Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum cancağızlarım :))
Keyifli okumalar💙
"Aksini düşünmen hata."
Sözleri yüzümde bir gülümseme oluşturmuştu. Sanki gerçekten karşımdaymış gibi utandım ve başımı aşağı eğdim.
"Şirketin yakınındayım," dedim. Sonra arabamı kenara çekip durdum. "Bir Çin lokantasının karşısında."
"Geliyorum," dediğinde beklediğimi söyleyip telefonu kapattım.
Telefonu yan koltukla aramdaki boşluğa bıraktım. Arkaya dönüp omzumu kendi koltuğuma yasladım. Rüzgâr camdan dışarıyı izliyordu. Elini çenesine koyup kapıya yaslanmıştı.
"Rüzgâr?"
Başını yavaşça bana çevirdi. "Kaç yaşındasın?" Kaç yaşında olduğunu biliyordum, yine de boş oturmayalım diye onunla sohbet etmeye çalışıyordum.
Duraksayıp birkaç saniye boş boş yüzüme baktı. Ardından parmakları ile oynamaya başladı. Küçük parmaklarını kapatıp açarak muhtemelen yaşını hesaplamaya çalışıyordu. Nihayet 5 parmağını açtı ve elini öne uzattı.
"Beş mi?"
Başını aşağı yukarı salladı. Daha 5 olmasa bile bir şey demedim. Yanağını okşadım narin bir şekilde. "Aferin sana."
"Benim de 25 yaşım var. Ama elimle gösteremem çünkü parmaklarım yetmiyor," deyip güldüğümde o da gülümsemişti. "Hatta bugün 25 yaşına bastım."
Kaşları sorgular gibi yukarı kalktı. Başımı aşağı yukarı salladım cevap olarak. "Evet, bugün benim doğum günüm."
Sonra bedenimi iyice çevirdim ona doğru. "Bana sarılarak doğum günü hediyemi vermek ister misin?"
Yine kendi dünyasında birkaç saniye düşündü. Çok şükür ki kararı olumlu oldu ve o bedenini saran kemeri çekiştirdi açmak için. Ona yardımcı oldum. Kemerden kurtulduktan sonra öne kaydı ve yerinden kalktı. Kollarını boynumda doladığında kalbim sevinçten kuş olup uçtu sanki. Hayatım boyunca aldığım en güzel doğum günü hediyesi tartışmasız oğlumun sarılışıydı.
Dudaklarımı yanağına bastırdım. Bir kolumu beline sarıp diğeri ile yumuşacık kumral saçlarını okşadım. "Seni çok seviyorum," dediğimde benden ayrıldı. Yüzüme baktı, gülümsedim ona. Tekrar kollarını boynuma dolayıp daha sıkı sardı. Umarım bu onun ben de seni çok seviyorum deme şekliydi. Öyle olmasa da ben istediğim gibi kabul etmiştim.
Birbirimizden ayrıldık. Onu tekrar yerine oturtup kemerini bağladım. Camın tıklatılmasıyla irkildim. Başımı çevirdim camın arkasından bize bakan Emir'e doğru.
Kapının kilidini açtım. Yan koltuğuma otururken "Merhaba," dedi. Yine dudaklarım uslu durmadı ve iki yana kıvrıldı. "Merhaba," diye cevapladım.
Emir arkaya çevirdi başını. Rüzgâr'a göz kırptı. "Tanışmadık seninle," dedi ve elini uzattı. "Ben Emir. Feride'nin arkadaşıyım." Arkadaş derken göz ucuyla bana baksa da bu uzun sürmedi, tekrar Rüzgâr'a odaklandı.
Rüzgâr Emir'in elini sıkmadan önce bana baktı. Onay mı bekliyordu acaba? Bu düşünce beni mutlu etmişti. Gözlerimi kapatıp açarak onay verdim ona. Nihayet elini kaldırıp Emir'in elini sıktı fakat konuşmadı. "Sen de Rüzgâr olmalısın," dedi Emir onun yerine. "Feride'nin oğlu." Rüzgâr başını onaylar gibi aşağı yukarı salladı.
Canım oğlum deyip sımsıkı sarılasım vardı bu çocuğa. Yapacaktım da zaten ama zamanı gelince.
"Memnun oldum," dedikten sonra ellerini ayırdı Emir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolculuk:Aşk (ASKIYA ALINDI)
Novela Juvenil"Gelin düğünden kaçmış" Yaranmış kaostan seçebildiğim tek cümle bu olmuştu. Davetliler olayı kendilerince yorumlamaya çalışıyor, gerçeklik ile en ufak bir alakası bile bulunmayan şeyler uyduruyordular. Her kafadan ayrı bir ses yükseliyordu. Ve herke...