dudaklarına değirerek anlına çıkardım.
Boncuk gözleri buz gibi olurken dudaklarımı anlına bastırdım.
"Ateşin mi var senin?"
![](https://img.wattpad.com/cover/264798928-288-k532493.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Beyefendisi /Yarı Texting
Humor@azraakınadabakın: Maşallah efendim gözler lens mi? 28.09.2018 @azraakınadabakın: Rabbim neden kullarının arasında ayrım yapıyorsun. Bu güzel kulunu yaratırken benim günahım neydi? 29.09.2018 @azraakınadabakın: Merhabalar efendim tanışabilir miyiz...