Kutay titrek bir sesle fısıldadı.
"Ceylanım..."
Titreyen sesi boğazına bıçak batırılmış hissi veriyordu. Sanki bir avuç cam kırığını yutmaya çalışmıştı bir yudum su dahi olmadan,o denli bir acı ile sızlıyordu boğazı. Hasretle baktığı iri kahvelerin kızarık yaşla dolu halleri ömründen can kırıkları olmasına vesileydi. Bir avuç camı yutsa daha az acırdı canı,canın canı gerçekten yanmış gibi görünüyordu.
Pejmürde haldeydi Uygar. Onu böyle görmek imkansızdı. O biraz "düzgün çocuk" olmak için yaratılmıştı sanki. Gömlekleri her zaman ütülü olurdu,pantolonu da öyle. Hırkası veya sweati kırışıklık barındırmazdı. Saçı başı hep toplu,düzenli halde olurdu. Uygar sanki kusursuz olmak için vardı. Birlik ve düzenden oluşan bir ahenk parçasıydı.Kutay'dan öncesinde böyleydi en azından. Kutay bütün o birlik haline yumruk indiren bir zelzele etkisi yaratmış,pejmürde bir hale gelmesine neden olmuştu.
Islak ceylan gözleri titrek bir bakışla Kutay'ın lacivert tonlu gözlerine tutunuyor ve acıyla yutkunuyordu. Acı çekermiş gibi nefes alıyordu Uygar. Arkasında beliren mavi gözlü oğlanın yüzüne baktığında alt dudağı titriyor,derman bulamadığı dizleri titreyerek birbirine çarpıyordu.
"Kutay."diye fısıldadı Uygar. "Onun burada ne işi var?"
Kutay telaşla arkasından inen Kaan'a bakıp "İçeride kal."diye bağırdı. Sinirle kapıyı örterken pişman bir ifadeyle ceylan gözlere dikti gözlerini. Fakat bu uzun süreli bir bakış olamamıştı. Ne eskisi gibi saatlerce uzun uzun izler bakışlardı bunlar ne de kirpiklerini kapatsa kaybolacak kadar korkmasına neden olacak derin bir bakıştı.
Kaçamak ve olmaması gereken bir şeymiş gibi korkak bir bakıştı.
"Kutay."diye fısıldadı Uygar titrek bir sesle. "Kaan'ın evinde işi ne?"
"Sen Tayfun'la değil miydin ?"dedi Kutay hırsla. "Neden umrunda?"
"Ne?"
"Gördüm sizi!"diye gürledi Kutay.
Kapının ağzındalardı ve elbette birileri onları duyacaktı. Duysunlardı da zaten artık hiç bir şey umrunda değildi. Bir akşam üzeri bir defterin sayfalarında yıpranıp gitmişti ruhu.
"İnsan bile değil."demişti Kutay için satırlar. "Sadece Tayfun'un başına bela olmaması için tahammül ediyorum ona."
Uygar'ın ellerinden böyle bir şey yazılması imkansız gibi geliyordu ama Kutay her defasında bunu kendine zaten hatırlatıyordu. Asla Uygar'ı hak edecek kadar düzgün biri olamamıştı ki. Bunu yazmasına ya da başkasının söylemesine gerek dahi yoktu Kutay her defasında sikik zihninde kendini buna adamıştı. Oğlanın yanına bile yaklaşmaması gereken belalı bir veba gibi hissediyordu kendisini.
"Kucağındaydın,dizlerinin dibinde omzuna sarılıp ağlıyordun."dedi Kutay hırsla. "Tayfun'un omzunda ağlıyordun sen Bambi."
"Sen de..."dedi Uygar hıçkırarak. "Ağlamadan dinlemeden,onun kucağına mı attın kendini?"
Uygar hırsla yumruklarını sıkmış,kapalı demir kapıyı savurmak istercesine yumruk indirmişti. Hırstan kızaran gözleriyle inlerken yumrukları Kutay'ın göğsüne saplanmıştı. Lakin canı yanmıyordu işte Kutay'ın. Öyle ki bu yumruklar iyi bile hissettiriyordu Kutay'a. Sanki Uygar'a son kez bu kadar yakın kalacakmış gibi geliyordu. Bundan sonra ancak uzaktan bakacağı bir hasret olacakmış gibi hissediyordu.O yumruklar bile gül bahçelerine değişilmeyecek güzellikteydi. Sızlamıyordu kemikleri,kelimeler ruhunda hasar bırakıyordu.
