"En sevdiği kelime 'asi
En sevdiği oyun incitmek beni
Hıncı çocukluktan kalma yara iziKırdığı kalpleri dizmiş ipe
Genede en büyük zararı kendine
Ayak izlerini kuşlar yesin diye
Ekmek kırıntıları bırakır geride..."🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙
1,2,3,4,5...
Aynadaki yansımaya bakıp arkasına dikilen beş kişiye alayla gülümsedi Kutay.
"Az olmuş,yedi ceddini toplasaydın. " dedi gözüne kestirdiği bir tanesinin ayak ucuna okkalı bir tükürük bırakırken.
"Senin gibi itler için adam toplamam ben !" dedi lise gömleğini kollarının ucuna kıvırmış düğmelerini savrukça dağıtmış olan cılız cüsseli.
"Kolların fidan gibi olunca teke tek çıkmaya götün mü yemedi ?" diye sakince arkasına döndü Kutay.
Dağıtılması gereken beş ablak surat vardı.
Daha da önemlisi bunca kandan sonra eve gidip kim temizleyecekti gömleğini iki saat ?Bıkkın bir nefes verip parmaklarını ve boynunu kütletti Kutay.
Kutay az önce muhattap olduğu bir tanesinin gözüne yumruğu indirirken kendisini tutmaya çalışan diğer iki faydasızı da lavabo fayanslarına doğru ittirdi eliyle. Üzerine çullanmaya çalışan sözüm ona külhanbeylerini de bir yumrukla inletirken gözüne diken olup batan o tipe özel muamele geçeceğine ant içti.
Tayfun.
İkisi de lise sondaydı. İkisi de birbirinden ölümüne nefret ediyordu. Çardaktan başlayarak spor salonu ek binasına dek uzayan mıntıka,hiç şüphesiz Kutay'ın bölgesiydi. O ve tayfası burada sigaralarını içerdi. Kameralara karşı en kör nokta olan bu mekanı Kutay liseye ilk başladığı zamanlarda keşfetmiş,kimselere ayak bastırmamıştı.
Daha sonra aptal bir okulun binasının yenilenme bahanesi ile birlikte dönem başında ne idüğü belirsiz binlerce dallama okullarına transfer olmuştu !
Bunlardan biri Tayfun idi.
Hiç şüphesiz eski okulunun arıza tipi,külhanbeyi idi. Şimdi Kutay'a ait olan bu çöplükte saltanat yürütmek istiyor,boşa kürek çektiğinin bilincinde dahi olmadan belaya adım adım gidiyordu.Kutay'ın nefret dolu lâcivertleri onun kömür karalarına çarpıp giderken sakalları seyrek seyrek çıkan Tayfun'u alaya alıp tısladı Kutay.
"Babanın permatikleri ile suratını kazıman bittiyse ananın tüy dökücü kremlerini dene piç. Sendeki olsa olsa tüy olur."Tayfun daha bir öfkeyle Kutay'ın üzerine doğru yumruğunu sallarken Kutay ise başını sağa çevirip alayla sırıtmaya devam etti.
"On seferdir dayak yiyip gidiyorsun onursuz piç. Yine mi dağıtayım suratını ! Benim okulum,benim bölgem."Tayfun burun kemiğindeki çatırdama sesi ile yoğun sızıdan gözleri kararak yere yığılmıştı nihayetinde.
Eninde sonunda kırmıştı Kutay o burnu.Sırtındaki kemerin acısıyla inlediği vakitler kulağına çalındı tekrardan. Yerde uzanıp sızlana sızlana inleyen Tayfun idi. Tek bir yara dahi almamıştı Kutay beş kişilik bir mevzudan çıkarken.
Peki niyeydi sırtındaki alev alev yakan kemer izleri?
Ellerini boynuna götürdü amansızca. Yanık et kokusu burnundan içeri dolarken dudaklarını dişleyip yerde inleyen aptal cüsseye bir tekme fırlattı.
"Sus. Sus diyorum sana !" diye kükredi Tayfun'un sersemlemiş bedenine."Sus ,sus diyorum sana!" diye yankılandı babasının sesi zihninin en kuytularından yankılanırken.
"Git ! Git başka yerde ağla." diye kükredi Kutay yerde burnunu tutup kıvranan Tayfun'un bedenine eğilirken.
Lacivertlerinin yuvalarından fırlarcasına belirginleştiğini,boynundaki ve alnındaki damarların tenini delip geçer gibi keskinleştiğine an ve an tanık oldu kirli bir tuvalet aynasından. Öfkeden cellalenen burnunun delikleri genişlemiş,çenesi kaskatı kesilmişti.
Tıpkı ona benziyordu.
"Git odanda zırla." Zihnini kuşatan sesi susturmak için Kutay bir tekme daha savurdu yerdeki aciz bedene. Ona attığı her tekmede onun iniltileri kendi zihnindeki kör kuyulara hapsolmuş canavarın yankılarını bastırıyordu.
Zihnindeki canavarı susturmanın tek yolu,başka bir inilti ile onu bastırmaktı.
"Kutay ZORLU !" diye kükredi müdür yardımcının sesi lavaboda.
Koridora merakla doluşan öğrencilerin homurtusu bir çığ gibi yükselirken ağlayarak müdür yardımcısına bir şeyler anlatan aptal nöbetçi öğrenci kıza dikti Kutay gözlerini.
Aptal"Bıktım senden ! Bıktım vukuatlarından ! Derhal odama . Derhal !"diye kükreyen kel kafalı adama alayla gülümseyip başını öne eğdi Kutay.
Velini çağır.
Elbette hocam diyordu Kutay her defasında. Hangi aşüftenin koynunda,hangi kumarhanede sızmış halde bulursanız,bizim eve de çağırın !
Kutay tembel adımlarla müdür yardımcısının odasına doğru adımlarken 1.70 boylarındaki kel adam küçük kahverengi gözlerini Kutay'ın lâcivertlerine dikip kaş çattı.
"Hale bak ! Okula değil,gezmeye gelmiş beyefendi. Neden okul kıyafeti giymiyorsun? Kılığa kıyafete bak!"Kutay dilini şaklatıp gözlerini devirdi bıkkınca. Adamın tosbağaya benzeyen suratını morartmayı seviyordu. Siyah sweatshirtini hafifçe sıyırıp okul arması basılı beyaz gömleği gözüne sokarcasına işaret etti lacivertin en koyu tonundaki gözleriyle.
Tosbağanın morarışı ile birlikte zevkten dört köşe olurken müdür yardımcısının kendi evinin yolundan bile daha iyi bildiği odasında buldu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Perde
Romansa"Hiç sevilmemişsin,sevdiğin ise meçhul!"diye gürledi ceylan gözleriyle. Sevmek ve sevilmek nedir özenle ince ince öğreteceğini bilmeden...