Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum camcağızlarım :))
"Buyurun bu taraftan o zaman" deyip arabasını gösterdiğinde kararsız biçimde yüzüne baktım.
Tanımadığım bir adamın arabasına binmem ne kadar doğruydu? Ya psikopatın tekiyse? Ya beni kaçırıp böbreklerimi satarsa? Ya..
Ne saçmalıyordum ben? Adamın işi yok benim böbreklerimi mi çalacaktı? Altındaki arabaya bakılırsa hiç de böbrek satmaya ihtiyacı olacak birine benzemiyordu. Kim bilir, belki de bu işleri yaparak almıştı o arabayı?
Gözümün önünde şıklatılan parmakla kendime gelip başımı iki yana sallayarak elinde böbreğimi tutan yabancının hayalini düşüncelerimden uzaklaştırdım. "Geliyor musun? Yoksa bu halde yolun ortasında kalmayı mı tercih edersin?" diye sordu üzerimdeki gelinliği işaret ederken.
Bu adam yerine otostop çekip başka bir arabaya binebilirdim. Ama kim bilir kimler çıkacaktı karşıma. Fiyasko düğünümden muhteşem görüntüler sosyal medyaya düşmüşse başarısızlığa adım adım giden kaçma planım, aynı başarısızlıkla da sonuçlanacaktı.
"Geliyorum" dedim ve uzanıp arabanın içindeki çantamı aldım.
Adamın dudakları cevabım karşısında keyifle yukarı kıvrıldı. Gözlerimi devirip sert adımlar ile yanından geçip arabasına yaklaştım. Yoldan hızla geçen arabaların motor sesleri dışında sessizliği bozan tek şey benim topuklularımın asfaltta bıraktığı tok seslerdi.
Kapıyı kendime çektiğimde kilitli olduğu için açamamıştım. Başını yana çevirip gözümü delen güneş ışınları yüzünden gözlerimi kısarak kendisini bıraktığım yerde beni izleyen adama baktım.
"Açıyor musun? Yoksa yolun ortasında dikilip kafamıza güneş geçmesini mi tercih edersin?" diye sinirle sordum.
Gülüp başını iki yana sallayarak bana yaklaştı. "Önce bir tanışsak mı, ne dersin?" deyip elini uzattı. Bir eline bir de kıstığı yeşil gözlerine bakıp kapı kolunu tutan elimi uzattım.
"Feride" dedim.
"Emir" deyip parmakları elimi sardı ve birkaç saniye sonra tekrar bıraktı.
Arabanın kapılarını açtığında sıcaktan bunalmışken kendimi hızla arabanın içine attım. Bendeki hava da balonda yoktu, sanırsın araba benim.
Emir de arabadaki yerini aldıktan sonra ilk iş arabanın üstünü açmak olmuştu. Özenle yapılmış saçlarımı açmaya başladığımda Emirin gözlerinin ara sıra bana kaydığını hissetsem de umursamadım. Başımdaki tel tokaları çıkarıp kucağıma topluyordum. Yan tarafımda gülüş işittiğimde başımı çevirip Emire baktım.
"Neye gülüyorsun?" tersçe sordum. Zaten başımdaki tokalar bitmiyordu bir de bu adamın benimle alay etmesini çekiyordum.
"Şimşek çaksa emin ol tek hedefi sen olurdun" dedi gülerek "bu kadar demir ne?". Gözlerimi devirip parmağıma çarpan tokayı hışımla saçımdan çektim. Yolunan saçım yüzünden saç diplerim acımıştı.
"Komik değilsin" dedim.
"Ben gülüyorsam komik bulmuşumdur" dedi sırıtarak.
"İşte yaptığın espiriye sadece kendin güldüğün için komik değilsin".
Emir beni sinirlendirmekten keyif alıyormuş gibi arkasına yaslandı. Rüzgar kumral saçlarını arkaya doğru savururken dirseğini aramızdaki kolçağın üzerine koydu ve "mizah anlayışın hiç yok, eminim damat bu yüzden düğünden kaçmıştır" dedi. Kaşlarım hızla çatılırken "damat değil ben kaçtım" dedim sinirle.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolculuk:Aşk (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction"Gelin düğünden kaçmış" Yaranmış kaostan seçebildiğim tek cümle bu olmuştu. Davetliler olayı kendilerince yorumlamaya çalışıyor, gerçeklik ile en ufak bir alakası bile bulunmayan şeyler uyduruyordular. Her kafadan ayrı bir ses yükseliyordu. Ve herke...