Gerçekten insan bile sayılmayacak biriydi Kutay.
Sevgilisini aldatmıştı.Üstelik bunu ufacık bir oğlanın koynunda sarhoşken yapmıştı. Uygar'ın tüm uyarılarına rağmen bile bile ateşlere yürüyerek yapmıştı tüm hataları.
"Ne işi var seninle?"diye hıçkırdı Uygar acıyla.
"Tayfun ile ne işin vardı?"dedi Kutay burnunu çekip. "Defterini buldum bu arada,verirsin sahibine."
"Ne?"dedi Uygar gözlerini kısıp. "Ne saçmalıyorsun Kutay. Evinde Kaan var. Sen ne zırvalıyorsun Kutay?"
"Senin de kollarında Tayfun vardı."
"Allah'ın belası."diye gürledi Uygar hıçkırırken nefesi kesiliyor,zelzele gibi titriyordu vücudu. "Y-Yatmadın dimi onunla?"
Kutay sessizce gözlerini yumarken Uygar bir feryat daha koparmıştı.
"Neden yanımdaydı Tayfun biliyor musun ?...."
Kutay burnunu çekip acıyla yumruklarını sıktı. Onu,onun yanında görmeye tahammül edemiyordu. O defterde yazanlar zihnine doluyordu. O kadar küllenmiş bir aşk elbette bir gün yeniden alevlerle dans edecekti. O alevler de bir gün Kutay'ı ezip,yıkacaktı. Yana yana dip olacaktı Kutay. Elbet bir gün olacaktı. Sahici yahut değil, Tayfun'un mazisinin yanında Kutay boş hissediyordu.
Uygar iyi ve güzel olan her şey gibiydi.
Kendisi ise kötü ve felaket olan her şeydi.
"Seviştiğimiz anlar..."diye fısıldadı Uygar hıçkırırken. "Kameradaki..."
"Hepsini gördüler Kutay,ailem her şeyi gördü. Bize özel olan o şeylerin hepsini ailem gördü. Bütün ailem Kutay.Bana vurmadılar Kutay,bana vursunlar istedim. Bana bağırmadılar. Benden iğrendiler ,suratıma bile bakmayacak kadar iğrendiler benden Kutay..."
"Dövsünler istedim."diye haykırdı Uygar ,komşuları umursamadan sesini yükseltmişti. "Bağırsınlar dövsünler istedim. Senle bana ait olan şifreli dosyayı...Ne şekilde nasıl açtılar bilmiyorum.İmkansızdı. Klasör klasör içindeydi ve şifreleri vardı hepsinin. Masaüstünde öylece bulmaları imkansızdı...Dövmediler."
"Öldürsünler istedim ama yüzüme bile bakmayacak kadar gözden çıkarmışlardı."diye fısıldadı Uygar acıyla. "Tıpkı senin beni gözden çıkardığın gibi."
"Bambi."diye fısıldadı Kutay telaşla. "Ben ne olursa olsun yanındayım ailenle ben konu..."
"Ben pisliğin tekiyim."dedi Uygar tebessümle. Gözlerinden seller akarken usulca kırgın bir tebessüm kondurdu yüzüne. "Özür dilerim,senin gibi arkadaşlarla çevrili değilim. Tek bir arkadaşım vardı,özür dilerim onun omzunda ağladım. Özür dilerim..."
"Ceylanım."dedi Kutay acıyla.
"Eşyalarımı topladığım için cevap veremedim telefonlarına."dedi Uygar çantasını işaret edip. "Neyim var neyim yoksa sana gelmiştim,en azından sevgilim yanımda dedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Perde
Romance"Hiç sevilmemişsin,sevdiğin ise meçhul!"diye gürledi ceylan gözleriyle. Sevmek ve sevilmek nedir özenle ince ince öğreteceğini bilmeden...